Gündem
  • 6.9.2013 19:14

"Ben Cemil Bayık'ın muhatabı değilim"

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Cemil Bayık isimli kişi şöyle bir konuşma yaptı' diye başlayınca bu soruyu bana sormanız ve benden de bu soruya bir cevap gelmesi uygun değil. Ben Cemil Bayık'ın muhutabı değilim. Ben Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin Başbakan Yardımcısıyım" dedi.Bir gazetecinin "Birkaç gündür Kandil PKK üst yönetiminden özellikle Cemil Bayık'tan 'geri çekiliriz, çekilmeyi durdururuz' gibi tehditler geliyor. Bir samimiyetsizlik seziyor musunuz geri çekilmelerde ve iç politikaya dönük malzeme olarak da değerlendiriliyor önümüzdeki seçimler nazara alındığında. Bu yoruma da katılır mısınız? sorusuna Arınç, şöyle cevap verdi:

"Geçenlerde bir canlı yayında televizyonda konuyu biraz da fazlasıyla işlemiştik. Amma sorunuza 'Cemil Bayık isimli kişi şöyle bir konuşma yaptı' diye başlayınca bu soruyu bana sormanız ve benden de bu soruya bir cevap gelmesi uygun değil. Ben Cemil Bayık'ın muhutabı değilim. Ben Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin Başbakan Yardımcısıyım. 'Filan kişi böyle bir şey söyledi, siz ne derseniz, sorarsanız' benim de ona cevap vermem, onu bana muhatap yapar. Bu doğru değil. Kim nasıl bir açıklama yaparsa yapsın, bunun herhalde cevabını verecek veya bunu tahlil edip, bunu sonuçlandıracak bir merci vardır. O şu arada ben değilim. Ama çözüm sürecini bir bütün olarak, global olarak düşündüğümüzde bu konunun takipçisiyiz."

Arınç, Türkiye'nin yıllardır muhatap olduğu terörden kurtulması ve terör örgütünün silah bırakmasıyla, fikirlerin veya siyasetin konuşulacağı noktaya gelinmesinin kendilerinin amacı olduğuna dikkati çekti.

- "Hepsi takibimiz altında olan konular"

Çok fazla kan döküldüğünü, çok fazla insanın göz yaşı döktüğünü ve Türkiye'nin artık o acı günleri hatırlamak istemediğini çok iyi bildiğini ifade eden Arınç, şöyle konuştu:

"Hükümetimiz, Milli İstihbarat Teşkilatının başlattığı bir süreci olumlu ve soğukkanlılıkla sürdürmeye devam ediyor. Öcalan'nın verdiği talimatları yerine getirirler veya getirmezler, çekilmede bir gecikme yaşanır veya istenen sürece gelmiş olur bunların hepsi takibimiz altında olan konulardır. Ancak terör örgütünün lideri, yöneticisi veya söz sahibi olduğunu iddia eden kişilerin günübirlik söylemlerine karşı bizim söyleyeceğimiz hiçbir şey yoktur. Tek şunu söyleyebiliriz çözüm süreciyle ilgili olarak; Biz soğukkanlılıkla bu meseleyi götürmek ve sonuçlandırmak istiyoruz. Bunun için de hem davranışlarımız hem konuşmalarımız şiddetten ve silahtan uzak olmalı, terörü bitirmeye odaklanmalıyız. Günübirlik birilerinin güç gösterisi, hedef saptırması veya dikkatleri başka noktalara çekmesi gibi ayrıntılarla meşgul olmamalıyız.

Eğer BDP, eğer bu ismini verdiğiniz şahıs, çözüm süreciyle kendilerini ilgili görüyorlarsa, onlar da bizim gibi yapmalı. Bir, Türkiye'den silahlı unsurlarının biran önce yurtdışına çıkmaları onların sorumluluğundadır. Bunları gerçeleştirmeleri gerekir. İkincisi yine çözüm sürecinin içinde kalmakla birlikte dağa insan kazandırmak, dağa insan kaldırmak, fidye istemek veya yol kesmek, kontrol yapmak veya kanunlarımızın suç saydığı fiilleri işlemek noktasında gelişigüzel davranmak gibi sorumsuzluklardan da kaçınmaları gerekir. Çünkü çözüm sürecinin içinde olmamız kanundışılıkları onayladığımız anlamına gelmez. Bu yüzden çok fazlasıyla konuşan dillerinin birazda fazla uzadığını gördüğümüz kim varsa kendilerine çekidüzen vermeliler. Türkiye Cumhuriyeti devleti, hükümeti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinin içinde kalarak bu çözüm sürecinin başarıya ulaşmasını istiyoruz. Tehditlere aldırış etmeyiz. Aba altından sopa göstermeyi kabul etmeyiz, şiddeti çağrıştıran uslüp, bizim uslübumuz hiçbir zaman olamaz. Herkes aklını başına toplasın."

