Yaşam
  • 25.10.2008 12:10

AĞLAYAN ÇOCUK LANETLİ Mİ?

Güney Amerika ülkesi Şili’nin başkenti Santiago’da bir organizatörün, Cadılar Bayramı için düzenlediği partinin afişinde, dünyaca ünlü “Ağlayan Çocuk” resmini kullanması ülkeyi karıştırdı. Organizatörler, partiyi olabildiğince insana duyurmak için afişi kentin işlek caddelerine ve alışveriş merkezlerine astı. Ancak, medyumlar ve ruh bilimi ile ilgilenen bazı kişiler, bu resmin lanetli olduğunu ve evinde saklayan insanlara kötü şans getirdiğini söyleyerek, afişin kaldırılmasını istedi. Bu tartışma, o kadar büyüdü ki, ülkenin en çok satan gazetesi Las Ultimas Noticias (LUN), olayı “Ağlayan Çocuğun Tüyler Ürpenten Dönüşü” sözleriyle manşetine taşıdı. Gazetenin konuştuğu yaklaşık 80 Şilili resme sahip olduktan sonra başlarına hep kötü şeyler geldiğini, boşandıklarını, işlerinden atıldıklarını, evlerinde yangın çıktığını söyledi.

Lanetin geçmişi...

Seksenli yıllarda İtalyan ressam Bruni Amadio tarafından çizilen, “Ağlayan Çocuk” resmi, bir anda dünya çapında üne ulaştı. Özellikle Avrupa’da ardı ardına gelen olaylardan sonra, resim “lanetli” olarak anılmaya başladı. Öyle ki, bu resmin bulunduğu evlerde, yangın çıkıyor, her şey kül olsa da, bu resim sağlam kalıyordu. Hatta, 1985’te İngiliz The Sun gazetesi, okuyucularıyla birlikte bu resimden kurtulma kampanyası başlattı. Yüzlerce okuyucu, gazetenin binasının önünde toplanarak, “lanetli” resimleri ateşe verdi.

'Ağlayan çocuk' portresinin hikayesi


İtalyan Bruno Amadio tarafından çizilen bu tablo 80'li yıllarda bir efsane olmuştu.

Bragolin'in yaşamı hakkında çok bilgi yoktur. Pek çok, ağlayarak karanlık geleceğini süzen erkek çocuk portresi ona mal edilmiştir. Söylentilere göre Venedikli'dir.

Şehir efsanelerine göre 1985'de yanan bir evden tek kurtulan şey bu çocuk portresi olur ve lanetlidir. Bulunduğu eve yıkım getirir. İçinde bulunduğu ev yansa bile resme bir şey olmaz. İngiliz itfaiyeciler pek çok yangında bu tablonun reprodüksiyonlarının zarar görmeden kurtulduğunu öne sürmektedirler.

Hakkında pek yeterli bilgi bulunmayan bu tablo, "cry boy", "the crying boy" ya da "die weinenden jungen" olarak bilinir.

İngiliz magazin basını da 1980'lerde aylarca bu konuyu işledi. 

Türkiye'de Fethullah Gülen ile ünlendi


Fethullah Gülen'e yakınlığı ile bilinen Sızıntı Dergisi, 1 Şubat 1979’da başladığı yayın hayatında ilk kapak resmi olarak 'Ağlayan Çocuk' tablosunu kullanmıştı. Derginin ilk sayısı 6 bin adet basılmıştı.

Fethullah Gülen'in 'M. Abdülfettah Şahin' takma adıyla dergiye yazdığı ilk yazı ise "Bu ağlamayı dindirmek için yavru" başlığını taşıyordu.

1979'da 'Ağlayan Çocuk' kapağıyla piyasaya çıkan derginin büyük ilgi uyandırmasının ardından Ağlayan çocuk resmi ülkenin dört bir yanına dağıldı. Minibüslerin, otobüslerin arkasına poster olarak asıldı. Ayrıca Fazilet Partisi Şişli örgütü bu resmi duyurularında kullandı.

İşte Fethullah Gülen'in 1979'da Sızıntı dergisinde kaleme aldığı o başyazı...

SENİN için bu yola atıldık. Acılarına ortak olmak ızdıraplarını dindirmek, gönlünü abad etmek için. Bize gönül koyma, aheste - revlik ettik, vaktinde imdadına yetişemedik. Ama inan, sinemizde hep Yakub’un gadri efganı, içimizde Zeliha’nın aşkı hicranını taşıdık durduk. O ab-endam kametinin iki büklüm olduğunu her gördükçe, perişan kâkül’ün gibi kalbimde dağılıp durdu. Buruk boynun ve mahzun bakışların karşısında kaç defa kaddim büküldü, gözlerim doldu. Her feryadıma senin türkünden bir nağme katıp destanını dile getirmek istedi isem de, iniltin içimi yaktı derdin gözümde büyüdü, içim burkuldu.

HEM de sana el uzatmağa utanıyordum.. Aba-ı kenaiseyye-i hatırlatan cali şefkatimle karşına çıkmağa ar ediyordum zira sana, gözümün önünde kıydılar, zülüflerini tar-u mar edip, bu hale koydular. Beynini söndürürken, kalbini kursağına yedirirken, görmüştüm olup bitenleri ve uzatamamıştım günahk6r elimi eline... Sızlanışına rağmen uzatamamıştım... Kader’in, Faust’un kaderi, ama Mefiston kim? Kim reva gördü bunları sana? Emin bir ülkede idin. Sıcak bir yuvan vardı. Rızkın başının ucunda ve işin yolundaydı. Sonra şu vahşetzare geldin. Geldiğine bin pişman oldun. Ama gelmek elinde değildi. Etrafını büsbütün boş bulup halini aşina kimse göremedin. Asıl efganını sadece sen duyuyordun. Ve koşanlar, midenin ahü vahına koşuyorlardı. Bu günkü canhiraş feryatların, ta o zaman başlamıştı. Ta o zaman terk edilmiştin. Hem de can-feza iken. Sen başkalarının keyif ve eğlencesi olarak elde idin, kucakta idin bir gül gibi göğüste idin, dudakta idin Ama senin için yapılan şeylerde sana ait olanı bulmak mümkün değildi. Gariptin. Yalnızdın. Ve sahipsizdin.

DÜNÜN bu gününü doğurdu ve bu günün ne olacağı belirsiz yarınlarını hazırlamakta. Yolların ayrımındasın yavrucuk... Şimdi bana müsaade et de, şu badirede Bahadır’ın olayım. Mızrabımı senin için vurup, feryadımı ruhuna duyurayım. Bu fırtına ve bu yangında gerektiği an imdadına koşamadığım için de kaldırım taşı gibi şu mücrim başımı ayaklarının altına koyayım. Ve bütün mücrimler adına senden özür dileyeyim: Bir keyif uğruna varlığına sebebiyet verenleri, etme - kemiğine bağlanıp gönlünü unutanları, bir geçici dem için ebediyetine kıyanları, ruhuna hoyratlık aşılayıp sefaletini hazırlayanları affeyle yavrucuk.
(VATAN)

Güncellenme Tarihi : 15.5.2016 05:00

İLGİLİ HABERLER