Gündem
  • 28.2.2020 20:24

Külliye Esad'ın son kayıplarını verdi

İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Türkiye'nin dünden beri rejim hedeflerine yönelik ciddi saldırı gerçekleştirdiğini belirterek, 10 Şubat'tan bu yana toplam 2 bin 38 rejim askerinin etkisiz hale getirildiğini, 78 tank, 29 zırhlı araç, 53 top obüs, 27 askeri araç ve 9 mühimmat deposunun bombalandığını bildirdi.

Altun, medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle İletişim Başkanlığında bir araya geldi.

İdlib'de Türk askerlerine yönelik saldırının, "elim" ve "kahreden" bir hadise olduğunu belirten Fahrettin Altun, "Devlet olarak milletimize karşı sorumluluğumuz çerçevesinde metanetli davranarak ve beka mücadelemizi sürdürme adına atmamız gereken adımları atmaya devam ederek, burada verdiğimiz haklı mücadeleyi sürdürecek ve kararlılığımızdan hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğiz." diye konuştu.

Suriye krizi başladığından bu yana bundan en fazla mağdur olan ülkenin Türkiye olduğuna işaret eden Altun, Suriye krizinin çözümüyle ilgili en net, en güçlü, en kararlı ve en tutarlı adımları atan ülkenin de yine Türkiye olduğunu söyledi.

Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde milli güvenliğin, barış ve istikrarın devamı açısından Suriye krizinin çözümünün elzem olduğu ortaya konulduktan sonra kararlı bir mücadele yürütüldüğünü ve yürütülmeye devam edildiğini belirtti.

2015 ve 2016'nın Suriye krizinin Türkiye sınırlarına taştığında, millet için nasıl ağır sonuçlar üretebileceğini açık ve net olarak gösterdiğine dikkati çeken Altun, terörü kaynağında kurutma stratejisiyle devletin, Suriye krizinin ülkeye taşmasını engellemeye dönük bir hamleye girdiğini ve Suriye krizinin, Suriye sınırları içinde çözümü için yoğun gayret sarfettiğini vurguladı.

Altun, "Bunun iki ayağı oldu, biri terörü kaynağında kurutma stratejisi, ikincisi yerlerinden edilmiş insanların yurt edinme sorunlarını çözme noktasında Türkiye'nin gösterdiği kararlılık ve güvenli bölge tesisiyle ilgili ortaya koyduğu irade. Bu anlamda Suriye krizinin iki temel sonucu bir terör dalgası, iki mülteci akını Türkiye'nin gayretleriyle çözülmeye çalışılmış ve çok ciddi ve somut adımlar atılmıştır." ifadelerini kullandı.

"Mülteci sorununun çözümüne ilişkin en somut proje"

Fahrettin Altun, Türkiye'nin terörle mücadelede bütün terör örgütleriyle ayrım yapmaksızın mücadelesini sürdürdüğünü ve uluslararası toplum içinde istisnai bir konum elde ettiğini belirtti.

Güvenli bölge teziyle mülteci sorununun çözümüne ilişkin en somut, net ve uygulanabilir projenin ortaya konulduğunu anlatan Altun, "Sayın Cumhurbaşkanımız, bütün ikili görüşmelerinde, uluslararası temaslarında, mülteci sorununun çözümüyle, güvenli bölge tesisiyle ilgili buradaki imar süreçlerine kadar, bütün teknik çalışmalarla birlikte atılması gereken adımları ortaya koymuştur." dedi.

"Kararlılığımızdan hiçbir şekilde taviz vermedik ve vermiyoruz"

Bu iki sorunun çözümü noktasında Türkiye'nin çok ciddi bir gayret gösterdiğini aktaran Altun, şöyle devam etti:

"Cumhurbaşkanımızın kararlılığı milletimizin irfanı ve kahraman Mehmetçiğin mücadelesiyle Suriye krizinin ülkemize taşmasını engellemeye dönük, milli güvenliğimizi, barış ve istikrarımızı tehdit etmesine dönük çok ciddi önlemler aldık ve bu sayede örneğin 6-8 Ekim olaylarında olduğu gibi, DEAŞ ve PKK'nın şehirlerimizde gerçekleştirdikleri terör saldırıları gibi, elim hadiselerin bir dönemden sonra önüne geçilmiş oldu. Eğer bu adımlar atılmasaydı kriz Türkiye sınırlarının içine şehirlerimize sıçramış ve gündelik hayatımızı çok ciddi anlamda tarumar etmiş olacaktı. Geldiğimiz nokta itibarıyla yine aynı kararlılıkla ülkemizin bütünlüğü, birliği, milli güvenliği için biz adımları atmaya devam ediyoruz. Kararlılığımızdan hiçbir şekilde taviz vermedik ve vermiyoruz."

"Uluslararası kamuoyundan yeterli desteği görmedik"

Fahrettin Altun, tüm bu çabayı sürdürürken, uluslararası kamuoyundan yeterli desteği görmediklerine işaret ederek, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da bunu çok açık şekilde uluslararası platformlarda ifade ettiğini aktardı.

