Gündem
  • 12.12.2004 14:01

"AŞKI TARİF ETMEK DEĞİL, İÇİNE ETMEK DAHA KOLAYDIR"

Yeni bir Yılmaz Erdoğan dönemi daha başladı. Demet Akbağ ile birlikte oynadığı "Haybeden Gerçeküstü Aşk", 17 Aralık'ta BKM'de perde diyecek. "Bir Demet Tiyatro"nun metinlerinden hazırladığı kitapların ilki olan "Feriştah'ın Fentezileri" ise geçtiğimiz hafta yayımlandı. Erdoğan'ın laptop'a evrilen tezgahı tıklım tıklım bugünlerde. 11 film projesi, 3 sitcom, bir o kadar tiyatro oyunu... "Şimdi Sen Gidiyorsun Ya, Herkes Sana Benzeyecek" adlı şiir kitabı ise gün sayıyor. Mesleksiz bir toplumda tam beş tane mesleği olduğunu söyleyen Yılmaz Erdoğan, kendisine yönelik eleştirileri de buna bağlıyor: "Gıcık oluyorlarsa ona oluyorlar."
Bir de iddiası var; Türkçede yaptığı dil ustalığını İngilizcede de yapacak. Düşünsenize, BBC Prime'da mesela, "Surpassing Bonny's Fantasia"... Author: Yılmaz Erdoğan. Bu düşüncenin olabilme ihtimalini sevmenize falan gerek yok. Yetenek, zeka, inanç ve özgüven; hepsi aynı adamda ve gani. Fantezi değil yani. Onda bir tür Iris Murdoch durumu söz konusu. Kafasında her şeyi yazmış; kağıda dökmesi kalmış. Çok beklemeyeceğimiz de kesin!

"Cinsellik Feriştah'ta anlatıldığı seviyede"
<ı>"Bir Demet Tiyatro"nun metinlerini 10 ciltte toplayacaktınız. "Feriştah'ın Fentezileri" o projeden mi?
5 bin sayfa halinde topladık. Tiplerden başlamaya karar verdim. Feriştah bunların ilki.

<ı>35'e yakın karakter vardı "Bir Demet Tiyatro"da. Hepsi için tek tek kitap çıkaracak mısınız?
"Feriştah'ın Fentezileri"nin yaratacağı etkiye bağlı biraz da. 35'ine de değil ama Saldıray'a, Mücver'e hatta Mükremin'e bu tip kendi soloları olan kitaplar yapabiliriz.

<ı>Niye Feriştah ile başladınız?
Federe bir yapısı olduğu için uygun düştü.

<ı>Nasıl ortaya çıktı Feriştah?
"Bir Demet Tiyatro" sırasında, Demet için Lütfiye'nin dışında yan tipler yazıyordum. Bu tiplerden biridir. Bir de Mükremin'in bir baltaya sap olma durumu nedeniyle, oduncuya sürülmesi gerekiyordu. O da oduncunun karısı oldu.

<ı>Feriştah'ı biraz anlatsanıza...
Aslında öncelikle dominant bir kadın karakteri. Duygularını apaçık konuşuyor, hiçbir dümeni yok. Kıymıktan dünyasında özgüveni zirvede. Banu Alkan tarzı bir özgüveni var. Ha bire diri vücudundan bahsediyor.

<ı>Feriştah tipik bir Türk kadını mı sizce?
Bence Türk kadını. Seslendirilmeyenleri seslendiriyor.

<ı>Türk kadınını da Feriştah kadar özgüvenli buluyor musunuz?
"İnsanlar ne der" ve "dış dünya" diye bir fotoğraf var ya, onun içinde matematiksel olarak kadının dominant olduğunu düşünüyorum. Dışarıya karşı evdeki anlaşmadan dolayı kadına geri dur diyorlar. Cinsellik konusunda, ülkemizin en geri kalmış noktasında bile bu işin, kadının "he" demesiyle olduğunu hepimiz biliyoruz.

<ı>Türk halkının cinselliği bir nevi anaerkil yani...
Genel olarak cinsellik meselesinin Feriştah'ta anlatıldığı seviyede yaşandığını düşünüyorum. Feriştah cinsel açıdan doyumsuz bir kadın; çünkü evde istediği performansta biri yok. Zaten bu bizim ülkemizin büyük bir bölümünü anlatmıyor mu? Erkek her yerde dayı dayı dolaşıyor ama ışıklar söndüğünde o dayılıktan eser kalmıyor...

