KAŞIKÇI ÖLDÜ, İSLAM ALEMİ KURTULDU

  • 25.10.2018

15 kişilik Suudi cellat timinin vahşice katlettiği gazeteci Cemal Kaşıkçı vakıasının üzerindeki sır perdesi hala kaldırılamadı.
Hemen herkes aynı soruyu soruyor; 
- Nasıl öldürüldü, cesedi nerede?
Emri verenin Suudi Veliaht Prens Muhammet Bin Salman olduğundan da şüphe yok. Bütün dünya bu konuda hemfikir. Hatta Trump bile bunu söyledi.
Kısaca katil belli, ceset kayıp.
Herkes meselenin polisiye kısmı ile ilgileniyor. Polisiye kısmına bakınca da büyük fotoğrafı gözden kaçırıyor.
Bu olayda esas sorulacak soru; “Nasıl öldürüldü” değil, “Kaşıkçı neden öldürüldü?” sorusudur.
Bu olayın gizemi de çözümü de bu sorunun cevabında gizli.
Cemal Kaşıkçı’nın hemen hemen bütün makalelerini okudum. Okuduğum makaleleri beni şaşkına çevirdi.
Kaşıkçı ülkesini gerçekten seven birisiydi. Yazılarında Suudi rejimine, öyle sert ve ağır sözler ile de saldırmıyordu.
Bu memleketin ekmeğini yeyip ihanet eden PKK’lılar ve FETÖ’cülerin yanında, Kaşıkçı’nın eleştirileri, muhalefet etmek bile sayılmaz.
Eleştiri üslubu da son derece nazik.
Peki; böyle bir gazeteciyi neden vahşice katledip, 15 parçaya böldüler? 
Bunun için planlar kurup, terörist avlar gibi neden 15 kişilik özel tim yolladılar?
Bu meseleyi karmaşık kılan şey; hep Cemal Kaşıkçı üzerinde yoğunlaşılmasıdır.
Oysa gerçek hedef Kaşıkçı değil. Kaşıkçı bu olayda sadece yardımcı fiil.
Özne ise Türkiye...
Suudiler; Bu cinayeti Amerika veya İngiltere’de kolayca yapabilecekken neden Türkiye’yi tercih ettiler?
İşte işin püf noktası burada...
Gelelim olayın aslına..
Cemal Kaşıkçı'nın, nişanlısı Hatice Cengiz ile evlenebilmesi için, önceki eşinden boşandığını gösteren bir belge gerekiyordu.
Bu belge için Washington’daki Suudi Arabistan elçiliğine başvurdu. Bu belge bir türlü verilmedi. Sonra İngiltere’ye giden Kaşıkçı, aynı belge için Londra’da elçiliğin kapısını çaldı. Durumunu anlattı.
Belgeyi Türkiye’den alabileceği bildirildi ve İstanbul’a yönlendirildi.
İstanbul’da 2 Ekim gününe randevu verildi.
Kaşıkçı Londra’da iken randevudan 4 gün önce elçilikten aranıp kesin gelip gelmeyeceği soruldu.
O güne kadar kendisine ilgisiz kalan, hatta yüzüne bile bakmayan elçilik görevlilerinin birden bire bu kadar ilgili olması Kaşıkçı’yı rahatsız etti ama yine de kuşkulanmadı.
Suudi yönetimi, işte o 4 günde korkunç bir plan kurdu.
Plan; kendilerine muhalif bir gazeteci olan Cemal Kaşıkçı’yı İstanbul’da vahşice öldürüp, suçu Türkiye’nin üzerine atmaktı.
Suudiler; özellikle Katar ve İran ile ilişkiler nedeni ile uzun süredir Türkiye’ye diş biliyordu.
Amaçları; Uluslararası arenada kötü bir imajı bulunduğuna inandıkları Türkiye’yi, vahşi bir cinayet ile iyice zora sokmaktı.
Batının y
üzlerce gazeteciyi hapse atmakla suçladığı Türkiye’yi, bu vahşet ile iyice köşeye sıkıştıracaklardı.
Amerika ile zaten çok kötü bir dönemdeydik. 
Bir de üstüne böyle bir vahşet olduğunda, Türkiye yapayalnız kalacak, zaten kötü olan ekonomisi nedeni ile büsbütün çökecekti. 
İşte Suudi alçakların mel'un planı buydu. 
Bu planda Kaşıkçı sıradan bir kurban durumundaydı.
Bu kahpe tezgahla akıllarınca bir taşla iki kuş vurmuş olacaklardı. Hem Türkiye’den hem de muhalif gazeteciden kurtulacaklardı.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Salman, en yakın iki adamı Genel İstihbarat Başkanlığı Başkan Yardımcısı General Ahmet el Asiri ve Kraliyet ailesi danışmanı Saud el Kahtani ile birlikte kafa kafaya verip bir plan yaptı.
Operasyon için de 15 kişilik bir tim oluşturdular.
Timin başında Veliaht Prensi Muhammed Salman’ın bütün pis işlerini yaptırdığı adeta nefesi gibi olan, diplomat ve general Maher Abdulaziz M. Mutreb vardı.
Vahşi bir plan yaptılar. 
Maksatları dünyada Türkiye’ye karşı infial oluşturmaktı.
Kaşıkçı’yı parçalara bölmesi için profesyonel Adli Tıp uzmanı, Salah Muhammed A. Tubaigy’yi de ekibin içerisine aldılar.
Tubaigy’nin kemik testeresini de yanına alması vahşeti en ince ayrıntısına kadar planladıklarının ispatı idi.
Ekibin diğer isimleri de Veliaht Prensin koruma ve istihbarat bölümlerinde görevli en güvenilir adamlarıydı.
Bu ekip iki özel uçakla Türkiye’ye yollandı.
Bunların dışında bir isim daha vardı. O da, Mustafa Mohammed M El Madani.  
Madani, vahşet timinden sonra bulunup ekibe eklendi. 
Kaşıkçı’ya benzeyen birisini arıyorlardı. Ve ekibin son elemanı Madani’yi buldular.
Herhangi bir terslikte, sıkıntı olmaması için onu özel uçakla değil, tarifeli uçakla İstanbul’a yolladılar.
Türkiye’yi çökertme planı şöyle işleyecekti:
Kaşıkçı konsolosluğa gelir gelmez konsolosun odasına alınacak, orada öldürülecekti.
Başta dediğim gibi hedef Kaşıkçı değildi. 
Hedef Kaşıkçı olsa onu konsoloslukta öldürmez, kaçırıp ülkelerine götürür orada işkence ile konuşturmaya çalışırlardı.
Maksatları Kaşıkçı’yı öldürmek olsa, kendi konsolosluklarında ve 15 kişilik seçkin bir timle niye öldürsünler?

