Gündem
  • 17.4.2004 14:48

ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE SIRA ARKADAŞI ÖZAL'IN ÇOCUKLUĞUNU ANLATTI

‘Türkiye’nin en etkili devlet adamlarından biri’ olarak gösterilen 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümünün üzerinden 11 yıl geçti. Özal’sız geçen yıllarda kendisi hakkında çok şey konuşuldu. Devlet adamlığından politikacılığına, reformlarından icraatlarına, cesaretinden zekasına kadar birçok konuda tartışmalar yapıldı. Ancak, onun çocukluğunda bu ciddi tartışmaların ötesinde pek çok renkli hatıra saklı. İlkokuldaki sıra arkadaşı Özal’ın bilinmeyen yönlerini Zaman’a anlattı. Nazmi Özgür, 1933-1937 yılları arasında Bilecik Söğüt’teki Ertuğrulgazi İlkokulu’nun 72 kişilik sınıflarında Turgut Özal’la birlikte okumuş. Bugün 77 yaşında olsa da sıra arkadaşı Özal’la ilgili hatıralarını daha dün gibi hatırlıyor. Onunla ilgili dudaklarından dökülen ilk sözler şöyle: “Güreşmeyi çok severdi. Küçücük boyuna rağmen kendisiyle güreşen herkesi bir bir yenerdi. Çok iyi bilye oynardı. Hırslı, kararlı ve zeki bir öğrenciydi. En zor problemleri o çözerdi.” Özgür, Özal’la oynadıkları ve bazen kavga ile sonuçlanan bilye oyunlarını, okuldaki ‘tatlı’ sıra kavgalarını ve Özal’ın annesi Hafize Hanım’ın yaptığı tereyağlı bulgur pilavının tadını unutamıyor. Özgür, ilkokulu bitirdikten yıllar sonra, Özal’ın başbakanlığı döneminde onunla tekrar karşılaşmalarını ve ardından kendisini Başbakanlık’ta randevusuz ağırladığı günleri ise heyecanla yâd ediyor. Turgut Özal’ın, 13 Ekim 1927'de Malatya’da başlayıp 17 Nisan 1993'te Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst makamında noktalanan 63 yıllık hayatında, kilometre taşı bazı dönemler var. Bunlardan biri çocukluğunun 6 yılını geçirdiği ve ilkokul 4. sınıfın ortasına kadar okuduğu Bilecik’in Söğüt ilçesindeki yılları. Özal’ın kişiliğinin oluşmasında Osmanlı İmparatorluğu’nun doğduğu yer olan Söğüt’te geçirdiği yılların etkisi olduğu belirtiliyor. Buna delil olarak da Türkiye’yi dünyanın büyük devletlerinden biri yapmak için ortaya koyduğu çaba gösteriliyor. Özal’ın hayatta kalan tek ilkokul arkadaşı Nazmi Özgür’ün anlattıkları onun çocukluk hayatına ayna tutarken, kişiliğiyle ilgili önemli ipuçları veriyor: Zeki ve hırslı bir öğrenciydi Turgut Özal çok zeki, kararlı ve çalışkan bir öğrenciydi. Annesinin de öğretmen olmasından kaynaklansa gerek, öğretmenlerine karşı çok saygılıydı. Derslerine iyi çalışır, en zor problemleri o çözerdi. Aynı zamanda hırslı ve azimliydi. En çok güreşmeyi sever ve o küçücük boyuna rağmen kendisiyle güreşen herkesi yenerdi. O dönemde çok anlamazdık; ama Turgut’un büyük bir adam olacağı ta o zamandan belliymiş. Turgut, genellikle aynı okulda öğretmenlik yapan annesi Hafize Hanım ile birlikte gelirdi. Bu sebeple zaman zaman geç kaldığı olurdu. O yıllarda sıralar 9 kişilikti. Turgut da sıranın tam ortasında otururdu. Tabii ona yol vermemiz gerekiyordu. Bu durum uzun süre devam edince teneffüslerde bunun hesabını sormaya başladık. Üstüne gitmemize dayanamayıp karşılık verince aramızda kavga çıktı. Konu sınıf öğretmenimiz Veysel Erişik’e itikal etti. O da, Turgut’u en başa alarak sorunu çözdü. Zaman zaman kavga ile sonuçlansa da Özal'la oynadığımız bilye oyunlarını unutamam. Kendisi çok güzel bilye oynardı. Genellikle bizi yeniyordu. Bu durumu kaldıramayan bazı arkadaşlarımız oyunbozanlık yapardı. O da karşılık verince tartışmalar yaşanırdı. Hatta bazı tartışmalar kavgalarla sonlanıyordu. Annem Şerife Hoca Hanım ile Özal'ın annesi Hafize Hanım arkadaş olduğu için sık sık birbirlerine gidip gelirlerdi. Biz onlara gittiğimizde Hafize Hanım Malatya'dan gönderilen tereyağıyla bulgur pilavı yapardı. Öyle lezzetli yapardı ki pilavı, lezzetini hâlâ damağımda hissederim. Özal'la randevusuz görüşmeler Turgut Özal ile 1937’de ayrıldık. Çünkü Ziraat Bankası'nda görevli babası Mehmet Sadık Bey’in (Özal) tayini çıkmıştı. Nereye gittiklerini bile bilmiyordum. Aradan yıllar geçti. Anavatan Partisi’ni kurduktan sonra 1983’te parti çalışmaları için Söğüt’e gelmişti ve ben kendisiyle konuşmak için yanına gittim. Tabii o kadar aradan sonra birbirimizi büyük ölçüde unutmuştuk. Ben gazete ve televizyonlardan gördüğüm için tanıyordum. Ama o beni ilk kez gördüğünde sınıfımızdaki başka bir Nazmi ile karıştırdı. Daha sonra gidip annesine sormuş; annesi de “O Nazmi, Hoca Şerife Hanım’ın oğludur.” demiş. Bu tarihten sonra ailecek görüşmeye başladık. Özal başbakan olduktan sonra bir gün kendisini ziyarete gittim. Ancak bırakın görüşmeyi, korumaları içeri bile almıyordu. Bir şekilde özel kaleme ulaştım. “Randevunuz yoksa mümkün değil, görüştürmeyiz.” dedi. Özal'ın sınıf arkadaşı olduğumu söyleyince bu durumu kendisine ilettiler. “Hemen gelsin.” demiş. Bunun üzerine içeri girdim. Beni “Gel bakalım Nazmi!” diyerek karşıladı ve boynuma sarıldı. Ondan sonra her gittiğimde görevliler beni bir başbakan gibi karşılıyordu. Bundan sonra da Özal’la hep randevusuz görüştüm. Tabii kendisini fazla meşgul etmek istemediğim için daha çok ilçenin sorunları olduğu zamanlar görüşürdüm. O da bize yardımcı olurdu. zaman Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:02

İLGİLİ HABERLER