<ı>Dayılık yaptığı sırada doyuyor olmasın?
Bu özel olarak cinselliği de bilmemekten kaynaklanıyor aslında. Zaten cinselliği gerçekten çok iyi bilen ve çözen toplum bu kadar küfür etmez. Hep bir cinsel ilişkiden bahsediliyor küfürlerde. Ama onu gerçekten yapma noktasına gelindiğinde çoğunun başarısız olduğu da açık. İstatistikler var; toplumun önemli bir bölümü orgazm denen şeyin ne olduğunu bilmiyor. Kadının orgazmı için erkeğin performansı önemli. Sokakta ve evde tartışmasız iktidar olan erkek, yatakta olamayabiliyor. Bu durum kadına da içeride ekstra bir güç veriyor aslında. Bütün o çilelere rağmen, sistemin hâlâ yürüyor olmasında da bu önemli.

<ı>Feriştah bu yüzden mi çok tutuldu?
Belki de... Hatta bazı mutaassıp çevrelerde "Babam bir tek Feriştah bölümlerini seyrettirmiyor" diyenler oldu.

"Ha deyince yazanlardanım"
<ı>Yazıya ne kadar zaman ayırıyorsunuz gün içinde?
Şimdi bilgisayarımda açılmış 11 tane sinema filmi dosyası var. Üç-dört tane oyun, bir o kadar sitcom... Her akşam ortalama dört saat ve en az 30 sayfa yazı yazıyorum.

<ı>Her akşam, böyle ha deyince de yazılmaz ki...
Valla ben ha deyince yazanlardanım.

<ı>İlham perisini de disipline edebiliyorsunuz yani.
Ben profesyonelim, ilham perisiyle falan işim olmaz. Yazmam gereken şeyler var. Canım çok sıkkınken, aşk acısı çekerken, her ruh haline uygun dosyalarım mevcut.

"Matematik aşığı bir adamım!"
<ı>Peki matematik bilmenizin yazıya katkısı var mı?
Oldum olası matematik aşığı bir adamım ben. Matematiğimi biraz daha ilerletmek istiyorum. Kafamdaki planlardan biri de bu. Yüksek matematiği yeniden kurmam lazım çünkü uzun yıllardır ilgilenmiyorum. Yazdığın bütün bir senaryoyu büyük bir fonksiyon olarak da alabilirsin. X'in yolculuğudur aslında. Ve gerçekten matematiksel olarak iyi kurgulanmamışsa o iş yürümez. Matematik bilmemin yazı yazmamda etkisi büyüktür. Matematikte taptığım bir şey var ki, dil için de geçerlidir: Sadeleştirme. Sadeleştirmeyi yazıda da kullanırsın.

<ı>Fantezisini okuduğu müşterilerinden birine, kitabı çıktığında bir sürü parası olacağını söylüyor Feriştah. Çok satar mı bu kitap?
Bilmiyorum, göreceğiz. Henüz bir hafta oldu çıkalı. Ama çok eğlenceli bir kitap olduğu için çok satacağını zannediyorum.

<ı>Milliyet Sanat'ın Ekim sayısında sosyolog Göksel Aymaz'ın yazısında sizinle ilgili bir bölüm vardı: "Yılmaz Erdoğan artık egosunun gamlı ihtişamıyla sanatçılara akıl verip para kazanmanın yollarını öğretiyor". Para kazanma; kazandırma meselesine gelelim. Ve bu meselede kitaplarınızın nerede durduğuna...
Dünyanın her yerinde bu mesleği iyi yapan adamlar para kazanırlar. Bu da anasının ak sütü gibi helaldir. Çünkü kalabalık, maharetli insanlara para verir, her konuda. Ama kitaptan ben şimdiye kadar hiç para almadım. Çünkü kitap parasını hep kendimce başka şeylerde değerlendirdim, bir yerlere bağışladım. "Vizontele Tuuba"yı yaparken cebimdeki bütün parayı koydum. Film tutmasaydı, ortada kalacaktım. Hayatımda hiçbir şeyi sadece para için yapmadım. Biz cebimizde para, üstümüzde kıyafet yokken BKM'yi BKM yaptık. Tefeciden para aldık. Eğer "Otogargara" tutmasaydı, kıçımızdan vuracaklardı. Böyle bir yazı yazarken bu hikayeleri bilmek zorundasınız. Para kazandırmak için kimseye akıl falan da vermiyorum. Ben sanat yapma aşığı bir adamım. İnsanlar yaptıklarımı seviyorlar diye de kimsenin bozulmasına gerek yok.

