KAYNAK : Haber Vitrini
Hollanda ve Fransa’nın da içinde bulunduğu Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden gelip adliye ve polis merkezlerini inceleyen heyetlere alışkın olan Türkiye, bu defa ‘teftiş eden’ konumundaydı. Heyetteki hakim, savcı ve polis müdürleri; Hollanda’daki dehliz gibi nezarethaneler ve alenen uyuşturucu satılan mağazalar konusunda muhataplarına itiraz ve eleştirilerini yöneltti. Heyetteki bir yargı mensubu gözlemlerini aktarırken, nezarethanelerdeki çok kötü şartlar karşısında şaşırdıklarını belirtti. AB’nin eğitim programları çerçevesinde sağladığı finansmanla yapılan gezinin Hollanda ayağında cezaevi ve polis nezarethaneleri görüldü. Gözaltı süresinin altı gün olduğu Hollanda’daki daracık nezarethanelerde, üç kişilik bir koltuk boyutunda beton zemin üzerinde bir yatak, klozeti açık tuvalet ve ufak bir lavabo vardı.
Dışarıdan görkemli olan binalardaki nezarethaneler ve havalandırma koridorlarının kötü şartları Türk heyetindeki hakim ve savcılar kadar polis müdürlerini de şaşırttı. İçlerinde Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Aslan, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcısı Cevdet Volkan, İstanbul Bakırköy Başsavcısı Hüseyin Boyrazoğlu, İstanbul 6 No’lu DGM Başkanı Metin Çetinbaş’ın da bulunduğu heyete başkanlık eden Adalet Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanı Haluk Mahmutoğulları, görüşmeler sırasında Hollanda’nın uyuşturucu ile mücadele politikasına da eleştiriler getirdiklerini söyledi. Üç gün Lahey’de kalıp Hollanda adalet sistemini incelediklerini belirten Mahmutoğulları, bu ülkenin Matris kasabasında devletin kontrolünde 20 ayrı noktada esrar satışı yapıldığına vurgu yaparak şunları ifade etti:
“Hafif uyuşturucuları devletin kontrolünde tutuyorlar. Matris’te devletin bilgisi dahilinde adamlara esrar satıyorlar. Yirmi satış noktası var, 18 yaşını bitirmiş çocuklar esrarı satın alıyorlar ve orada içiyorlar. Hafta sonu çevre ülkelerden dört bin kişi geliyor oraya. Biz bunu çok eleştirdik, itiraz ettik. Bu kadar kolay olmaması lazım dedik. ‘Daha ağır uyuşturucuları içmesinler diye böyle kontrol ediyoruz. Başka çare yok’ dediler. Ama, yurtdışından uyuşturucu sokanları hapsediyorlar, içeride içenlere ceza vermiyorlar.” Heyetteki bir yargı mensubu Hollanda’daki gözlemlerini aktarırken, “Hollanda’da nezarethaneye düşen bir Türk’ü görmeye gelen bizim görevlilere izin verilmiyor. Oysa biz Türkiye’de bir yabancıyı gözaltına aldığımızda ya da tutukladığımızda derhal en yakın konsolosluğa tebligat gönderiyoruz. Yalnızca görmemizi istedikleri nezarethaneyi görebildik. Heyetteki bir arkadaş yan taraftaki nezarethaneye bakmak istedi, izin vermediler. Onlarda gözaltı süresi altı gün iken bizde dört gün.” değerlendirmesini yaptı.
Hollanda’da soruşturmaların başındaki en yetkili kişinin savcı olduğunun yakın tarihte belirlendiğini, örneğin Belçika’da yakın zamana kadar şahitleri duruşmalarda dinleme uygulaması bulunmadığını anlatan aynı yetkili, sözlerini şöyle sürdürdü: “Geçmiş tarihte Türkiye’ye gelen bir Alman bayan avukat, ‘İri yarı sanıkları tehlike oluşturmasınlar diye mahkemeye zincirle çıkarıyoruz.’ dedi. Halbuki bizde sanığı duruşmaya kelepçe ile çıkardığımız sabit olsa, bu kesin bozma sebebidir. Yani Yargıtay mahkemenin bu davada verdiği kararı kesinlikle bozar.”
Geziye katılan dört öğretim üyesinden biri de Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Profesör Süheyl Batum’du. Programın üç günlük Strasbourg ayağına katıldığını hatırlatan Profesör Batum, Strasbourg’daki İnsan Hakları Mahkemesi yetkilileri ile eskiden bir araya gelinirken, devlet güvenlik mahkemelerindeki askeri hakimler, gözaltı süreleri gibi temel sorunların tartışıldığını aktardı. Batum, şöyle devam etti: “Bugün görüyoruz ki artık, acaba savunma haklarını daha iyi nasıl koruruz, şu tebliğnameyi mi göndersek, diğerini mi gibi ayrıntılar konuşuldu. Malum, Türkiye bunların nezdinde mahkum olan bir ülkeydi. Bundan 10 sene önce Türkiye’de adli ve idari makamların hiç önemsemediği, kurumların temsilcileriyle şimdi oturup F tipi cezaevlerini tartışıyoruz. Bu Türkiye’deki değişimi gösteriyor. Çünkü Strasbourg’daki İnsan Hakları Mahkemesi, artık Türkiye hakkında çok önemli kararlar veriyor. Bizim hakimlerimizin, kolluk güçlerinin temsilcilerinin mahkemenin işleyişini doğrudan doğruya bir kez daha görmeleri, kararları oluşturan kişilerle bir araya gelmeleri çok önemli oldu.”
