Medya
  • 3.11.2013 18:24

Enver Abi ile son cuma!..

METİN ÖZER / HABERVİTRİNİ

Yazılarımı takip edenler bilirler, bir süredir Enver Abi ile yaşadıklarımı aktarıyorum.
Yaşadığımız olayların önemli bir kısmını en yakınları bile bu satırlardan öğrendi.
Meselenin bu yönü ile ilgili çok sayıda sorular aldım.
Enver Abi, yaşadığı acılar ve uğradığı zulümlerin sağlığında bilinmesini istemedi.
Kendisi de zaten kimseye bahsetmedi.
Çünkü onun aldığı terbiye bunu gerektiriyordu.
Enver Abi yaşamı boyunca bir tek kişiyi kendine örnek aldı.
O da; Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Selem) oldu.
O’nun gibi yaşamaya, O’nun gibi yapmaya çalıştı.
Mübarek Peyfamber Efendimiz de çok büyük zulümlere uğradı,
çok büyük acılar çekti.
Enver Abi bir sohbetinde; “Yeryüzünde Peygamber Efendimiz’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) daha büyük acı ve sıkıntı çeken ikinci bir insan olmadı.” demişti.
Mübarek Peygamberimiz yaşadığı acı ve sıkıntılardan hiç bahis etmedi.
Hiç yakınmadı.
Bunlardan yakındığı tek bir Hadis-i Şerif bile yoktur.
Bizler mübarek peygamberimizin yaşadığı acı ve sıkıntıları Eshâb-ı Kirâm’ın anlattıkları ve yazdıklarıyla öğrendik.
Enver Abi’nin sessizliğinin ve yakınmamasının sırrı da burada.
O da benzemeye çalıştığı Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu özelliğini biliyordu.
Tıpkı O’nun yaptığı gibi yaptı…
Ben O’nun yaşadığı acı ve sıkıntılara bizzat şahit olmuş birisi olarak bunları kaleme aldım.
Gelecek nesiller Enver Abi’yi okurken bu acıları da böylece öğrenmiş olacaklar.

xxxx

Anlatacak o kadar çok konu var ki, yazmakla bitmez.
Belki bu yazdıklarımı; gelirini mudilere bırakacak bir kitaba dönüştürürüm.
Orada köşe yazılarımda kısaca geçtiğim bazı bölümleri daha geniş aktarabilirim.
Nasip İnşallah.


xxx xxxx xxxx

Dönelim konumuza.
Enver Abi’nin vefatından 6-7 ay önceydi.
Bir yaz günü Ankara’ya geldi.
Ankara’ya geldiğinde Bağlum’da yaptırdığı evinde kalıyordu.
Bağlum, bilmeyenler için belirteyim: Ankara’ya 13 kilometre uzaklıkta bir nahiye. Şimdi Keçiören’e bağlı mahalle gibi oldu.
Bağlum’u Bağlum yapan şey ise; son devrin en büyük evliya ve alimlerinden Seyyid Abdülhekim Arvasi Hazretleri’nin kabrinin burada olması.
Necip Fazıl Kısakürek’in hocası olarak bilinen Seyyid Abdülhekim Arvasi Hazretleri’nin kabrine bütün Türkiye’den ziyaretçiler gelir.
Ankara’nın ünlü siyasetçileri de zaman zaman mübarek kabrine uğrayarak dua ederler.
Enver Abi için ise Seyyid Abdülhekim Arvasi Hazretleri’nin ayrı bir yeri var:
Hocasının hocası durumunda.
Bu yüzden Bağlum’a ayrı bir sevgi ve bağlığı vardı.
Bu mübarek insana sevgisi yüzünden Ankara’nın merkezine değil, onun kabrine yakın bir yerde ev yaptırdı.
Ankara’ya geldiğinde de bu evde kalıyordu.
Özellikle sabah namazlarından sonra kabristana gidip, Seyyid Abdülhekim Arvasi Hazretleri’nin kabrinin başında saatlerce dua ediyordu.
Bizler yatağımızda uyurken Enver Abi, O mübarek kabrin başında gözyaşı dökerdi.
Kendi ifadesiyle; “Bu dünyada en çok huzur bulduğu yer” O mübarek kabrin başıydı.
Ankara’ya son gelişinde de yine Bağlum’daydı.
Enver Abi’nin geldiğini öğrenince haber beklemeye başladım.
Perşembe günü akşam saatleriydi.
Beklediğim telefon geldi:
-Enver Abi seni Bağlum’a çağırıyor. Cuma namazını birlikte kılacak.
İnanılmaz sevindim.
Cuma günü Bağlum’daki eve vardığımda 100 civarında arkadaş vardı.
Öne doğru geçtim.
Enver Abi koltukta oturmuştu.
Beni görünce gülümsedi, “Kaçak gelmiş” dedi.
Selam verip hatır sordu, sohbetine devam etti.
Dikkat ettim; sohbetin ağırlık konusu ilmihal’di.
Bilmediğimiz konularda mutlaka İlmihal’e bakmamız gerektiğiydi.
Aslında bir veda konuşmasıydı.
Konuşmasında tamamen İlmihal’i işaret ediyordu.
Cuma vakti gelince sohbeti bıraktı.
İşte o anda çok büyük bir üzüntü yaşadığım olay oldu.
Enver Abi kendi başına ayağa kalkamadı.
İki arkadaş koluna girip ayağa kaldırdı.
O sahne beni derinden yaraladı.
Enver Abi’yi ilk kez o halde görmüştüm.
Belinde ağrısı olduğunu biliyordum ama yürüyemediğini bilmiyordum.
Ben Enver Abi’yi 35 yıl önce tanıdım.
İki arkadaşın kolunda ayağa kaldırılırken, ilk tanıştığım an gözümün önüne geldi.
Yerinde duramayan, heyecanlı ve hareketli Enver Abi’yi iki kişinin kolunda görmek bu yüzden beni çok etkiledi.
Yanıma geldi ve yere oturdu.
Namazını da oturduğu yerde kıldı.
Bu da beni çok üzdü.
Hayatımda ilk kez Enver Abi’yi oturarak namaz kılarken görmüştüm.
Yüzünde belindeki ağrının verdiği bir acı vardı.
O acıyı görünce üzüntüm daha da katlandı.
Namaz tamamlandığında iki arkadaşın kolunda tekrar ayağa kalktı.
Her zaman yaptığı gibi acılarını bir kenara bırakıp arkadaşlara gülümsedi.
Hepimize ayrı ayrı dua etti.
Bana işlerimin nasıl olduğunu sordu.
Öylece vedalaştık.
Meğer temelli vedalaşmışız.
Bu Enver Abi ile yüzyüze son görüşmem oldu.
Neşeyle geldiğim Bağlum’daki evinden büyük bir üzüntüyle ayrıldım.
Uzun süre Enver Abi’nin iki kişinin kolundaki hali gözümün önünden gitmedi.
Sağlığını merak etmeye başladığım için sık sık telefonla aradım.
Vefatından 3-4 ay önce de konuştum.
Yine rahatsızdı.
Hastaneye yattığı günden vefatına kadar, günde 3-4 kez yanındakileri arayıp sağlığı hakkında bilgi aldım.
Ta ki; vefat haberi gelene kadar…
O sıkıntılı günler başlı başına bir yazı konusu.

