Yaşam
  • 16.1.2006 09:59

ASLAN'LARIN MİRAS KAVGASI

8 yaşındayken, Sirkeci’de komi olarak çalışmaya başlamıştı... Böylece iş hayatına atılan Fahrettin Aslan adındaki delikanlı, gün gelecek Maksim gazinosunun sahibi olacak ve “Gazinocular kralı” olarak anılacaktı. Peki ama kimdi Fahrettin Aslan? Nasıl biriydi? 2005 yılının o Ekim gününde noktalanan ömrün dönüm noktaları nelerdi? İşte Sacit Aslan, ölümünün ardından babası Fahrettin Aslan’ı ve kendi perspektifinden, Aslan ailesinin bireyleri arasında yaşandığı iddia edilen ‘miras kavgası’nı anlattı.

- 2005 yılı Aslan ailesine uğurlu gelmedi. Önce babanızı, ardından kardeşiniz Selçuk Aslan’ı kaybettiniz... Ne var ki sizler ölüm gerçeğiyle yüzleşirken, medyada Aslan ailesinin fertleri arasındaki ‘miras kavgası’na ilişkin haberler sık sık yer alıyordu. Öncelikle, bu haberler, sizleri rahatsız etti mi?

Etmez olur mu? Açıkça itiraf edeyim ki, bir miras kavgası söz konusu değil. Sadece, hadiseyi böyle görmek istiyorlar. Çünkü Türkiye’de, genellikle, çok normal seyreden bir olayın dahi doğrusunu anlattığınız zaman kimse yazıp çizmiyor. O doğruya aykırı kalıp zahiri sebeplerle hadiseyi gerdiğiniz zaman - ki olmayan hadiseleri gerdiğiniz zaman- insanların, özellikle basının işine geliyor. Eğer o ailenin içinden, birbirinden ayrı fikirlerde iki kişi de bulurlarsa, bu haberler dizi film gibi uzayıp gidiyor. Aslında bu ailede, böyle bir şey olmadı. Babam, sağlığında bir çok şeyi halletmişti.

- “Herkes Mehmet Aslan adına feragat etti!” iddiaları uzun süre konuşuldu!

Hayır, herkes feragat etmedi!.. Ben ve kardeşim Atilla feragat ettik. Bu da, hür irademizle gelişti. Kimseye silah zoruyla, “Bu imzayı at” denmedi.

- Mirastan feragat etmeniz yolundaki teklif babanız Fahrettin Aslan’dan mı gelmişti?

Evet... Ben, bu teklifi kendi değer yargılarım içinde normal kabul ettim. Doğrusu bu hem benim aklıma yattı, hem de babamın istekleri doğrultusunda hareket ettim. Kim adına feragat ettim? Küçük kardeşim Mehmet Aslan adına... Nihayetinde aynı babanın çocuklarıyız.

- Ama trafik kazası sonucu kaybettiğiniz kardeşiniz Selçuk Aslan feragat etmedi!

Doğru... Selçuk devretmedi ama kimse de ona, “Niçin devretmedin?” demedi. Devretmeyenler, bankalardan, ayın başında gidip, babamızdan kalan malların iratlarını, hisseleri nispetinde almıyorlar mı? Alırken bir müdahale mi var? Selçuk, şimdi Allah rahmet eylesin öldü gitti, onun oğlu kendi babasının mirasçısı olarak gidiyor ve payına düşeni alıyor.

-Sizce babanız sizden niçin böyle bir fedakarlık istedi?

Bunun nedenini bilmiyorum. Bakın... Zaman zaman şahit olmuşsunuzdur, ben, işimizle ilgili olarak fikir ayrılığına düştüğümüzde, babamı en ağır şekilde eleştiren kişiydim. Ama bu demek değildir ki, babamı sevmem ve saymam. Babam böyle istiyordu!.. Böyle istediğine göre, kendince bazı doğruları vardı ve ben de, babamın isteklerini kabul ettim. Pişman da değilim. Kaldı ki, bunu niçin istediğini tam manasıyla bilmemekle birlikte, bir tahminde bulunabiliyorum: Yarın öbür gün, miras davası ortaya çıktığında kardeşler birbirlerine düşmesinler diye istemiş olabilir. Bir de Mehmet’in yaşı çok küçüktü. İstikbalde Mehmet’e herkesten biraz daha fazla bir paranın lâzım olacağını düşündüğünü sanıyorum.

- Kardeşiniz Selçuk Aslan’ın, ölümünden önce yaptığı, “Arzu ve Mehmet Aslan mirası kaçırıyor” şeklindeki açıklamalarına ne diyeceksiniz?

Miras kaçıran yok. Burada, Fahrettin Aslan Bey’den geldiklerini zannettikleri bazı mallar var... Ne var ki bu mallar, benim babamdan Arzu Hanım’a intikal etmiş mallar değil. Kaldı ki etmiş bile olsa, insan 30 yıllık karısına bazı şeyler yapabilir!.. Hadiseye, “Babamızdan kalan mallardı, miras kaçırmak için yaptı” diye bakarsanız, çirkin olur. Selçuk, rahmetli, böyle baktı! Halbuki ben, babamdan salt bana intikal eden mirasa bakarım. Caddebostan Maksim gazinosunun mülkünün yüzde 20’si, zaten Arzu’nun kendi malı! Kendi parası ile alınmış bir mal.

