KAŞIKÇI ÖLDÜ, İSLAM ALEMİ KURTULDU (2)

  • 27.10.2018

Kaldığımız yerden devam edelim...
Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz’i hesap edemeyen Vehhabi katil sürüsü, gazetecilerin kapıya gelmesi ile panik oldu.
İnfaz timi, Veliaht Prensin yardımcısını arayıp durumu anlattı.
Konsolosluk ile Prensin Özel kalemi arasında 7 ile 9 görüşme var. 
Bu görüşmelerin tamamı bizim istihbaratın kayıtlarına girmiş durumda.
Bunun dışında, SKYPE ve Whatsapp üzerinden de yapılan görüşmeler var.
Bu görüşmelerden sonra; Kaşıkçı’nın ceset parçalarının sağa sola atılmasından vazgeçilip, tamamen yok edilmesine karar verildi.
CIA’da delillerin yok edilmesi üzerine eğitim alan Adli Tıp uzmanı Salah Muhammed A. Tubaigy, konsoloslukta keskin kokusu olan bir kimyasal kullandı.
Bizim polisler bunun asit olduğunu söylüyor. Bunun delili de var.
O asidi kullanırken giydikleri gaz maskesi, Sultanbeyli’de terk ettikleri arabada bulundu.
Bu kimyasal veya asidi, temizlik için mi yoksa Kaşıkçı’nın cesedini bütünü ile eritip ortadan kaybetmek için mi kullandılar?  
Bu tam olarak bilinmiyor.
İçeride bunlar yapılırken, dışarıda bekleyen Türk güvenlik ekiplerini şaşırtmak için konsolosluk araçları sürekli olarak dışarıya yollandı. 
Her araç farklı bir noktaya hareket etti.
Muhammed A. Tubaigy, CIA’dan öğrendiği özel tekniklerle konsolosluktaki izleri sildi. Kaşıkçı’nın adım attığı her yer temizlendi.
Suudi Arabistan’dan 15 kişilik ölüm timine acilen ülkeye dönme emri verildi.
Vahşet timi, gelen emir üzerine ülkelerine döndü.
Bu arada Türkiye’nin bir hatası oldu.
Türkiye konuya diplomatik dokunulmazlık açısından baktı. 
Bu yüzdenden de Vehhabi katiller sürüsünü durdurmadı.
Konsolosluk ilişkileri hakkında Viyana Sözleşmesi’nde 31. maddedeki ‘Acil durum ve ağır suç’ ihtimali durumunda konsolosluğa müdahale edilebilir’ hükmü, gözardı edildi.
Katiller gittikten 2 gün sonra, son temizlikleri yapan Suudi Konsolos da ülkesine kaçtı.
Bu maddeden soruşturma açılsaydı, hem katiller hem de görgü tanığı olan konsolos bugün elimizde olacaktı.
Kaşıkçı’nın parçalanmasını gören o konsolos, cinayetin en önemli tanığı durumunda. 
Pisliklerini temizlemek için; Reuters kameramanını içeriye alıp, dolapların içine baktırmıştı. Herkesi aptal yerine koyan ancak gerçek aptal kendisi olan konsolos, kaçtığı ülkesinde kellesini kurtarabildi mi? O da meçhul.
Suudi Arabistan’dan gelen haberler, aptal konsolosun konuşur korkusuyla infaz edildiğini gösteriyor.
Sonuç olarak; Vehhabilerin günlerce masa başında en ince ayrıntılarına kadar planladıkları Kaşıkçı cinayeti, ellerinde patladı.
Hiç akıllarına gelmeyen Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz, korkunç tezgahı yerle bir etti.
Tam bir, ‘NETİCEYE DEĞİL, HATİCE’YE BAK” durumu ile karşı karşıyayız.
Türkiye’yi, gazeteci kesen vahşiler olarak göstermek isteyen Vehhabilerin kendisi mimlendi.
Türkleri eli kanlı katil yapmak isterken, kendileri eli kanlı katil oldu.
Bize yıkmak istedikleri bu korkunç cinayet de kucaklarında kaldı.
Cenab-ı Allah (Celle Celalühü), “Enfal Suresi 8. Ayetinde mealen, “Şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzağını bozar.” diye buyurduğu gibi, Vehhabilerin tuzaklarını bozup, onları kazmaya kalktıkları kuyuya düşürdü.
Amerika’dan Kaşıkçı’nın akıbetiyle ilgili telefon yağmuruna tutulan Suudi yönetimi, panik halinde, “Kaşıkçı, ülkesine dönmesi için iknaya çalışanlarla çıkan yumruklu arbede sırasında öldü” dedi.
Kıt akıllı Trump’ın bile, “Gelmiş geçmiş en saçma cinayeti örtme yalanı” dediği bu hikayeye, tek bir kişi bile inanmadı.
Suudiler, cinayetten sonra bir de bu yalandan dolayı dünyaya rezil oldu. Sonra,”Yardım istemek için dışarıya çıkarken boğuldu” dediler. O da yalan çıktı.
Peki, “Ceset nerede?” denildi. Hala cesedin nerede olduğunu açıklamadılar. Açıklamadıkları gibi, “Biz de bilmiyoruz” deyip geçiştirdiler.
Bir arkadaşım yıllar önce, “Bu Vehhabiler kadar cani ve bir o kadar da aptal bir millet yoktur.” demişti. 
Kaşıkçı olayı bu sözün tam ispatı oldu.
Suudiler Hatice’den sonra ikinci büyük hatayı, Türk polisini hafife almakla yaptılar.
Herkes şunu iyi bilsin. 
Gerçekten bizim övünmemiz gereken bir polis ve istihbarat teşkilatımız var.
Hatice meselesi olmasa bile, caniler zaten Türk polisine yakalanmıştı.
Zavallı Cemal Kaşıkçı’yı vahşice katlederken yaptıkları işkence ve konuşmalar, bizim istihbaratın dinlemesine takıldı.
Peki bu nasıl oldu?
Konsolosluk başka bir ülkenin toprağı olarak kabul ediliyor. 
O yüzden orada ortam veya böcekli dinleme suç sayılıyor.
Dolayısıyla suç olmayan bu ses kaydının nasıl yapıldığı, şimdilik bizde kalsın. 
Gerektiğinde emniyet bunu açıklar.
Kaşıkçı’ya işkence ve vahşi ölüm anının yer aldığı sesler, CIA Başkanı Hespel’e dinletildiğinde, kadın adeta dehşete düştü.
O bağırtı ve inleme seslerinin Kaşıkçı’ya ait olduğunu CIA Başkanı da bizzat onayladı.
CIA Başkanı, Türk güvenlik ve istihbarat birimlerinin Kaşıkçı olayındaki başarısını özel olarak kutladı.
Zaten Trump’a vereceği raporunda da, “Türkler çok iyi iş çıkarmış” ifadesini koyacağını bildirdi.
Emin olun, bizim güvenlik güçlerimiz inanılmaz bir iş çıkardı.
Hadi özel bir bilgi daha paylaşayım.
Suudiler; Polis ve istihbaratımızın bulduğu deliller yüzünden cinayeti itiraf etmek zorunda kaldı.
Ayın 19’unu 20’sine bağlayan gece,  Erdoğan Suudi Kralı Salman ile ikinci kez görüştü.
İlk görüşmeyi ayın 13’ün de yapmışlardı. 
İlk görüşmede Kral bu cinayeti kesinlikle kendilerinin işlemediğini söylüyor hatta bunun için yemin bile veriyordu.