- "Bizce beklenen bir noktaydı"

Bülent Arınç, Mısır'da İhvan hareketinin yasaklanmasıyla ilgili soru üzerine, İhvan'ın yasaklanmasının beklenen bir gelişme olduğunu söyledi.

Bunu olumsuz bir gelişme olarak nitelendiren Arınç, "Ama böyle bir darbe yönetiminden kendilerine en büyük rakip gördükleri, Mursi'nin de içinden çıktığı bir harekatı yasaklaması en olumsuz bir noktadır. Bizce beklenen bir noktaydı. Bunu fevkalade kötü görüyorum, olumsuz görüyorum" diye konuştu.

İhvan hareketinin çıktığı 1920'li-30'lu yıllardan bu yana hiçbir şekilde Mısır'da şiddete bulaşmadığını belirten Arınç, bu hareketin bilimsel bir yönü olduğunu ifade etti. Bülent Arınç, "Bizim neslimizde profösör Seyit Kutup'tan, Muhammet Kutup'a kadar, Abdulkadir Hudeh'ten arkadaşlarına kadar hep bilimsel noktada sadece İslamın güzelliklerini anlatarak halkı bilinçlendirme gayesine matuf bir hareket olarak gördük" dedi.

- "Seçimlerin yine ayrımcılık kokan bir seçim olacağını ortaya koyuyor"

İhvan'ın son zamanlarda bir siyasi hareket olarak ortaya çıkmasının, şiddetten uzak kalmalarının bir sonucu olduğunu belirten Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kurdukları parti, seçimlere girmeleri ve Mursi'nin yüzde 52 oyla Mısır'ın iradesinin tecellisi olarak cumhurbaşkanı seçilmesi demokrasinin bir gereğidir. Şimdi darbeyi yapanlar bu hareketi geçmişte Abdül Nasır'ın yaptığı gibi, daha sonrakilerin yaptığı gibi yasaklamak istiyorlar. Çünkü Mısır halkı bu harekata serbest ve kendi iradesiyle her zaman sahip çıkmıştır. Bu kötü sonuçlar meydana getirecektir. Halkı şiddet kullanmaya belki de teşvik edecektir. İhvan bunu onaylamayacaktır ama bu kadar zulüm ve bu kadar haksızlıklara karşı halkta yeni bir bilinçlenme oluşacaktır.

İhvan hareketinin yasaklanmış olması bundan sonraki seçimlerin de yine ayrımcılık kokan bir seçim olacağını ortaya koyuyor. Halbuki darbeyi yapanlar ilk gün herkesi kucaklayacak bir demokratik seçimi hızla gerçekleştireceklerini söylüyorlardı. Şimdi milyonlarca insanın hareketini yasaklayan bir zihniyetin seçimi yine kendi yandaşlarıyla yapacaklarını gösteriyor. Bu Mısır adına büyük bir kayıptır. Yasak, daha ikinci ayda veya üçüncü ayda bu darbeyi yapanların kendilerini inkar ettikleri de açıkça ortaya koymaktadır. İhvan hareketi neredeyse 80 yıldan beri sadece Mısır'da değil, orada doğmuştur ama Suriye'de de Ürdün'de de İslam ülkelerinin pek çoğunda da barışçı yöntemlerle yürüyen bir halk ve fikir hareketidir. Onu yasaklamak darbenin kendi baskıcı, diktacı ve ayrımcı yönünü ortaya koymaktadır."

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ODTÜ'de başörtülü kızlara yapılan sözlü saldırıya ilişkin, "Bu görüntüler çok iyi oldu' diyecek birisini ben, bunu cevap olarak kullanacak birisini Türkiye'de artık tahmin etmiyorum. Bu barbarlık, çok yanlış bir şey" dedi.

