Yaşam
  • 24.11.2004 14:00

YANARAK ÖLEN SANATÇI TOPRAĞA VERİLDİ...

ERHAN YILMAZ İSTANBUL - Adli Tıp Kurumu'nda otopsisi tamamlanan cenaze, öğlen saatlerinde Okmeydanı Cemevi'ne getirildi. Cenaze törenine Akdoğan'ın ablası Çiğdem Akdoğan ve yakınlarının yanı sıra, Grup Yorum üyeleri, sanatçılar Ferhat Tunç, Onur Akın, Suavi ve Kazım Koyuncu da katıldı. Çiğdem Akdoğan, kardeşinin tabutuna sarılarak uzun süre gözyaşı döktü. Sinir krizleri geçiren genç kadını, yakınları teselli etmeye çalıştı. Tuncay Akdoğan'ın cenazesi, kılınan namazın ardından alkışlar eşliğinde cemevinden çıkarılarak, Kilyos Mezarlığı'nda toprağa verildi. Ferhat Tunç, Tuncay Akdoğan'ın, protest müziğin değerli elemanlarından olduğunu belirterek, yangının, mumdan kaynaklandığını söyledi. SON ŞİİRİNDE ÖLÜMÜNÜ YAZDI Önceki gün Taksim'deki evinde çıkan yangında ölen Grup Yorum ve Grup Kızılırmak'ın kurucularından Sanatçı Tuncay Akdoğan'ın, yaşama veda ettiği pazartesi günü, ilk solo albümü için sözleşme imzalayacağı ortaya çıktı. Sanatçının albümünün yayın haklarını devredeceği ve sözleşme imzalayacağı Seyhan Müzik Genel Koordinatörü Seyfi Yerlikaya ''Kaset sözleşmesi için pazartesi günü Tuncay'la haberleşecek, randevu belirleyecektik. Biz ondan haber beklerken, arkadaşlarından ölüm haberini aldık'' dedi. Yerlikaya, sanatçının ölümünün büyük üzüntü yarattığını da söyledi. ŞİİRDE ''ÖLÜMÜNÜ'' YAZDI Öte yandan, Sanatçı Tuncay Akdoğan'ın solo albümü için kaleme aldığı ve albümüne koymayı planladığı son şiirinde ''ölüm tema''sını işlediği de ortaya çıktı. ''Öyle bir yere geldim ki sıcak ve soğuk aşk ve nefret, savaş ve barış, üşümek ve sonrası mahkeme'' dizelerini yazan Akdoğan, şiirini şöyle tamamladı: ''BENİ SEVENLER, GİDİYORUM...'' Sonra farkettim ki Su akıyor rüzgar esiyor Yağmur yağıyor. Herşey yine ve aynı şekilde oluyor. Öyle bir yere geldim ki sıcak ve soğuk aşk ve nefret, savaş ve barış, üşümek ve sonrası mahkeme. Gitsem ayrılık oluyor. Kalsam çöl gidersen bende hasret olur ve belki beni sevenler de özler ama anladım ki özlemden de hiç kimse ölmüyor ama ben ölüyorum. Nefes alıyorum önemsiyorum ve gitmek istiyorum . Anladım ki hasret yeni bir aşka kadar sürüyor sevdiklerim ve beni sevenler bağışlayın su akıyor ve ben gidiyorum. ARKADAŞLARINA 'ÖLECEĞİM' DEMİŞ Sanatçı Tuncay Akdoğan son şiirinde işlediği ''ölüm tema''sının yanı sıra, arkadaşlarıyla, ölmeden önce buluştuğu akşam da ''yaşamın son bulması'' üzerine sohbet ettiği öğrenildi. Akdoğan, Taksim'de bir kafede sohbet ettiği arkadaşlarına, ''Ben bu hafta öleceğim'' dedi. Arkadaşları bunun üzerine tebessüm ederek yanıt verdi ve sözleri ''Tuncay'ın şakacı kişiliği''ne bağladı. MUM IŞIĞINDA ÖLDÜ Ancak Akdoğan'ın sözleri gerçek oldu. Sanatçı Akdoğan, arkadaşlarından ayrıldıktan sonra geç saatlerde evine gitti. Elektriklerin kesik olduğunu görünce birkaç mum yaktı. Bir süre sonra uykuya dalan Akdoğan, devrilen mumların yorganı tutuşturması sonucu yanarak can verdi. Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Öğrencisi Tuncay Akdoğan'ın (46) cenazesi bugün Okmeydanı Cem Evi'nde düzenlenecek törenin ardından Kilyos Mezarlığı'nda toprağa verilecek. Müzisyen Akdoğan, Grup Yorum ve Grup Kızılırmak'ın kurucularındandı. AHMET TULGAR, AKŞAM'DAKİ KÖŞESİNDE AKDOĞAN'I YAZDI: NE ÇABUK ALEV ALIYORLAR Onca solcu, onca entel-dantel, ya orada yaşıyoruz ya da günümüzün, gecemizin uzunca bir kısmını oradaki kafelerde, barlarda tüketiyoruz: Cihangir, Sıraselviler, Firuzağa. Değil mi? Çokça konuşuyoruz, dünyayı kurtarıyoruz modern tekkelerimizde; Çınaraltı'nda, Smyrna'da, Rafineri'de, Savoy'da. Sabahlıyoruz, dörtlere