Gündem
  • 1.7.2009 17:24

ASKERE SİVİL YARGIYI CUMHURBAŞKANI VETO EDEBİLİR

NTV'nin Yazı İşleri programına katılan Gazeteci Taha Akyol, İrtica ile Mücadele Eylem Planı belgesi, Albay Dursun Çiçek'in tutuklanması ve askere sivil yargı yolunu açan düzenlemeyle ilgili Mirgün Cabas ve Ruşen Çakır'ın sorularını yanıtladı:

-Genelkurmay Başkanı, 'Yeni delil çıkarsa yargılanma yeri yine burasıdır' dedi. Fakat aradan bir hafta geçmeden, albayın ifadesi alınmakla yetinilmedi, tutuklandı. Bir anlamda Genelkurmay Başkanı açığa mı düşmüş oldu?

Taha Akyol: Yeni delil ortaya çıkmış olabilir. Ama yeni delil çıkmasaydı bile mevcut fotokopiden hareketle sivil savcılar bu albayı sorgulayabilirlerdi ve ciddiyeti konusunda bir kanaate varırlarsa tutuklama talebinde bulunabilirlerdi.

Askeri savcı olayın askeri çerçevede işlenip işlenmediğini araştırır. Eğer bu bir komutanın emri ile yapılmamışsa, bu ordu içinde bir kişinin ya da bir gurubun kendi iç çalışması ise askeri savcı bunu kendi görev alanının dışında görerek ilave sorular sormayabilir. Mesela bu albayı sorgularken askeri savcı 'Neden bu Ergenekon sanığı Serdar Öztürk’ün bürosunda ele geçti?' diye sordu mu sormadı mı? Ama bunu sivil savcı mutlaka sorar. Çünkü sivil savcının soruşturma konusu zaten Ergenekon davası ve o büroda ele geçen evraklar.

O büroda askeri savcının elinde eskiden beri bulunan başka belgeler de olabilir. Bu Albay Dursun Çiçek’in çeşitli irtibatları, toplantıları ya da konuşmaları sivil savcının elinde bulunabilir. Dahası askeri savcı sormadığı halde sivil savcı bu albaya 'Sen hep söyle işlerle uğraşıyorsun. Daha önce de lahikayı hazırlamıştın. Lahikayı bir makama sundun mu, resmi miydi?' diye sorabilir. Dolayısıyla sivil savcı kapsamlı bir soruşturmayı yürüttüğü için ve yetkileri askeri savcıların yetki alanından daha geniş olduğu için bu sonucu ben normal buluyorum. Hukuk açısından normal buluyorum ama kurumlar arasında bir problem olabilir.

Albay Çiçek'in örgüt üyeliğinden tutuklanmış olması bu belgeyi dışlamaz. Bu belge örgüt üyeliğinin kuvvetli emaresi sayılarak örgüt üyeliğinden tutuklanabilir. Yoksa Ergenekon soruşturmasında bir kişi, sahte evrak, sahte banka çeki düzenlemek gibi bir suçtan tutuklanmış olamaz zaten. Bu belgeyi sivil savcı, örgüt üyeliğinin emarelerinden birisi olarak görerek tutuklanma talebinde bulunmuş olabilir. Mahkeme de bunları topluca gördüğü için tutuklama kararı vermiş olabilir.

-MGK toplantısı, 7,5 saatin üzerinde bir süre aldı. Albay Çiçek gece yarısı saat 01.00’e doğru tutuklandı. Tesadüf mü yoksa değil mi?

Taha Akyol: Ben bunun tesadüf olduğu kanaatindeyim. Yoksa hem MGK’nın saatini, dakikasını, uzun süreli devam etmesini, hem de bu soruşturmanın aynı günde yapılmasını bir üst beynin planlamış olması lazım. Hükümet hem onu hem onu ayarlayamaz; savcılar ayarlayamaz; asker ayarlayamaz. Ben bunun tesadüf olduğu kanaatindeyim. Çok ilginç tabii. Olaylar çok yoğun yaşanırken böyle içiçe geçmeler çok yoğun yaşanılabilir.