Arınç, Başbakanlık Merkez Bina'da, Diplomasi Muhabirleri Derneği Başkanı Serkan Demirtaş ile yönetim kurulu üyelerini kabul etti.

Diplomasi muhabirliğinin, son yıllarda çok önem kazandığını ifade eden Arınç, diplomasinin, geçmişteki değerinden hiçbir şey kaybetmediğini, aksine daha çok değer kazandığını söyledi.

Arınç, "Sorunlar eğer barışçı yöntemlerle çözülecekse, masada çözülecekse, insanlar, ülkeler, birbirlerine fikirlerini dayatmadan, şiddet kullanmadan diplomasi diliyle anlatabilecek ve artık sorun çözme yöntemi olarak diplomasi benimsenecekse ki doğrusu da budur, diplomasi muhabirlerinin de bu konuda çok iyi yetişmiş, olayları iyi takip ve analiz eden, yazıları, haberleri fevkalade önemli" diye konuştu.

Bülent Arınç, "Bölgemizdeki gelişmeler, dünyadaki gelişmeler, ülkeler arasındaki ihtilafların çözümü, ümit ediyoruz ki bundan sonra hep diplomasi diliyle ve yöntemleriyle olmalı" ifadesini kullandı.

ODTÜ'deki, başörtülü kız öğrencilerin çıkarılması görüntülerine ilişkin değerlendirmesi sorulan Arınç, "Bunları sormanıza bile gerek yok. 'Bu görüntüler çok iyi oldu' diyecek birisini ben, bunu cevap olarak kullanacak birisini Türkiye'de artık tahmin etmiyorum. Bu barbarlık, çok yanlış bir şey" diye yanıt verdi.

Artık kılık kıyafet özgürlüğünün, özellikle üniversitelerde tartışma konusu olmaktan çıktığını belirten Arınç, sözlerine şöyle devam etti:

"Uzun yıllar sürdü, çok canlar yaktı. İnsanlar üzüldüler ve kahroldular. Öğrenim özgürlüğü maalesef bilinçli bir şekilde kısıtlandı. Ama Türkiye son yıllarda üniversitelerimizin hiçbirisinde kılık kıyafet sınırlamasının, kısıtlamasının olmadığı günlere kavuştu. Bu önce bir zihniyet beraberliğiyle oldu. Bütün siyasi partiler, siyasi partilerin mensupları, bürokrasi, üniversitelerde özellikle kılık kıyafetlere geçmişte olduğu gibi bir sınırlama getirilmemesi konusunda uzlaştılar. Bu Türkiye'nin geldiği iyi bir nokta, görebildiğim kadarıyla...

Ama ODTÜ'de sayıları az da olsa birkaç öğrenci veya mezun bilemiyorum, özellikle başları örtülü olarak gelen, bir kısmı kaydını yaptırmış yeni öğrenci, bir kısmı belki daha önceki yılların öğrencisi, bunlara karşı ellerindeki pankartlarla kısıtlayıcı, ayrımcılık yapan ve maalesef onlara sözlü diyebiliriz, çünkü ellerindeki pankartlarda 'Sizi istemiyoruz' diye yazıyor, şifahi olarak konuştular, bunlara da sözlü diyebiliriz. Bu şekilde 'Sizi burada görmek istemiyoruz' sözlerinin bir kötü davranış olduğunu, incitici davranış olduğunu, hatta barbarlık olduğunu, çünkü çıkan münakaşa sırasında, karşılıklı görüşmelerden bir bağnazlık seziyorum. Bunlar hiçbir üniversitemize yakışmadığı gibi hele hele gelenekleriyle, yetiştirdikleriyle şu kadar yılın üniversitesi olan ODTÜ üniversitesine hiç yakışmamıştır. Bu konuda sayın rektörün de YÖK'ün de gereken ilgiyi göstereceğini ve bu vandallığı yaşatanları ikaz edeceğini düşünüyorum."

