Gündem
  • 15.1.2014 00:00

Fethullah Gülen Erbakan'a da beddua etti

MGV Genel Başkanı Nevzat Laleli diyor ki; 70’li yıllarda merhum Erbakan, Demirel’i kastederek, “Onun da burnunu sürteceğiz” diyor. Bunu duyan Fethullah Gülen, Erbakan’a beddua ediyor: “Boynu kırılası, burnu sürtülesi...”
 
28 Şubat cuntasının candaş yargıçlar eliyle kapısına kilit vurduğu Milli Gençlik Vakfı (MGV), geçtiğimiz günlerde yeniden kuruldu. Bu sevindirici gelişmeyi, 28 Şubat’ın hengameli günleri dahil 17 yıl boyunca MGV’nin Genel Başkanlığı’nı yapan Nevzat Lale’liyle konuştuk. Merhum Necmettin Erbakan’ın öğrencisi olan Sayın Laleli, dindar bir gençlik yetiştiren MGV efsanesini, maruz kalınan baskıları, Erbakan’ın etkileyici yönlerini, Erbakan’dan alınan ‘faiz’ intikamını ve MGV’nin yeni döneme ilişkin yol haritasını anlattı. İşte Milli Görüş’ün sadık evladı Nevzat Laleli’yle yaptığımız röportajdan çarpıcı ayrıntılar:

“O KUŞAĞA YAZIK OLDU”

Hayırlı olsun MGV’yi yeniden kurdunuz. Amiyane tabirle aksiyoner yönüyle hafızalara kazınan MGV o özlenen eski günlerine geri dönecek mi?

Çok teşekkür ederiz. Öncelikle tabii Milli Gençlik Vakfı’mızın kuruluşuyla ilgili Türkiye’nin hemen her yerinden çok geniş bir tebrik ve teşekkür mesajı, telefonu aldık. Bu geçmişte MGV’nin yapmış olduğu faaliyetlerinden dolayı ülke insanının kalbine sinen sevgisidir, muhabbetidir, aşkıdır.

Yeni döneme ilişkin planlarınız neler?

Henüz iki gün oldu kurulalı. Neler yapacağımızı görüşeceğiz. Şimdi 155 kadar gayrimenkulümüzün tekrar geri alınması için çalışmalar sürdüreceğiz.

MGV’den sonra bir boşluk oluştu?

Kaybedilen o kuşak gençlik, yarın karşımıza anarşist, terörist genç olarak çıkacak. MGV, insanlarımıza hak ve hukuk duygularını aşılamaya, gençlerimizi sevgi ve kardeşlik bağıyla bağlamaya çalışıyor. Bizde kin ve öfkeye yer yok. Yazık oldu. O dönem o gençlik kuşağını kaybetmiş olduk. Her zaman söylediğimiz bir söz var: Gençlik kuşağı ihmal götürmez. Mutlaka her kuşağın ilgilenmesi gereken yanları vardır.

Şimdi bunun hesabını kimden soracağız?

Kapatılma prosedürünü gözden geçirecek olursak kimden soracağımız ortaya çıkar. Önce tabii 28 Şubat’tan sormamız lazım. Yalnız ne yazık ki, 28 Şubat’ta kimse içeride kalmadı. Balyoz ve Ergenekon davasında adamlar plan yaptı diye ceza aldı. 28 Şubat’ta bizzat hükümetler düşürüldü ama onların hepsi çıktı. Nasıl iş anlamıyorum?

MGV’ye kilit vurulduktan sonra oluşan boşluğu bir nebze doldurması için yerine kurulan AGD’nin durumu ne olacak? AGD çalışmalarını sürdürecek.

MGV’den bağımsız mı?

Şu anda ona ait projemiz yok. İleri safhalarda görevler ortaya çıktıkça her kuruluş kendi görevini eda eder. Biz aynı zamanda şu anda AGD’nin Yüksek İstişare Kurulu üyesiyiz. İstişareler yapılır. Biz birbirlerini tamamlayan fabrikanın dişlilerine benzeriz.

28 Şubat davası dosyasına giren belgelerden anlıyoruz ki cuntacılar, MGV’nin yurt genelindeki şubelerini, üyelerini, öğrenci yurtları yakın takibe alıp haklarında rapor düzenlemiş. MGV’den neden bu kadar korkuyorlardı?

Onların kurdukları bir düzen var. MGV, adil düzenin kuruluşunu arzu eden bir gençlik yetiştiriyordu. 28 Şubatçıların korkusu, acaba bunlar gelir de bizim kurduğumuz düzeni değiştirirler mi? Onlar gelmeden biz onları haklayalım şeklinde bir düşüncedir.

28 Şubat’ın hengameli günlerinde MGV’nin başındaydınız. Vakıf olarak yaşadığınız sıkıntıları sizden de duyalım. Bize aktarabileceğiniz baskı yöntemleri, anekdotlar var mı?

1878 şubemiz vardı. Verdiğimiz ilk talimat; kesinlikle kanun çizgisi içerisinde kalacaksınız. Dolayısıyla bize bir türlü yaftayı asamıyorlardı.

FAİZCİ DÜZEN İNTİKAMINI BÖYLE ALDI

Merhum Erbakan’a yakın isimlerden biriydiniz. İlk öğrencilerindensiniz. Erbakan’ın sizi en çok etkileyen yönü hangisiydi?

