EBUL HASEN HARKANİ'NİN GAZNELİ MAHMUD'A VERDİĞİ DERS

  • 11.6.2016

05.12.2006 Frankfurt Yatsı 

Allah Allah! Mekki Efendi vardı. Allah rahmet eylesin, Allah şefaatine nail eylesin. Hep cebinde şeker taşır.
"Mekki amca" dedim, "Bu şekerleri niye taşıyorsun?"
"Yav" dedi "sus""Bir çocuk gördüm mü, çocuğa şeker veriyorum. Bana dua ettiriyorum. Çünkü onun günahı yok" dedi.
Tam 35 sene evvel Mübareklere bir mektub, ama şahane bir mektub.
Diyor ki Mübareklere, “Efendim” diyor “Babama sizi anlatıyorum, anlatıyorum, anlatıyorum, anlatıyorum. En sonunda diyor ki o kimyacı, anlamaz bu işlerden. İlla onun kafasında dinden bahseden adamın sarığı olacak, sakalı olacak ve cübbelisi olacak.”Onun için cenab-ı Peygamber buyuruyor ki “aleyhissalatü vesselam,” (İnnallahe la yenzurü ila süverikum ve ila amaliküm velakin yenzuru ila kulubikum ve niyatiküm.) Allah sizin suretlerinize, biçiminize, işinize, gücünüze, mesleğinize, mevkiinize bakmaz. (Ve lakin yenzuru.) Bakar. (İla kulubukim ve niyatikum.) Kalbinize ve niyetine bakar.
Şimdi anlatıyorum babama, baba diyorum valla çok mübarek bir zat. Bak şu kadar eser yazmış. Şu kadar talebe yetiştirmiş.
Dinliyor dinliyor, geç diyor oğlum geç. O bir kimyacıdır, anlamaz bu işlerden.
Bunun hikmeti nedir efendim diye bunu yazmış Mübareklere.
Mübareklerin de cevabı; “Cenab-ı Peygambere “aleyhissalatü vesselam” Abdullahın yetimi diye bakanlar müşrik oldular. Ebu Cehil kaldılar. Allahın Resulu diye bakanlar Ebu Bekir Sıddık oldular.”
Şimdi gelelim Mübareklerin Enver Abi‟ye, tabii abiler de vardı, anlattığı bir olay var, bir hadise. Bu bir girizgah.
Şimdi Mahmud-i Gaznevi var. Bu Hind padişahı ama Hindistanı almış. Padişah be yav. Koca Hindistan. Yani Türkiyenin on misli belki de o, Hindistan bu be. Onun padişahı. O müslüman.
Bir harbden dönerken bakmış yav uzakda, Allah Allah, bir tekke. Bacasından duman tutuyor falan böyle bahçe içinde.
Yanındakilere;  bu neresi burası diyor?
Diyorlar ki; efendim bu Ebul Hasen Harkani hazretlerinin tekkesi.
Ne? Hah diyor yakaladım hocayı diyor.