xxxxxx

Enver Abi’nin iki kişinin kolundaki hali uzun süre aklımdan çıkmadı.
O görüntüyü hayatımın en acı sahnesi sandım.
Yanılmışım.
Meğer daha da acısı varmış.
Onu da; ilk Enver Abi yazımdan sonra öğrendim.
Enver Abi ile ilgili yazılara başladığım günlerdi.
Yazımdan sonra bir arkadaş aradı.
Kendisi Enver Abi’nin Bağlum’daki evinde güvenlik görevlisi olarak çalışıyor.
Abi” dedi :
-Yazında Enver Abi’nin geceleri gözyaşı döktüğünü yazmışsın. Ben bunun şahidiyim. Enver Abi buraya her geldiğinde kimseye belli etmeden sabahlara kadar ağlıyordu. Biz niye ağladığını bilmiyorduk. O gözyaşlarının nedenini senin yazınla öğrenmiş olduk.
Kendisine Enver Abi’nin sabaha kadar ağladığını nerden bildiğini sordum.
O da; “Burada kaldığı süre boyunca her gece sabah namazına kadar çalışma odasında kaldı. Namazını kılıp yattı. Biz Enver Abi’yi çalışıyor sanıyorduk. Meğerse O, ağlıyormuş” dedi.
Nasıl yani” dedim.
Devam etti:
- Abi, biz zaman zaman etrafı dolaşıp kontrol ederiz. Çalışma odasının yanından geçerken hıçkırık sesleri duydum. Enver Abi’nin sesiydi. Bir mana veremedim.
Sabah namazını kılıp odasına çekildiğinde ben de çalışma odasını temizlemek için içeriye girdim. Belki erken kalkar da çalışması gerekir diye odayı temizledim.
Masasının altında bir çöp kovası var. Onu boşaltırken şaşırıp kaldım.
Akşam boş bıraktığımız çöp kovası ağzına kadar ıslak kağıt mendille dolmuştu

Dondum kaldım.
Bir kova dolusu gözyaşıyla ıslanmış kağıt mendil.
Enver Abi
sabaha kadar ağlamış.
O gözyaşlarını da kağıt mendil ile silip silip atmış.

Arkadaşları rahat yataklarında uyurken onlar için ağlayan bir Enver Abi
Sıkıntı, acı ve çile ile geçen bir ömür.
Üstüne; uğradığı zulümler ve haksızlıklar.
Sonuç: Hıçkırıklarla bir kova dolusu gözyaşı.

Acılarla bezenmiş bir ömür, hastanede odasında bitti
Gülen adam bir kova gözyaşıyla sessizce çekip gitti



METİN ÖZER/ HABERVİTRİNİ

 

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 10:41

İLGİLİ HABERLER