Aksine terörle mücadelede zaman zaman Türkiye'den değil, terörden yana tavır takınıldığını da gördüklerini söyleyen Altun, "Üzülerek belirtmek istiyorum ki maalesef Batılı ülkeler sadece 'Bize mülteci gelmesin, bize yabancı savaşçı gelmesin' perspektifiyle Suriye krizine yaklaştı. Krizin çözümüne katkı sunamadıkları gibi ciddi anlamda krizin büyümesine ve esasında sorunları kendileri açısından da ertelemek gibi olumsuz bir gelişmenin önünün açılmasına neden oldu." değerlendirmesini yaptı.

"Esed rejimi, demografik mühendislik yapmaktadır"

İdlib meselesinin bir milli güvenlik sorunu olduğunu, aynı zamanda insani boyutu nedeniyle Türkiye açısından son derece hayati sayıldığını vurgulayan Altun, bütün insanlığın yüz çevirmesine rağmen Türkiye'nin bu insanlık krizine yüz çevirmediğini söyledi. Fahrettin Altun, şöyle konuştu:

"İdlib düşerse milyonlarca Suriyeli mülteci Türkiye ve Avrupa'ya kaçmaya çalışacak. Dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye'nin bu insanlara artık yardım etme, daha fazla kaynak üretme imkanı bulunmamaktadır. Esed rejimi, açık şekilde uluslararası toplumun kayıtsızlığından faydalanmakta ve bölgede ne yazık ki bir etnik temizlik, bir demografik mühendislik yapmaktadır. İdlib'deki milyonlarca sivili buradan çıkarmak rejimin insansızlaştırma hayalinin gerçeğe dönüşmesi olacaktır."

Altun, sivillerin yaşadığı İdlib'de aylardır hastanelerin, sivil altyapı unsurlarının bombalandığını, halkın ciddi anlamda zarar gördüğünü, tüm bunların da dünyanın gözü önünde yaşandığını belirterek, "İdlib'de yaşananlara göz yuman liderlerin, Ruanda'da, Bosna'da soykırımı izlemekle yetinen seleflerinden bize göre hiçbir farkı yoktur." dedi.

"Uçuşa yasak bölge uygulanması son derece hayati bir unsurdur"

Krizi sonlandırmak için uluslararası toplumun el birliğiyle hareket ederek sivilleri korumak için müdahalesinin şart olduğunu belirten Altun, şu ifadeleri kullandı:

"Uçuşa yasak bölge uygulanması son derece hayati bir unsurdur. İdlib'de iki yıldır katliamı büyük ölçüde engelleyen düzen yine Türkiye'nin katkısıyla kurulmuştur. Türkiye, Rusya ve İran gözetiminde, Astana Süreci'nde kurulan yapı, iki yıldır katliamların boyutunu ciddi anlamda düşürmüş, fakat engelleyememiştir. Bu noktada gerek Rusya gerek İran'a sürecin garantörleri olarak sorumluluklarını hatırlatıyoruz, hatırlatmaya devam edeceğiz. Bu süreçte, namlusunu, Türk askerine doğrultan Esed rejimiyle bir an önce diyalog çağrısına bizi çağıran aktörleri de milletimizin vicdanına havale ediyoruz."

Dünden itibaren gerek ulusal gerek uluslararası medyadaki en önemli tartışmalardan birinin de mültecilerin konumu, Batı ülkelerine geçişle ilgili süreçleri olduğunu anımsatan Altun, bu konuda Türkiye'nin pozisyonunun son derece net olduğunu söyledi.

Türkiye'nin ülkelerindeki savaştan kaçan 4 milyon Suriyeliyi ağırladığını ve en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunda olduğunu dile getiren Altun, pek çok ülkenin vekalet savaşlarını farklı gruplar üzerinden sürdürdüğünü ve pek çok ülkenin çıkar ve güç mücadelesine sahne olan Suriye'nin neredeyse tüm insani yükünün Türkiye'nin üzerine bırakıldığını belirtti.

AB başta olmak üzere Türkiye ile müttefiklik ilişkisi bulunan ülkelerin Suriyeli sığınmacılar konusunda hem siyasi hem insani sorumluluklarını yerine getirmediğine dikkati çeken Altun, Türkiye'nin mevcut 4 milyon Suriyeli sığınmacının yanı sıra yeni insani dramların ve göç dalgalarının oluşmasını engellemeye yönelik çabalarına gerekli desteği alamadığını ifade etti.

Altun, 4 milyon civarındaki sivilin yaşadığı İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'nin, Türkiye'nin mimarı olduğu barış projesi olduğunu dile getirerek, Türkiye'nin bu süreçte kendi çıkarlarının da ötesinde İdlib'de yaşanacak insani krizi engellemeyi, yeni bir sığınmacı yığılmasının önüne geçmeyi amaçladığını ve çok ciddi anlamda yapıcı tutum ortaya koyduğunu söyledi.

Güncellenme Tarihi : 28.2.2020 20:27

İLGİLİ HABERLER