Fransa’nın Strasbourg kentinde, Türk heyetine İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Konseyi’nde seminerler verildi. İşkenceyi İzleme Komitesi Başkan Yardımcısı, İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki raportörler, kararların oluşturulmasını ve belgelerin uygulanmasını sağlayan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Müdürlüğü’nün yöneticileriyle bir araya geldi. İşkenceyi Önleme Komitesi’nin üyeleriyle F tipi cezaevleri konusu tartışıldı. Burada İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki yetkililer, “Son iki yıldır Türkiye’den gelen dava sayısında düşüş var.” tespitini aktardı.
Diğer yandan heyetteki polis müdürleri, Amsterdam Havaalanı’ndaki kontrollerin, İstanbul Atatürk Hava Limanı’nın güvenlik sistemine karşılık zayıf olduğunu belirledi. Lahey ve Strasbourg’daki inceleme gezisine katılan heyette, 15 civarında hakim ve savcı, dört öğretim görevlisi, dört emniyet mensubu ve Jandarma’nın insan hakları şubesinin başındaki yetkili bulundu.
NEZARETHANELER DARACIK, ESRAR SERBEST
Hollanda ve Fransa'da incelemelerde bulunan Türk heyeti, kendilerini hayrete düşüren bazı uygulamaları şöyle sıraladı:
Hollanda’da dehlizi andıran nezarethaneler daracık. Oda ve havalandırma koridorlarına kötü şartlar hakim.
Türkiye’de bir yabancı uyruklu gözaltına alındığında ilgili konsolosluk bilgilendirilirken, Hollanda’da nezarethaneye düşen bir Türk’ü görmeye gelen görevliye izin verilmiyor.
Hollanda’da gözaltı süresi 6 günken, Türkiye’de bu süre 4 gün.
Hollanda’da devletin kontrolünde 20 ayrı noktada esrar satışı yapılıyor.
İri yarı sanıklar tehlike oluşturmamaları için mahkemeye zincirle çıkarılıyor.
AVRUPA YILLARDIR TEFTİŞE GELİYORDU
Dünyanın önde gelen insan hakları kuruluşlarından Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Komitesi), 2000’de ölüm oruçlarına son vermek için cezaevlerine düzenlenen operasyonları kınamıştı.
Örgüt, açlık grevi yapan mahkûmların F tipi cezaevlerine götürülmesini de eleştirmiş, Adalet eski Bakanı Hikmet Sami Türk’ü, verdiği sözü tutmamakla suçlamıştı. Yine Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu’nun başkanlığını yürütürken 1995’te Türkiye’yi ziyaret eden Alman Yeşiller Partisi Milletvekili Claudia Roth, nezarethane ve cezaevlerinde insan haklarına yakışmayan şartların hüküm sürdüğünü ileri sürmüştü. Roth, bu konuşmasının ardından kendisine ‘‘fahişe’’ diyen DYP Milletvekili Ayvaz Gökdemir’den 15 bin mark tazminat kazanmıştı. Halen Avrupa Parlamentosu (AP) işkenceyi önleme komisyonu üyesi 5 kişilik bir komisyon Diyarbakır’da işkenceyi araştırıyor. Devlet Güvenlik Mahkemesi ve Cumhuriyet başsavcıları ile görüşen komisyon üyeleri, PKK ve Hizbullah örgüt mensuplarının kaldığı E tipi cezaevinde de araştırma yaptı.
Türkiye’nin de üyesi olduğu ve 43 Avrupa ülkesini bünyesinde barındıran Avrupa Konseyi, geçen ocak ayında aldığı kararda, Türkiye’de AB üyeliği için yapılan yasal reformları destekleyen bir karar almıştı. Kararda, Türk makamlarının, işkence, kötü muamele ile cezaevi ve gözaltı koşulları konusunda Avrupa Konseyi’ne bağlı çalışan Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ile son zamanlarda yürüttüğü işbirliği de memnuniyet verici olarak tanımlanmıştı. Türk makamlarının söz konusu komitenin Türkiye hakkındaki raporlarının yayınlanmasına izin vermesi, cezaevi koşullarının iyiye doğru gittiğinin en belirgin işareti olarak yorumlanmıştı.
(Zaman)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:04