-Bir yandan askeri yargının sınırlarını daraltan da bir düzenleme var. Bunların ikisini üst üste koyduğunuz zaman askerin kalesinde iki gol birden mi görmüş oluyoruz? Bu durum asker-sivil ilişkilerini nasıl etkiler? 28 Şubat’la benzerlik var mı? Sanki tersi söz konusuymuş gibi...

Taha Akyol: Tesadüf demiştim az önce. Şimdi de bu düzenlemenin hükümet tarafından planlı olarak getirildiği düşüncesindeyim. Orda da, Ergenekon soruşturması herhangi bir işlemle askeri yargıya kaydırılabilir endişesi ile bu kadar acele ettiklerini düşünüyorum. Daha önce AB süreci bunu gerektiriyordu, demokrasi bunu gerektiriyordu. Bu son derece isabetli bir yasadır, onu savunuyorum ama bunun gece yarısı birden bire yapılması, yani zamanlaması hakkında -sanki bir şey olacak da bunu önlüyorum diye- iradi bir müdahale olduğu kanaatindeyim.

Bu konudaki endişenin gerekçesi de Şemdinli davası. Şemdinli davasında Umut Kitabevi'ne bomba attığı ileri sürülen iki astsubay, sivil mahkeme tarafından 30 yıl gibi bir cezaya çarptırıldı.

Yargıtay’a gitti; 'Bu askeri alanda işlenmiş suç olduğu için askeri yargının yetki alanına girer' dendi. Askeri yargıya gitti, askeri yargı bunları hem serbest bıraktı hem de dava hala devam ediyor; bir sonuca ulaşmadı...

Acaba Ergenekon davasının bir bölümü itibari ile veya tamamen 'Askeri yargıya kayar mı' diye askeri yargının yetki alanını sınırlamak... Bu hem demokrasiye hem AB reform sürecine denk düştü ama zamanlama itibari ile bunun alelacele yapılmış olmasının bir siyasi planlama olduğu düşüncesindeyim.

İkincisi 28 Şubat’a benziyor mu? Biraz önce Ruşen Çakır dedi ki; 'Bu tür müdahalelerden sonra durum değişiyor.' 1960’lı yılların başı bütün Türkiye'de 27 Mayıs övgüsü ile modeli ile her tarafa süngü heykelleri, anıtları dikerek geçti.

1960’ların sonundan itibaren Türkiye'de hakim olan 27 Mayıs aleyhtarlığıdır. 71 muhtırası aynı şekilde 12 Eylül aynı şekilde hatta çok iyi hatırlıyorum. 12 Eylül döneminde bir üniversitemizde yapılan panelde 12 Eylül’ü Atatürkçülüğün restorasyonu olarak gösteren devrim tarihi profesörleri vardı.

Ama şimdi Türkiye'de '12 Eylül yargılansın' rüzgarı esiyor. 28 Şubat haksız bir müdahale olduğu için millet vicdanında reaksiyonunu doğurmuştur. Şimdi hiçkimse çıkıp, bırakın askeri müdahaleyi, ordunun muhtıra vermesini; ordunun hükümeti uyarmasından bile bahsedemiyor. Dolayısıyla ben bütün bu gelişmeleri Türkiye'nin daha demokratik bir hukuk devleti normuna ilerlemesinin sancıları olarak görüyorum.

-Türkiye'deki askerin siyasetteki ağırlığı o kadar güçlü ve o kadar köklü ki bunun bu kadar kısa sürede birkaç adımla yıkılabilmesi değişebilmesi pek mümkün görünmüyor. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?

