HÜSEYİN HİLMİ IŞIK EFENDİ VE PAŞALARA DİN DERSİ

  • 18.12.2016

Önce Genelkurmay Eski Başkanı Hilmi Özkök’ün, ardından da Kara Kuvvetleri Eski Komutanı Aytaç Yalman’ın, Merhum Hüseyin Hilmi Işık Efendi  ile ilgili yalan yanlış sözlerini okuyunca; Paşalara bir din dersi vermek üstümüze vazife oldu.
Paşaların üç sınıf olduklarını sanıyordum.
Birinci grup
; dini irtica olarak görüp, düşman sayanlar.
İkinci grup; dini yobazlık ve gericilik olarak görüp, küçümseyenler
Üçüncü grup ise, dini görmezden gelip, ilgisiz kalanlar.
Son olaylardan sonra gördük ki, dördüncü bir grup daha varmış.
Bunlar da, “Dini Fethullah Gülen sanan” vatan haini paşalar.
Askeriyenin en tepesindekiler konuştukça komutanların nasıl birer din cahili olduğunu da anlamış oluyoruz.
Onlar bugüne kadar dini öcü gibi gördükleri için; din konusunda cahil değil, zır cahil kaldılar.
Çünkü komutanlar birer din cahili olarak yetiştirildiler.
Eğitim müfredatı buna göre yapıldı.
Ama görüldü ki; Fethullah Gülen denilen vatan haini, askeriyenin din cehaletini kullandı.
O cehaleti kullanarak az kalsın Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tamamen ele geçirecekti.
Dini bilgileri olmayan komuta yönetimi, bu yüzden Fethullah’ın bozuk ve sapık düşüncesi ile mücadele edemedi.

Bu başlı başına incelenmesi ve irdelenmesi gereken bir konu.
Dönelim meselemize...
İhtilalden hemen sonra Kenan Evren Erzurum mitinginde halka hitap edecekti.
Kürsüye çıkmadan önce danışmanı uyardı:
-Paşam, Erzurum ahalisi mutaassıptır. Sözleriniz arasına bir iki dini ifade koyarsanız hoşlarına gider.
Evren, “Peki” deyip kürsüye çıktı ve sözlerini şöyle noktaladı:
-Ey Erzurumlular! İslam’ın şartı 5 diyorlar ama bana göre 7’dir. 6’ncı haddini bilmek, 7’nci haddini bilmeyene bildirmek.
Tabi Erzurumlu bunu duyunca şok geçiriyor
Bunların din bilgisi bu kadar oluyor.
1951 ile 1959 yılları arasında Hüseyin Hilmi Işık Efendi Albay rütbesi ile Kuleli Askeri Lisesi’nde kimya dersine giriyordu.
Derslerden arta kalan zamanlarda ise meraklı bazı öğrencilerine dini bilgiler veriyordu.
Hüseyin Hilmi Işık Efendi o yıllarda dönemin en büyük evliyası Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri’nin talebelerinden idi.
Bu mübarek evliyadan öğrendiklerini talebelerine aktarıyor, böylece onların doğru din bilgileri almasını sağlıyordu.
Tek amacı; öğrencilerine fen bilgileri kadar din bilgileri de verebilmekti.
Böylece talebelerine dünya ve ahiret saadetinin kapısını açıyordu.
Öğrencileri Öğretmenlerinin bu çabasından çok hoşnuttu.
O yüzden Kuleli Askeri Lisesi’nin en sevilen öğretmeniydi.
Kara Kuvvetleri Eski Komutanı Atilla Ateş
Hüseyin Hilmi Işık Efendi’nin Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nden talebesiydi.
Rahmetli Enver Abi 1939Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman 1940 doğumludur.
Bu üç isim de Kuleli Askeri Lisesi’nde Hüseyin Hilmi Işık Efendi’nin talebesi idi.
Kimya dersinden sonra dini bilgiler öğrenmek için öğretmenine giderler, kendisini dinleyip notlar alırlardı.
Kısa süre sonra hem Özkök hem de Yalman Cuma namazı için Kuleli Camisi’ne gitmeye başladı.
Her ikisi de Tam İlmihal Saadet’i Ebediyye kitabını bilir ve okurdu.
Aytaç Yalman sonraları hocasından koptu ama Hilmi Özkök bir müddet daha görüşmeye devam etti.
Dolayısıyla Hilmi Özkök, Hüseyin Hilmi Işık Efendi’yi çok iyi tanıyan bir askerdir. 
Bu konuda Aytaç Yalman’ın da önündedir.
Bu yüzden Hilmi Özkök’ün Hüseyin Hilmi Işık Efendi ile ilgili sözlerine çok şaşırdım.
Ne dedi Özkök?
Özkök ifadesinin bir yerinde:
Biz Işıklar Askeri Lisesi’ne gittik. Kuleli Askeri Lisesinden gelen bir grup vardı, onlar bize yaklaşmıyordu. Tuhaf kitaplar okuyorlardı, Saadet-i Ebediyye diye bir kitap.  Nurculuk ile ilk defa böyle tanıştık. Kuleli Askeri Lisesi'nde öğretmenden etkilendiklerini öğrendik. Biz de okuduk o kitapları, iyi kitaplar olmadığını gördük. Sonradan o çocukların bir çoğu ayrıldı.
Şu sözlerin her kelimesinde buram buram cehalet ve yalan var.
Hilmi Özkök, Saadet-i Ebediyye kitabı için, “Tuhaf bir kitap okuyorlardı” diyor.
O mübarek Kitabı yalayıp yutan talebelerden biri de kendisi.
Neyini tuhaf buldun” hakikaten merak ettim.
Hüseyin Hilmi Işık Efendi, öğrencilerine vatan haini FETO gibi, “Devleti ele geçirin” değil, tam aksine“Devleti yüceltin” tavsiyesinde bulunurdu.
Öğrencilerine din sevgisi kadar vatan sevgisini de anlatırdı.
Özkök Efendi; sanırım sen öğrenciliğinde satır satır okuyup notlar aldığın İlmihal’i çok çabuk unutmuşsun.
Bak senin, “Tuhaf bir Kitap” dediğin Saadet-i Ebediyye’nin önsözünde ne yazıyor?

