ENVER ABİ’Yİ UYKUSUNDAN EDEN HABER

  • 16.4.2013

Metin ÖZER/ HABERVİTRİNİ

Enver Abi ile ilgili yazılarımdan sonra inanılmaz bir telefon ve mesaj yağmuruna tutuldum.
Sevenleri gerçekten çok üzülmüş.
Ağlayarak dua ettiler.
Türkiye’den ve dışarıdan çok sayıda telefon aldım.
Hemen hepsi Enver Abi’ye yapılan bu zulümlerden habersizdi.
Bunlardan birisi de TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu oldu.
Telefonla beni arayan Burhan Kuzu, “Neler olmuş neler. Haberimiz olmamış” dedi.
Burhan Bey, “28 Şubat dönemiyle ilgili her şeyi bildiğimi sanıyordum. Senin yazıları okuduktan sonra hiçbir şey bilmediğimi anladım. Yazılarını okuyan milletvekilleri de aynı şaşkınlık içerisinde. Çok büyük ve önemli bir hizmet yapıyorsun. Bu yazıların tarihe düşülecek önemli notlar” dedi.
Aslında benim yaptığım o süreci ve o süreçte Enver Abi’nin çektiklerini aktarmak.
Bunu yaparken de olup bitenleri bilmeden, Enver Abi hakkında yanlış düşünenleri kul hakkından kurtarmak.
Bunun dışında ne bir amacım ne de bir hesabım var.
Sevinerek söyleyebilirim ki; çok sayıda insan düşüncelerini değiştirmiş durumda.
Bu da beni çok mutlu ediyor.
Gelelim bugünkü konumuza.
Bu çok acı bir konu.
Bu meseleyi sadece Enver Abi ile ben biliyorum.
Sanırım olayı bilen üçüncü bir kişi olmadı.
Bu yüzden sizler de ilk kez öğreneceksiniz.
Enver Abi’yi tanıyanlar bilirler.
Enver Abi’de ‘yok, yoktu’
Kim ne isterse verirdi.
Dua isteyene dua, para isteyene para, ev isteyene ev, iş isteyene iş verirdi.
Kötü niyetliler zaten en çok da bu özelliğini kullandı.
Hüseyin Bayraktar ve Sami Erdem, Enver Abi’ye ısrarla Egebank’a ortak olmasını istedi.
Enver Abi bunları kıramadı.
Gönülsüz de olsa ‘Yok’ diyemediği için Egebank’a ortak oldu.
1994 yılında yapılan bu ortaklıkta, İhlas Holding aktif bir rol almadı.
Ta ki 1998 yılına kadar.
1998 yılının Mayıs ayında, Egebank’ın en büyük ortağı konumunda olan Bayraktar Grubu ve Sami Erdem, İhlas Holding’in bilgisi dışında hisselerinin tamamını Demirel Grubu’na satarak, ortaklıktan çekildi.
İhlas Holding ortada kaldı.
Egebank’ı satın alan Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Murat Demirel, İhlas’ı dışarıda bırakmak için yüksek oranlı sermaye artırımına gitti.
Aslında İhlas’ın buna katılacak parası vardı ama Enver Abi sermaye artırımına girmedi.
Sonuçta İhlas Holding’in ortaklığı, yanlış hatırlamıyorsam yüzde 2.15 seviyesine düştü.
1998 yılında Egebank’ı satın alan Demirel, bir yıl içerisinde bankanın içerisini boşalttı.
Bankadan hortumlanan para, 3 katrilyon liraydı.
1999 yılında sonlarında TMSF içi boşaltılan bankaya el koydu.
Aynı tarihte yine içleri boşaltılan; Yurtbank, Esbank, Sümerbank ve Yaşarbank da TMSF’nin kontrolüne geçti.
Bankada araştırma yapan müfettişler 3 katrilyonluk bir yolsuzluk ve hortumlama belirledi.
Egebank’a el konulduktan 9 ay sonra 2000 yılının 28 Eylül’ünde, Yahya Murat Demirel tutuklandı.
İhlas Holding, hortumlama olayına bulaşmadığı gibi Demirel’in aldığı kararlara muhalefet şerhi koymuştu.
Yapılan işlemlerin hiç birisine de katılmamıştı.
Hatta tamamında muhalefet şerhi bulunuyordu.
Buna rağmen bazı İhlas yöneticileri de gözaltına alındı.
Yahya Demirel’in tutuklandığı günlerdi.
2000 yılının Ekim ayının başlarıydı.
Enver Abi beni aradı.
Kısa bir hal – hatırdan sonra Egebank ile ilgili bildiklerimi anlatmamı istedi.
Aktardım.
İşin doğrusu ben daha çok siyaseti takip ettiğim için, Egebank konusunda çok da bilgili değildim.
Bildiklerimi de söyledim.
Dikkatimi çekti.
Enver Abi çok keyifsizdi, canı bir şeye sıkılmıştı. Ama bir şey demedi.
Telefonu kapattı.
Ertesi gün telefonum çaldı.
Arayan Enver Abi’ydi.
Yine Egebank konusunu sordu. Bu kez sesi oldukça değişmişti.
