BİR İFTİRACIYA CEVABIMDIR!...

  • 31.5.2013

BİR İFTİRACIYA CEVABIMDIR!...
METİN ÖZER/ HABERVİTRİNİ

Birkaç gündür evde hasta yatıyordum.
Arkadaşlar aradılar.
Sebahattin Önkibar senin ile ilgili yazı yazmış” dediler.
Zaten bekliyordum. Sürpriz olmadı.
Çünkü o sadece Enver Abi’ye değil, onu övenlere de saldırmayı kendisine vazife edinmiş birisi.
Biliyorsunuz bir süredir Enver Abi’yi yazıyorum.
Benim Enver Abi’yi övmem, Sebahattin’in kimyasını bozmuş.
İnanın Enver Abi’nin bu adama 1000 iyiliği var, 1 kötülüğü yok.
Buna rağmen iflah olmaz bir Enver Abi düşmanı kesildi.
Bu güzel insanın adını duyunca, tüyleri diken diken oluyor.
Yıllarca ekmeğini yediği Enver Abi’ye akla hayale gelmedik iftiralar atıyor.
Yazısının daha giriş kısmını okuyunca; gelen kötü kokulardan burnumun direği sızladı.
İnternete ilk gün yazısının devamını koymamışlar.
Çalıştığı gazeteyi de almak içimden gelmedi. O gazeteye paramın nasip olmasını istemedim. Birkaç gün sonra yazısının tamamını koydular da bu sayede beleşten okuma imkanım oldu.
Hay okumaz olaydım. Her satırı yalan ve iftira.
Şimdi buna bir cevap vermek vacip oldu.
Bir cevap vermesem bu kez de kaleme sarılacak, “Bakın gördünüz mü? Cevap bile veremedi” deyip kendinin bile inanmadığı yalanlarını gerçek gibi gösterecek.
Kusura bakmasın ama kendisine okkalı bir cevabım olacak.
Yazısında diyor ki; “Enver Ören’in sağlığında konuşamayanlar şimdi hayali hikayeler anlatıyor
Yani, bana işaret ediyor.
Bu ifadesinden yazılarımı anlamadığı sonucu çıkıyor.
Anlamış olsaydı, “Ben bu yazıları Enver Abi’nin sağlığında kaleme almadım. Çünkü Enver Abi benim büyüğümdü. Bizim aldığımız terbiyede büyüklerin yanında küçüklere susmak düşer. Büyüklerin yanında küçüklerin konuşması edepsizlik olurdu. O yüzden o tarihte yazmadım” cümleme dikkat ederdi.
Gerçi Sebahattin için ‘edep’ Fransızca bir kelime olduğu için, buradaki inceliği anlamamış olması da normal.

xxxxx
Enver Abi’nin sağlığında susma meselesine biraz takıldım.
Sebahattin!..
Sen 2001 yılında Türkiye Gazetesi’nden ayrıldın.
Bugün yazdığın konular, gazetede çalıştığın dönemde olmuştu.
O tarihte bunları niçin kaleme almadın?
İhlas’tan tıkır tıkır maaş aldığın günlerde bunları niçin yazmadın ?
O günlerde her fırsatta saygılar sunduğun Enver Abi iyiydi de, sen ayrılınca mı kötü oldu?
O günlerde susan sen, şimdi niye bülbül kesildin?
Benim susmam EDEPTEN, senin susman CEPTEN oldu.
Çünkü ben Enver Abi’ye cepten değil, kalpten bağlıyım.
Sebahattin, sen uyanık adamsın.
Para aldığın yere saldırman, bindiğin dalı kesmek olurdu.
O yüzden Türkiye Gazetesi’nde çalışırken bunlardan tek kelime bile bahsetmedin.
Benim hayali hikayeler anlattığımı yazmışsın.
O yazdıklarımın tamamı Enver Abi ile aramızda geçen konuşmalar.
Sen; ne odada vardın, ne de telefonda.
Bulunmadığın bir ortamda, konuşulanların hayali olduğunu nerden çıkardın?
Sen o sıralarda Çevik Bir ile konuşurken, ben Enver Abi ile konuşuyordum.
İhlas’ta olup bitenleri yetiştirmekten, Enver Abi’yi dinlemeye vaktin mi vardı?

xxxxx
Yazında diyorsun ki :
-Birinci yalan, Yalçın Özer’in Çevik Bir tarafından işten kovdurulduğudur. Yalçın Özer’i Enver Bey kovmuş, nedeni ise İhlas içinde kendine tezgâh kuran “Ordudan Atılan Subay Abiler Çetesi” ile işbirliği yapmasındandır. Tersi olsaydı Yalçın Özer 28 Şubat’tan öldüğü güne kadar yani tam 5 yıl içinde geriye döner ve Türkiye Gazetesi’nde yeniden yazmaya devam ederdi. Oysa Enver Ören onca yakarmalara ve aracılara rağmen böyle bir şeye hiç bir zaman evet dememiş ve Yalçın Özer’i tümden silmiştir.

