Gündem
  • 29.11.2004 12:43

HADİSE Mİ YOKSA HAVADİS Mİ PROBLEMLİ, NEDİR BU SUSKUNLUK?

KRONİK MEDYA/ YENİ ŞAFAK Hadise mi yoksa havadis mi problemli, nedir bu suskunluk? Mardin'de 11 yaşındaki bir çocuğun evinin önünde jandarma tarafından ''delik deşik'' edilmesi ''büyük basın''da suskunlukla karşılandı. Yanlış anlaşılmasın; medyanın büyük bir bölümünün medyanın küçük bir bölümünün Uğur Kaymaz'ın ölümü üzerine ortaya attığı iddiaları olduğu gibi aktarmasını beklediğimiz yok. Onlardan tek beklentimiz, bu son derece ciddi iddiaları ciddiye almaları ve bu olayı haber yapmaları. Önceki gün açtık ''Google''u ve saymaya başladık. Bakalım o güne kadar Uğur Kaymaz adı hangi gazetelerde geçmiş... Araştırmamız fazla vakit almadı, çünkü bir iki sayfa sonra içinde Uğur Kaymaz adının geçtiği metinler tükendi... Hangi yayın organları ile mi karşılaştık? Özgür Gündem, Özgür Politika, Evrensel, Milliyet, Radikal'di gözümüze çarpan... Hepsi bu kadar. Önceki gün (25 Kasım) aynı işlemi önümüze gazeteleri alarak da yaptık. Bakalım Uğur Kaymaz adı hangi gazetelerde geçiyordu. Durum şu merkezdeydi: Özgür Gündem, Uğur Kaymaz adını ''Ne farkı var?'' manşetiyle hatırlatıyordu. Şu spotu kullanmıştı: ''13 yaşındaki Filistinli kızın üzerine şarjör boşaltan İsrailli subay soruşturulabiliyorken, Kızıltepeli 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'a 13 kurşun sıkanlar için kılını kıpırdatan yok...'' Radikal gazetesinde (o gün için) Uğur Kaymaz'dan söz eden köşe yazarı Murat Çelikkan'dı. Çelikkan, ''İki Mardinli çocuk'' başlıklı yazısında şöyle diyordu: ''Öteki Mardinli çocuk 11 yaşında. Adı Uğur Kaymaz. Mardin'in Kızıltepe ilçesinde güvenlik güçlerinin bir eve düzenlediği baskında, babası Ahmet Kaymaz ile birlikte öldürüldü.'' YAKIN MESAFEDEN... Cumhuriyet'in Uğur Kaymaz'dan söz eden haberi şöyle başlıyordu: ''IHD Mardin Şube Başkanı Cangir: 'Yakın mesafeden ateş edilmiş'.'' Milliyet gazetesi (bir kez daha) Uğur Kaymaz'ın adını şu çerçevede kullanıyordu: ''Savcı uyardı ama yetmedi / Kızıltepe'de savcılığın 'çocuklar zarar görebilir' endişesiyle evde arama izni vermemesine rağmen polis ateş açtı, 11 yaşındaki Uğur ve babası öldü. Savcılık soruşturma başlattı.'' Birgün'de (o gün için) Uğur Kaymaz adı Fikri Sağlar'ın köşe yazısında geçiyordu. Sağlar, o günkü yazısının ''Ya Mardin'deki infaz?'' başlıklı bölümünde şöyle soruyordu: ''Mardin'de öldürülen 11 yaşındaki Uğur Kaymaz'ın dramı hakkında neden bir şey söylemiyorlar?'' Peki başka, başka gazetelerde durum nasıldı? Bizim görebildiğimiz kadarıyla, başka gazetelerde Uğur Kaymaz'dan bahis yoktu... (Sabah'tan Umur Talu'nun iki gün peşpeşe Uğur Kaymaz'ı konu eden yazısını unutmuş değiliz. Gördüğünüz gibi (bkz. bugünkü sayfamız) ona ayrı bir yer ayırdık. Şimdi; gördüğünüz gibi ortada hakkında çok ciddi iddialarda bulunulan bir hadise var: 11 yaşındaki Uğur Kaymaz babası ile birlikte evlerinin önünde kurşuna dizildi. (''Kurşuna dizildi'' diyoruz, çünkü Özgür Gündem'in haberine göre Uğur'un üzerine 13 kurşun sıkılmış.) Uğur'un ölümü üzerine söylenenler şöyle böyle değil; annesinin ifadesiyle ''el kadar çocuk'' evinin önünde polis kurşunlarıyla öldürülmüş bulunuyor. NE MALUM? Olabilir, belki içinizden bazıları ''O haberlerin gerçeği yansıttığı ne malum?'' diye sorabilir. Peki durum öyleyse bu yolda yapılması gereken inandırıcı bir açıklama nerede? Bu durumda Uğur Kaymaz'ın adını gazetelerine almayan gazetelerin hiç değilse olayı kendi kaynaklarından araştırıp ''Hayır arkadaş, olay sizin dediğiniz gibi gerçekleşmemiş'' demeleri gerekmez mi? Ama hayır, ortada böyle bir yayın da yok... Peki öyle ise bu ''suskunluğun'' nedeni ne? Ülkenin bazı gazeteleri ''el kadar'' bir çocuğun polis kurşunlarıyla (13 kurşun) öldürülmesinin hesabını soruyor, ama basının büyük bölümünün ağzını bıçak açmıyor... Hayır, hiçbir demokraside böyle bir