Gündem
  • 18.9.2002 10:09

BARAJ İNDİĞİNDE GOL HANGİ KALEYE GİDER?

KAYNAK : Haber Vitrini Türkiye seçime ramak kala yine seçim sistemini tartışıyor. Halbuki bütün aklı başında insanlar, ‘seçim sathı mailine girilmeden bu düzenlemeler yapılmalı’ diye nefes tüketmişlerdi. Yürürlükteki sistemin en somut ve can yakan unsuru olan yüzde 10’luk barajın altında kalma ihtimali beliren partiler can havliyle, barajı düşürme planları yapıyor. Bu riski aştığını düşünenler ise, ‘maç başladıktan sonra kural değişmez’ havasındalar. Sistemin temel dinamikleriyle oynanırken seçilebilecek en kötü zaman dilimindeyiz. Yirmi yıldır yürürlükte bulunan kanunu değiştirmek için neden yumurtanın kapıya dayanmasının beklendiği de açıklanamıyor. Geçen yıl yapılan Anayasa değişikliklerinde “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” hükmü getirilmişti. Yani şu andaki Meclis, sandık ortadayken, Seçim Kanunu’yla oynamanın sağlıklı olmadığını tescil etmişti. Geçici bir maddeyle ilk seçim için istisna getirilmiş olması bu tescilin etkisini azaltmıyor. Ancak, son seçimde sandığa giden seçmenlerin yüzde 20’sinin Parlamento’da temsil edilmediğini düşündüğümüzde, Anayasa’nın 67. maddesinde emredilen “Seçim kanunları temsilde adalet ve yönetimde istikrarı gözetir” hükmünün nasıl açıkça çiğnendiği ortaya çıkıyor. Dar bölge ve iki turlu sistem ile bu handikapı aşan Fransa’daki yüzde 12 buçukluk baraj dışında en yüksek baraj bizde. Bunun makul seviyelere çekilmesi gerektiğini defalarca yazdık. Şu anda itirazım zamanlamaya ve doğru adımların yanlış gerekçelerle atılıyor olmasına. Yüksek baraj uygulamasına rağmen, istikrara da kavuşabilmiş değiliz. Son üç seçimden koalisyon çıktı. Koalisyonlar, benzeşenlerin bir araya gelmesiyle kurulmadığından, aynı anda ülkede iki ya da üç hükümet var izlenimi oluşuyor. Projeleri ve uygulama tarzları taban tabana zıt kadrolar kerhen bir araya gelip, görüntüyü kurtarıyor. Hükümetteki parçalı yapı, muhalefette de farklı değil. Kopmalarla birlikte Meclis’te ortalama 10 parti temsil ediliyor. Baraj uzun süredir ilk defa işe yarayacak(!) ve ikili veya üçlü bir parlamento kurulacak. Ama şimdi de başka bir istikrarsızlık riski belirdiği için, barajın altında kalanların çırpınışları biraz daha fazla taraftar bulabilir. Peki baraj yüzde 5’e düşerse temsilde adalet ne kadar gerçekleşir? Ya da daha açık soracak olursak AK Parti’nin oylarında ve Parlamento’daki temsil oranında ne kadar azalma sağlanabilir? Hem CHP’nin hem de AK Parti’nin Parlamento’daki temsil oranları otomatikmen düşer. Fakat sistem büyük partiyi korumaya endekslendiği için yüzde 5’lik barajı kılpayı geçen partiler temsil olarak daha düşük oranda kalabilirler. Ayrıca baraja takılan partinin güçlü olduğu yerlerde ikinciliği alacak partilerin avantajı göz önünde bulundurulmalıdır. Temsille oy oranı arasındaki orantısızlık, düzenli bir akış sergilemiyor. 1999 seçimlerinde alınan sonuçlar 4 Kasım’da önümüze çıkacak tablo için yol gösterici olabilir. Mesela DSP yüzde 22 oy oranı ile yüzde 24 temsil hakkı kazanırken, MHP oy oranından 5 puan fazla yüzde 23 sandalye kazandı. 111 milletvekili elde eden FP, +5 puanlık temsile ulaştı; ANAP ise yüzde 13’le ancak yüzde 15’lik sandalyeye kavuştu. Yani barajların inmesinden CHP mi AKP mi daha zararlı çıkar onu şimdiden kestirmek zor. 1995’ten önce çevre barajları uygulanırken, daha fecaat tablolar ortaya çıkıyordu. 1991’de yüzde 10 barajını geçen DSP 7 milletvekiliyle yüzde 1’lik temsil hakkı kazanmıştı. Oy kaybı açısından düşünüldüğünde ise CHP’nin kaybının AKP’den fazla olacağını söylemek mümkün. AKP’nin karşısında alternatif olarak CHP’yi gören ve kendi partisinin barajı geçemeyeceğini düşünen seçmen evine dönebilir. Yine aynı endişe ile büyük şehirlerde DEHAP’a oy vermeyecek Kürt kökenli seçmenin çoğunluğunun CHP’yi tercih etmesi de benzer handikapı beraberinde taşıyor. AKP’den de seçmen kopuşları yaşanabilir. Baraj altında kaldığı endişesiyle oy verilmeyen partilerin kemikleşmiş seçmeni dönüş yapabilir. Ancak bu CHP kadar büyük ölçüde beklenmemeli. Maç başladıktan sonra kaleleri değiştirenler, topu kendi kalelerinde görürlerse şaşmasınlar. Örneği siyasi tarihimizde fazlasıyla mevcut. (Bülent Korucu/ ZAMAN) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:09

İLGİLİ HABERLER