Allahü Teala kuru iftiradan korusun.

İnşallah ilkokuldaki matematik hocan bu yazını okumamıştır.
Eğer okuduysa adamcağız kafasını duvarlara vuruyordur.
Basit bir toplama işlemini bile yapamamışsın.
Rahmetli Yalçın Abim
, nerde 5 yıl boşta kalmış?
Bak sana bir tarih ve matematik dersi vereyim:
Refah- Yol hükümeti, 28 Haziran 1996-30 Haziran 1997 tarihleri arasında iktidarda kaldı.
Arkasından cuntanın iki ayrı hükümeti kuruldu : ANASOL-D ve ANASOL–M hükümeti.
Rahmetli Abim, Anasol –D iktidarının işbaşında olduğu günlerde yazılarını sürdürüyordu.
1998 yılının ortasına kadar da yazdı.
Arkasından cuntanın baskısıyla yazarlığı bıraktı. Nasıl bıraktığını ayrıntılarıyla anlattım.
Güzel abimi 2001 yılının başında kaybettik.
Yazarlığı bırakmasıyla vefatı arasında sadece 2.5 yıl var.
Senin işkembeden attığın gibi 5 yıl yok.
Ayrıca vefat ettiğinde 28 Şubat cuntasının ikinci iktidarı işbaşındaydı.
28 Şubat bitmemişti yani.
Maalesef 28 Şubat’ı bitiren AK Parti iktidarını görmeye ömrü yetmedi.
Sen 28 Şubat’ı 5 senede bitirivermişsin.
Paşaların İnşallah bunu okumamıştır.
Onlar; 28 Şubat’ın 1000 yıl süreceğini söylüyordu.
Senin 5 yılda bitirmiş olmana bozulabilirler, biraz dikkat lütfen.
Bu basit hesabı bile yapmaktan acizsin.
Sallayıp duruyorsun.
Abimin gazeteden nasıl ayrıldığını benden iyi bilecek değilsin.
Temcit pilavı gibi, bilmediğin bu konuyu ikide bir ısıtıp ısıtıp, yalan ve dolanla Enver Abi’ye saldırmaktan vazgeç.
Sana ne yav benim abimden.
O mübarek abimin adını, ağzına bile alma sakın.

Abimi, kimlere ihbar ettiğini de biliyorum.
Yalçın, Yalçın seni bu binadan sileceğim” naralarını hiç unutmadım.
Şimdi çıkmış aklın sıra abimin üzerinden Enver Abi’ye saldırıyorsun.
Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın.

xxxxxx
Yeni Çağ’daki köşende şunları yazdın:
- 28 Şubat bitti. Yalçın Özer tekrar yazı yazmak için araya bir sürü insan soktu. Bir gün Enver Ören, Ali Baransel, Kenan Akın ve Yalçın Özer birlikte oturuyoruz. Yalçın Özer;Efendim, 28 Şubat bitti. Artık ben yazılarıma dönsem” dedi.
Enver Ören kahkaha attı. “Yalçın senin için yazarlık bitti. “dedi.
Yalçın Özer, “İyi de efendim ben geçimimi nasıl sağlayayım?” dedi.
Enver Ören, “Yav sen doktor değil misin? Git doktorluk yap” dedi.
Bunun üzerine Yalçın Özer, “Efendim, doktorluk yıllar önceydi. Bende o bilgiler kalmadı” dedi.
Enver Ören de, “Yav ne olacak, gelene gidene birer aspirin yazarsın olur biter” dedi. Yalçın Özer bunun üzerine ağlayarak odadan çıkıp lavaboya gitti.
Yalçın Özer’i Çevik Bir değil, Enver Ören Kovdu…

