Gündem
  • 13.8.2006 12:20

DEDESİNİ ASTIĞIMIZ KRAL'I AĞIRLADIK

Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz El-Suud, bu hafta ülkemizi ziyaret etti. Bundan 186 yıl önce de Kral'ın büyük dedesi ve adaşı Abdullah bin Suud İstanbul'a gelmişti. Ancak Kral'ın dedesi torunu gibi hoş karşılanmamış, zincire vurulmuş bir halde getirildiği İstanbul'da üç günlük bir sorgulamanın ardından, Haremeyn'i tahrip ettiği için asılmıştı.

18. Yüzyıl'ın ortalarında Arabistan'da meydana gelen dini ve siyasi bir faaliyet Osmanlı İmparatorluğu için tehlike habercisiydi. 18. Yüzyıl'ın başlarında Arap Yarımadası'nda doğmuş olan Muhammed bin Abdülvehhab, yani Abdülvehhab oğlu Muhammed isimli bir Arap kendisinden 5 asır önce yaşamış bir şeriat âliminin, İbn-i Teymiyye'nin fikirlerini benimsemiş ve yaymaya başlamıştı. Bu, Osmanlı Sünni anlayışını tehdit eden yeni bir mezhebin doğuşuydu. Vehhabîlik, güya, Hazreti Peygamber zamanındaki hayat tarzına dönülmesi demekti. Vehhabîler, Peygamber döneminde varolmayan veya hoş karşılanmayan âdetlerin yasaklanmasını savunuyorlardı. Örneğin, mezarın değil ziyareti, yerinin belli olması bile haramdı.
Abdülvehhab oğlu Muhammed, kaleme aldığı eserler ve vaazlarıyla kısa sürede Arabistan'ın ortalarında Necid ve Uyeyne bölgelerinde bir hayli taraftar kazandı. Diriyye Emiri olan Suud oğlu Muhammed ile 1744'te tanıştıktan sonra düşünceleri siyasi bir hareket niteliği kazandı. Abdülvehhab oğlu Muhammed taraftarlarını artırmaya çalışırken, İbn-i Suud da onun manevi nüfuzu sayesinde bedevi kabilelerini kontrol altına alarak Arap Yarımadası'na hakim olmayı planlıyordu. Ortadoğu tarihi konusunda ülkemizdeki birkaç uzmandan biri olan Prof. Dr. Zekeriya Kurşun'un kitap ve makaleleri Osmanlılar'ın bu bölgedeki hakimiyetine ışık tutar.
 Vehhabîler'in kendileri gibi düşünmeyenlerin mallarını yağma edip, etrafa dağıtmaları taraftarlarının artmasını sağladı. Bedeviler'in daha önceleri eşkiyalık olarak nitelendirilen hareketleri artık din uğruna savaş olmuştu. Bedevi kabileleri arasında eşkiyalık faaliyetleri asırlardır süregeldiği için durum başlangıçta Osmanlı yönetimince fark edilememişti.