Ona diyor bir sual soracağım diyor, versin bakalım cevabını şimdi.
Niyet bu.
Çeviriyor atını etrafıyla beraber.
Dergaha doğru giderken haber geliyor hoca efendiye, diyorlar ki; “Efendim böyle böyle Mahmud-i Gaznevi, dergaha sizi görmeye geliyor”.
Geleceği varsa göreceği de vardır” diyor.
Allah Allah!
Hayırdır inşallah, hoca efendi ne yaptı ya böyle.
Padişah geliyor abim, kapıyı vuruyor .
Hizmetçisine diyor, git kapıyı aç diyor. Yerinden kıpırdamıyor.
Padişah bu be yav.
İçeriye giriyor ki dervişandan hiçbirisi ayağa kalkmıyor.
Hoca da zaten soğuk, sobaya dönmüş yüzünü. Arkasına dönmüş, yüzü kapıya hiç bakmıyor bile. Padişah tabi on defa kılıçla vursan bu kadar üzülmez.
Selamün aleyküm” diyor. Ve aleyküm selam diyor.
Otur. Otur!
Allah Allah! Hayırdır inşallah vardır bir hikmeti diyor.
Geçiyor hocanın karşısına.
Hoca diyor, beni tanıyor musun?
Mahmud değil misin sen diyor.
Eh diyor. Mahmudum ben diyor.
Sor peki hoca diyor, sor! Sen buraya bir şey sormak için geldin. Sor!
Allah Allah!
Hocam diyor siz buyurmuşsunuz ki, benim hocam Bayezid-i Bistami “kuddise sirruh” o kadar büyük bir zattır ki, o kadar büyük bir zattır ki bir yahudi gelse, yüzünü görse, selam verse Müslüman olur. Doğru mu?
Evet doğru diyor.
Allah Allah!
Hazret-i Peygambere diyor “aleyhisselam” bu kadar selam verenler oldu. Onlar Müslüman olamadılar da, senin diyor Hocan Bayezid Cenab-ı Peygamber’den daha mı üstün ki diyor, senin hocana bir selam veren müslüman oluyor. Cenab-ı Peygambere bin defa selam veren Müslüman olmuyor. Var mı öyle hikaye diyor.
Var öyle bir hikaye diyor.
Dinle şimdi.
Kim ki diyor Cenab-ı Peygambere “aleyhissalatü vesselam” Abdullahın yetimi diye baktı, efendim şu diye baktı, bu diye baktı. Elbette ki Ebu Cehil olarak kaldı. Ama o Allahın Resulüdür, Allahın peygamberi diye kim baktıysa Eshab-ı kiram oldu. Benim hocam diyor Bayezid-i Bistamiye mahalle hocası, bilmem işte gerici, neyse ne diye bakanlar olursa geldiği gibi gider. Ama bu Bayezid kimmiş? Çok mübarek bir zat olduğunu işittim. Bir de gidip biraz istifade edelim diye biraz kapıyı aralarsa diyor, biraz kapıyı aralasa o içeri girer diyor. Ama kapı kilitliyse kimse giremez ki diyor. Dolayısıyle, bu diyor kalbin kapısının biraz açılmasına bağlı. Biraz insafla gelen diyor feyz alır gider.
Allah Allah!
 Elhak diyor tamam. İkna oldum diyor padişah. Teşekkür ederim. Ayağa kalkıyor.
Padişahdan evvel hoca ayağa kalkıyor.
Allah Allah!
Kapıya kadar teşyi ediyor, bahçeye kadar götürüyor. Hırkasını çıkarıyor. Diyor ki, sıkışırsan, bir savaşta darlanırsan şu benim hırkamı yüzüne koy. İsmimi söyle yeter diyor.
 Ya hoca beni deli edeceksin sen diyor. Geldim, arkana bile dönmedin. Ayağa bile kalkmadın. Şimdi beni taa dış kapılara kadar. Nedir bunun hikmeti?
Ne yapıyım diyor.
İmtihan için geldin, teslim olarak gidiyorsun. İmtihan için geldin ama baktım ki şimdi insaflı gidiyorsun. Teslim olarak gidiyorsun. Böylelerine dış kapı bile az gelir diyor. Yeter ki diyor Allah desin. Yeter ki insaflı gelsin. Yeter ki öğrenmek için gelsin. Biz ona herşeyi yaparız.
Ve bir hadis-işerif okuyor abim. Cenab-ı Peygamber buyuruyor ki “aleyhissalatü vesselam,” (iza reeyte li taliben fe kün lehu hadimen.) Veyahut da (Fe iza reeyte li taliben fe kün lehu hadimen.) Eğer diyor cenab-ı Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem,” biri gelip de sana Allah nasıldır? Peygamber nasıldır? Bir şey sorarsa diyor artık sen ona köle ol. Hizmetçi ol. Sakın ona patronluk yapma, sakın ona amirlik yapma. (Fe iza reeyte li taliben fe innehu.) Beni taleb eden birini görürsen. (Fe kün) ol. (Lehu), ona. (Hadimen), hizmetçi ol.
Bu din bu abim. Bu din böyle geldi bize kadar.
Ve padişah gidiyor.
Olacak iş değil yav, Bir gün sonra bir savaş abim. Muazzam bir ordu ile karşı karşıya. Meğer pusu kurmuşlar. Savaşın en kızıştığı zamanında aklına hırka geliyor. Yav diyor bir dakika diyor, hoca efendi bize bir hırka verdi. Şu hırkayı alayım da diyor onun dediğini yapayım. Alıyor hırkayı, ya Ebel Hasan, ya Ebel Hasan, ya Ebel Hasan diyor abi. Allahın büyüklüğü ya Rabbi, arkadan bir rüzgar çıkıyor, bir fırtına. Karşı tarafdaki atlar ve insanlar birbirlerini öldürüyorlar. Toz, toprak ve fırtına. Melekler öyle gelir. Ve abi bir hırkayı öpmekle zafer kazandı yav. Bitti bu iş.
Öyle gelen böyle gider abim.