Bir kiralık katile sokakta infaz ettirebilirlerdi.
Dediğim gibi hedef Türkiye idi.
Kaşıkçı’yı gelir gelmez konsolosun odasına aldılar. Sorgu-suale bile girmeden boğarak öldürdüler.
Ölüm anını da SKYPE üzerinden, Prensin adamı Saud el Kahtani’ye izlettiler.
Niçin boğarak öldürdüler?
Çünkü kıyafetleri Suudi Arabistan’dan getirdikleri dublörü Madani için lazımdı. Kıyafetlerine kan sıçramaması için boğdular.
Sonra atlet külot kalana kadar soydular ve elbisesini ve gömleğini Madani’ye verdiler. (Kaşıkçı’nın cesedini muhtemelen çıplak bulacaklar)
Kıyafetler Madani’ye tam olarak uydu ama ayakkabı numarası tutmadı. 
O telaşla, “Mühim değil” deyip takma sakal taktıkları Madani’yi; Kaşıkçı’nın kıyafeti ile dışarı saldılar.
Madani konsolosluğun arka kapısından dışarı çıktı. O görüntüler konsolosluğun kayıtlarına girdi. Madani’den sonra kamera kayıtları durdu.
Madani sözde Cemal Kaşıkçı imiş gibi sokağa çıktığı saatlerde, konsoloslukta vahşet başladı.
Önce Kaşıkçı’nın sağ el baş parmağını kestiler.
İphone telefonlarında şifre, kişinin sağ başparmak izi idi. 
Kaşıkçı’nın parmağı ile telefonunu açacaklar ve oradan güvendiğini birisine Kaşıkçı adı ile mesaj yollayacaklardı.
O sözde mesajda, Kaşıkçı arkadaşına; “Türklerin kendisini Suudi Arabistan’a karşı ajan olması için sıkıştırdığını ve önemli bir Türk istihbarat görevlisi ile görüşmeye gideceğini, başına bir şey gelirse bundan Türk hükümetinin sorumlu olduğunu” yazacaklardı.
Aradılar taradılar cep telefonunu bulamadılar. Konsolosluğun girişinde güvenlik kısmına bıraktığını düşündüler orada da bulamadılar.
Kaşıkçı konsolosluğa girerken cep telefonunun dışarıda nişanlısı Hatice Cengiz’e bırakmıştı. 
Cinayet timi hem bundan, hem de Hatice Cengiz’den habersizdi.
Kaşıkçı’nın üzerinde Apple Watch, yani Apple’nin saati vardı. 
O saati üzerinden Kaşıkçı’nın cep telefonu ile temas kurup öyle mesaj yazmaya çalıştılar ama o da olmadı.
Bu aksilikleri anında Suudi Arabistan’a bildirdiler.
Kaşıkçı’nın cesedi bu sırada C bölümüne alındı.
C  bölümünden Veliaht Prensi’nin konutunun tam 7 kez arandığı MİT’in kayıtlarına girdi.
Aksiliğe rağmen vahşeti gerçekleştirdiler. 
Hatta bunun için bir de fantezi yaptılar.
15 kişi gelmişlerdi, gelen her kişi için Kaşıkçı’yı 15 parçaya ayırdılar. (Bu bilgi tam kesinleşmedi. Plan bozulunca belki de parçalamaktan vazgeçtiler)
Plana göre Kaşıkçı’nın her parçası bir yere atılacaktı.
 
