DİYANETİN KOKMAZ -BULAŞMAZ FETÖ BİLDİRİSİ

  • 5.12.2016

Diyanet İşleri Başkanlığı önceki gün 81 ilin müftüsü ile bir durum değerlendirme toplantısı yaptı.
33'üncü İl Müftüleri İstişare Toplantısı sonuçlarını da 15 maddelik bir bildiri ile duyurdular.
Bildiriye bakıyorum ne ele gelir ne de dişe dokunur bir şey yok.
Sonu cek cak ile biten, meselenin özünü bırakın, kabuğuna bile çizik atmayan ifadeler.
Diyanet’in bildirisinin içi boş olunca Kelebek Severler Derneği’nin açıklaması kadar bile etki yapmadı.
Medyada küçücük bir haber olarak verildi, geçti.
Hem ismi hem de vazifesi nedeni ile çok ciddiye alınması gereken bu kurumun geldiği bu nokta, üzücü olduğu kadar da düşündürücüdür.
Müslüman bir ülkede; Diyanet bildirisinin asker bildirisinden çok daha fazla ses getirmesi gerekirken, bugüne kadar bırakın sesi tınlama bile duyamadık.
Yakın zamana kadar asker bildiri okurken Diyanet esas duruşta beklerdi.
Beklemekle kalmaz, bir emirlerinin olup olmadığını sorardı.
Allah’tan emir alması gereken bir kurum askerden emir almaya kalkarsa, ortada ne din ne diyanet kalır.
Bu zaten yıllarca da böyle oldu.
28 Şubat sürecini hatırlayın.
O güne kadar camilerde Cuma vaazını caminin hocası yapardı.
Genelkurmay
bilmem kaç numaralı bir bildiri yayınladı.
Hopppp… Vaazlar tek bir merkezden hoparlörle yapılmaya başladı.
Camilere gelenler imam yerine hoparlörü dinledi.
Cami var, cemaat var, imam var ama vaiz hoparlör.
Millet hoparlörle vaaz dinleyecekse camiye niye çağırıyorsunuz ki?
Dağıtın CD ve kasetleri taksınlar arabalarına müzik dinler gibi dinlesinler.
Millet camiye gitmeyince Diyanet de rahat eder en azından.
Ah şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim” diyen Maruf Nazırı gibi, camiler olmasa siz de Diyanet’i bir güzel idare ederdiniz.
Neyse dönelim şu kimsenin okumadığı bildirinize..
Bildirinin ilk 3 maddesi FETO konusuna ayrılmış.
Bildiri de; “FETÖ/PDY, samimiyet, ihlas ve hayırseverlik gibi dini değerlerimizi; imam, vaiz ve cemaat gibi İslâm'ın en temel kavramlarını istismar ederek en büyük zararı maalesef yüce dinimize vermiştir. FETÖ/PDY ile mücadele edilirken başka hak ihlalleri ve mahrumiyetlerin yaşanmaması için de büyük özen gösterilmesi gerektiği izahtan varestedir.” deniliyor..
Ey Diyanet Allah’tan Kork!...
FETO” denilince ağzını hiç açmaması gerekenlerin başında sen geliyorsun.
Fethullah Gülen denilen vatan haini vaiziniz için 15 Temmuz’a kadar hakkında tek bir işlem yaptınız mı ?
Yapmadınız.
Bırakın bir işlem yapmayı, bu herifin maaşını bile kesemediniz.
Fethullahçılar Diyanet’i neredeyse ele geçirmişlerdi.
Sadece Diyanet’i değil camileri de ele geçirdiler.
Hangi camiye girseniz Fethullah Gülen denilen sapkın vatan haininin kitapları rafları doldurmuştu.
O camilerdeki kütüphanelere FETO haininin kitapları yerleştirilirken, siz sadece seyrettiniz.
Camilerdeki ehli sünnet kitaplarının el arabalarıyla çöpe taşınmasına da gıkınız çıkmadı.
Aynı imamlar şimdi camilerden FETO’nun kitaplarını çöpe taşıyor.

