Yaşam
  • 31.12.2005 09:55

DELİ YÜREK İMİRZALİOĞLU EŞCİNSEL Mİ?

Kenan İmirzalıoğlu, uzun zamandır konuşulan bir dedikodu hakkında ilk defa cevap verdi: Ayıptır. Ben gayet sağlıklı, normal bir erkeğim
Kenan İmirzalıoğlu ilk defa “Deli Yürek”le hayatımıza girdi. “Miroğlu” karakteriyle kısa sürede fenomen oldu. Dört yılın sonunda dizi bittiğinde, o yeni bir serüven için çoktan imzayı atmıştı bile; “Alaca Karanlık”... Çok değil, bir sene olmadan bu rolüyle de vedalaştı. İki arada bir derede “Yazı Tura” adında bir sinema filmi de yaptı. Şimdi “Acı Hayat”la tekrar ekranda. İmirzalıoğlu’yla pek çok şey konuştuk. İçlerinde en önemlisi; bugüne kadar suskun kalmayı tercih ettiği kendisine yöneltilen “Eşcinsellik” iddiasıydı. Elçiye zeval olmaz; aynen şöyle yazmamı istedi: “Bu konuda ilk ve son kez bu kadar derin ve net konuşuyorum.” “Onca zamandır yargısız infaz yapanlara bu sözlerim kapak olsun!”.. Ne dediyse o...
Şebnem ÖZUZCAN

Söyler misiniz Kenan İmirzalıoğlu’nun, Miroğlu’ndan sonra canlandırdığı karakterler neden izleyici tarafından o kadar sevilmedi?

Evet, beni hâlâ “Miroğlu” diye seven insanlar var. Emin olun, 20 yıl sonra da aynı olacak. On tane Oskar da alsam “Bak, Miroğlu on Oskar almış” diyecekler birbirlerine... Halkın beni bu şekilde tanıyıp sevmeleri beni rahatsız etmiyor.

- Ne yaparsanız yapın hep Miroğlu olarak kalmak, sizde bir kompleks yaratmıyor mu yani?

Bana bu soruyu sorduklarında bazen “Ya acaba hakikâten öyle mi, kompleks yaratıyor mu bende?” diye ciddi ciddi düşünüyorum. Hayır, yanlış bir şey bu. Miroğlu’nu oynarken her şeyimle inanarak oynadım, ama sonrakiler oyunculuk kalitesi ve niteliği açısından tartışılmaz bile, çok çok daha iyiydi. O benim toyluk dönemime aitti. Burada asıl baz alınması gereken projenin kendisidir bence...

- ”Ben hep iyiydim fakat sonraki projeler hedefe ulaşmadı” mı demek istiyorsunuz?

Ben her zaman şunu söylerim; başrol oyuncusu lokomotiftir. Güçlü bir lokomotif olursa tamam, treni iyi çeker. Fakat raylar olmazsa da hiçbir yere gidemez. Ray da elbette hikâyenin kendisidir. Siz ne kadar güçlü bir lokomotif olursanız olun, makaslar karıştı mı hiçbir şey yapamazsınız.

- Sizin için “Eşcinsel” iddiasını ortaya atanlar için ne diyecek siniz?

Dedikodu çok kötü bir şey. Bu masada şakayla karışık konuşulur bir şey, diğer masaya farklı yansır. Ona bakarsanız, bana “Hormonsuz erkek” denildi, bir ara. Evlenip, boşanmışım, çocuğum varmış. Halamın oğluna söylemişler. Altımdaki jipi de o askerlik arkadaşım olduğunu söyleyen almış. Düşünün ben hiç askere gitmemiş bir adamım.

- Hollanda’da Uğur Yücel’le evlenmişsiniz, bu da var değil mi?

Zaten bu az önce söylediklerimden sonra “Bir de bu kalmıştı” dedik. Kötü niyet. Onun oğlu Can 19 yaşında, benim arkadaşımdır hem de. Durum tam bir edepsizliktir.

- Niçin bu söylenenlere hiç sert tepki vermediniz?

