ERDOĞAN BAYRAKTAR’A AÇIK ÇAĞRI

  • 27.12.2013

 

ERDOĞAN BAYRAKTAR’A AÇIK ÇAĞRI

METİN ÖZER/ HABERVİTRİNİ


Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan istifa etmediği için azledilen Erdoğan Bayraktar, giderayak beklenmedik bir şekilde Başbakan Erdoğan’ı suçlamıştı.
Bayraktar, “Ben bütün projeleri Sayın Başbakan’ın oluru ile yaptım. Ben istifa ediyorsam kendisinin de istifa etmesi gerekir” dedi.
Bunlar, kendisinden beklenmeyen sözlerdi.
Bayraktar’ın açıklaması hem Başbakan Erdoğan’da hem de AK Parti yönetiminde soğuk duş etkisi yaptı.
Erdoğan Bayraktar’ın yolsuzluk soruşturmasında adı geçen diğer bakanlardan çok önemli bir farkı var.
Muammer Güler, Zafer Çağlayan ve Egemen Bağış AK Parti’ye sonradan katılan isimler.
Oysa Erdoğan Bayraktar 1988 yılından bu yana Tayyip Erdoğan’ın yol arkadaşlarından birisi.
1995-1999 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki olan KİPTAŞ’ta Genel Müdürlük yaparken Tayyip Erdoğan ile birlikte çalıştı.
O yıllarda başlayan yol arkadaşlığı kabine arkadaşlığına kadar uzandı.
İşte Erdoğan Bayraktar’ı diğer bakanlardan ayıran en önemli özellik de buydu.
Şimdi 3 gün öncesine gidelim!..
Başbakan Erdoğan Pakistan gezisi dönüşü havalimanında coşkuyla karşılandı.
Yolsuzlukla suçlanan bakanların tamamı otobüsün üzerinde, Erdoğan’ın yanı başındaydı.
Erdoğan konuşmasını tamamladıktan sonra 4 bakanını alıp Keçiören’deki evine götürdü.
Gece yarısı yapılan zirvede, operasyon ve sonrası gelişen olaylar ele alındı.
Başbakan Erdoğan, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve AB’den sorumlu Egemen Bağış’a uzun uzun olayların perde arkasını anlattı.
Erdoğan o gece bakanlarına asıl hedefin kendisinin olduğunu söyledi.
Sözlerini de “Hepinizden eminim, sizlerden bir şüphem yok” şeklinde tamamladı.
Bu açıklamalarının ardından bundan sonra yapılacaklar ele alındı.
Başbakan Erdoğan istifa etmelerinin hükümeti rahatlatacağı görüşünü savundu.
Başbakan’ın bu sözlerini Başta Erdoğan Bayraktar olmak üzere bütün bakanlar onayladı.
Bunun üzerine toplu istifa için bir deklarasyon yayınlama ve altına 4 bakanın imza koyması kararlaştırıldı.
Bu deklarasyonu yazmak için kalemine ilk davranan da Erdoğan Bayraktar oldu.
Bakan Bayraktar; İçişleri Bakanı Muammer Güler ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın istifa mektuplarını kendi eliyle kaleme aldı.
Bu toplantı tam 2 buçuk saat sürdü.
Vakit hayli geç olmuştu.
Bayraktar kendi istifasını evinde yazacağını söyledi.
Bu söz ile birlikte toplantı bitti.
Herkes evinin yolunu tuttu.
Bakan Bayraktar makam aracıyla evine doğru yol alırken bir telefon geldi.
İşte o telefon her şeyi değiştirdi.
Apar topar evine dönen Bayraktar, birkaç saatlik uykudan sonra ilk uçakla İstanbul’a hareket etti.
İstanbul’a iner inmez kendini arayan meçhul kişiyle buluşup, görüştü.
Yaklaşık 1 buçuk saatlik o görüşmeden hemen sonra da tekrar Ankara’ya döndü.
Bayraktar bu görüşmenin ardından 180 derece değişti.
Makamına geçen Erdoğan Bayraktar, NTV canlı yayınına bağlanarak herkesi şok eden o istifa açıklamasını yaptı:
- 'Rüşvet ve yolsuzluk ifadelerinin bulunduğu bir operasyon sebebiyle istifa ediniz ve beni rahatlatacak deklarasyonu yayınlayınız' şeklinde tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum.
Etmiyorum çünkü, soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan'ın onayı ile yapıldı.
Bu minval üzere bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa ettiğimi açıklıyorum. Bu milleti ve vatanı rahatlatmak için Sayın Başbakan'ın istifa etmesi gerektiğine inandığımı ifade ediyor, yüce milletime saygılar sunuyorum.''
Bu açıklamada gözden kaçan çok ince ayrıntılar var.
Birincisi sehven yani o anda canlı yayın sırasında söylenmiş sözler değil, eline tutuşturulan bir metinden okunan sözlerdi.
İkincisi gece yapılan toplantıda bizzat kendisinin kaleme almak isteği deklarasyonu, sanki Başbakan’ın baskısıyla yapılmış havası veriyordu.
Üçüncüsü de, “Onun da istifa etmesi gerektiğine inanıyorum” diyerek Başbakan Erdoğan’ı bizzat hedefe yerleştiriyordu.
Bunlar bir yol arkadaşının söyleyebileceği sözler değil.
Kirli operasyonu yapanların hedefi; baştan beri Tayyip Erdoğan’dı.
Hedeflerine de Erdoğan’ın yol arkadaşı ile ulaştılar.
Erdoğan Bayraktar 6-7 saat içerisinde yaşadıklarından o kadar şaşkın durumdaydı ki, ağzıyla yaptığı istifayı yazıya döküp yollamayı bile unuttu.
İstifa gelmeyince görevinden azledildi.
Hikaye kısaca bu.
Buradan benim ve sizlerin de anladığınız gibi; etkili ve yetkili bir isim, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanını sabahın ilk ışığında ayağına çağırıyor.
Eline bir metin tutuşturuyor.
Muhtemelen gözaltına alınıp serbest bırakılan oğluna dokunmama sözü karşılığında, o metni canlı yayında okutuyor.
Hadise kısaca bu.