kadar nöbet tutuyoruz Leyla'nın tezgahına dayanıp. Hiçbirşey, hiçbir adaletsizlik kaçmıyor gözümüzden, sözümüzden iki kadeh parlatınca. Biraz tempo, biraz dans çekerse canımız, Kemancı'ya yürüyoruz Firuzağa'dan Sıraselviler'e doğru. Parayı bulanlarımız, bulmuşlarımız Changa'yı da şereflendiriyor ara sıra. Bu muyuz artık biz? Biz Cihangir'in, Taksim'in solcularıyız. Haklılar: Entelleri, dantelleriyiz. Çoktan sıyrıldıkları, sıyırdıkları bir kavganın imgesiyle meşgul, kendinden memnun muhalifler. Sloganımız: Değmesin yağlı boya! Öyle mi sahiden? Sahiden bu muyuz artık biz? Bilsek Tuncay'ın orada, bir çıkmaz sokakta, elektriği kesik bir çatı katında, yıldızlardan, mehtaptan medet umarak ama mumlarla idare ederek belki de bir şeyler tıngırdattığını, çalmaz mıydık kapısını? Eski mahallelerde adetten olduğu üzere bizde pişen komşuya da düşen bir tabak zeytinyağlı dolma, bir parça börek gibi sunmaz mıydık kendimizi, dostluğumuzu, tesellimizi, artık neye gücümüz yetiyorsa onu? Sırf uyanık kalsın da tutuşmasın diye usul usul sevmez miydik bile onu? Doğrultmaz mıydık? Bu kadar yakınımızda yandı Ama bilemedik işte, Tuncay yandı. Yanıbaşımızda yanmaya yattı. Öfkemiz, kendimize kızmamız bundan. Bu kadar yakınımızda yandığından. Ve bu kadar uzağımızda. Grup Yorum, Grup Kızılırmak: Bu isimlerin ve benzerlerinin ne ifade ettiğini bilen bilir. Kimimizin işkencecilerin, gardiyanların elinde küllenmiş, kimimizin kendi elleriyle, bile isteye üstüne bir örtü, bir halı, bir battaniye ne bulduysa attığı o ateşe, o yangına körükle giden türkülerdi onlardan dinlediklerimiz. Tuncay ve arkadaşları bizi doğrulturdu yorgun, yılgın hallerimizde, biz onu doğrultamadık alev almış bir yataktan. Şaşırıyorsunuz değil mi nasıl ateşli çocuklar bunlar diye? Nasıl kolay, nasıl çabuk alev alıyorlar? Yana yakıla bizi isyana teşvik ediyorlar cezaevlerinde bazen, bazen de bir türkü-barda, bir konser salonunda. Modern ve geleneksel Çelişki gibi geliyor önce ama sonra anlıyorsun ki, solculuk, sosyalistlik böyle bir şey işte: Yüzbinleri, milyonları, bütün bir insanlığı aklından asla çıkarmayıp, onlar için acı çekip, onlar için her türlü fedakarlığı göze alıp, uğurlarına savaşıp asla bir şey istememek, beklememek onlardan. Gelen gelir, kalan sağlar onların olsun. Bu kadarcık işte. Sen üstüne düşeni yapacaksın. Bu kadar duygusal, bu kadar duyguyla ilgili bir şey işte o koca koca sol yayınların özü, sözü sonunda. Grup Yorum'un kurucularından biri olan Tuncay Akdoğan'ın şu resmine bir bakın, bir baksaydınız dünkü gazetelerdeki resmine: Nasıl tipik, modern bir Türkiye solcusu. Alevi dedelerinden el almış nasıl geleneksel bir kimlik aynı zamanda. Erken dökülmüş saçlar, ince çerçeveli bir gözlük: Hem okumuş hem yazmış. Hem çalmış hem söylemiş. Modern bir ermiş olarak bakıyor bize o fotoğraftan. Ateşine yanmış bir pervane. Tarih öncesinden efsaneler, dinsel imgeler, günümüzün dehşeti, şiddeti; sonra çehreler, İspanya'da Franco'nun faşistlerince katledilen Lorca mesela, Şili'de Pinochet'nin işkencecilerince önce gitar çaldığı elleri kesilip sonra öldürülen halk ozanı Victor Jara, evinde ölü bulunan savaş karşıtı rockçı Jim Morrison, ticarileşmekten bezip kendini vurarak intihar eden Kurt Cobain, sonra tabii 'bir varoluş biçimi olarak sanatın ta kendisi'. Tam da kendisi: Ne çok şey bireşiyor, birleşiyor o fotoğrafta, müzisyenin ölümünde. Dün onu unutan bizler, bugün onu gecikmeli olarak hatırlıyoruz. Ve daha birçok şeyi. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:20

İLGİLİ HABERLER