Ne diyeyim, ben de belden aşağı mı vurayım yani? Beni bilen biliyor. Ayıptır bu. Gayet sağlıklı ve normal bir erkeğim. Biri bana “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” dedi. Bende “Çamur at lekesi kalsın” dedim.

- Neden bu iftira bir başkasına değil de size atıldı?

Sakınan göze çöp batar. Doğru bu. Bu camiaya girdiğimde ‘playboy’ olarak anılmayayım diye kızlarla bile görüntülenmekten çekindim. Çünkü ben mahremiyete çok önem veriyorum. Köy çocuğuyum. Halkın içinden biriyim. Bir takım değerlerin karışmaması taraftarı oldum hep. Ben böyle davranırken çok kötü bir dedikodu yayıldı. Yanlış anlaşılmasın, kimseyi kınadığım falan yok. Kul hakkından korkarım. Olur ya, bir gün çocuğum olur ve o eşcinsel olabilir. Sadece bir kromozom işi bu. Büyük konuşmamak lâzım. Öyle tercih eden çok arkadaşlarımız, tanıdıklarımız, sanatçı dostlarımız var. Yaradan’ın hikmetidir bu. Ben buyum be kardeşim. Hem öyle olsam niye saklayayım ki? İran’da olsak tamam anladık, gizli kapaklı olsun ama burası Türkiye, halk artık böyle şeyleri yadırgamıyor. Zeki Müren bizim paşamızdı. Kimsenin ona karşı bir saygısızlığı yoktu.

- Bu durum sizin psikolojinizi nasıl etkiledi?

Biliyor musunuz, bir akşam çok sıkıldım, daraldım ve “Kur’an-ı Kerim okuyayım” dedim. Kitabı açtım ve karşıma sevgili ‘Peygamberimiz’in eşi Hz. Ayşe’ye atılan iftira ilgili sure geldi. Okudum, okudukça hafifledim. Ellerimi açtım ve “Yarabbi, ‘Yüce Peygamberimiz’in biricik eşinin bile başına bir iftira gelmiş. Ben zavallı bir kulum, kimim ki, benim başıma gelmesin!” diyerek dua okudum. Anladım ki, bu olay benim için büyük bir sınavdır.

- Aileniz ne dedi?

Bana bir şey hissettirmiyorlar. Başka zaman medya bir resim görüp ‘ana yüreği’ deyip altını çizer, ama bizi düşünmüyor nedense. Bunlar yazılıp çizilirken bizim de ana ve babalarımız olduğu hatırlanılsa keşke.

- Bu arada sizin bir sevgiliniz var, o bütün bu olup bitenlerden etkilenmiyor mu?

Hayır, Zeynep’le gülüp geçiyoruz. Komik. O bana “Şans Meleğim” der. Zeynep ise benim ‘Prensesim’dir...

- Kaç yıl oldu beraberliğiniz?

İki yıl ve çok güzel gidiyor.

- Sevgilinize sadık kalmak için büyük çaba sarf ediyor musunuz?

Zor. Emek istiyor sadakat.

- Siz hiç aldattınız mı?

Geçiniz.

- O zaman şöyle sorayım; bir erkeğin ömür boyu bir kadına sadık kalması imkânsız mıdır?

Erkeklerin içinde şeytan vardır. Ayartır. Şeytana, evet, uyarız zaman zaman. Ama bizimle bu suçu paylaşan da bir kadındır, unutmayın. Erkekleri zan altında bırakmak yersiz.

- Ne zaman birilerini aldatmaktan vazgeçeceksiniz?

Ne zaman yüzüğü elime takarsam. Yani evlenirsem.

Kidman’ı öperdim!

- Necati Şaşmaz yerine Sharon’la öpüşen siz olmak ister miydiniz?

Sharon Stone yaşıma uygun değil Nicole Kidman’ı öpmek isterdim. “Rol gereği Stone’la öpüşür müsünüz?” derseniz “Hayır” demem tabii. Ha ha ha.

- Yüklü bir para karşılığında yapılan zoraki bir öpüşme olduğunu unutmayın ama?

“Sharon benim cazibeme kapılıp öperse” diyelim o zaman. Bu kadar para karşılığında öpmesi ayrı; beni beğenip de yapması ayrı bir zevk.

