YAHUDİLERİN BÜYÜK TUZAĞINI KAŞIKÇI’NIN SAATİ BOZDU

  • 15.11.2018

Amerika, uzun bir zamandır dağınık olan İslam âlemini birleştirmek için proje geliştiriyordu.
Kukla olarak da Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’ı seçtiler.
MBS (Muhammed Bin Salman), Amerika ve İsrail’in, İslam âlemini avuçlarının içine alma projesi için çok ideal bir isimdi.
Veliaht Prens genç ve hırslı biriydi. Ayrıca batı tarzı yaşama düşkündü ve Amerika hayranıydı. Yaşı itibariyle uzun yıllar kendilerine hizmet edebilirdi.
Veliaht Prensi işin başına getirmek için önce bazı temizliklerin yapılması lazımdı.
İçeride Prens Salman’a rakip olabilecek başka veliaht prensler vardı.
2017’de Prens Salman, tahta çıkmaya ilk aday olan kuzeni Veliaht Prensi Muhammed bin Nayef'i devirdi ve kendisi ilk sıraya yükseldi.
O günlerde Trump’ın Ortodoks Yahudi damadı  Jared Kushner, Veliaht Prens Salman ile Washington’da buluştu.
Kısa sürede çok yakın arkadaş oldular.
Biri Ortodoks bir Yahudi, diğeri Ortodoks Yahudi olmanın yasak olduğu bir ülkede yaşıyordu. 
İkisi de aynı yaştaydı, ikisi de iddialıydı. 
Her ikisinin de ardında gizli güçler vardı. 
Salman’ın Washington’a gelişinden kısa bir süre sonra; bu kez Jared Kushner, habersiz olarak Riyad’a gitti.
2017’nin Ekim ayında yapılan bu ziyaret sırasında Yahudi Jared ile Vehhabi Salman günlerce kafa kafaya verip strateji geliştirdi.
Ahmak Vehhabi Prens mübarek topraklarda, İslam alemini Yahudilere teslim etmenin plan ve programlarını yapıyordu.
Jared Kushner, Salman’a değerli bir de hediye getirdi.
Muhalifi olan 50’ye yakın veliaht prensin isim listesini ve yolsuzluk belgelerini arkadaşına teslim etti.
Riyad kaçamağının amacı; muhalif olanların listesini vermek ve böylece Veliaht Prensi kendine minnettar bırakmaktı.
Kushner Washington'a döndükten hemen sonra, iki olay yaşandı.
Birinci olay;
 batmak üzere olan Jared'in babası Charles Kushner, borçlarından kurtuluverdi. 
İkinci olay ise; Suudi kraliyet ailesinin 50’ye yakın üyesi gözaltına alınıp, Riyad’daki Ritz-Carlton Oteli’ne götürüldü.
Gözaltındaki prenslere korkunç işkenceler yapıldı.
Bazıları servetlerini vererek canlarını kurtardı.
20 kadarı da halen burada tutuklu durumda. Bunlar arasında işkenceden aklını yitirenler olduğu söyleniyor.
Trump’ın Yahudi damadı Jared Kushner, Salman’a sadece prensler ile ilgili dosya vermedi.
Jared ikinci bir dosya daha verdi.
CIA tarafından hazırlanan dosyada; gerek Suudi Arabistan içerisinde, gerek ise Suudi Arabistan dışında Muhammed Bin Salman’a muhalif olanların tam listesi vardı.
Cemal Kaşıkçı’nın adı da bu dosyada bulunuyordu.
Dosyada adı bulunanlardan birisi de, Suudi Arabistanlı insan hakları savunucusu Loujain el-Hathloul idi.
30’un üzerindeki aktivist, Loujain el-Hathloul ile birlikte tutuklandı.
Bu muhalifler prenslerin tutulduğu Ritz-Carlton’da değil, korkunç Suudi hapishanesinde işkence altındalar.
Loujain el-Hathloul, Cemal Kaşıkçı’nın en yakın arkadaşıydı.
 