Taha Akyol: Bunun önce bir kültür tarafı var. Bizim siyasi kültürümüz yeterince sivilleşmemiştir. Dolayısıyla yasal düzenleme ne olursa olsun, askeri müessesenin, askeri değerlerin, askeri normların siyasi kültür üzerinde derin bir etkisi var. Bugün bir resmi geçit halinde Mehmetçiği gördüğümüz zaman bende uyanan duygu ile İngiliz askeri gördüğü zaman Jack’te uyanan duygu aynı şey değildir.

Hukuki bakımdan Genelkurmay'ın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması gibi standart Avrupa normu dışında başka düzenleme kalmıyor. Ben de onu erken görüyorum, onu belirteyim. Ama siyasi kültürümüz itibariyle bir de Türkiye'nin jeopolitiği, güvenlik kaygıları; bunlar son derece önemlidir. Yani Falkland harekatı sırasında İngilizlerin duygusu başkadır, bugün sokaktan çevireceğiniz İngiliz’in duygusu başkadır.

Terörün bitmesi, Türkiye'nin kendisini daha güven içinde hissetmesi, sokakta bombaların patlamadığı, okula giden çocuğumuzun başına bir şey gelmeyeceği şeklindeki güven duygusunun teşekkül etmesi, siyasi kültümüzü davranışlarımızı söylemimizi daha da sivilleştirir. Ama bu sosyolojik bir mesele... Hukuki bakımdan bu (askere sivil yargı yolunu açan düzenleme) çok önemli bir adım. Ama Anayasa Mahkemesi'nden döneceği kanaatindeyim.

-CHP’nin beklentisi Cumhurbaşkanının bu yasayı geri göndermesi. Bir yandan da Anayasa askeri yargıya yer verdiği için Anayasa'da bunun yeri olduğu için ciddi bir sorun olduğu ve Anayasa Mahkemesi'nden dönebileceği kanaati de var. Size göre bu konuda Cumhurbaşkanı'nın siyasi arabuluculuk rolü üstlenip yasayı geri gönderme ihtimali var mı?

Taha Akyol: Anayasa'ya uygunluk konusunda fazla bir inceleme yapılmamış, Başbakan bu konuda uyarılmamış, hatta akla bile gelmemiş. Halbuki bu yasanın Anayasa'ya aykırılığı iddiası son derece kuvvetli bir iddiadır. Anayasanın 145. maddesi 'Askeri mahalde askerler veya siviller tarafından işlenen suçlara askeri mahkemeler bakar' diyor. Çok açık. Halbuki şimdi çıkarılan kanunun iki yönü var. Bir, siviller sivil mahkemede yargılanır. Örneğin Mehmet Ali Birand askeri mahkemede yargılanmıştı. Çeşitli gazeteciler yargılanmıştı, askeri bir sırrı ifşa etti diye, bir haberden dolayı... Bu tamamen kapanıyor. Buna askerlerin fazla bir itirazı da yok.

Problem ikinci husustan geliyor. O da ceza muhakemeleri kanununda yapılan değişliklike uzun bir suç listesinin sadece savaş ve sıkı yönetim hallerinde askeri mahkemelerde görüleceği... Onun dışındakilerin Ağır Ceza Mahkemeleri'nde görüleceği şeklindeki düzenleme. Kıyamet buradan kopuyor. Şimdi Cumhurbaşkanı bunu ne yapar? Bir, Anayasa'ya aykırılık konusu CHP tarafından dile getirildiğine göre, medyada bu konuda bir takım analizler yapıldığına göre hükümetten farklı olarak Cumhurbaşkanı bu boyutu ciddi olarak inceleyecektir. Dünkü MGK toplantısında da Başbuğ’un iki grup sunuş yaptığını, bir grubun da bunun anayasaya aykırılık meselesi olduğunu görüyoruz.

