Gündem
  • 27.2.2013 21:50

Enver Ören, Yalçın Özer ve 28 Şubat

ENVER ABİ, YALÇIN ÖZER VE 28 ŞUBAT!..

METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ

Bugün 28 Şubat’ın yıldönümü.
28 Şubat’ın en büyük çilesini çeken Enver Ören’i beş gün önce kaybettik.
Enver Abi o kara günlerde kan ağladı ama “kızılcık şurubu içtim” dedi.
Koskoca İhlas Finans batırıldı, İhlas Holding sallandı.
Yapılan zulüme rağmen ne askere ne de devlete tek kelime kötü söz söylemedi.
Hep içine attı.
28 Şubat sürecinde ben TGRT’nin Ankara Temsilcisi olarak çalışıyordum. O günlerde yaşananların canlı tanığıyım.
O süreçte Enver Abi ile günde 15-20 kez görüştüğümü bilirim.
Yaşananları yazmayı çok istedim ama Enver Abi’nin olayları tekrar hatırlayıp üzülmemesi için kaleme almadım.
O günlerde Genelkurmay Basın ve İletişim Bölümü’nden adını şimdi hatırlamadığım bir albay ziyaretime geldi.
TGRT’deki odamda hal-hatırdan sonra konuya girdi:
-Metin Bey, TGRT ile bir sorunumuz yok ama... Türkiye Gazetesi’nde problem var.
Hayırdır” dedim.
Komutanlarımız gazetenin orta sayfasında irticai faliyet yürütüldüğüne inanıyor” dedi.
Dondum kaldım.
Orta sayfanın tamamen kaldırılması lazım. Bu yapılmazsa korkarım İHLAS sakıncalı kuruluşlar listesine girecek” dedi.
Sakıncalı kuruluşlar” demek, kısaca batmak demek. O listeye giren bir kuruluşun devletten tek bir ihale ve tek bir kuruş alması mümkün değil. Hatta ticaret yapması da imkansız.
Durum bu derecede ciddi yani.
Albay’ım” dedim, “Siz hiç orta sayfayı incelediniz mi?
İncelemediğini, sadece komutanların görüşünü ilettiğini belirtti.
Ben de kendisine; gazetenin orta sayfasında sadece dini konuların aktarıldığını, evliyaların hayatlarının seri halinde verildiğini ve kesinlikle uç konuların yer almadığını sadece millete dini bilgiler verildiğini söyledim.
Hatta bu sayfadan dolayı Türkiye Gazetesi’ne teşekkür edilmesi gerektiğini bildirdim.
Bunların hiç birisiyle ilgilenmedi.
Ayrılmadan önce, “Bu durumu üstlerinize bildirirseniz iyi olur” dedi.
Resmen bir gözdağı ve tehditle karşı karşıya kaldık:
-Ya Türkiye Gazetesi’nin orta sayfasını kapatırsınız veya İHLAS’ı batırırız.
Odamda kara kara düşünüyorum.
Bunu Enver Abi’ye nasıl söyleyeyim?
Söylemesem olmaz. Söylesem üzüntüden kahrolur.
Telefonu çevirdim.
Enver Abi her zamanki neşeli haliyle karşımda:
Anlat” dedi.
Yutkundum. “Efendim az önce bir albay geldi. Gazetenin orta sayfasının kapatılmasını istiyorlar” dedim.
Telefonda bir sessizlik oldu.
Metin, böyle şey olur mu? Bizim irtica ile ne işimiz olur? Biz orada millete dinini anlatıyoruz. Benden her şeyi istesinler ama bunu istemesinler. Ben Türkiye Gazetesi’ni sadece orta sayfa için çıkartıyorum. Orta sayfası olmayan Türkiye Gazetesi neye yarar? Holdingin anahtarını istesinler vereyim ama benden bunu istemesinler. Ben olduğum müddetçe gazetenin orta sayfası yayında olacak.” dedi.
Ben de, “Efendim, o albay tekrar ararsa bunları kendisine ileteyim mi?” dedim.
Enver Abi, “Hayır. Ben komutanlarla bizzat görüşeceğim ve bunu onlarla konuşacağım” dedi.
Yaklaşık bir hafta sonra Enver Abi Ankara’ya geldi.
Şimdi Sincan Cezaevi’nde hapis yatan adlarını bile anmak istemediğim dönemin kudretli komutanı Çevik Bir ve Erol Özkasnak’tan randevu almış.
Enver Abi ile odamda oturuyoruz.
Görmeye alışık olmadığım kadar canı sıkkın ve üzüntülü. Buna rağmen gelen arkadaşları gülerek karşılıyor hal hatır soruyor.
Randevu saati yaklaşınca, kalktı.
Allah hayırlısını versin” deyip gitti.