Ben de bildiklerimi aktardım.
Efendim, sesiniz kötü geliyor. Rahatsız mısınız?” diye sordum.
Ah Metin Ah. Enver Abi’nin sıkıntılarını bir bilsen” deyip, Peygamber Efendimiz’in (Sallahu Aleyhi ve Sellem) yaşadığı acı ve sıkıntıları anlattı.
Bu dünyada O’ndan büyük acı ve sıkıntı çeken insan olmadı. O’nun yanında benim sıkıntılarımın zerre önemi yok” dedi.
Telefonu kapattık.
Enver Abi iki gün üst üste Egebank olayını sorunca, içime bir kurt düştü.
Bu işte bir iş var” deyip büroyu topladım.
Haber müdürüm ve muhabir arkadaşlarımdan işlerini güçlerini bırakıp, Egebank olayının üstüne gitmelerini istedim.
Ben Başbakan’la onlar bakanlarla görüştü.
İki gün sonra Egebank’ın murakıp raporunu ele geçirmeyi başardık.
Rapor” deyince yanlış anlamayın.
Tam 500 sayfa.
Okuyup bitirmem iki günümü aldı.
İhlas Grubunu ilgilendiren bölümlerin altını çizdim.
Raporda; “İhlas Grubu Egebank’ta küçük ortak durumundadır. Yapılan usulsüz işlemlerin hiç birisine katılmadığı belirlenmiştir. Bankadan para kaçırma kararlarına da muhalefet ettiği anlaşılmıştır.” İfadesi var.
Bunun dışında tek tek bütün kararlarda İhlas’la ilgili yukarıda yazdığım türden ifadeler yer alıyor.
Hemen Enver Abi’yi aradım.
Rahatsızdı, dinleniyordu.
Buna rağmen telefona geldi.
Efendim, siz bana Egebank’ı soruyordunuz. Egebank’ın murakıp raporunu ele geçirdik” dedim.
Enver abi inanılmaz heyecanlandı.
Nasıl, rapor sende mi? Şu anda rapor nerde?” dedi.
Bende, “Önümde, masamda” dedim.
Bizim için ne diyor?” diye sordu. Ama çok heyecanlıydı.
Ben de yukarıda yazdığım ifadeleri söyledim.
Müthiş keyiflendi.
Birisine seslendi :
-Bana bir kahve getirin. Keyifle içeyim.
Sen özeti boş ver. Bana raporu oku” dedi.
Bende, “Efendim, rapor 500 sayfa. Okumakla bitmez. Sizi telefonda o kadar tutmayayım” dedim.
Enver Abi, “Metin Abi, bırak beni. Sen oku” dedi.
Başladım okumaya.
40’ncı sayfaya gelmiştim.
Enver Abi, “Haklıymışsın. Bu böyle olmayacak. En iyisi ilk uçağa bin raporu bana getir” dedi.
Telefonu kapatır kapatmaz uçaklarda yer aramaya başladım.
10 dakika geçmişti ki Enver Abi tekrar aradı.
Metin Abi, uçağı bırak. Sen arabayla gel. Sarıyer’de seni bekleyeceğim. Raporu benden başka kimseye sakın verme. Ben uyumayacağım. Seni bekleyeceğim”dedi.
Saatime baktım. 21.00 civarı.
Efendim, saat 9’a geliyor. Benim Sarıyer’e gelmem gece 2’yi bulur. Siz uykusuz kalmayın. Ben gelir dışarıda sabah namazına kadar beklerim. Kapıyı öyle çalarım. Namazı da beraber kılarız” dedim.
Sözüm bitti, ardından yüreğimi yakan sözü geldi:
- Metin, ben tam 6 gündür hiç uyumadım. Gözümü bile kırpmadım.
Şok oldum.
Enver Abi, 6 gün hiç uyumamış.
Hayırdır efendim” dedim.
Enver Abi, “ Seni aradığım gün beni Ankara’dan aradılar. Egebank olayıyla ilgili beni de tutuklayacaklarını söylediler. O günden bu yana hiç uyumadan gelip tutuklamalarını bekliyorum. Geldiklerinde hazır olmak için sabaha kadar bekledim” dedi.
Boğazım düğümlendi.
Enver Abi, “Bu durumdan ne arkadaşlara ne de başka kimseye bahsetmedim. Her kapı çaldığında, ‘geldiler’ deyip ayağa kalktım” dedi.
Enver Abi üzüntümü görünce, “Metin, canını sıkma 6 gün üzüntüden uyumadım. Bugün de sevincimden uyumayayım. Sayende bundan sonra rahat rahat uyurum” dedi.
Telefonu kapattık.
Hale bakın!..
Hükümet üyelerinden birisi Enver Abi'ye, "Seni tutuklayacağız" diye haber gönderiyor.
Enver Abi'ye birkaç kez sormama rağmen o ismi bana söylemedi.
Biz o raporun aslını ele geçirmeseydik, oradaki bazı ifadeleri değiştireceklerdi.
İhlas
’ı hortumculuğun içerisine sokup belki de Enver Abi’yi tutuklayacaklardı.
Raporun aslı elimize geçince, Allah’a çok şükür bunu yapamadılar.
O günlerde Enver Abi rahatsızdı.