Prens Salman’ın kendisine kurban olarak Kaşıkçı’yı seçmesinin nedeni de bu oldu.
İşkence altındaki Loujain el-Hathloul’un verdiği bilgiler ile Kaşıkçı’yı ortadan kaldırmaya karar verdi.
Cemal Kaşıkçı, bu tutuklamalarla birlikte derin bir hayal kırıklığı yaşadı.
Kaşıkçı; muhaliflerin tutuklanmasından sonra bir yandan Salman’ı, diğer yandan da Salman’ı durdurmayan Trump yönetimini eleştirmeye başladı.
Sonuçta; hem Prens Salman’ı, hem de Trump’ın Prensi Jared Kushner’i karşısına aldı.
İşte bu, sonunun başlangıcı oldu.
Jared Kushner, CIA’dan aldığı bilgiler ile Kaşıkçı’nın attığı her adımı arkadaşı Salman’a iletti. 
Kaşıkçı’nın ortadan kaldırılmasına yönelik Suudi istihbaratının yaptığı konuşmalar, CIA’nın dinlemesine takılmıştı. O konuşmaları ortadan kaybeden de Jared Kushner oldu.
Ferman verilmiş, Kaşıkçı’nın kalemi kırılmıştı. Belli olmayan şey, nerede katledilebileceği idi…
Amerika, Kaşıkçı’nın kendi topraklarında öldürülmesini kesinlikle istemiyordu. 
CIA Kaşıkçı’yı dinlerken ilginç bir olay yakaladı.
Cemal Kaşıkçı bir Türk kadına âşık olmuştu. Hatice Cengiz adındaki bu kadınla evlenmek istiyordu.
Bu haber Jared’e, oradan da Salman’a ulaştı.
Salman’ın aradığı fırsat ayağına gelmişti.
Kaşıkçı’nın kanını Türkiye’de akıtarak, bir taşla 3 kuş vurmaya kalkıştı.
Ahmak Vehhabi’nin hesabına göre, birinci Kuş Salman, ikinci kuş Türkiye ve üçüncü kuş Katar olacaktı.
Başta dediğim gibi, Amerika Salman’ı İslam âleminin başına getirmek istiyordu.
 
Trump’ın ARAP NATO’su kurma fikrinin de nedeni bu idi.
Arap NATO’sunun başına Suudiler, dolayısıyla da Prens Salman geçirilecekti.

Prensin yolunu temizlemek için, içerideki muhalifleri hallettikten sonra dışarıya yöneldiler.
İslam âlemi liderliği için Suudilerin önünde iki engel vardı. 
Bu makamın en güçlü ismi Türkiye idi. Sonra da İran vardı. 
Suudi Arabistan zorlamalarla ancak 3. sırada yer alabilirdi.
Amerika, Salman’ı İslam âleminin lideri yapmaya karar verdiğinde, Vehhabilik sıkıntısına da çözümü buldu.
Salman’a İslam âlemini kucaklatmak için, Vehhabiliği ret ettirdiler. 
Hatırlarsanız o günlerde Prens Salman, Vehhabiliği İngilizlerin kurduğunu, İslâmda böyle bir fırkanın olmadığını söyledi.
Salman içeriyi temizlerken, Amerika dışarıyı temizlemeye karar verdi.
İlk hedef İran oldu.
İran 2015 yılında 6 büyük güç ile nükleer anlaşma yaptı.
Trump, Suudilerin önünü açabilmek için işte bu anlaşmanın üzerine yürüdü.
Ülkesinin imzaladığı anlaşmayı yırtıp attı ve durduk yere İran’a ambargo kararı aldı. 
Dediğim gibi; mesele İran’ı kıpırdayamaz hale getirip, Suudileri bir üste çıkartmaktı.
İran’dan sonra hedef 
 Türkiye oldu.
İslam âleminin abisi olan Türkiye’ye, kıçı-kırık bir papazı bahane edip ekonomik saldırı başlattılar.
İlk etapta Doları 7 liranın üzerine çıkarttılar. Bunu nasıl yaptıklarını daha önce anlatmıştım.
Büyük hedef  Doları 15-20 liraya çıkartıp, işimizi temelli bitirmekti. 
Bunun için de Kaşıkçı’nın kanını Türkiye’de akıtmaya ve bunu da vahşi bir şekilde yapmaya karar verdiler.
Bu yüzden Kaşıkçı’yı parçalara ayırdılar.
 