Bu sebeple Cumhurbaşkanı veto edebilir. İkincisi, bir komisyon kurularak yeni bir düzenleme yapmak. Asker hukukçularla sivil hukukçular beraber oturacaklar, 'Şu suçlar askeri bakımdan son derece önemlidir. Bunları askeri mahkeme yargılasın ama AB standartları bakımından demokratikleşme bakımından, hükümetin sivilleşme politikası bakımından, şu suçları artık hakikaten askeri mahkemenin yetkisinden alalım, sivil mahkemeler baksın' diye yeni bir düzenleme yapılması.

-Merak edilen, darbe gibi devlete karşı işlenen suçlar hangi tarafta yargılanacak meselesi. En büyük tartışma da bu... Uyuşturucu vesaire gibi suçların sivile gitmesine çok fazla itirazları olmayabilir ama…

Taha Akyol: Burada başka bir bahis de işin güvence meselesi. Bu çıkarılan kanunda; Yargıtay'da yargılanması gerekenler hariç, Anayasa Mahkemesi tarafından Yüce Divan sıfatı ile yargılanması gerekenler hariç ve Memurun muhakemat kanununun koruması altında olan sivil bürokratlar hariç, askerler hakkında doğrudan dava açılabilir sonucu çıkıyor.

Burada general düzeyine gelmiş generaller hakkında soruşturma izninin bir üst komutan tarafından ya da Milli Savunma Bakanı tarafından merci düşünülebilir yada Genelkurmay Başkanı hakkında darbeye teşebbüs suçundan soruşturma açılacaksa Başbakan tarafından izin verilmesi gibi bir takım diğer sivil üst düzey yetkililere tanınan filitrasyon yetkilerinin yeni düzenlemede yer alacağını tahmin ediyorum.

Ama bu şekilde yürürlüğe girerse, Cumhurbaşkanı onaylarsa ve Anayasa Mahkemesi yürürlüğünü durdurma kararı vermezse herhangi bir savcı, örneğin Yozgat Savcısı, 'Genelkurmay'ın falanca sözü Anayasayı ihlale teşebbüstür' diyerek soruşturma açabilecek.

İşte burada tıpkı bir müsteşarı, bir genel müdürü suçladığın zaman belli hukuki filtrelerden geçiyorsa; böyle bir korunmada yeni düzenlemede getirileceği izlenimini edindim ben. Yeni düzenlemenin iki ayağı olacak, birincisi üst düzey komuta kademesi için süzgeçler... İkincisi de hangi yetkilerin, hangi suçların Ağır Ceza'da, hangi suçların da askeri yargıda yargılanacağı. Bu korumalar bir bakıma gereklidir. Çünkü bir müsteşar, bir genel müdür, bir üst düzey yargıç, bir üst düzey komutan, yaptıkları görev sebebi ile pek çok husumetlere maruz kalabilirler.

Türkiye'de bu tür korumalar belli bir demokratik espriye uygun olmak kaydıyla gereklidir. Bu kanunda o da eksiktir. Bu da ne kadar aceleye geldiğini gösteriyor. Anayasa'ya uygunluğu müzakere edilmemiş. Ayrıca biz tapu müdürünü bile koruyoruz da bunları nasıl korumayız...

-Eksiklerin giderilmesi için öncelikle bu yasanın geri gönderilmesi gerekecek.

Taha Akyol: Öyle gözüküyor. Orada tabii 'Asker bastırdı, yine döndü' kanaatinin uyanmaması lazım. İkincisi de hükümetin geri adım atmamış olması lazım. Önce Cumhurbaşkanlığının incelemesi uzun sürer. Cumhurbaşkanı'na gitmesi uzun sürer. Önce bu taslak hazırlanır, Başbakan; 'Yeni bir düzenleme getiriyoruz, demokrasiye şöyle uygun, AB standartlarına böyle uygun, kurumlar arası uyum da sağlandı, zaten bildiride vardır, yeni düzenlemeyi böyle yapıyoruz' diye ortaya koyar... Abdullah Gül de bunu geri gönderir.

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 16:33

İLGİLİ HABERLER