DİNDEN ÇIKARTAN TEHLİKELİ KELİMELER

  • 8.4.2018

Dinden çıkartan tehlikeli kelimeler

Bu milleti bozmaya yönelik saldırılar iki başlık altında yapıldı.
Bunun için de din ve ahlak hedef alındı, “uyanmayalım” diye de okullara “Din ve ahlak dersi” konuldu.
Gördüğünüz din ve ahlak derslerinden aklınızda ne kaldı?
Beyninizi zorlamayın!..
Ben söyleyeyim; Hiç!..
Zaten maksat da bu idi…
Öncelikle dinimizin temelini hedef aldılar. 
Ne kadar kutsalımız varsa onları küçümseyip, alay ettirdiler.
Sinsi sinsi milleti dinden imandan çıkarttılar.
Önce Arapları hedef aldılar.
Bunun için; medya, sinema, kitap ve tiyatrolarından müthiş bir algı bombardımanı yaptılar.
Hamam böceklerine bile, “Kara Fatma” dediler.
Burada ‘Kara’ dedikleri Araplar, ‘Fatma’ dedikleri de ‘Hazreti Fâtıma’ idi.
Bu şerefsizlerin küçümsemeye kalktıkları Hazret-i Fatıma yani halk ağzıyla Fatma anamız, Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin dünyada neslini devam ettiren kızlarının en küçüğü idi.
Algı operasyonunun birinci maddesi zencileri, “Arap” diye yutturup, karalamaktı…
Böylelikle de bizleri onlardan daha doğrusu Cenab-ı Peygamber’den uzak tutmaktı.

O yüzden kara gördükleri her şeye ‘Arap’ dediler.
Arap bacı”, “Arap saçı”, “Anladıysam Arap olayım”, “Ne Şam’ın şekeri, ne Arabın yüzü”, “Arap kızı camdan bakıyor”, “Yalan söylüyorsam Arap olayım”, “Arap sabunu”, "Arap yağı bol buldu mu, …na başına sürermiş.", "Fotoğrafın Arabı", "Arap eli öpmekle dudak kararmaz." ve “İşler Arap saçına döndü” gibi uyduruk deyimleri hayatımıza soktular.
Yetmedi köpeklere bile ‘Arap’ dediler.
Sinema, tiyatro ve medyalarında öyle bir bombardıman yaptılar ki; millet bu deyimleri kısa sürede benimsedi.
Böylece milletin bilinçaltını zehirlediler.
Süt beyaz ve düz saçlı olan olan gerçek Arapları Kara gösterme operasyonu maalesef başarıyla tamamlandı.
Bugün bile farkında olmadan bu alçakların aşağılayıcı deyimlerini kullanıyoruz.
Tabi bu çok tehlikeli bir şey.
Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de bir Araptır ve Araplara yapılacak bir hakaret ve hatta küçümsemenin bir ucu Resullullah’a gider.
Allah-ü teala Habibi’ne edilecek bir kötü sözün hesabını ise çok ağır sorar.
Onun için herkes ağzından çıkana çok dikkat etsin.
Sadece Arap değil, başka tehlikeli kelimeleri de dilimize yerleştirdiler.
Bunların başında, (Haşa) “Yaratmak” geliyor.
Medya ve kitaplarında sürekli olarak, “Yaratmak” kelimesini kullandılar.
Aman diyeyim. 
Bu kelimeyi dilinizden de aklınızdan da temelli çıkarın.
Çünkü ‘Yaratmak’ Allah’a mahsustur.
Kul hiçbir şey yaratamaz. 
Kul sadece Allah’ın yarattıklarını bir araya getirebilir.
Bu sözü inanarak söylemek şirke girer ki, bunun da karşılığı küfürdür.
(Haşa) “Allah’ın sopası yok ki..” lafı da böyledir. 
Bilmezler ki; Allahü teala her türlü yokluktan münezzehtir.
Aman ha!.. Bunları lügatınızdan çıkartıp atın.
Neyse devam edelim...
Sonra; dinin içerisine bidat sokup bozmaya kalktılar.
Bu ülkede şehit cenazelerinde tam 50 sene; Hıristiyanların kilise müziği olan Şopen’in cenaze marşı çalındı ise, aslında söylenecek çok bir şey yok.
Tam 50 sene kimse bu konuda gıkını çıkarmadı.
50 sene sonra yaza yaza gündeme getirttik de, bu melaneti kaldırttık şükürler olsun.
İnançlı kesimin erkeklerini ‘İrtica’, kadınlarını da ‘türban’ baskısı altında tuttular.
Minarelere hoparlör, camilere tabureler soktular. 
Hoparlörden çıkan ses, seda değildir. Hoparlör; sesi yükseltici bir alet değildir. Yankı da değildir. İmamın sesi hoparlöre verilince, elektrik ve mıknatısın hasıl ettiği bir ses haline dönüşür. Duyulan ses imamın sesi değil, elektrik ve mıknatısın hasıl ettiği sestir. (Tam İlmihal Saadeti Ebeddiye)
Hoparlörden çıkan sese kıraat değil, çınlamak denir. Buradan secde ayeti işitilse, tilavet secdesi yapmak gerekmez. (Elmalılı tefsiri c.3 s.2361)
Bunlar da birer bidattır.