Arınç, "Kavgaya yol açmadan, farklılıklar bir arada, özgürce yaşamalıdır. Başları ne kadar açık olabilirse olabilir ama başlarını kendi iradeleri ile örtmeyi kabul etmiş insanlara da üniversitelerin kapısını kapatmak çağdışı bir anlayış olur. Sadece üzüldüğümü ifade etmek istiyorum. İkinci bir üzüntüm de şudur; özellikle ellerinde pankart taşıyan üç beş tane kız öğrencinin kendi hem cinslerine karşı bu acımasız davranışıdır. Yani bir kız öğrenci yine bir kız öğrenciye karşı 'Seni burada istemiyorum' diyebilmektedir. Bu daha çok incitici ve yüz kızartıcı bir davranıştı. Tekrar tekerrür etmemesi dileğiyle..." ifadelerini kullandı.  

- "Suriye'de bir insanlık dramı yaşanıyor"

Dört çeker araçların, seferberlik halinde toplanacağı konusunun Bakanlar Kurulu'nda görüşülüp görüşülmediği sorusu üzerine Arınç, "Her türlü hazırlığımız tamamdır. Bu hazırlıkların tek tek neler olduğunu söylemek durumunda değilim. Bu, kamuoyunu tedirgin edebilir. Ama ülkeyi iyi yöneten bir hükümetin her şart altında Türkiye'nin ve vatandaşlarımızın can güvenliğinin sağlanması konusunda her türlü tedbiri almakla mükellef olduğunu biliyorum" diye konuştu.

Arınç, "Bu tedbirler de Başbakanımızın daha önce yaptığı toplantılardaki her kuruma düşen görevler olarak şimdi de kurumların kendi içinde, Türk Silahlı Kuvvetleri de dahil olmak üzere bitirildiğini söylemeliyim. Biz kötü şartlara göre kendimizi hazırlıklı tutmalıyız. İyi şartlar zaten kendiliğinden meseleyi çözecektir" değerlendirmesinde bulundu.

Suriye'ye müdahale tarihi konusunda bir öngörüsünün bulunup bulunmadığı yönündeki bir soru üzerine de Arınç, ABD Başkanı Barack Obama'nın meseleyi Kongre'ye sunmak istediğini ve bunun için başlangıç tarihi olarak 9 Eylül'ün belirlendiğini anımsattı.

Dış İlişkiler Komisyonu'ndaki oylamada bu konunun geçtiğini ve sürecin Obama'nın istediği doğrultuda devam ettiğini kaydeden Arınç, şunları kaydetti:

"9 Eylül'de bu iş biter mi yoksa daha sonrasına sarkar mı ve bir müdahale, yaptırım olacaksa bunlar hangi şartlarda yapılacak, doğrusu bu konu ABD'nin, Obama'nın ve bir gönüllüler koalisyonu ondan sonra teşekkül edecekse, burada o ülkelerin birlikte yapabilecekleri, anlaşabilecekleri konuların belirlenmesine bağlı.

Şu anda sayın Başbakan bu konuda açıklamalar yaptı. Onları geçerli kabul etmemiz lazım. Ama bunun ince detaylarına girebilecek noktada değiliz. Türkiye sadece şunu arzu ediyor. Suriye'de bir insanlık dramı yaşanıyor. Binlerce insanın öldüğü bir trajedi yaşanıyor, milyonlarca insanın ülkesinden ayrı kaldığı bir trajedi yaşanıyor. Sadece Guta'ya yapılan kimyasal silah saldırısı sonucunda ölen 2 bine yakın insan değil, 100 bini geçkin insanın bombalarla, balistik füzelerle, helikopterden atılan bombalarla öldürüldüğü bir ülkeyi konuşuyoruz. Bir an evvel silahlar susmalı, şiddet susmalı ve bu cinayetleri işleyenler şüphesiz siyasi sonuçlarına katlanmalı."

Arınç, "Bizim en son yapılan kimyasal silah saldırısı konusundaki acımızı paylaşan ülkelere teşekkür borcumuz var. O ülkelerden yapılan açıklamaları da biliyoruz. Evet, binlerce insan öldü. O zaman duyarsız kalanlar, kimyasal silah saldırısı sonunda ve özellikle bunu rejimin yaptığı kanaati hakim olunca seslerini yükselttiler. Bunu bile insanlık adına bir gelişme olarak görüşebiliriz. Türkiye'nin tavrı ve tutumu bellidir. Bunda bir değişiklik yoktur. Gelişmeleri önümüzdeki süreç içerisinde hep beraber izleyeceğiz" ifadesini kullandı.

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 12:14

İLGİLİ HABERLER