Yav sen ne utanmaz bir adamsın.
Bunları yazarken hiç mi vicdanın sızlamadı.
Bu hayali toplantıyı yazarak aklın sıra bir taşla 3 kuş vurmaya kalkışmışsın.
Ama fena halde çuvalladın.
28 Şubat belası o tarihte değil AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında bitti.
İlk olarak; Enver Abi’yi yanındakileri bozuk para gibi harcayan bir insan durumuna düşürmeye çalıştın.
Utan, Utan.
Senin elinle
getirdiğin Demirel’in mektubunda, benim ivedilikle işten atılmam isteniyordu. Enver Abi’nin beni kurtarmak için nasıl çırpındığını kendi gözlerinle gördün. Demirel’e direnirken sen de odadaydın.
Böyle mübarek bir insana bu iftirayı nasıl atabiliyorsun?
İkincisi; rahmetli abimi, çocuklar gibi ağlayan birisi gibi göstermeye kalkıştın.
Yuh olsun sana…
Son olarak da yoldaşın olan cuntacıları işin içinden sıyırmak için abimin Enver Abi tarafından kovulduğunu yazıyorsun.
Bu arkadaş kimsenin kendine inanmadığını biliyor olmalı ki, yazılarında sürekli şahitler gösteriyor.
Şahit gösterdiklerinden biri de Ali Baransel.
Ali Baransel’i aradım.
Bunun yukarıdaki yazısını okudum.
Ali Abi dondu kaldı.
İnanamadı.
Ali Baransel, “Bunca yıl medyanın bürokrasinin içerisinde oldum. Böyle bir olay böyle bir yalan görmedim. Ben yemin etmeyi sevmem ama vallahi de billahi de böyle bir toplantı olmadı. Ben orda adını verdikleri ile zaten hiç bir araya gelmedim. Enver Bey’in de ağzından böyle bir söz işitmedim” dedi.
Baransel devam etti :
-Bak sana bir şey anlatayım. Abinle ilgili. Bir gün Enver Bey TGRT’ye yanıma geldi. Canı sıkkındı. Benimle biraz dertleşti. Orda bir takım konuları anlatırken, “Ali Bey, hayatımdaki en büyük üzüntülerden biri Yalçın oldu. Çok iyi bir kalemi vardı. 28 Şubat’ta yazı yazmaması için ne baskılar, ne tehditler yaptılar. Başına bir şey gelmesin diye yazılarını bıraktırmak zorunda kaldık” dedi. Enver Bey hakikaten abini çok seviyordu. Bunun şahiti benim. Böyle bir insanın abin hakkında bırak benim yanımda benim olmadığım bir ortamda da bu sözleri söylemesi mümkün değil.

xxxxxx
Eğer bu hikayeyi ayık kafayla yazdıysan durumun gerçekten vahim.
Çünkü halüsinasyon görüyorsun anlamı çıkar ki bu da tedaviye muhtaç bir durum.
Hadi bakalım.
Ben şimdi buna ne diyeyim?
Yazdıklarının tamamı yalan dolan.
Böyle bir toplantı hiç olmamış. Böyle bir konuşma hiç olmamış.
Hem de bunu şahit gösterdiği söylüyor.
Bu arada yeri gelmişken çeşitli haber siteleri bu yalan dolan yazıyı alıp haber yaptılar.
Haber sitelerinin dışında Fehmi Koru da bu yalanı alıntı yaparak köşesine taşıdı.
Hepsine teessüflerimi bildiriyorum.
Onlar da bu yalana ortak oldular.

xxxxxxx
Sebahattin ile pek birbirimizden hoşlanmasak da 10 yıl aynı binada çalıştık.
Yazıyı yazarken eski günler gözümün önüne geldi.
Bizleri başına toplar komünistleri nasıl hacamat ettiğini anlatırdı.
Önüne kattığı devrimcileri çil yavrusu gibi dağıtıp, perişan ettiğini söylerdi.
Şimdi unuttum tam ayrıntılarını.
Madem geçmişteki olayları yazıyor.
Aydınlık Gazetesi’ndeki köşesinde komünistlere neler yaptığını anlatsa da, tekrar hatırlasak o günlerini…
Ama Sebahattin uyanık adamdır. Bindiği dalı kesmez.
Ancak Aydınlık’tan ayrıldığı zaman belki yazar.
Tıpkı Enver Abi’yi yazdığı gibi..

xxxxx
Hatıralar deyince gözümün önüne başka bir hatırası geldi.
Sebahattin hatırlar mısın?
Bir gün Enver Abi binaya gelmişti. “Çocuklar namaz kılayım” dedi. Mescide indi. İkimiz de arkasından koştuk. Beyaz takkelerimizi çıkartıp Enver Abi ile saf tuttuk.
Senin çok güzel işlemeli bir beyaz takken vardı.
Bilmem hala duruyor mu?
İhlas gömleğini çıkartıp attığın gibi onu da atmamışsındır İnşallah.
TEKKEDEN oldun da TAKKEDEN olma bari.

