Gündem
  • 6.9.2002 11:15

FRANKFURT ALLGEMEİNE'DEN İLGİNÇ İDDİA: “ORDU, ERDOĞAN’A DOKUNMAZ ”

KAYNAK : Haber Vitrini Yapılan kamuoyu araştırmaları neticesinde iktidarı oluşturacak iki partiden biri olan Ak Parti’nin, tek başına iktidara gelmesi durumunda, bu olayı ordunun nasıl karşılayacağı büyük merak uyandırırken, ordunun nasıl biğr tavır alacağı dış basında da yer alıyor. Frankfurt Allgemeine gazetesinde yer alan bir yazıda, “Ordu Erdoğan'a dokunmaz'' değerlendirmesi yapıldı. İşte Gazetenin ayrıntılı haberi: RAINER HERMANN 30Ağustos Türkiye için önemli, ordu içinse en önemli gündür. Ankara'nın bulvarları üzerinde askeri törenler yapılır ve illerde askerler yürür. Türkiye, bağımsızlık savaşını ve Cumhuriyet'in doğuşunu dört bayramla hatırlar. Bunlardan 30 Ağustos, ordunun büyük günü. Çünkü 30 Ağustos 1922'de Türk birlikleri, Yunan işgal ordusunu Batı Anadolu'daki Dumlupınar yakınlarında yenmişti. Bu yüzden Türk siviller Zafer Bayramı'nda ordularını bağımsızlık ve ulusal birliğin güvencesi olarak kutluyor. Ordu ise bu günde önemli terfilerini de gerçekleştiriyor. Cuma günü Hilmi Özkök de terfi ederek Genelkurmay Başkanlığı görevini Hüseyin Kıvrıkoğlu'ndan devraldı. Türk protokolünde Özkök şimdi başbakandan sonra ve milli savunma bakanından önce yer alıyor. Özkök'ün ilk konuşması, aslında selefleri Kıvrıkoğlu ya da İsmail Karadayı tarafından da yapılmış olabilirdi. Türk generallerinin yeni başı böylece, ordunun laikliğin koruyucusu olarak İslami köktencilikle mücadeleye devam edeceğini gösterdi. Gerçi Özkök, seleflerine nazaran kendini daha açık ortaya koymuştu. Fakat yine de, Türkiye'nin AB'yle ilişkileri açısından önem arz eden Kıbrıs sorunu ya da Avrupa Acil Müdahale Gücü tartışması gibi konularda Özkök'ten taviz beklenmemeli. Hiyerarşik ordu, uzun süre ataerkil toplumun sadece aynası olmuştu. Geçen 10 yılda ise devlet, örgütlü suçlarla iç içe olması, ekonomik kriz ve güneydoğudaki iç savaş nedeniyle inandırıcılığını büyük ölçüde kaybetti. Bu durum, toplumu daha bilinçli hale getirdi. Buna karşılık ordu, Atatürk'ün devlet ideolojisinde yapılacak her türlü değişikliğe karşı güvenilir bir kale konumunda. Halkın geniş bir mutabakatının da desteğiyle, laik devlet tehlikeye düşmüş görünürse, yönetime geçmeden müdahaleye hazır durumda. Türkiye'de bir süreklilik varsa, o da NATO'nun ikinci büyüğü olan orduda. Bu güvenilirliğin garantisi de subaylar camiası. Türkiye'nin hiçbir kurumu, bu derecede birlik içinde ve homojen değil. Bu noktada, subay okulu öğrencileri, tıpkı 1940'ta Batı Anadolu'nun Turgutlu şehrinde doğan Özkök gibi, çoğunlukla küçük şehirlerden ve orta-alt tabakadan geliyor. Başarı durumuna göre seçilen subay okulu öğrencilerinin aileleri nadiren asker. Bu yüzden Türkiye'de bir askeri kast hiçbir zaman oluşmamıştır. Fakat askeri öğrenciler kısa sürede, kendilerinin bir seçkinler zümresine mensup olduklarını kavrıyor. Şehirliler zengin işadamı ya da akademisyen oluyor. Askeri öğrenciler ise en büyük Türk erdemlerini canlandırmak istiyor: Disiplin ve itaat, bütünlük ve yurtseverlik, başarı ve etkinlik. Özkök gibi askeri kariyer yönünde karar verenler, özel sektöre nazaran daha az kazanacaklarını bilir, fakat buna karşılık en iyi eğitimi alır. Daha 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda askeri okullar modern eğitim kurumlarıydı. Genç subaylara, teknik ve doğa bilimleri alanlarında eğitilmiş bir seçkin olma