Bunun için Belgrad Ormanı ve Yalova’da keşif yaptılar.
Ceset parçaları bulundukça, konu gündemde kalmaya devam edecekti.
Cesedin kesilmesi ve konsolosluğun temizlenmesi 2-3 sat kadar sürdü. 
Tam ceset parçalarını dışarıya çıkaracaklardı ki, Kaşıkçı’nın nişanlısı çıkıp geldi.
Bu beklenmedik ve hesapta olmayan bir durumdu.
Hatice Cengiz girişteki güvenlikçilere, kendisinin Kaşıkçı’nın nişanlısı olduğunu ve Cemal Kaşıkçı’nın saatlerdir dışarıya çıkmadığını söyledi.
Güvenlikçilerden gelen bu haber, içeride paniğe neden oldu.
Önce, “Cemal Kaşıkçı gitti” deyip nişanlısını başlarından savmaya kalktılar.
Bir tuhaflık olduğunu anlayan Hatice Cengiz, hemen Kaşıkçı’nın arkadaşı AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay’ı aradı. Ardından da polisleri.
Yasin Aktay durumu Ankara’daki Suudi Arabistan Büyükelçisi'ne aktardı. 
Suudi büyükelçi, “Hemen dönerim” dedi ama bir daha hiç dönmedi ve telefonlara da çıkmadı.
Olay TV’lere haber olunca, Suudi konsolosluğunun kapısının önüne kalabalıklar toplanmaya başladı.
Gazeteciler, Kaşıkçı’nın dost ve arkadaşları konsolosluk önüne geldi.
Kalabalık oradayken 15 kişilik katil sürüsü hala içerideydi.
Planlar bozuldu, hesaplar değişti...
Burada nokta koyayım.
Bu konu o kadar kapsamlı ve geniş bir mesele ki, inanın üzerinde ciltlerce kitap yazılır..
Sizi sıkmamak için birinci bölümü burada bırakayım.
Çok daha heyecanlı olan final kısmını ve bu kadar bilgiyi nasıl aldığımı da diğer yazıma bırakayım....


İKİNCİ BÖLÜMÜ DEVAM EDECEK..