- Vatanına saldıran düşmana karşı, kükremiş arslanlar gibi döğüşerek, istiklâl savaşını kazanan şehîdlerin ve gâzîlerin temiz çocukları, bugün de, aynı aşk ve îmânla, babalarının yolunda yürüyerek, istiklâlleri gibi, îmânlarını da, her çeşid tecâvüzden korumağa çalışıyor. Hakka, hakîkate, doğruya koşuyor. Kur’ân-ı kerîme sarılıyor.

-Târîh gösteriyor ki, yalnız kendi râhatlarını, keyflerini düşünen krallar, diktatörler, islâm dîninin, kendi zulmlerini, kötülüklerini meydâna çıkardığını görerek, cinâyetlerini, hıyânetlerini gizliyebilmek ve yalanlarına herkesi inandırabilmek için, islâmiyyete saldırmışlardır. Zâlim düşman kumandanları, müte’assıb haçlı orduları, her zemân, karşılarında müslimân türk kahramanlarını bulmuşlar, ecdâdımızın îmân dolu göğüslerini aşamamış, silâhlarını, ölülerini bırakarak hep kaçmışlardır.

-Târîh yine gösteriyor ki, islâmiyyet, her zemân dahâ üstün, dahâ yeni ve dahâ fennî harb vâsıtalarının ve medenî cihâzların yapılmasına ve dahâ akllı, dahâ kahraman milletlerin yetişmesine sebeb olmuş; dinsizler, ilmde, fende, silâhda ve şecâ’atde dâimâ geri kalmışlardır. Hattâ, bir islâm ordusu, her cihetden adâlete bağlılığı nisbetinde gâlib geldiği hâlde, aynı orduda adâletden uzaklaşıldıkca, başarının azaldığı görülmüşdür. İslâm devletlerinin, kurulması, yükselmesi, durması ve çökmeleri de hep, adâlete bağlılıkları nisbetinde olmuşdur.

-Dinsiz diktatörler, ellerini kana boyayıp, memleketlere hâkim olmuş, zulm, fesâd ile insanları inleterek ve hayvan gibi çalışdırarak, ağır harb sanâyı’i, büyük fabrikalar, üstün silâhlar yapmış, dünyâyı korkutmuş iseler de, çabuk yıkılmışlar ve târîh boyunca, la’netle anılmışlardır. Örümcek yuvası gibi çabuk kurulan tuzakları, sabâh rüzgârı gibi ferâhlatıcı, hafîf bir kuvvetle uçmuş, insanlığa yarar birşey bırakmamışlardır. Şimdi de, dinsiz bir temele dayanan devletler, ne kadar büyük ve kuvvetli görünseler de, elbette yıkılacak, zulm pâyidâr olamayacakdır. Böyle kâfirler, bir ânda parlıyan kibrite benzer ki, etrâfındaki saman, talaş gibi hafîf şeyleri tutuşdurur, eli yakar, evleri harâb edebilir. Kendi ise, hemen söner, biter. Adâlete dayanan milletler ise, kaloriferlerin radyatörü gibidir. Radyatör, birşeyi yakmaz, odaları ısıtarak, insanlara râhatlık verir. Sıcaklığı aşırı, zararlı değildir. Fekat harâret, enerji kaynağına mâlikdir. İslâmiyyet de, böyle fâideli bir enerji kaynağı olup, kendisine bağlanan ferdleri, âileleri ve cem’iyyetleri besler, kuvvetlendirir.