Yine seyrediyorsunuz.
Demiyorsunuz ki:
-Yav bu bizim imam Fethullahçı, takiye için bunu yapıyor. Biz de bunu camiden uzaklaştıralım.
Parlak yüzlü imamlar sırıtarak, “Hizmete bir himmet” diyordu.
Bu iş öyle çığrından çıktı ki; camiye yardım paraları bile FETÖ’ya gitti.
Bu kadar mı?
Yurt dışındaki durumları anlatmaya kağıt yetmez.
Biliyorsunuz her ülkede dini ateşe bulunuyor.

Bunlar dolar üzerinden deste deste maaş alır.
Ballı – börek bir iştir.
Yan gelip yatar arada bir rapor yazar.
Bunların önemli bir kısmı FETO ile bağlantılıdır.
FETÖ’nun CIA’ya ajanlık yapmadığı ülke bulunmuyor.

O ülkelerde ajanlığı Türk Okulu maskesiyle yapıyorlar.
Her ülkeye adamlarını sokan FETÖ, doğal olarak o ülkelerdeki Türk temsilcilerle de yakınlık kuruyor. Bunlardan biri de bu ateşeler.
Fethullahçıların ikinci el attıkları yer ise yurt dışındaki Diyanet camileri..
Buralar da bu hainlerin kontrolü altında.
Fethullahçıların buraları ele geçirmesini görmezden gelen Mehmet Görmez; “FETO ile mücadele konusunda ne yapmış ?” bir bakayım dedim..
Eyvah ki eyvah..
Diyanet İşler Başkanlığı’nın 128 bin 697 kadrolu, 12.504 sözleşmeli, 32 sürekli işçi olmak üzere toplam 141.233 personeli bulunuyor.
15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra meslekten ihraç edilen Diyanet görevlisi sayısı 1.779 kişi…

Evet, evet yanlış görmediniz.
Sadece 1.779 kişi.
Yüzdeye vurduğunuzda; % 1.2 kişi ihraç edilmiş.

Bunların da tamamına yakını da müezzin yardımcısı falan filan gibi önemsiz görevlerdeki personel.
Diyanette önemli görevde bulunan tek bir kişi bile Fethullahçılıktan ihraç edilmedi.
Ataşeler tam kadro işlerinin başında.
Bu şartlar altında Diyanet oturmuş bildiri yazıyor.
Bildiriye bakıyorum dini bir koku gelmiyor.
Diyanetin bildirisi buram buram siyaset kokuyor.