Buradan Erdoğan Bayraktar’a bir açık çağrıda bulunmak istiyorum.

Sayın Bakan.
Hayatımda sizinle oturup kalkmışlığım ve sohbet etmişliğim yok.
Sizi hiç tanımıyorum.
Sadece ülkeme kazandırdığınız eserleri uzaktan takip eden bir gazeteciyim.
Ne Sayın Başbakan ile ne de partinizle bir temasım da yok.
İşim gereği olayları takip ediyorum.
Bu vesile ile son günlerde ülkem üzerinde oynanan kirli oyunları izliyorum.
ABD, İsrail, Vatikan işbirliği ile yazılan ve bir cemaat tarafından sahnelenen bu oyunun aktörlerini de elimden geldiğince deşifre etmeye çalışıyorum.
Ben ülkemi çok seviyorum.
Halkın seçtiği bir başbakana karşı, dış güçlerin ve onların piyonlarının gerçekleştirdiği operasyona karşı durmaya çalışıyorum.
Benim Sayın Başbakan ile bir yol arkadaşlığım da yok.
Sadece ülkeme büyük bir sevdam ve bağlığım var.
Bugün; Başbakanlık koltuğunda oturan kim olursa olsun aynı duruşu sergilerdim.
Çünkü hedef bir parti veya şahıs değil, bizzat Türkiye Cumhuriyeti.
Muhalefet partilerimiz maalesef bu önemli ayrıntıyı hala kavrayamamış durumda.
Uluslararası şer cephesi, uçağının burnunu yukarıya çevirmiş bir Türkiye istemiyor.
Başta Kürt sorunu olmak üzere bütün sorunlarından arınmış bir Türk devleti işlerine gelmiyor.
Yıllık ekonomik gücü 200 milyar dolara çıkmış Müslüman bir ülke, onlar için çok ciddi bir tehlike.
İşte bu sebeplerden saldırıyorlar.
Ülkem şu anda Kurtuluş Savaşı öncesine benzer bir işgal harekatı ile karşı karşıya.
Eskiden tankla ve topla yapılan saldırılar şimdi içerideki yandaş hainler üzerinden yapılıyor.
Bu güçler; Tam Bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti istemiyor.
İstiyorlar ki ipimiz ellerinde olsun.
Bir dediklerini iki etmeyelim.
Bir koyun misali bizi gütmek istiyorlar.
Bu saldırıya karşı koymak; “solcusuyla sağcısıyla, dincisiyle ateistiyle, ülkücüsüyle kürtçüsüyle bu topraklarda yaşayan her vatan evladının görevidir” diye düşünüyorum.
Sayın Bakan!
Bu vatan, bir evlada kurban edilmeyecek kadar kutsal ve değerlidir.