xxxx
Şimdi geleyim benim ile ilgili yalan dolanlarına..
Enver Abi’nin beni defettiğini yazmışsın.
Peki!.. Sence ben, beni defeden(!) bu mübarek insanı niye bu kadar seviyor olabilirim?
İhlas’la bir ilgim olmadığı halde halen bu güzel insanı niçin anlatıyorum?
Her halde kovduğu için değil.
Bak sana bir sırrımı daha vereyim.
Ben TGRT’den ayrıldıktan sonra Enver Abi’nin beni günde 5 kez aradığı oldu. Her ay en az iki üç kere konuşurduk.
Bir ay aramayı ihmal ettim.
Enver Abi aradı, “Sen beni niçin aramıyorsun?” dedi.
Cevap veremedim. “Bak kardeşim. Arada beni ara ki iyi olduğunu bileyim ve sana dua edeyim” dedi.
Bu konuşmalar; kovanla kovulan arasında geçen konuşmalara benziyor mu?
Çok meraklıysan sana iki de şahit göstereyim.
Hem benim şahitlerim senin şahitlerin gibi de değil.
Ararsın Enver Abi’nin özel kaleminden Cemil Aral’ı ya da Ferruh Ciloş’u arada onlar söyler sana hangi sıklıkta görüştüğümüzü.
Sallamışsın ama yine tutturamadın.

xxxxx
Sen o taciz iftirasını atınca unutmuştum aklıma geldi.
Sağolasın.
Aykut Işıklar senin cinsel taciz meselesini köşesinden yazmıştı.
Senin hakkında 2009 yılında açılmış cinsel taciz davası var.
Sahi ne oldu o mahkeme?..
Dosyana baktım. Durumun vahim.
Yanında çalıştırdığın evli barklı bir muhabir kadına, cinsel tacizde bulunmakla suçlanıyorsun.
Selda K. isimli hanım muhabir, senin kendisine defalarca cinsel tacizde bulunduğunu belirtip dava açmış.
Bu hanımın eşi bir kameraman.
Çok temiz ve düzgün bir arkadaş.
5-6 ay önce ziyaretime geldi. Çok çirkin şeyler anlattı.
Karısına yapıldığı söylenen cinsel tacizin kendisi askerdeyken olduğunu belirtti.
Elime de bayağı bilgi ve belge verdi.
Sebahattin, bende iftira yok.
Tapu gibi belgeler var. Zaten bunun davası sürüyor.
Kim bilir?
Belki tefrika olarak yayınlarım bu olanları.

xxxxxxx
Unutmadan şu çirkin iftirana geleyim.
Orda da bazı şahitlerin var. Maşallah şahidin bol.
13 sene sonra bunları gündeme getirdiğine göre belki sen de işin içindeydin.
Neyse…
Önce şunu belirteyim.
Benim ne arkadaşlarımı ne de ağabeylerimi utandıracak hiçbir işim yok.
Enver Abi’yi mahçup edecek veya Enver Abi’ye mahçup olacak tek bir olayım bile olmadı. Elhamdülillah.
Madem konuyu sen açtın, ben de anlatayım. Anlatayım da bütün arkadaşlar bilsinler.
Ben TGRT’den ayrılmadan önce grup içerisinde ayağımı kaydırmak için birileri harekete geçti.
İstanbul ve Ankara’dan ortaklaşa bir ekip olarak çalıştılar.