Yetmedi 28 Şubat sürecinde tek merkezden vaaz verdirdiler.
Önceden hazırlanmış ve onaydan geçmiş metinleri, ‘vaaz’ diye millete dinlettiler... 
Böyle içi boş ruhsuz metinler ile milletin dini öğrenmesini engellediler.
Eğitimi kendilerine göre dizayn ettiler…
Sakallıyı YOBAZ,  türbanlıyı GERİCİ ilan ettiler..
Üfürükçüyü HACIcinciyi HOCA gösterip küfür ettirdiler.
Cemaati ÖRGÜTTarikatı SAPKINLIK gösterdiler.
Hak mezhepleri bidat, mezhepsizliği çare saydılar.
Dinde reforma kalkışıp, Ehl-i sünnet’i unutturmaya kalkıştılar.

Sadece dini mi bozmaya kalktıştılar?
Bu milletin ahlakını da bozdular.
Din ve Ahlak et ve tırnak gibidir.

Dini bozmaya çalışırken ahlakı da bozmak için kollarını sıvadılar.
1960 darbecilerinin hazırladığı Anayasa, giyim kuşamda bir özgürlük getiriyordu.
1960’ların sonlarına doğru Türkiye’de bir mini etek modası başladı.
Bu akımı ‘Beyaz Türkler’ başlattı.
Aslında; Ermeni, Yahudi ve Rum olup da dönmemiş olan bu Türk görünümlü ‘Beyaz Türkler’in karıları ve kızları, minicik etekleri ile sokaklara akın etti.
Sokaklarda onları gören bizim sosyetik ‘Yerli Türkler’in karıları, kızları da anında vaziyete ayak uydurdu.
Toplum kısa sürece bu duruma alıştırıldı.
Toplum alıştıkça, eteklerin boyu daha da kısaldı.
Kısa sürede; yediden yetmişe pek çok Türk kadın mini etek giymeye başlamıştı. 
Toplumun ar damarı resmen çatladı.
Zina ayakta, haya firardaydı.

Toplum kısa sürede göz zinasına alıştırıldı.
Şefkatin yerini şehvet, sevginin yerini zina aldı.
Toplum  şehvet ile hipnoz edilince, ardından ölümcül darbe geldi.
Yeşilçam tamamen “Beyaz Türkler”in kontrolündeydi.
Adı Türk, soyadı Müslüman gibi olan bu dönmemiş olan dönmeler; sinemada seks filmi furyasını başlattı.
1970’li yılların ortasında bu büyük rezillik ile, Türkiye’ye resmen atom bombası atıldı.
Ar, namus, ahlak, haya ve utanma denilen bir şey bırakılmadı.
Bu pislik; Edirne’den Kars’a bütün ülkeye bulaştırıldı.
Azgınlık zirveye çıktı.
Azgınlık artınca, bela da hak oldu.
Birden bire Türkiye’de kıtlık başladı.
Yakacak tüp, yemek yapacak yağ kalmadı.