Üzerinizde çok büyük bir vebal var.
Şu anda bu oyunu insanlara anlatabilecek bilgi ve belgeleriniz var.
Gelin, sizi arayan kişinin ismini açıklayın.
İstanbul’daki toplantıda kimlerin olduğunu kamuoyu ile paylaşın.
Bu insanların sizden ne istediklerini cümle aleme duyurun.
Bunun karşılığında size ne söz verdiklerini bu millete aktarın.
Size yapılan bu ahlaksız şantajı deşifre edin.
Bunu yaparsanız hem ülkenizi hem de oğlunuzu korumuş olursunuz.
Bütün bunları yol arkadaşınız için değil, ülkeniz için yapın..
Bu cesareti gösterirseniz kahraman olur, dua alırsınız.
Bunu yapmazsanız yol arkadaşını satmış birisi olarak bu milletin bedduasını alırsınız.
Sayın Bakan

Ben Karadeniz insanını dürüst ve mert bilirim.
Karadenizli gözünü daldan budaktan esirgemez.
Sizin de iyi bir Karadenizli olduğunuzu biliyorum.
Gelin bu babayiğitliği yapın.
Bu milletin uyanışına sebep olun.
İşte önünüzde böyle bir fırsat var.
Ya bir milleti uyandıran kişi olarak tarihe geçersiniz, ya da bu milleti uyutan bir kişi olarak çöpe gidersiniz.
Tercih sizin.
Sayın Bakan.
Rüşvet, bir menfaat karşılığı yarar sağlamaktır.
Bu yarar illa para veya mal demek değildir.
Oğlunu kurtarmak için Başbakan’ı töhmet altında bırakmakta bir rüşvettir.
Eğer bu kirli tezgahı anlatmazsanız, gerçekten rüşvet almış olacaksınız.
Rüşvetçi bakan olarak bu milletin hayırla yad etmeyeceği bir listeye isminiz eklenecek.
Sayın Bakan.
Dini yönünüzün iyi olduğunu biliyorum.
Size Tegabün suresi 15’nci ayetini hatırlatmak isterim.
Bu surede mealen, “Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir fitne (imtihan)dır. Büyük mükafat ise Allah katındadır.” buyruluyor.
Allahü Teala; “İnsanlara verilen mallar ve çocuklar o insanlar için birer fitnedir, beladır. Deneme aracıdır. Mala ve çocuğa aşırı bağlılık kişiyi Allah yolundan ve O’na kulluktan alıkoyabilir” uyarısında bulunuyor.
Sakın Allahü Teala’nın uyardığı bu hataya düşmeyin.
Hem dünyanızı hem de ahiretinizi kurtarın.
Sonuçta gideceğimiz tek yer ahiret olacak.
Sayın Bakan
Söz gitmekten açılmışken başka bir şeyi daha size hatırlatmak isterim.
Hepimiz bu dünyadan göçüp gideceğiz.
Gittiğimiz yerde Allahü Teala’nın huzuruna varacağız.
Yaptığımız her şeyin orda hesabını vereceğiz.
Gelin kendinizi ve ülkenizi yakmayın.
Dünyanızı ve ahretinizi yıkmayın.
Anlatın herkesi rahatlatın.
Selam ve dualarımla

METİN ÖZER/ HABERVİTRİNİ