manzara ortaya çıkamaz. Toplumun bir bölümü ''el kadar'' bir çocuğun vahşice öldürülmesinin yasını tutarken, ülke medyasının büyük bölümü bu manzara karşısında suskun kalamaz... Yanlış anlaşılmasın; medyanın büyük bölümünün medyanın küçük bir bölümünün Uğur Kaymaz'ın ölümü üzerine ortaya attığı iddiaları olduğu gibi aktarmasını beklediğimiz yok. Onlardan tek beklentimiz, bu son derece ciddi iddiaları ciddiye almaları ve bu olayı haber yapmaları. Onlardan bu konuda ''köşe yazıları'' filan beklediğimiz de yok. Sorumuz çok açık: Nedir bu suskunluğun nedeni? (K.B) MARDİNLİ ÖLÜ ÇOCUKLAR Biri İstanbul'da bir stadyumda, öbürü Mardin'de evinin önünde öldürülen iki Mardinli gençten birinin ölümü manşetlerden duyurulurken (gazetecilik açısından bizce problem yok), öbürünü bütünüyle görmezlikten gelmek (gazetecilik açısından problem burada), basında en çok Sabah yazarı Umur Talu'nun canını sıkmış görünüyor. Talu iki gün üst üste kaleme aldığı yazılardan birincisinde (''Mardinli ölü çocuklar'', 24 Kasım) iki ölümün basındaki yansımasını karşılaştırdı: ''11-12 yaşında öldürülen bir çocuk, 'babasının yanı başında', herhangi bir 'terörist faaliyet'te ise de (resmi açıklama)... Mahallelerinde, evlerinin önünde, babasıyla birlikte kamyona binmek üzereyse de (ailenin açıklaması)... Haber olmayı, ilgi görmeyi, incelenmeyi, hem hükümet tarafından, hem medya tarafından ele alınmayı hak etmez mi? 'Statta cinayet' kadar önemi yok mudur? Stat olduğu, stat İstanbul'da olduğu için, statta öldürülen Mardinli Cihat manşetlerde iken... Statta olmadığı, İstanbul'da olmadığı, olaya 'terör, terörist, asker' sözcükleri karıştığı için, delik deşik ölümü hiç ilgi görmeyen Uğur da Mardinliydi. Mesela; 'Futbol öldü, insanlık öldü' diye yazan futbol yorumcuları bu olayla da ilgilenmeliydi. Yaşadıkları ülkeyi, ülkelerindeki şiddeti, tribünlerdeki, sokaklardaki çocukları, ölü ya da diri anlamak istiyorlarsa, ilgilenmeliydi. Gazeteci oldukları, insan oldukları, anlamak ve anlatmakla yükümlü oldukları için. Başkalarından vazgeçtim; tam da 'Mardinli bir çocuk'un öldürülmesi vicdanlarını bu kadar sarsmışken, 'Mardinli öteki çocuk'la da en azından onlar ilgilenmeli! 'Turgut Özal Mahallesi'nde vurulup 'Atatürk Mahallesi'ndeki mezarlığa giden bir çocuk!'' * * * Talu, ertesi gün (25 Kasım) böyle bir karşılaştırma yapmış olmaktan rahatsız olduğunu yazdı ve konuyu işlemeyi sürdürdü, ''Orası da Türkiye'' başlıklı yazısında: ''Gel gör ki... Karşılaştırmaktan utansan da... Bir tarafta yoğun bir ses, bir tarafta derin sessizlik. Bir tarafta bir ölümün tüm anatomisi, bir tarafta kahredici bir umursamazlık. Bir tarafta 'katil zanlısı' belli, bir tarafta 'kim vurdu' sorusundan dahi sıvışmış hissizlik. Mardinli Cihat, göçün savurup yolunu bir gün İstanbul'da bir stada düşürdüğü çocuk, tüm vicdanlardan süzülerek kendi toprağına uçtu. Mardinli Uğur' a ise galiba o vicdanlarda yer kalmadı. Bir hükümet üyesi, bir milletvekili, ne bileyim (birkaç kişi dışında) bir gazeteci, (''medya''dan sayılmayan bir, ikisi hariç) bir gazete merak etsin de sorsun Allah için... 'Ne oldu Uğur'a? Güvenlik güçleri neden ateş açtı? Resmi açıklama doğru mu?' diye. Mesela, açıklamaları yapan Mardin Valisi'ne, belki yeri değildir ama... Mesela, katıldığı Cihat'ın cenazesinde, Uğur da sorulsun. Ne olursa olsun, insanlığın, vicdanın, siyasetin, gazeteciliğin 'meraklı şefkat'i o çocuğu da sarabilsin. Yok... Yok... Yok. (...) ''Sayın Başbakan, Sayın Genelkurmay Başkanı, Sayın İçişleri Bakanı, Sayın Jandarma Genel Komutanı... 'Statta cinayet' le tüm hislerini, tüm bilgilerini, tüm bulgularını döken sayın meslektaşlar... 'Delik deşik Uğur'un gerçeği nedir, bu kadar önemsiz midir, o da 'bizim çocuğumuz' değil midir? Tamam, 'Burası Türkiye'... Lakin orası da Türkiye! Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:22

İLGİLİ HABERLER