Kapıları açtılar!

- Sharon Stone’un 500 bin dolara oynadığı öpüşme sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz peki?

Güzel bir şovdu. Diziyi renklendirdiler. Üstelik Stone ve Andy Garcia’nın bir Türk dizisinde oynaması, Türkiye ile Amerika arasındaki kapıları da açtı. Daha evvel Tamer Karadağlı ve Deniz Akkaya, bir Holywood yapımında rol aldı biliyorsunuz, çok büyük bir iş değil yaptıkları ama bunu başardılar ya, o bile yeter.

- İlk defa genç bir oyuncu, bir başka meslektaşının yaptığı işi eleştirmek yerine, övüyor. Sizde bir gariplik mi var acaba?

Aslında bizim iş egoyla yapılır. Başkalarının bu şekilde davranmasını yadırgamıyorum.

Gılgamış destan oldu

- Ben Atoori’nin “Gılgamış Destanı”na ne oldu?

Bir mektup göndermiş bütün oyunculara “Yakında Türkiye’ye geleceğim ve göreceksiniz bu filmi yapacağım” diye... Bana kalırsa şu haliyle “Gılgamış” gerçekten bir destan oldu.

- Peki sizin için Hollywood hayali bitti mi?

Hayır, daha geçen yaz iki ay Amerika’daydım. Oyunculuk dersi aldım. Şimdi yeni bir proje var. Osman Sınav ve bir Amerikan şirketi ortak yapımı. Sıkı bir aksiyon-macera. İşin içinde Afganistan, El Kaide, Amerika var. Ben emekli bir Amerikan askerine sıkıştığı vakit yardım eli uzatan bir Türk MİT ajanını canlandıracağım.

Selin çok güzel bir kız

- ”Acı Hayat” adlı yeni dizinizin konusundan bahseder misiniz?

Türkan Şoray ve Ayhan Işık’ın bir zamanlar çevirdiği filmin yeni versiyonu. Sosyal çatışma içinde yıkılan bir aşk öyküsü.

- Siz nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?

Aşk için göz yaşı dökeceğim. Bunun yanında Balat’lı aşık gençler gibi aşkım için mücadele edeceğim, gerekirse kavga edeceğim. Tatlı hayat değil; acı bir hayat yaşayacağım.

- Rol arkadaşınız Selin Demiratar’ı nasıl buluyorsunuz?

Resim olarak, ışık olarak onu çok beğeniyorum. Çok güzel bir kız Selin. Konsantre olduğunda çok iyi bir yetenek. İleriki bölümlerde çok daha başarılı olacaktır. Çünkü ilk bölümlerde ister istemez oyuncuların üzerinde bir gerginlik oluyor. Dizi oturunca o ortam daha keyifli bir hale geliyor.

Robert De Niro’nun bile kariyeri biter!

- ”Kurtlar Vadisi”ni seyrettiniz mi hiç?

İzledim. “Deli Yürek” bu tarz filmlerin esin kaynağıydı. İlk kez Susurluk’un perde arkasını açmış, derin devleti işlemiştir ve bu anlamda farklı bir iş yapmıştır. Vallahi “Kurtlar Vadisi”nin bazı bölümleri, Miroğlu için bile sert. Hatta bir arkadaşa, “Bu kadar kan, Miroğlu’nu bile bozar” dedim. İşin şakası tabii. Senaryo ve proje olarak çok esaslı buluyorum bu diziyi. Çok zekice işleniyor ve müzikleri çok güzel.

- Peki ya oyuncular?

Proje güçlü olursa, oyuncu güçlenir. Miroğlu Türkiye’yi kasıp kavururken bile, “Benim oyunculuğum bu diziyi zirveye taşıyor” demedim. Çünkü bu iş, takım işidir. Birinci derecede senaryo gelir. Robert De Niro’yu getirirsiniz, üst üste aptalca beş kelime söyletirsiniz, adamın bütün kariyeri biter. Kimse o diziyi izlemez.

(bugun)

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:21

İLGİLİ HABERLER