Akaryakıt bir anda tükendi.
Ekmek bile karneye bağlandı.
Parası olanlar bile yiyecek, içecek bulamadı. 
Herkes karnını doyurmanın telaşına girdi.
Peygamber Efendimiz’in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aşağıdaki Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurdu; 
-Allahü teâlâ özel bir kesimin kötü ameli yüzünden genel bir azap vermez. Şayet toplum, gücü yettiği halde, özel kesime aldırmaz ise, hepsine azap eder. 
-Günahlar açıktan işlenmeye başlanınca, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz kalır. [Taberani]
Bu arada yeri gelmişken şunu da belirteyim; Topluma bela gelmediği durumlarda da kötü haller vardır.
Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki; 
-Allahü teâlâ, bir ümmeti [müstahak oldukları] azaba uğratmamışsa, gıda maddeleri pahalanır, ömürleri kısalır, tüccarları ticaret edemez, yağmurları azalır ve başlarına şerli kimseler musallat olur.
O yıllarda sadece kıtlık olmadı.
Aynı yıllarda Türkiye ardı ardına iki büyük deprem ile sarsıldı.
Van ve Diyarbakır’da çok sayıda insan hayatını kaybetti.
Bu halde 12 Eylül 1980 yılına geldik. Yani darbeye...
Kenan Evren’in yaptığı tek hayırlı şey, bu seks filmlerini yasaklaması oldu.
O yasaktan sonra ülke rahatladı ve Turgut Özal ortaya çıkıp Türkiye’nin çehresini değiştirdi.
Bütün bunlardan sonra doğal olarak şunu soracaksınız?
Bu milletin dinini ve ahlakını kim bozmaya kalktı?
Bütün bu operasyonları yapan güç kim?
Dün Osmanlı’yı yıkmak için “Jön Türk” olarak ortaya çıkan bu hainler, bugün “Beyaz Türk” olarak karşımıza çıktı.
Onların Mason biraderleri, dedelerinin kaldığı yerden vazifeyi devraldı.
Kimdir bunlar?
Bunlar; Osmanlı’yı yıkan mason “İttihat ve Terakkiciler”in çocuklarıdır.
Bunlar; "Hıristiyanlar kesmesin" diye acıyıp ülkemize alıp yurt verdiğimiz, Yahudilerin torunlarıdır.
İttihat ve Terakkiciler”in 5 kurucusu masonluğa adım attıkları anda; birden Masonlukta en üst nokta olan 33. dereceye çıkarıldı. 
Jet hızıyla Masonluğun son basamağına çıkartılan “biraderler” şunlardı: 
Cemiyetin Lideri Talat Bey (Paşa)Kâtib-i umumisi Mithat Şükrü (Bleda)azadan Erkânıharb Kaymakamı (Kurmay Yarbay) Faik Bey (Kafkas cephesinde Kolordu kumandanı) Mahkeme reislerinden Fuat Hulusi (Demirelli) BeyMusevi vatandaşlardan (Emanuel) Karasu ve David Kohen.
Osmanlı’nın yıkılmasında en büyük rolü bu iki Musevi vatandaşı üstlendi.
İşte o “Jön Türkler” Osmanlı yıkıldıktan sonra, “Beyaz Türk” adıyla, bu kez Türk milletini ve onun dinini yıkmaya kalktılar. 
Bunun için türlü türlü hileler yaptılar. Ancak bir şeyi unuttular.
Bu dinin sahibi Allahü teala idi.
Allahü teala Enfal Suresi 18’nci Ayeti’nde mealen, “Şüphesiz Allah, kafirlerin tuzağını bozar.” buyurdu.
Hakikaten kurdukları her tuzak ellerinde patladı.
Bu; Müslüman ile kafirin, Hak ile batılın, doğru ile eğrinin ve mümin ile münafığın savaşıdır.
Bu savaşın galibi şüphesiz ki inananlar olacaktır.
Yeter ki hak yoldan, yani Ehl-i Sünnet vel cemaatten milim sapmayalım.
Uyanık olup, bu hainlerin ve münafıkların tatlı sözlerine kanmayalım.

Metin Özer
HABERVİTRİNİ