özgüveni verilirdi. Bunda, özellikle Helmut von Moltke ve Colmar von der Goltz gibi Prusyalı generallerin büyük payı vardı. Askeri akademiler bugün bile hâlâ, genellikle ezbere eğitim verilen diğer Türk okullarına nazaran daha fazla rasyonel düşünceyle eğitiyor. Kısa zamanda MGK Genel Sekreteri'nin danışmanlığına yükselen Özkök de bu eğitimin yararını gördü. Askeri akademiler subaylara, camiayı birleştiren değer yargılarını da öğretiyor. Bağımsızlık savaşı kahramanı ve Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk'ün ilkeleri, ordunun daima manevi temeli: Ulusal birlik, laiklik, Batı'ya yönelim. Bu arada subayların dünya görüşünde toprak bütünlüğünün korunması, Atatürk mirasının ideolojik temizliğinin korunmasıyla giderek daha fazla kaynaşmıştır. Subaylar, Cumhuriyet'in düşmanlarını dışarıda, fakat aynı zamanda içeride de görüyor. Bu yüzden, 1960 ve 1980'de darbeyle, 1971'de bir muhtırayla ve 28 Şubat 1997'de 'postmodern' bir darbeyle olmak üzere dört kez politikanın rotasını düzeltti. Askeri akademilerde onlarca yıldan beri, 1970'lerden itibaren de daha yoğun olarak Kemalizm ilkeleri ders olarak okutuluyor. Çünkü, ideolojik savaşlar döneminde Atatürk'e inanç, subay camiasını birbirine kaynaştıracak ve Kürt bölücülerle İslami köktencilere karşı bir kale haline getirecekti. Bu yüzden kimse, Türk toplumunun liberalleşmesinin ardından TSK'nın ideolojik açılımının geleceğine inanmasın. Bunun orduya zararı yok. Devlet ve toplumsal kuruluşların inandırıcılığı konusunda yapılan kamuoyu yoklamalarında, sadece bir sonuç değişmiyor: Generallerin halk nezdinde gördükleri yüksek kabul. TSK daima ilk sırayı alıyor, politikacılar ise son sırada. Generaller politikacılara zorla bir şey yaptıramıyor, sadece tavsiyede bulunabiliyor. Bunu da, ayda bir kez toplanan MGK'da ve açıkça görüş bildirerek yapıyor. Sadece bir kez bir politikacı, Genelkurmay Başkanı'na karşı çıkmış ve kazanmıştı. Irak'a karşı son savaş öncesinde Özal, Türkiye'nin ABD'nin yanında savaşa katılmasından yana konuşmuştu. Özkök şimdilik Başbakan Ecevit'e bağlı. Fakat 3 Kasım'daki seçimlerden sonra başbakanın adı Erdoğan olabilir. Erdoğan 1994-98 arasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'ydı, Özkök ise 1998'de Genelkurmay İkinci Başkanlığı'na getirilmişti. Kemalist hâkim kesim, karizmatik fakat ılımlı İslamcıyı bir tehlike olarak gördüğü için, Erdoğan istifaya zorlandı. Özkök, Genelkurmay Başkanı olarak dört yıl görev yapacak; Erdoğan da o kadar süre Başbakan olabilir. Ancak Erdoğan seçimleri kazanırsa ordu muhtemelen hiçbir girişimde bulunmayacak. Çünkü, generaller hem Erdoğan'ın 1997'de istifaya zorlanan İslamcı Erbakan tecrübesinden ders aldığına inanıyor; hem politikaya müdahale edip kendilerini yıpratacaklarını ve Türkiye'nin AB perspektifinin uzun süreli kaçırılmış olacağını biliyor. Gerçi subayların camiası homojen bir yapıda, fakat Türkiye'nin AB rotası hakkında muhtemelen şiddetli kavgalar yaşandı. Çünkü kimi generaller AB'ye üyelik sonucunda nüfuzlarını kaybetmek istemezken, diğerleri de Atatürk'ün yolunu son noktasında tamamlamak ve Türkiye'yi Avrupa'ya demir attırmak istiyor. Generaller 3 Ağustos'taki reform paketini onaylayarak, ikinci grubun üstün olduğu sinyalini verdi. Ordu bu yaz, politikanın seyrine görünür bir etkide bulunmadı. Bunun altında Özkök'ün imzası olabilir. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:03

İLGİLİ HABERLER