Yakalanmasalardı o parçaları farklı yerlere atacaklar, vahşeti de üzerimize yıkacaklardı.
Türkiye dünyanın gözünde yüzlerce gazetecinin hapse atıldığı bir ülke durumundaydı.
Kaşıkçı’nın paramparça edilmesi doğal olarak dünyayı ayaklandırırdı.
Bu şartlar altında, ardı ardına ambargo ve yaptırımlar başlatılacaktı.
Ekonomik olarak yıkılan Türkiye, uzun süre kendine gelemeyecekti.
KATAR’I İŞGAL EDECEKLERDİ
Bu alçak planın bonusu Katar’dı.
Kâğıt üzerinde kurdukları plan tutsa idi; Türkiye çökecek, Katar işgal edilecekti.
Cemal Kaşıkçı’nın vahşice katledildiğinin ortaya çıkmasından sonra İsrail bir açıklama yaptı.
Kaşıkçı olayında Suudi Kralı ve Prens masumdur. Bu işin suçlusu Türkiye ve Katar’dır” dedi.
Kaşıkçı’nın kaybolduğu gün; Şarkul Avsat’tan Ar Riyad’a, Al Arabia‘dan Arab News’e kadar Arap gazetelerinin yazarları sanki sözbirliği etmişcesine Türkiye ve Katar’ı suçladı.
Suudi yazarlar, Kaşıkçı’nın kaybolmasından sorumlu gördükleri Türkiye’ye bir ders verilmesini isterken, Katar’ın da işgal edilmesini dillendiriyorlardı.
Plana uygun şekilde, kendilerine emredileni yazıyorlardı.
Katar’ı koruyabilecek tek ülke Türkiye idi.
Kaşıkçı vahşeti, ardından gelecek yaptırımlar ve ekonomik saldırı ile Türkiye çökertilince, Katar korumasız kalacaktı.
Korumasız kalan Katar, Arap âleminin üçlü çetesi (Suudi Arabistan, Mısır ve BAE) tarafından işgal edilecek ve muazzam zenginliği ganimet olarak paylaşılacaktı.
Büyük payı tabii ki Amerika alacaktı.
Suudi petrolünün bitmesi yakındı ve onları kurtaracak tek şey Katar’ın doğalgazı idi.
Mısır zaten züğürttü.
Birleşik Arap Emirlikleri ise Katar’a karşı büyük bir kıskançlık duyuyordu.
Bu alçak plan; Suudi Arabistan, BAE Veliaht Prensleri ve Mısır’ın darbecisi Sisi tarafından hazırlandı.
İşte bu büyük planı Cenab-ı Allah bozdu ve onları kendi kazdıkları kuyuya düşürdü.
Hiç hesaba katmadıkları Türk kadını Hatice Cengiz’i sebep kılan Yüce Hak, Vehhabileri de, ardındakileri de âleme rezil rüsva etti.
Kaşıkçı elçiliğe girerken telefonunu nişanlısına verdi.
Kolundaki
 iPhone akıllı saat Watch‘ı telsiz konumuna alıp sesleri telefonuna yönlendirdi. Böylece Vehhabi katillerin infaz anı konuşmaları elimize geçti. 
Kaşıkçı bunu yapmasa ve Hatice orada olmasaydı, planları belki de tutacaktı.
Kaşıkçı'nın dışarıda bekleyen nişanlısı ortalığı birbirine katıp, gazetecileri ve polisleri kapıya yığınca tuzakları bozuldu.
Allahü teâlâ zalim Nemrûd ve kavmine sivrisinekleri musallat etti. 
Sinekler onların kanlarını emdi ve kuru kemik hâline getirdi. 
Sineklerden biri de Nemrûd’un burnundan girip beynine yerleşti. 
Uzun zaman azap ve ıstırap verdi.
Ne yapsa bu sinekten kurtulamayan Nemrut, başını tokmakla dövdüre dövdüre, kafası parçalanmak suretiyle öldü. 
Allahü teâlâ, ilahlık iddia eden Nemrûd’u, en aciz mahlûklarından biri olan küçük sivrisinek ile cezalandırdı.
Hak Teâlâ'nın her işinde bir ibret vardır.
Sübhan olan Hak, kibirli Vehhabileri ve İslam’a saldıran Amerika’yı cezalandırdı.
Onlar her ayrıntıyı düşünüp tuzak kurdular ama Rabbimizi düşünmediler. 
Onlar Cemal’i takip ederken, Rabbim de onları takip ediyordu.
Kendini ilah ilan eden Nemrud’u küçük bir sineğe kurban ettiği gibi, bunları da Amerikan malı küçük bir saat ile helak etti.
Yusuf Suresi 111’ci Ayetinde mealen; “Andolsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır.” buyuran Hak Teâlâ, Ali İmran Suresi 13’ncü Ayetinde mealen; “Allah, dilediğine yardımı ile zafer verir. Şüphesiz bunda (azı çoğa üstün getirmekte) anlayış sahibi olanlar için kesin bir ibret vardır." buyurdu.
Amerika ve Suudilerin şimdi bizlere sevimli gözükmeye çalışmasının nedeni, yakalanmış olmalarındandır.
Ne Suudilerin idam kararına inanın, ne de Amerika’nın Suudilere yaptırımına.
Amerika Prens Salman’ı kurtarmak için her tavizi verir.
Bunun için Fetullah Gülen hainini teslim eder ve YPG ile selamı keserse de hiç şaşırmayın. Çünkü Prens Salman projesi, Amerika’nın son yıllardaki en büyük projesiydi.
Bu büyük projesinin bu şekilde yıkılmasına asla müsaade etmez.
Bundan sonrasına çok dikkat etmemiz lazım.
Rabbim; bizleri de idarecilerimizi de olanlardan İBRET ALANLARDAN eylesin...

Metin Özer