Gündem
  • 29.9.2013 16:37

Arınç'tan anadil yalanlaması

ANKARA

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Twitter'daki hesabından, anadilde eğitim konusundaki sözleriyle ilgili değerlendirmelere ilişkin açıklama yaptı.

13 Eylül 2013 tarihinde İskele Sancak programında anadilde eğitimle ilgili sarfettiği ilgili bazı sözlerin BDP çevrelerince, "anadilde eğitim ülkeyi böler" ve "anadilde eğitim görmek isteyen Kuzey Irak'a gitsin" şeklinde maksatlı olarak amacından saptırıldığını, suistimal edildiğini, bununla bağlantılı medya organlarında haberleştirildiğini ve sosyal medyada konuşulduğunu üzülerek müşahade ettiğini kaydeden Arınç, "Benim bu yönde ne bir ifadem oldu ne de bu anlama gelebilecek açıklamalarım. Her ikisi de külliyen yalandır, iftiradır" ifadesini kullandı.

Söz konusu programın ilgili bölümüne ait video kaydını da resmi internet sitesi üzerinden takipçileriyle paylaşan Arınç, "Buradan da anlaşılacağı üzere söylediğim sözler gayet açık ve nettir. Kamuoyunun konuyu bu çerçevede değerlendirmesini dilerim" ifadesine yer verdi. 

"Kimse seçmeli derse gitmesin" propagandası

Başbakan Yardımcısı Arınç, 13 Eylül 2013'te Kanal 7'de yayınlanan İskele Sancak programına katılmış ve gündeme ilişkin soruları yanıtlamıştı.

Twitter'daki hesabından takipçileriyle paylaştığı bölümde Arınç, Kürtçe'nin geçen yıl seçmeli ders olduğunu anımsatarak, 20 öğrencinin istemesi halinde sınıf açılacağını, Kürtçe'nin öğretilmesi için ücretli öğretmen çalıştırılacağını, üniversitelerde Kürtçe dili bölümleri açıldığını ancak "Kimse seçmeli derse gitmesin" diye propaganda yapıldığını vurgulamıştı. Arınç, "Yani maksat başka şey. Maksat siyaset alanını genişletmek değil, kendi taleplerini en uç noktalara taşımak suretiyle, belki de alışageldiğimiz terörün devam etmesini sağlamak" değerlendirmesinde bulunmuştu.

Anadilde eğitim konusunu konuşmanın yetmeyeceğini, olabilirliğine bakmak gerektiğini kaydeden Arınç, "Bunu konuşmak çok kolay bir şey. Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu kestirip atıyor, 'böyle bir şey olmaz' diyor. Sayın Bahçeli de kestirip atıyor, 'böyle bir şey olmaz' diyor. Siyaset arenasında kala kala BDP'nin bir talebi olarak kalıyor bu" demişti.

İcra noktasındaki ve çoğunluğu olan hükümet olarak ne yapılabileceğine bakmak gerektiğine işaret eden Arınç, sözlerini şöyle sürdürmüştü:

"Bir defa temelde şunu kabul ediyoruz. Bir insanın anadili anasının ak sütü gibi helaldir. Anadilde eğitim de olabilmeli, anadilde konuşabilmeliyiz, öğrenmeliyiz, yazmalıyız, çizmeliyiz. Buna bir itirazımız yok. Hadi yap öyleyse. Elimdeki Anayasa buna engel. Anayasayı değiştir. Çalışıyorlar bir netice alabildiler mi, 18 ay oldu. Anadilde eğitim olsun. Bir hukuken mümkün mü, Anayasada 'Devletin resmi dili Türkçedir' diyor. Eğitimin Türkçe olmasını şart koşuyor. Bu ayet-i kerime değil, değişebilir. Nasıl değişecek. Bir defa anayasanın değiştirilemez maddeleri içinde bir kısmı, bir kısmı da yeni anayasayı yapmaya çalışan dört partiden müteşekkil bir komisyon var. Komisyon bugün hava ne kadar güzel noktasında anlaştı bugüne kadar."

"Dilini konuşmak isteyen bir insana nasıl yasaklama getirirsin"

TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda uzlaşılan maddeler arasında yasama, yürütme ve yargının olmadığını kaydeden Arınç, sözlerine şöyle devam etmişti:

"Süheyl Batum bir taraftan kavga ediyor. Bizim üç tane zavallı arkadaşımız da orada bu kavgaları izlemekle 18 aylarını geçiriyorlar. Ama yeni Anayasayı yapma çalışmalarında, bir konsensüs oluşarak bunun çözülebilmesi mümkün olsa biz buna hayır demeyiz, bir. İki, diyelim ki anayasa değişti bu mümkün hale geldi. Anadil sadece Kürtçe mi? Başka anadiller de var. Diyelim ki, Kürtçeyi esas alalım. Bugün bu dilde eğitim yapabilecek düzeyde yetişmiş insanımız var mı? Türkçe esas olmak üzere fizik, matematik, tarihi, coğrafyayı, siyasi ilişkileri ve halkla ilişkileri, şunları bunları bir dilde okutabilecek, diploma verebilecek nokta mıyız biz?

Bugün bize örnek olarak sadece Kuzey Irak'taki bazı okulları gösteriyorlar. Peki siz çocuklarınızı oraya gönderin. Orada eğitim alsınlar. Hayır çocuğumu göndermem diyor. Sen burada bunu yap diyor. Sen benim seçmeli dersime karşı çıkıyorsun. Senin amacın üzüm yemek değil ki, bağcıyı dövmek. Bak ben seçmeli derse öğretmen yetiştiriyorum bugün. Bu öğretmenler yetişecek, çocuklara anadillerini öğretecek ama sonra Türkçeyle eğitim yapabilirlerse, başka yerlerde İngilizce belki üniversite seviyesinde şart koşuyor. Dünya çapında geçerliliği olan bir diploma kazanacaklar. Mesleğe girişte veya başka yerde kariyer yapmak konusunda da bu diplomaları geçerli olacak. Türkiye'nin altyapısında böyle bir dille, böyle bir eğitimin sonuçlanması ve bu noktaya gelmesi şu anda mümkün mü? Zamana ihtiyaç var. Kategorik olarak karşı niye çıkayım.

Bu, inkar edilecek bir şey değil. Zamanında inkar edildi, bu noktaya geldi. Bu doğru değil ki. Dilini konuşmak isteyen bir insana nasıl yasaklama getirirsin, dilini öğrenmek isteyen bir insana nasıl yasaklama getirirsin? Bu insanı inkar etmek anlamına gelir. Böyle bir medeniyet var, böyle bir kültür var, nereye kadar var, neden var, bu kadarla ne yapılabilir? Biz bunları düşünmek zorundayız. Dolayısıyla bir, anayasa çalışmalarına bakmamız lazım ve bu anayasa değişikliği eğer müspet noktada olacaksa, Mardin çalışıyor, Bingöl Üniversitesi çalışıyor, Iğdır Üniversitesi çalışıyor, Yüzüncü Yıl çalışıyor. Neredeyse 2 bin 500 civarında mezun verdiler. Şimdi bu insanlar formasyon aldılar, bizi öğretmen olmak üzere zorluyorlar. 'Ya bizi kadrolu yapın, ya sözleşmeli yapın, biz ders vermeye başlayacağız' diyorlar. Yüzde yüz hakları. Şimdi bu seviyelerden geçmek suretiyle belki daha sonra altyapısı mükemmel hale gelmiş bir eğitimi düşünmek söz konusu olabilir. Yoksa bugünden bu lafları etmenin hiçbir pratik faydası yok."
 

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 11:36

İLGİLİ HABERLER