Hilmi Özkök komisyonda hızını alamayıp Saadet-i Ebediyye kitabı için; “Biz de okuduk ama iyi kitaplar olmadığını gördük” dedi.
Yav Paşam Allah aşkına senin iyilik veya kötülükte ölçün nedir?
Yani iyi nedir kötü nedir?
Senin ‘İyi’ bulmadığın ilmihalden devam edelim:

-Dinli olsun, dinsiz olsun, inansın inanmasın, herhangi bir kimse, bilerek veyâ bilmeyerek, Kur’ân-ı kerîmdeki ahkâma, ya’nî emr ve yasaklara uyduğu kadar, dünyâda râhat ve huzûr içinde yaşar. Bu, fâideli bir ilâcı kullanan herkesin, derdden, sıkıntıdan kurtulması gibidir. Şimdi, dinsiz, îmânsız çok kimsenin ve müslimân olmıyan, hattâ islâm düşmanı olan ba’zı milletlerin birçok işlerinde, muvaffak olmaları, râhat, huzûr içinde yaşamaları, inanmadıkları, bilmedikleri hâlde, Kur’ân-ı kerîmin ahkâmına uygun olarak çalışdıkları içindir. Müslimân olduklarını söyliyen, âdet olarak ibâdetleri yapan, çok kimselerin ise, sefâlet, sıkıntılar içinde yaşamalarının sebebi de, Kur’ân-ı kerîmin gösterdiği ahkâma ve güzel ahlâka uymadıkları içindir. Kur’ân-ı kerîme uyarak âhıretde sonsuz se’âdete kavuşabilmek için ise, önce buna îmân etmek, inanmak ve bilerek, niyyet ederek uymak lâzımdır.

-İslâm dînini bilmedikleri için, ona karşı olanlar, asrlar boyunca yapdıkları kanlı ve acı tecribelerle anladılar ki, îmânını yıkmadıkça, müslimân milleti yıkmağa, imkân yokdur. Hakîkatde her ilerlemenin ve yükselmenin hâmîsi ve teşvîkcisi olan islâmiyyeti, ilmin, fennin ve yeğitliğin düşmanı gibi göstermeğe yeltendiler. Genç nesllerin, bilgisiz, dinsiz kalmasını, onları ma’nevî cebheden vurmağı hedef edindiler. Bu yolda milyonlar dökdüler. İlm ve îmân silâhları çürümüş, hırs ve şehvetlerine kapılmış olan ba’zı câhiller, kâfirlerin bu hücûmları ile hemen bozuldu. Bunlardan bir kısmı, ismlerini siper edinip, müslimân görünerek, fen adamı, kalem sâhibi ve din âlimi, hattâ müslimânların hâmîsi şekline girip, temiz gençlerin îmânlarını çalmağa koyuldular. Kötülükleri hüner şeklinde, îmânsızlığı moda şeklinde gösterdiler. Dîni, îmânı olanlara softa, gerici denildi. Din bilgilerine, islâmın kıymetli kitâblarına, irticâ’, gericilik ve te’assub diyenler oldu. Kendilerinde bulunan ahlâksızlık ve şerefsizlikleri, müslimânlara, islâm büyüklerine atf ve isnâd ederek, o temiz insanları kötülemeğe, evlâdları babalarından soğutmağa uğraşdılar. Târîhimize de dil uzatıp, parlak ve şerefli sahîfelerini karartmağa, temiz yazılarını lekelemeğe, vak’a ve vesîkaları değişdirmeğe kalkışdılar. Böylece, gençleri dinden, îmândan ayırmağa, islâmiyyeti ve müslimânları yok etmeğe çalışdılar. İlmi, fenni, güzel ahlâkı, fazîleti ve yeğitliği ile dünyâya şân ve şeref saçan, ecdâdımızın sevgisini genç kalblere yerleşdiren mukaddes bağları çözmek, gençliği dedelerinin kemâlâtından, ululuğundan mahrûm ve habersiz bırakmak için, kalblere, rûhlara ve vicdânlara hücûm etdiler. Hâlbuki, anlıyamıyorlardı ki, islâmiyyetden uzaklaşdıkca, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yolundan ayrıldıkca, ahlâk bozulduğu gibi, her vâsıtayı yapmakda ve her asrın îcâb etdirdiği yeni bilgilerde, üstünlüğü gayb ediyor, ecdâdımızın askerlikdeki, fen ve san’atdaki başarılarını gösteremiyor, hattâ geri kalmağa başlıyorduk. Bu maskeli dinsizler, böylece, bir tarafdan ilmde, fende geri kalmamıza çalışıyor, diğer tarafdan da, islâmiyyet geriliğe sebeb oluyor. Garb sanâyı’ine yetişebilmemiz için, bu kara perdeyi kaldırmamız, şark dîninden, çöl kanûnlarından kurtulmamız lâzımdır, diyorlardı. Bu sûretle maddî ve ma’nevî kıymetlerimizi yıkarak, vatanımıza, milletimize, dışardaki düşmanların, asrlarca yapmak istedikleri, fekat yapamadıkları kötülüğü yapdılar. Müslimân ismini taşıyan islâm düşmanlarına (Zındık) denir. Zındıkların islâmiyyete zararları, kâfirlerin, misyonerlerin zararlarından dahâ çok oldu.