Bütün amaçları; beni TGRT Temsilciğinden uzaklaştırıp yerime oturmaktı.
Bu ulvi hedefleri(!) doğrultusunda; yapmadıkları alçaklık, bulaşmadıkları şerefsizlik kalmadı.
Hiçbir yoldan sonuç alamayınca, başladılar Ankara’dan İstanbul’a mektuplar yollamaya.
Bir gün Mehmet Okyay Abi aradı.”Metin Abi seninle ilgili bir mektup organizasyonu var. Şu ana kadar bize 500 mektup ulaştı. Her gün yüzlerce geliyor. Bu bizim bulabildiklerimiz. Belki binleri geçmiştir. Yazanları okudum aynı elden çıkma. Bir veya iki kişi yazmış. Ama içerisinde çok çirkin iftiralar var. Aman kendine dikkat et” dedi.
İşte Sebahattin’in yazdığı onlardan sadece biri.
Aslında eksik yazmış geride daha 499 adet var.
Hakkımda söylenmedik söz, atmadık iftira bırakmadılar.
İhlas’ın parasını yediğimden tutun da yüz kızartıcı, onlarca iftiraya maruz kaldım.
Enver Abi’yi onun için çok seviyor ve yazıyorum zaten.
O’nun uğradığı iftiralardan küçük bir bölüme ben de maruz kaldığım için bunun nasıl bir duygu olduğunu iyi bilirim.
Benim bir özelliğim var.
Ben; Enver Abi’ye sormadan tek bir adım atmam. Yapacağım her şeyi de Enver Abi’ye sorar öyle yaparım.
Nitekim bu çirkin saldırılardan gına geldi.
Enver Abi’yi aradım. Daha konuyu açmadan , “Abini de al, İstanbul’a gel” dedi.
Bu Enver Abi ile Yalçın Abi’min son görüşmesiydi.
TGRT’den ayrıldıktan 3 ay falan sonrasıydı.
Enver Abi’nin odasına girerken Bülent Gencer’de geldi. (O da bu görüşmeye şahittir. Ama SEBO’nun şahidi gibi değil)
Enver Abi, bana bol bol iltifat etti. (Elhamdülillah)
Ben de kendisine, “Efendim TGRT’den ayrıldım ama bunların düşmanlığı bitmedi. Çok zoruma giden iftiralara uğruyorum” dedim.
Enver Abi, “Ah Metin Abi ah. Ya Enver Abin ne yapsın? Benim için neler diyorlar? Sen söylenenlere kulaklarını kapat. Enver Abi’ne bak. Enver Abin seni çok seviyor.” dedi.
Allahü Teala'ya milyonlarca kere şükürler olsun.
Ben yine dayanamadım.
Efendim ben bunlara ne yapayım. Sessiz kaldıkça daha çok üstüme geliyorlar” dedim.
Enver Abi bunun üzerine, “ Bak kardeşim. Hepimiz öbür dünyaya gideceğiz. Herkes yaptığının hesabını verecek. Bu işi Allahü Teala’ya havale et. Konuyu kapat. Senin kalbini kırık gördüm. O yüzden İstanbul’a çağırdım. Allahü Teala kalbi kırıkların duasını kabul eder. Enver Abi’ne bir dua et bakayım” dedi.
Uzun uzun dua edip yanaklarından öptüm.
Fakat o sözü beynime kazındı:
"Allahü Teala kalbi kırıkların duasını kabul eder."
Hayatta kimsenin kötülüğünü istemedim. Beddua da etmem. Ama beni çok üzüp, çok kırdılar.
Mescide inip namazımı kıldım.
İki elimi yana açıp o isimlerin hepsini teker teker saydıktan sonra, “Ya Rabbi. Ben bunlara hakkımı helal etmiyorum. Onları sana havale ediyorum” diye dua ettim.
Bu kadar iftiraya karşı Enver Abi’nin emriyle sustum.
Ama bunun ne kadar zor olduğunu bir bilseniz?
Bu çok uzun bir konu.
Başka bir yazıda geniş geniş yazmam lazım.
İnanın olanları okuyunca; sadece Enver Abi’ye değil bana yapılanlara da çok üzülürsünüz.
Bu arada şunu da bilmenizi isterim.
O ekibin isimlerinin tamamını tespit ettim. Başından kıçına kadar. O isimleri tek tek Enver Abi’ye verdim. Enver Abi öyle bir buğz etti ki…
Onların ahirette işleri çok.
O kişilerden bazıları şimdi ortalıkta ‘Abiyiz’ diye dolaşıyor.

xxxxxx
Bu yazıyı yazarken de ellerimi yana açıp, “Ya Rabbi. Enver Abi’ye, Yalçın Abime, bana ve tüm mazlum Müslümanlara iftira ve hararet edenleri sana havale ediyorum. Ya Kahhar! Kahrınla helak eyle iftiracı zalimleri. Onların iki yakasını iki cihanda bir araya getirme. (Amin)” diye dua ettim.

xxxxxx
Neyse gelelim diğer meselelere…
Bu arkadaş beni Star TV’nin başına Amcaoğlum Kayhan’ın getirdiğini Tayyip Bey’in de kovduğunu yazmış.
Yav hakikaten tek bir satırın doğru değil.
Ben Star’a 2003 yılında geldim. O tarihte Kayhan Başbakanlık’ta bile değildi.
Ayrılmama gelince, Star TV’yi Aydın Doğan satın aldı. Ben de istifa ettim. Tayyip Bey, benim ayrıldığımı sonradan öğrendi. Hatta “Niye ayrılmış bir sorun bakalım?” diye de haber gönderdi.
Sebahattin, ben senin gibi değilim. Ben çalışacağım patronu kendim seçerim. Yapıma uygun olanla çalışırım.

