Yaşam
  • 27.10.2005 03:56

DÜNÜN VE BUGÜNÜN KANDİLLERİ...

İSKENDER PALA'NIN ZAMAN'DAKİ YAZISI:

Kandil

DÜN / BUGÜN
Kandil tebriki, kandilleşmek, kandil simidi, kandil çöreği, kandilde el öpmek, kandil hediyesi, kandil donanması, kandilci, kandil parası, kandil gecesinde doğmak vs. Hepsinin ortak çıkış noktası “kandil gecesi” deyimi.

Peki ama bu ifade nereden gelir?

Efendim, hepinizin malumu, Mevlid, Regaib, Mi’rac, Berat ve Kadir adıyla bilinen kutsal geceler özellikle Türkiye Müslümanları arasında toplumsal bir şenlik ve sevinç içinde kutlanır. Bu gecelerin her birini uygun bir karşılama, kutlama ve uğurlama biçimiyle ihya eden atalarımız, zamanla bunlara ilişkin ritüeller de geliştirmiş ve toplumsal hayatın bir parçası haline getirmişler, bu geceleri sabaha kadar uyanık geçirerek adeta geceyi gündüz yapmışlardır. Bu doğrultuda II. Selim zamanında (1566-1574) Mevlid ve Regaib gecelerinde bazı camilerin minarelerinde kandil yakılmaya (bu kandiller mevsimine göre rüzgarda sönmeyecek şekilde fener gibi kuşatılır, ayrıca sabaha kadar yanacak şekilde tasarlanır ve her gün boşalan yağları doldurulurmuş) başlanmış; Berat ve Mi’rac Kandili de 1577 yılında III. Murad’ın fermanı ile bunlara ilave olunmuştur. Ramazan’a rastlayan Kadir Gecesi’ndeki kandil aydınlatması ise 1610 yılına rastlar. Çünkü bu yılda Sultan I. Ahmed’in fermanıyla Ramazan’ın birinci gününden bayrama kadar Süleymaniye, Sultan Ahmed, Aksaray ve Üsküdar’daki Valide Sultan camilerinde kandilli aydınlatma uygulamasına başlanmıştır. Adaşı III. Ahmed ise ondan tam yüz yıl sonra bu uygulamayı Ayasofya, Fatih, Bayezid, Sultan Selim, Şehzade ve Eyüp camilerini de içine alacak şekilde genişletmiş ve şehri baştan başa ışıkla donatmıştır. Gariptir, bütün Ramazan boyunca kandillerle pırıl pırıl olan camiler, aynı yılların bayram gecelerinde karanlık kalmaktaydı ve vezir Damad İbrahim Paşa, minarelere ışıktan kaftan giydirme uygulamasını bu amaçla başlatmıştır. Böylece Ramazan’da minareler arasına kurulan mahyalardaki kandiller minarelere ve cami kubbelerine sarılarak yakılmış, böylece minare ve kubbelerdeki estetik güzellik ön plana çıkarılmıştır. Yine aynı vezirin emriyle diğer kandil gecelerinde de bu uygulamaya devam edilmiş, hatta Mevlid Kandili’ne özgü olarak evlerin ve dükkanların önüne kandil asmaları için halk teşvik edilmiştir. II. Mahmud ise kandil gecelerinde beşer pare top atılması için emirname yayınlamış (1835), bu uygulamalar ülkenin en zor şartlarda savaştığı dönemlerde bile devam ettirilmiştir. Sultan II. Abdülhamid ise kandil gecelerinde şeyhleri nöbetle sarayına davet etmeyi âdet edinmiş, zikir ve ayinlerini sarayda yapmalarına müsaade ederek hem gönüllerini almış, hem haklarında yakîn bilgi edinmiş hem de bundan politik çıkar elde etmiştir.

Şimdilerin kandil geleneği eskiye nazaran çok daha şenlikli, aydınlık, güzel ve mükemmel. Hatta bir düğmeyle bütün kandilleri yakabilecek kadar da kolaylaşmış durumda. Eskiden bilhassa Ayasofya’da kandil gecelerinde yer bulunmazmış, şimdi de Sultanahmet’te, Eyüp’te, Süleymaniye’de bulunmuyor...

Eskiden kandil günlerinde okullar tatil olur, gecelerinde de bütün çocuklar sokaklara dökülür, gelenden geçenden kandil için yağ parası, fener için mum parası isteyerek özellikle kadınlara tebelleş olurlar, para almadan geçirmezlermiş. Bunlar içinde başıboş ve haylaz toramanlar da olur, adeta şehir eşkıyalığına soyunurlar, fenersiz sokağa çıkmak yasak olduğu için de istedikleri parayı koparırlar, bu yüzden çok canlar yakar, tatsızlıklar da çıkarırlarmış. Eğer diklenen olursa fenerlerini söndürdükleri, kapıp kaçtıkları veya parçaladıkları vakidir. Şimdilerde de sokaklarımızda ıslaha muhtaç sahipsiz çocuklarımız var; ataları olan külhanbeylerine taş çıkartacak kadar da zıpırlar üstelik.

Kadir alayı

Kadir Gecesi’nde padişahın Topkapı Sarayı’ndan Ayasofya’ya kadar gidişi bir alay merasimi olarak tertiplenir, padişah yazlık köşkünde olduğu zaman bile gelip o gece Topkapı’da iftar eder, bu merasime katılırdı. Abdülmecid ve Abdülaziz zamanlarında bu alay Tophane’deki Nusretiye Camii’nde icra olunmaya başlamıştır. Bu dönemde Tophane ve civarı karadan ve denizden kandillerle donatılır, Dolmabahçe saat kulesi, Talimhane meydanı ve alayın geçeceği yerler aydınlatılmış olur, buralarda havai fişek gösterileri yapılırmış. Kadir alayı vesilesiyle Tophane civarındaki dükkanların bir geceliğine kiralandığı, evlerin misafir izdihamına uğradığı, yolların araba parkı için değnekçilerce zaptedildiği olurmuş. Kadir alayı dolayısıyla gerek o koca Ayasofya, gerekse Nusretiye ve civarı sabaha kadar dolup taşar, tekke şeyhleri buralarda sabaha kadar zikirler ederlermiş. Keza Ramazan boyunca hatmeden hafızlar hatimlerini tamamlayıp o gecenin kalabalığında dualarını yaparlar, amin sesleri ayyuka çıkarmış. Görüldüğü gibi pek değişen bir şey yok.

BERCESTE

Günümüz gün gibi türlü zevâl ile geçer

Kadrimiz bilmediler nite ki mâh-ı Ramazan

Yahya Bey (XVI. yy)

Günlerimiz, tıpkı güneşin halleri gibi kah ışıklı, kah soluk, bazan sıcak, bazan yakıcı, kimi tepede, kimi batmakla geçiyor. (İnsanlar) Tıpkı Ramazan ayı gibi, bizim de kadrimizi bilmediler vesselam. (Bu, Ramazan ayı içinde bir kadir saklı olduğunu anlamamak gibi bir şeydir, ama elden ne gelir.)

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:48

İLGİLİ HABERLER