Yeni tabirle söylemek istiyorum: Devrimci yönüydü. Mevcut yapıya rıza göstermiyordu. Bu yapının milletimize zarar verdiğini söylüyordu ve mutlaka değişmesini istiyordu. Bakınız insanlar kanunlarla idare edilir. Kanunlar Meclis’ten çoğunluk kararıyla çıkıyordu. Çoğunluk her zaman doğruyu çıkaramıyordu. Çünkü bir ölçüsü yoktu. Halbuki Hocamız, her zaman bir hak ölçüsünü arardı. Yani sarrafın ayarını ölçmek için altını mihenk taşına vurması gibi, Hocamızın da ‘hak’ diye bir mihenk taşı vardı. Buna vururdu. Uyarsa kabul eder, uymazsa reddederdi. Bütün beyanatları, çalışmaları buna göreydi. Bu yönü bize çok tesir etti. Yani klasik bir Müslüman görüşü değildi bu. İnancına uygun yapıyı oluşturma gayreti içinde olan bir Müslüman görüşü…

‘Asker müdahale edecek’ söylentileriyle oluşturulan bir korku ortamı vardı. Siz de Erbakan’la görüşüyordunuz. İçinde bulunan atmosferi nasıl değerlendiriyordu?

Her an görüşüyorduk. Bize yasallığa çok dikkat etmemizi, taşkınlık yapmamamızı tembih ederdi. Ama hiçbir zaman isteklerinizden vazgeçmeyin, zorluklar sizi yıldırmasın derdi. O zorluğu koyanın Allah olduğuna inanıyoruz. Allah bizi imtihan ediyor. Kendi yolunda gidip gitmediğimize bakıyor. Zorluğu aşarsak bu imtihanı kazanmış oluruz diye düşünüyorduk.

Baskılarla ilgili bir şey diyor muydu?

Mevcut olan yapı içerisinde darbenin en büyük sıkıntısını hocamız çekti. Biliyorsunuz bir trilyon davası çıkardılar. Bu trilyon davası sonunda karara bağlandığı zaman 13 trilyona çıktı. Ne oldu da 13 trilyona çıktı? Faiz faiz faiz… Mücadele ettiği faizci düzenin faiz zulmüne uğradı. Milletimizi bu faiz, deli gömleğinden kurtarmaya çalıştı yıllarca. Ama ona 13 trilyon faiz bindirdiler.

Bir nevi faizci sistem, kendisini ortadan kaldırmaya çalışan Erbakan’dan intikam aldı?

Tabii. Faizle ezmeye çalıştı. Bunu millet fark etmedi.

Ergenekon ve Balyoz’da teşebbüste kaldı diye ağır hapis cezaları verildi. Ama 28 Şubat’ta gerçekleşmiş fiili bir durum var ve belgeler ortada. Çevik Bir dahi serbest bırakıldı?

Bu hukuki yapımızın, hukukçularımızın ne olduğunu gösteriyor. Ne kadar yanlı ve taraflı olduklarını gösteriyor. Yani açıkça görünen bu.

28 Şubat’çıların lehine?

Lehine bir hukuki gelişme oldu. Bunu her zaman görüyoruz. MGV’nin kapatılmasında da gördük.

“BİR BAKTIM ERBAKAN’A BEDDUA EDİYOR”

Gündemi es geçmek olmaz. AK Parti ile Gülen cemaati arasında yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kaybedenin millet olduğunu görüyoruz. Bu sürtüşmelerden kaybeden insanımızdır. Birbirine kenetli güçlü bir toplum yerine birbiriyle kavga eden bir toplum haline gelmiş olduk. Herkes haddini bilmiyor. Daha üst noktalarda birtakım görüntü arzu ediyor. Herkes haddini bilse dolayısıyla bu ortam oluşmaz.

Geçmişte Gülen cemaatiyle ilişkileriniz nasıldı?

Cemaati 1975’ten beri takip ediyorum. Rahmetli Erbakan Hocam, Ecevit hükümeti bozulmuş, yerine Demirel’le hükümet kurulacağı zaman sözleri Milli Gazete’de manşet oldu. Bu manşette ‘birinin burnunu sürttük, sıra diğerinde’ dedi. Yani Demirel’i kast etti. ‘Onun da burnunu sürteceğiz’ demişti. Bu manşeti duymuş Fethullah Hoca. Denizli’deyim. Arabada giderken bir bant soktular teybin içine. Bir de baktım ki Fethullah Hoca, Erbakan Hoca’ya beddua ediyor. ‘Boynu kırılası, burnu sürtülesi… Ta o yıllarda.

İsim vererek mi beddua ediyor?

İsim vermiyor ama ‘birinin burnunu sürttük, sıra diğerinde’ diyor. O da beddua ederken ‘boynu kırılası, burnu sürtülesi’ diye beyan ediyor. Onu dinleyince o gün kararımı verdim.

Neye karar verdiniz?

Alim bir insan öyle söylemez. Yani bizde beddua yok. Bu beddua alimlere yakışmıyor. Dolayısıyla alim insanlar, daha çok ölçü kor ortaya, yanlış olduğunu söyler, herkes ölçüye uysun ister. Alimlik budur.

Şimdi bu beddua mevzusunu tam olarak anlamadım. Gülen Hocaefendi yanlış mı anlıyor, neden Erbakan’ın Süleyman Demirel’e söylediği sözleri üzerine alıyor?

Üzerine almıyor, Demirel’e sahip çıkıyor. Çünkü Nurettin Veren isimli bir yardımcısı var. ‘Biz yurtdışında okul açmaya giderken Demirel’in tavsiye mektubuyla giderdik’ diyor. Demek ki yakın ilişkileri var. Elbette sahip çıkacak.

Yeni Akit- Erol Metin

 

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 08:30

İLGİLİ HABERLER