Biraz da alaycı bir ağızla benim 2005 yılından bu yana işsiz olduğumu yazmışsın.
İşim olmadığını nerden biliyorsun ki!..
Benim bir işim var.
Hem de zevkle yaptığım bir işim.
Benim işim Ehli sünnete hizmet etmek.
Ben bu yolun temizlikçiyim, bekçisiyim ve savaşçısıyım.
O yüzden Enver Abi’yi anlatıyorum.
İşimden de son derece memnunum.
Ha, yaptığım işin karşılığında para almadığımdan beni işsiz sanıyorsun.
Oysa ben paradan çok daha kıymetli olan bir şeyi; duayı alıyorum.
Senin kafan bunlara basmaz.
Boş ver benim işimi gücümü, sen kendi işine gücüne bak.

xxxxxxx
Bu arada unutmadan, geçen haberini yaptık.
Tayyip Bey’e iftira ve hakaretten 15 bin lira ödemeye mahkum olmuşsun.
Ne yalan söyleyeyim, acayip sevindim.
Sevincim 15 bin lira kaybetmenden değil, aklıma müthiş bir geçim kaynağı bulduğundan.
Biliyorsun epeydir işsizim. Biraz da mali sıkıntım var.
Sen de para çoktur.
Bir türlü alamadığım evimi belki senden gelecek paralarla alabilirim.
Haberin olsun ben de sana dava açmaya karar verdim.
Avukat olarak da bir arkadaşa yetki verdim.
Artık meydanı boş bulamayacaksın.
Enver Abi, Yalçın Abim ve benim hakkımda yazdığın ve yazacağın her yazıya, dava açacağım.
Bu arada benim avukat arkadaş senin son yazını çok beğendi.
Yazında 10 tane iftira buldu.
Bir yazıda 10 iftira, süper rakam.
Her bir iftira için ayrı ayrı dava açacak.
İftira başı 15 bin liradan, 150 bin lira eder.
Vallahi fena para değil.
Evimin yarısını aldım sayılır.
Sen bu hızda yazılar yazmaya devam edersen, bir yılda sayende villa sahibi bile olabilirim.
Söz; villamın kapısına ‘Sebahattin Önkibar’ın hayratı” diye kocaman bir levha asacağım.
Hay güzel Allah’ım…
Gariplere nereden ne imkanlar çıkarıyorsun?

XXXXXXX
Bu sana ilk ve son cevabım.
Bundan sonraki cevaplarımı köşemde değil, mahkeme salonunda öğreneceksin.
Sana yazmak serbest.
Bol bol yaz ki, senden çok para kazanayım.
Yazarken paralarından bir köşeye ayırmayı da ihmal etme.
Sonra hacizle filan beni uğraştırma.

XXXXXXX
Artık eski günler geride kaldı.
Sen kendi yolunu seçtin, ben kendi yolumu.
Sen; Silivri ve Sincan Cezaevlerinde YATANLARIN yolundasın.
Ben; Eyüp Sultan ve Bağlum Kabristanında YATANLARIN yolundayım.
Allah yolunu kapalı etsin.
Kusura bakma yazım uzun oldu. Seni yordum.
Aslında yazacağım çok şey var ama köşe yazısında olmuyor.
Belki bir kitap yazar orda geniş geniş anlatırım.
Yazımdan anlaman gereken şu;
Senin sevdiklerin farklı, benim sevdiklerim farklı.
Ben ne yazsam da sen beni anlamayacak, ikna olmayacaksın.
Sen de öleceksin, ben de öleceğim.
Seni de musalla taşına koyacaklar beni de.
Sen de mahşerde dirileceksin, ben de.
Sen orda; Çevik Bir ile mıntıka temizliği yaparken, ben Enver Abi ile sohbet ediyor olacağım.
Ne demişti Enver Abi :
-Kişi sevdiğiyle beraberdir.
Anca beraber kanca beraber.
Allah sevenleri sevdiklerinden ayırmasın.
AMİN

METİN ÖZER / HABERVİTRİNİ