Mezarlıkları yok ettiler


Suud oğlu Muhammed 1766'da ölünce yerine geçen oğlu Abdülaziz babasının yolundan giderek Vehhabîliği yaymaya devam etti.  Vehhabîlik kılıç zoru ve yağma ile yayılıyordu. Bedeviler'i etrafına toplayan Abdülaziz, Kerbela'dan Taif'e kadar her tarafı yakıp yıktı, Vehhabîliği kabul etmeyenleri öldürdü. Sonunda Mekke ve Medine'ye giren Vehhabîler, İslâmiyet'in en önemli iki şehrinde Hazreti Peygamber'in türbesi dışındaki bütün halifelerin ve sahabelerin mezarlarını tahrip etti. Ancak Mekke ve Medine, yani Haremeyn-i Şerifeyn bölgesi Osmanlı Devleti için sıradan bir coğrafya değil, halifeliğin prestijiydi. Haremeyn'deki otorite kaybı ve kargaşa, Osmanlı padişahının halife sıfatının, İslâm dünyasında gölgelenmesi sebep olabilirdi. Bu yüzden Vehhabîlik, mahalli ve sıradan bir isyan değil bütün Müslümanlar'ın halifesi olan Osmanlı padişahının makamını tehlikeye atacak bir isyandı. Cidde Valisi Şerif Paşa'nın gayretleriyle Mekke, 1803 Temmuz'unda işgalden kurtarıldı.
Bölgedeki Osmanlı valileri durumu düzeltmenin yolunu Vehhabîler'in liderini bir suikastla ortadan kaldırmakta buldular. Abdülaziz, Ekim 1803'te Diriyye'de öldürüldü. Suikastın şaşkınlığını çabucak üzerinden atan Vehhabîler, babasının yerine geçen Suud'un liderliğinde yağma ve katliama devam ettiler. Medine ve Mekke tekrar Vehhabîler tarafından işgal edildi.
Suud, Cuma hutbelerinde, Osmanlı padişahının adının halife olarak zikredilmesini yasakladı. Bu hareketiyle, Osmanlı hakimiyetini tanımadığını ilân etmişti. Vehhabîler yüzünden hac da yapılamıyordu. Osmanlılar, bu sırada Mısır'da Napolyon ile mücadele ettiklerinden ve İstanbul'da ardı ardına taht değişiklikleri yaşandığından Arap Yarımadası'na asker gönderemediler.
İkinci Mahmud, 1812'de Rus savaşını bitirdikten sonra Vehhabî meselesine eğildi. Ancak, savaştan yeni çıkıldığından elde bu işi başaracak yeterli sayıda asker yoktu. Bu yüzden, merkeze rağmen Mısır'da valiliği ele geçiren Kavalalı Mehmed Ali Paşa'yı Vehhabîler üzerine sevk etmekten başka çare bulunamadı.


Zincirlerle İstanbul'a geldi


Kavalalı'nın 1812'de gönderdiği kuvvetler kısa sürede Mekke ve Medine'yi işgalden kurtardı. Ancak mücadele kısa sürede bitmedi. Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa, Eylül 1818'de Vehhabîler'in  merkezi Diriyye'yi ele geçirdi. Babası Suud'un yerine geçen Emir Abdullah ve önde gelen bütün Vehhabîler'i esir aldı. Kavalalı da esirleri bir süre sonra İstanbul'a yolladı.
İbrahim Paşa'nın ele geçirilen Vehhabî liderleriyle birlikte kutsal emanetlerin bir kısmını İstanbul'a göndermesi üzerine İstanbul'da yedi gün geceli gündüzlü büyük kutlamalar yapıldı.
Suud oğlu Abdullah ve arkadaşları boyunlarında kalın çifte zincirler ve ellerine kelepçeler takılmış olduğu halde Divanyolu'ndan yürütülerek Bâbıâli'ye, oradan da Bostancıbaşı hapishanesine konuldular. Ertesi gün de mahkumlar çok sıkı biçimde sorgulandılar. Genç Osmanlı tarihçilerinden Dr. Yüksel Çelik'in yayınladığı sorgu tutanaklarına bakıldığında, asilere asla siyasi, dini, ideolojik düşüncelerinin sorulmadığı, sadece Hicaz ve Kerbela bölgelerinden yağmaladıkları kutsal emanetlerin ve değerli eşyaların sorulduğu, Vehhabîler'e adi suçlu ve sıradan hırsız muamelesi yapıldığı görülür.
 Sorgulamanın ardından Aralık 1819'da Suud oğlu Abdullah saray meydanında Alay köşkü önünde, Vehhabîler'in diğer ileri gelenleri de şehrin kalabalık yerlerde boyunları vurularak öldürüldüler.
Vehhabî lideri asılmıştı, ancak isyanları tamamen bitirilememişti. İkinci Mahmud'un Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın arasının bozulmasından sonra Mısır kuvvetleri Hicaz'dan çekildiler ve Arap yarımadası yavaş yavaş Vehhabîler'in eline geçti.
 Vehhabîler, Birinci Dünya Savaşı yıllarında İngilizler'le işbirliği yaptılar. Mekke ve Medine'de Osmanlı'yı arkadan vuran Şerif Hüseyin'i de savaştan sonra devre dışı bırakarak 1921-1926 yılları arasında  Arap Yarımadası'nın önemli bir kısmını ele geçirdiler.  Abdülaziz, İngilizler tarafından 1926'da Necid ve Hicaz kralı olarak tanındı. Mayıs 1927'de de İngiltere ile yapılan antlaşmayla Suudi Arabistan Krallığı kuruldu.

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 04:04

İLGİLİ HABERLER