Sık sık hastaneye gidip geliyordu.
Hasta olduğunu bildiğiniz suçsuz bir insana, “Seni tutuklayacağız” demek ne demek?
Bu alenen cinayete teşebbüs.
Hasta yatağındaki bir insana kötü haber verilir mi?
O’nu gerilime ve strese sokacak şeyler söylenir mi?
Eğer bunu yapıyorsan, sen canisin.
Yaptığın iş de cinayete teşebbüstür. Hatta cinayettir.
28 Şubat cuntası Enver Abi’nin malını almış, hükümette canına göz dikmiş.
Ben, “Enver Abi’ye yapılan zulümler” derken bu, bazılarınız bunu anlamak istemiyor.
İşte size somut bir olay.
Bir an kendinizi Enver Abi’nin yerine koyun.
Aynı şartlarda siz ne hissedersiniz.
Dönemin iktidarı, hiçbir yanlış işinin olmadığını raporla belirledikleri Enver Abi’yi yine de tutuklamaya hazırlanıyor.
Bu zulüm değil mi?
Şu görüşmeyi tamamlayayım.
Tam yola çıkacaktım ki Enver Abi tekrar aradı.
Metin, sen şimdi bu saatte buralara kadar yorulma. O dosyayı çok güvendiğin birisine ver. O getirsin” dedi.
Ben ısrar ettim ama Enver Abi kabul etmedi.
Ardından da, “Metin Abi, sen beni sevindirdin. Allah-u Teala’da seni sevindirsin. Ben sana bir şey vereceğim. İste bakalım. Sana ne vereyim?” diye sordu.
Ben de, “Efendim, ben sizin sağlığınızı ve duanızı isterim. Başka da bir şey istemem” dedim.
Enver Abi, “Onlar tamam. Ben sana başka bir şey vereceğim” dedi.
Ardından uzun uzun dua etti.
Hayatımda böyle bir dua almadım.
Yazmaya başlasam sayfalar yetmez.
Sonra raporu İstanbul’a yolladım. Gece bende uyumadım. Gönderdiğim arkadaşlardan,“Enver Abi’ye teslim ettik” bilgisini aldıktan sonra yatağıma yatabildim.
Bu raporla birlikte Enver Abi’nin tutuklanma riski tamamen ortadan kalktı.
Uğradığı bütün zulümler de olduğu gibi Enver Abi bu konuda da şikayetçi olmadı.
Kendisine yapılan her saldırılarda; Egebank olayında da söylenen kötü söz ve yayınlarda bile bu raporu gündeme getirmedi.
Bir şeye dikkatinizi çekmek isterim.
Bu dördüncü yazım.
Yazılarımda bilinmeyen olayları sizlerle paylaştım.
Her birisi başlı başına büyük sıkıntı ve mağduriyet.
Enver Abi gibi Pırıl pırıl, tertemiz insana; hiç hak etmediği muameleleri reva gördüler.
Dişiyle tırnağıyla kurduğu İhlas Holding’i, sıkıntıya soktular.
Oysa İhlas Holding’in tek bir yanlışı bile yoktu.
Bu ülkede İhlas kadar devletine ve milletine bağlı ikinci bir kuruluş yoktur.
Buna rağmen İhlas birilerinin hoşuna gitmedi.
28 Şubat sürecinde en ağır darbeyi de maalesef İhlas grubu yedi.
Manevi kayıpları bir kenara koyarsam, sadece maddi olarak 10 milyar dolardan fazla zarara uğrattılar.
10 milyar doların elde olması bir yana; Enver Abi’yi mudilere borçlu bıraktılar.
Rahatsızlığına ve hastalıklarına rağmen delik deşik edilmiş İhlas Holding’i ayakta tutarak, bu borcun 2/3’ünü ödedi.
Son nefesine kadar da kalan borçlarını ödeyebilmek için çabaladı.
Bazı arkadaşlar İhlas Finans’taki paranın nerede olduğunu soruyor.
Bugüne kadar hem mudilere hem de devlete 700 milyon dolardan fazla ödeme yapıldı.
Geri kalanı da Allah’ın izniyle ödenecektir.
Mudi kardeşlerim alacakları olan 3-5 bin doları haklı olarak mesele ediyor.
Enver Abi ise; ne elinden gasp edilen 9 milyar dolarlık ihaleden ne de İhlas Finans'a el konulmasından doğan zararlarından tek kelime bahsetmedi.
Hakkı olan teşviklerin ödenmemesine bile itirazı olmadı.