<ı>Parayla ilişkinizin tanımını siz yapın...
Ben yarın Türkiye'de 10 milyon dolarlık film yapmak istiyorum. Hatta 100 milyon dolarlık Çanakkale Savaşı'nı çekmek istiyorum. Benim çok paraya ihtiyacım var. Neyim varsa da satarım. Kitabım, bilgim, maharetim, beynim... Parasını alırım ve bu işlerde kullanırım. Üstelik de bu, dünyada elde edilmiş en namuslu para kazanma yöntemidir.

"Beş tane mesleğim var, gıcık oluyorlarsa ona oluyorlar"
<ı>Sizce Yılmaz Erdoğan bir marka mı aynı zamanda?
Ben marka falan değilim, insanım. Alınıp satılan bir ürün değilim. Düşünür mesaisi yapıyorum. Çetin Altan mesleksiz bir toplum olduğumuzu söylüyor ya, benim beş tane mesleğim var, gıcık oluyorlarsa ona oluyorlar.

<ı>Dünyanın her yerinde yapılabilecek bir iş diye tanımlar Çetin Altan mesleği. Başka bir dilde de yapabilir miydiniz Türkçede yaptığınız dil ustalığını?
Türkçeye verdiğim emeğin, dille ilgili uğraşımın o dillerde de olması gerekir. İngilizcede bunu yapmak hedeflerimden biri. Yapacağım da, göreceksiniz. Hayvan gibi İngilizce çalışıyorum. Üstelik İngilizcede bunu yapmak daha da kolay aslında.

"Başarılı pazarlama harekatlarından utanacak değilim!"

<ı>Yeni şiir kitabı var mı?
Evet. Adı "Şimdi Sen Gidiyorsun Ya, Herkes Sana Benzeyecek". Şöyle de bir popüler yöntem uyguluyorum, bu kitaba yönelik; yine kızacaklar ama bildiğimi okumaktan başka çarem yok. Önce albümü çıkaracağım arkasından kitabı...

<ı>Niye önce albüm?
Şunu tespit ettim. Ben bir aktörüm ve şiirimi oyuncu olarak yorumlayabilirim. Bu kadar okumaya uzak kardeşler için de kolaylaştırıcı bir yöntem olacak bu aynı zamanda.

<ı>Kitabınızın prezentasyonunu bizzat kendiniz yapmış olacaksınız.
Gayet tabii... Başarılı pazarlama harekatları yapmaktan, edebiyat-sanat adına utanacak değilim. Yapılmalı da bunlar bence.

"Aşkı tarif etmek değil, içine etmek daha kolaydır!"

<ı>Demet Akbağ ile birlikte rol aldığınız yeni oyununuz "Haybeden Gerçeküstü Aşk" başladı...
Benim "Haybeden Gerçeküstü Konuşmalar" kitabımın oyunu diye hareket ettim. Ama sonra baktım ki, o yazılardan yan yana koyarak bir oyun olmuyor; baştan yeni bir dramatik kurgu kurdum. Uzun ilişki ve aşk üzerine aklıma gelen tüm detaylarla bir hikaye izledim.

<ı>Aslında "Haybeden Gerçeküstü Zamanlar" isminde bir roman projeniz vardı. "Haybeden gerçeküstü"yle bir derdiniz var sizin...
Zaten oyunun içinde de bu kavramları tartışıyoruz. Bu benim uydurduğum bir kavram aslında. Yani gerçeküstü ama haybeden. Yok yere gerçeküstü. Gerçeküstü olması için hiçbir sebep yokken gerçeküstü. Neredeyse bütün hayatımızı tarif eden bir şey aslında. Haybeden gerçeküstü konuşma dediğimiz bir tarz var. Özellikle sevgililer arasında geçen konuşmalarda görürüz. "Sen öyle dedin. Ne dedim? Sen demin bana açıkça salak dedin. Ne zaman dedim? Az önce dedin ya. Ne dedim? Ya kardeşim, ben odaya girdim ve..." Bak, 30 saniye önce yaşanan şeyi konuşuyorlar ve anlaşamıyorlar. Sabaha kadar sürer...

<ı>Aşk da zaten haybeden gerçeküstü bir şey değil mi?
Öyle... Zaten oyunun sonunda "Aşk nedir"e varıyor iş. "Aşkı tarif etmeye çalışmak haybeden gerçeküstü bir çabadır. Tarif edilemez mi yani? İçine etmek daha kolaydır!" şeklinde bitiyor.

milliyet

Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:26

İLGİLİ HABERLER