Neden?
Senelerdir koltuğu korumak uğruna siyasetçilere yaltaklanan yöneticiler sayesinde bu güzide kuruluş dini iklimden çıkıp, dünyevi bir kuruluşa döndü.
Bağlı oldukları devlet adamlarıyla düşüp kalka kalka din adamı kimliğini kaybettiler.
Bakın size bir şey anlatayım!.
Miladi 120 yılları civarında yaşamış Din-i İslam’da çok büyük bir zat var:
Cafer-i Sadık. (Radıyallahü anh)
Eshâb-ı kirâmı görmekle şereflenen Tâbiîn devrinin yükseklerinden ve evliyânın büyüklerinden olup, tasavvufda büyük rehberlerden olan ve kendilerine silsile-i aliyye denilen Nakşibendiyye yolu âlimlerinin dördüncüsüdür. 
Cafer-i Sadık Hazretleri, Mübarek Peygamber Efendimiz’in (Sallalahü Aleyhi ve Sellem) torunudur.
Aynı devirde yine çok büyük bir alim olan Süfyân-ı Sevrî Hazretleri de bulunuyor.
Süfyan-ı Sevri Hazretleri Cafer-i Sadık Hazretleri’nden ders alıyor. Sohbetlerine katılıyor.
Bir gün bir sohbet sırasında Cafer-i Sadık Hazretleri bakıyor ki Süfyan-ı Sevri Hazretleri hemen yanında sohbet dinliyor.
Hemen sohbetini kesiyor:
"Ey Süfyân! Sen, zaman zaman sultân ile görüşüyorsun. O seni arıyor, sen de ona gidiyorsun. Ben ise, mümkün mertebe sultandan uzak duruyorum. Zamânın hâli bunu îcâb ettiriyor. Yanımdan hemen çık, git!"
Cafer-i Sadık Hazretleri;
din adamlarının devlet adamlarıyla görüşmelerinin onların kalbini bozduğunu söylerdi.
O yüzden devrin en büyük alimlerinden birisini sadece sultan ile görüştüğü için sohbetinden kovdu.
Bu büyük zat; "Din âlimleri fakihler; sultanların, devlet adamlarının kapısına gidip, onlara yaltaklanmadıkça peygamberlerin vekilleridir." buyurdu.
Cafer-i Sadık Hazretleri bizim Diyanet’i görse kim bilir ne derdi ?,
Gerçek alimler devlette görev almamak için zindana düşmeyi bile göze aldılar.
Yine aynı dönemdi.
Sultan Mensur Müslümandı ama zalimdi.
Din alimlerinden birisini kadı yapmaya karar verdi.
Cafer-i Sadık Hazretlerine (Radıyallahü anh) zaten teklif edemezdi.
O zamânın en büyük âlimlerinden İmâm-ı A'zam, Süfyân-ı Sevrî, Mis'âr bin Kedâm ve Şüreyk halîfe tarafından kâdı tâyin edilmek isteniyordu.
Lâkin bu mübarekler böylesi  mesuliyetli işten çekiniyorlardı.
Halife Mensur bunları yanına çağırttı.
İmâm-ı A'zam hazretleri yolda giderken arkadaşlarına; "Neticenin nasıl olacağını size tahmin edeyim mi? Ben yolunu ve çaresini bularak, Süfyan firar ederek ve Mis'âr kendini deli göstererek bu işten kurtuluruz. Şüreyk kadı olur." buyurdu.
Nihâyet yolda giderken, Süfyân-ı Sevrî hazretleri; "Kâdı tâyin edilen kimse, bıçaksız boğazlanmıştır." hadîs-i şerîfini düşünerek başladı kaçmaya. Sahilde bir vapura sığındı. "Beni gizleyiniz zira öldürecekler." buyurdu. Gizlenip kadı olmaktan kurtuldu.
Mis'âr bin Kedâm Hazretleri kadı olmamak için deli numarası yaptı. Sultan kendini kovdu. Vefat edene kadar da deli numarasını sürdürdü.
İmam-ı Azam Hazretleri de huzura varınca sultana sert davrandı. Sultan buna kızdı kendini zindana attı.
İmam-ı Azam Hazretleri zindanda şehit oldu.
Sonuçta; İmâm-ı A'zam Hazretleri’nin buyurduğu gibi Şüreyk kâdı oldu.
Bu Allah adamları devlet işine bulaşmamak için canlarını bile vermekten çekinmedi.
Biz ise din işi ile devlet işini birbirine karıştırıp bulamaç yaptık.
Diyanet; din kurallarına tam bağlı olmak demektir.
Bizde ise Diyanet; devlet kurallarına tam bağlı olmak demektir.
İşte yanlışlığın nedeni budur.

Temel yanlış olunca bina da yanlış olur.
Dine bağlanması gereken Diyanet’i devlete bağlarsan doğal olarak kontak atar.
Tıpkı + ve – kutuplarının ters bağlanması gibi kısa devre olur ve yangın çıkar.
Ülkemizde çıkan FETÖ yangınının bir büyük nedeni de emin olun budur.
Devleti dine bağlamamız gerekirken, diyaneti devlete bağlamışız.
Sonra da; “Devlet elden gidiyor” deyip oturup ağlamışız.