İtiraz bir yana, yakın arkadaşlarına bile dert yanmadı.
Sadece bunlardan mı?
Uğradığı hiçbir zulümden bahsetmedi.
Çünkü Enver Abi, bu dünyada rahat ve huzur olmadığını biliyordu.
Enver Abi bu dünyanın sıkıntı olduğunu baştan kabul etmişti.
Hazır yeri gelmişken size bir büyüğümden yeni öğrendiğim Hadis-i Şerif aktarayım.
Mübarek peygamberimiz (Sallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki; İnsanlar rahatlık, huzur ve kavuşmak isterler. Üçü de bu dünyada yoktur. Ahmaklar üçünü de bu dünyada isterler. Ne rahat, ne huzur ne kavuşmak burada yoktur.
İşte Enver Abi bunu baştan kabul etmişti.
O yüzden de hayatı boyunca hiçbir konuda şikayetçi olmadı.
Uğradığı zulümleri bu dünyanın doğal akışı saydı.

Neyse konunun sonuna döneyim.
Aradan, 1-1.5 ay geçti.
Enver Abi Ankara’ya geldi.
Herkesi çıkardı, odada yalnız kaldık.
Hediyeni vereceğim” dedi.
Çok şaşırdım. Mübarek insan bunu bile unutmamış.
Ne olduğunu açıklamayayım.
Hayatımda aldığı en güzel hediyeyi verdi.
Maddi değil manevi olarak paha biçilmez bir hediye.
Ben böyle bir insanı nasıl sevmeyeyim kardeşim?
Sağ ve ayakta olduğum sürece Enver Abi’ye laf söyletmem.

Zaten vicdan sahiplerinin de söyleyebileceği tek kelime yok.
Kalbi mühürlenmiş olanlara da söylenebilecek bir cümle yok.


Bu yüzden Enver Abi’yi sevenleri daha çok ağlatacağım.
Ama Enver Abi'yi tanımayanları da hep aydınlatacağım.


METİN ÖZER/ HABERVİTRİNİ