Son, yani ikinci görüşmede; Erdoğan, polis ve MİT’in bulduğu kanıtları ve belgeleri tek tek anlattı. 
Yine ikna olmadı.
Bu kez de cinayet anının ses kayıtlarının elinde olduğunu söyleyince, Kral Salman adeta şok geçirdi.
Benim aldığım bilgi, o kaydın Salman’a da dinletildiği şeklinde.
Ayın 20’sinin ilk saatlerinde Erdoğan’dan bu bilgileri alan Kral Salman, gündüz oğlunu ve istihbarat birimlerini çağırarak durumu aktırdı.
Bu işten yırtmak için düşündüler taşındılar başka bir yol bulamadılar ve aynı gün Kaşıkçı’yı öldürdüklerini kabul ettiler.
Kısaca Vehhabi çetesine, cinayeti bizim polis ve MİT itiraf ettirdi.
Bu büyük bir başarıdır.
Kral Salman; Veliaht Prensi Muhammed Salman’ın en yakın iki adamı olan Genel İstihbarat Başkanlığı Başkan Yardımcısı General Ahmet el Asiri ve Kraliyet ailesi danışmanı Saud el Kahtani’yi görevden aldı.
Bütün dünya bu görevden almanın, Kaşıkçı cinayetine karıştıkları için olduğunu sandı.
Oysa gerçek biraz farklıydı.
Kral Salman ve oğlu;  Ahmet el Asiri ve Kahtani’yi,  Kaşıkçıyı öldürmekten değil, işi rezil etmekten görevden aldı.
Bu görevliler; Kaşıkçı vahşetini Türkiye’ye yıkamadıkları için muhtemelen başlarından olacak.
Bu arada bir önemli not daha aktarayım.
Türkiye’nin elinde o ses kaydından başka ve daha önemli şeyler de var:

Bunlar bugüne kadar kamuoyu ile hiç paylaşılmadı.
Kamuoyu ile paylaşılmadığı gibi, ne Trump’a ne Salman’a bahis edilmedi
Erdoğan bunların ne olduğunu üstü kapalı olarak geçti ve şöyle dedi; 
Cuma günü buraya yerleşenler, ardından Pazartesi’yi Salı’ya bağlayan gece bu gelenler, kimlerin talimatıyla geldi? Bunu da yetkililerin açıklaması lazım. Tabi elimizde başka bilgi belge yok değil, var. Gün ola harman ola. Ama çok aceleci olmanın da anlamı yok. Şimdilik ilk etapta bir defa Kaşıkçı’yı öldürenleri Suudi yetkililer açıklayacak.
Eldeki şeyler nelerdir?
Kaşıkçı’nın cesedi veya ceset parçası mı? Veya bilinmeyen başka kayıtlar mı onlar da final yazısına bırakayım.
Hepinizden özür dilerim.
Emin olan Holyywood filmi gibi bir olayla karşı karşıyayız.
Yazmakla bitecek gibi değil.
Her bölümü çok uzun yazıp ilginizi ve dikkatinizi de kaybetmenizi istemiyorum.
Çünkü konu düşündüğünüzden çok ama çok daha önemli.
Sonuçta Vehhabi rejiminin yıkılması söz konusu..
Kaşıkçı'nın ölümünün İslam Alemini nasıl bir tehlikeden kurtardığını son bölümde anlatacağım.
3. Bölümde bu cinayetin siyasi yönünü ve finalini yazacağın İnşallah...