Gerilimle geçen birkaç saatten sonra Enver Abi geldi.
Buruk bir sevinç vardı.
Odama geldi bir kahve istedi.
Ben bir şey sormadan Enver Abi :
-Orta sayfayı kurtardım ama Yalçın’a (Türkiye Gazetesi’nin Başyazarı olan rahmetli Yalçın Özer Ağabeyim) kafayı takmışlar.
Sonradan öğrendim ki Yalçın Ağabeyim ile ilgili Enver Abi’nin önüne 3 klasör dosya koymuşlar.
Bu 3 klasörde neler olduğunu yıllar sonra öğrendim.
Tamamı Yalçın Ağabeyimin köşe yazıları.
Demokrasiyi savunduğu, askerin ve politikacının kendi işini yapması gerektiğini anlattığı köşe yazıları...
Komutanlar;
-Bu adam bize düşmanlık ediyor. Olumsuz yazılar yazıyor.
Yalçın Ağabeyimin yazılarına irtica diyememişler ama düşmanlık olarak görmüşler.
İçeride korkunç bir tehditte bulunmuşlar:
-Ya bu adam gider veya biz götürürüz.
Götürürüz” tehdidinin öldürmek olduğunu küçük çocuklar bile anlar.
Enver Abi de zaten bu ifadeye çok üzülmüştü.
Enver Abi Yalçın Ağabeyime döndü:
-Yalçın, bu akşam yemeğe sendeyim. Kimse olmasın beraber yemek yiyelim.
Ben kendi kendime, “Eyvah” dedim.
Gece yarısına doğru Yalçın Ağabeyim aradı:
-Metin, ben başyazarlığı bıraktım.
Nasıl oldu?” dedim.
Yalçın Ağabeyim:
- Ya Yalçın Özer gider veya İhlas demişler. İhlas’ta 29 bin kişi çalışıyor. Benim için bu kadar insanı riske etmenin bir anlamı var mı? Enver Abi bana “Ayrıl” demedi ama “Ben bu vebali alamam. Bu kadar insanı tehlikeye atamam. Ayrıca Enver Abi’min üzülmesine sıkıntı çekmesine hiç gönlüm razı olmaz. Müsade ederseniz ben istifa edeyim” dedim ve istifa ettim.
Gözlerim doldu. Boğazım düğümlendi.
Uzun bir süre sessizlik oldu. Öfke ve sinirden ağlayacağım ama kendimi tutuyorum.
Dile kolay. Yaklaşık 30 yıl kesintisiz yazarlık yapmış birisinin kalemi kırılıyor ve o kişi benim ağabeyim.
Sağdan sola, bütün Türkiye yazılarına bayılıyor. Herkes büyük saygı ve sevgi duyuyor. Genelkurmay’daki birkaç darbeci sözde komutan, böylesi bir değerin kalemini kırıyor.
Çok zoruma gitti.
Ama belli etmedim.
Yalçın Ağabeyim, “Devamı var” dedi.
Enver Abi, “’Yalçın, ‘Bu götürürüz’ sözü beni çok rahatsız etti. Sen çocukları da yanına al, uzaklara, Amerika’ya gidin. Ortalık sakinleşene kadar 3-5 ay Amerika’da yaşayın. Bütün masraflarınızı ben karşılacağım. Yeter ki sana bir şey olmasın.” dedi.
Rahmetli ağabeyim, kalemini kaybettiği yetmez gibi canından da çok sevdiği vatanını da kaybetti.
Öz vatanında parya!
Vatanı bölmek isteyen bölücü hainler Türkiye’de yaşarken, vatanı savunan ağabeyim Amerika’ya sürüldü.
Yalçın Ağabeyim Türkiye’ye dönüşünde de elini kalemine süremedi. Daha doğrusu sürdürmediler.
Darbecilerin öfkeleri ve kinleri hiç dinmedi.
Hiç yazı yazamadan da üzüntüden kahrından hayatını kaybetti.
Allah Rahmet Eylesin. Mekanı Cennet Olsun (Amin)
Benim yaşantımda iki hocam vardı. Bilemediğim her şeyi bu ikisine sorardım.
Birisi Enver Abi’ydi. Diğeri Yalçın Abim..
Yalçın Abimi kaybettiğimde, “Enver Abim var” deyip avunmuştum.
Enver Abi’yi de kaybedince tam bir boşluğa düştüm.
Bu iki insana yapmadığı zulüm kalmayan o darbeciler halen hapiste yatıyor.
Hem Enver Abi’yi hem Yalçın Abimi on binlerce insan dualarla, hayırla uğurladı.
28 Şubat sürecinde bu güzel insanlara zulüm eden o darbecilerin, hem bu dünyada hem de ahrette nasıl helak olduklarını hep birlikte görüp yaşayacağız İNŞALLAH!..
ALLAH’IN LANETİ ZALİMLERİN ÜSTÜNE OLSUN!.. (AMİN)

METİN ÖZER

 
Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 17:39

İLGİLİ HABERLER