Buyur!.. Sadece ön sözünden aldığım bu kadar alıntıdan bir tane zararlı veya sana göre, ‘İyi’ olmayan şey çıkar.
Devam edeyim.
Kitabı karalaman yetmemiş bir de Hocanı karalamışsın.
Diyorsun ki; “Nurculuk ile ilk defa Saadet-i Ebediyye kitabı ile tanıştık” 
El insaf yav.
Hüseyin Hilmi Işık Efendi’nin Nurculuk ile ne alakası var. Bu mübarek zatın hocası belli, yolu belli, çizgisi belli ve silsilesi belli.

Bunların hiç biri Nurculuk ile teğet bile geçmez.
Ah Paşa ah.
Keşke Hüseyin Hilmi Işık Efendi ile ilgili en baştaki iyi düşüncelerini sona saklasaydın.
Malum!..
Bizim dinimizde başa değil, sona bakılıyor.
Aynı durum Aytaç Yalman için de geçerli.
Yalman röportajında; “1955 yılında ben Kuleli’deyken bizim kimya hocamız Hüseyin Işık’tı. Bu Işık okullarının kurucusudur işte. O zaman böyle bir şey yoktu. Dini anlatırdı bize, biz de dinlerdik.”
Ah be Yalman Paşa, dediğin doğru olsaydı da keşke Hüseyin Hilmi Efendi’yi dinlemiş olsaydın.
Eğer onu dinleseydin; emin ol bugün memlekette ne FETÖ belası ne de başka hainler barınamazdı.
TSK; gerçekten göğsü vatan aşkıyla yanan yiğitlerin olduğu gerçek bir peygamber ocağına dönerdi.
Bu arada unutmadan!..
Hocan Hüseyin Hilmi Işık Efendi’nin soyadına bakarak Fethullahçıların Işık okullarını onun sanmışsın.
Pes be Paşa’m.
Fethullah Gülen denilen vatan haini; Hüseyin Hilmi Işık Efendi’nin temiz isminden yararlanmak için okullarına, ‘Işık okulu’ gizli evlerine de ‘Işık evleri’ adını verdi.
Sevgili Paşam!..
Siz yıllarca Kara Kuvvetleri Komutanlığı yaptınız. Hiç mi bu konuları merak etmediniz, Allah aşkına size hiç istihbarat da mı gelmedi bu konularda.
Sadece soyadına bakarak hocanız hakkında böyle bir iftira atıyorsunuz.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; “Dinin en büyük düşmanı cehalettir
Cehaletiniz yüzünden dine düşman oldunuz.
Kişi bilmediğinden korkar.

Siz bu güne kadar bu dini bir türlü bilmediniz veya bilmek istemediniz.
İşte korkunuzun nedeni bu idi.
Gelin ahir ömrünüzde bu korkunuzu yenin.
Hocanız Hüseyin Hilmi Işık Efendi’nin Saadet-i Ebediyye kitabını baştan okuyun.
Okuyun ki geceleri rahat uyuyun.

 

 

 

 

 

HABERVİTRİNİ