- Babanızın ve kardeşinizin mezarları başında, “Diğer tarafta barışırlar” dediniz. Neydi dargınlığın sebebi?

Babam, Selçuk’a da, “Mirastan feragat et” dedi. Selçuk önce kabul etmedi, sonra etti ama bu sefer de herkesten farklı para istedi. Babam da, “Diğer çocuklarıma vermediğim farkı, sana niçin vereyim! Haksızlık olur” dedi. O nedenle bir dargınlık oldu.

- Ölen kardeşinizle sizin de ilişkiniz askıda mıydı?

Selçuk’a kırgındım ama dargın değildim. Kırgınlığımın nedeni şuydu: İnsanın babasından kalan mallarını araştırmak kadar doğal bir hakkı olamaz. Ama babamızın kullanmakta olduğu ofise, 30 yıldır beraber yaşamakta olduğu insanla paylaştığı eve, bu evin ve özel ofisin eşyalarına mahkemece tespit kararı aldırmasına kırıldım. Sana babandan bir mal kalmış ve kalan malın iradını, kiralarını çatır çatır alıyorsun, buna kimse müdahale etmiyor ki! Ama çok sevdiğini iddia ettiğin ve dargın öldüğü için üzüldüğün adamın, oturduğu masasına, koltuğuna, kravatına, gömleğine tespit yaptırmanın ne alemi var? Ben buna muhalefet ettim, bundan dolayı kırgındım. Nitekim aradan 52 gün geçti, o da rahmetli oldu gitti, ben de mezarın başında, “İnşallah burada barışırsınız” dedim.

‘Prensim’ beni rahatsız etmedi

- Babanızın ikinci eşi Arzu Hanım’la evlenmesi sizleri üzdü mü?

Hayır. Beni hiç etkilemedi.

-Ya kardeşiniz Selçuk Bey’i?

Onu da etkilemedi. Yıllarca, Allah rahmet eylesin, Selçuk, Arzu’ya, “Valide hanım” deyip geziyordu.

- Babanız, Arzu Hanım’dan doğan oğlu Mehmet Aslan’a “Prensim” diye hitap ediyordu. Bu durum, sizleri rahatsız etmiş midir?

Ben şahsım adıma söyleyeyim, hayır. Bunun, diğer kardeşlerimi de üzdüğünü sanmıyorum. Çünkü Mehmet 20 yaşında! Ben, en büyük ağabeyleri olarak 53 yaşındayım. Aramızda 33 yaş fark var. Üstelik 70 yaşındaki bir adamın 53 yaşındaki bir adama “Prensim” dediğini düşünebiliyor musunuz? Böyle bir şey söylese ben müdahale ederim! Ben koskoca bir adamım! Bana böyle hitap edemediği gibi, 45 yaşındaki bir adama da böyle bir şekilde hitap edilmez...

İllegal beraberlikten doğan illegal iki çocuk!

Sacit Aslan, gazino kültürünün yıkılışında babasının da rolü olduğunu söylüyor. ‘İsteseydi, sistemin yanlışlıklarına müdahale edebilirdi’ diyor.

- Üç kardeştiniz... Babanız, annenizle evliyken, İnci Birol’dan çocuk sahibi olunca yaşamınız değişti. Bunlar, üzerinizde olumsuz etki yaratmış mıdır?

Yaratmamasına imkân var mı? Biz aynı anne-babadan üç kardeşiz: Ben, Selçuk ve Atilla. O tarihlerde bu kadınla babamın arasında tabiri caizse bir çapkınlık yaşanıyor. Ama işte o tuzağa düşmemek lâzım! Gelin görün ki, size kurulan tuzağı da tabiî bilemezsiniz. Onun için büyük konuşmanın da manası yok.

- Nasıl bir tuzak bu?

Bu kadıncağız, uzun süreler babamla aynı atmosferde çalışıyor ama birlikteliği tek bir geceye tekabül ediyor. Ne var ki bu bir gecelik beraberliğin sonucunda, hamile kalıyor. Olabilir... Art düşüncesi yoksa, beraber olduğu erkeğe durumu anlatır ve bunu, en kısa zamanda tamir etmek cihetine gider. Yok öyle bir şey! Kadın, dört-beş ay ortadan kayboluyor. Fahri Bey, bu işin böyle olduğunu bir vesile ile öğreniyor. İknalar sonucu kadın kürtaj masasına getiriliyor ama bir şekilde kürtajdan da kaçıyor.

- Sonra?..

Doğuma bir ay, bir buçuk ay kala ortaya çıkıyor. İllegal bir beraberlikten, illegal iki çocuk meydana geliyor.

- Böylece Fahrettin Aslan’ın ikiz kızları dünyaya geliyor!

Fahri Bey’in o günkü evliliği de çöküyor! Biz, babamızın yanında kalıyoruz, annemiz alıp başını gidiyor.

- Babanız, o kadınla evlendi mi?

Hayır... Kadın çocukları doğurunca, Fahri Bey onu hepten defterden siliyor. Ve o çocukların, nüfus kağıtlarının baba hanesinde, beş yıl süreyle “Fahrettin Aslan” adı da yazmıyor. Beş sene sonra, o kadınla hukuku, Fahri Bey’de de hatırı olan bazı şahsiyetler araya giriyorlar ve çocuklar Fahri Bey’in nüfusuna alınıyor. Nitekim bugün de bunların konumları mirasçı pozisyonundan öteye gitmez.

- Fahri Bey’in bu kızlarıyla yakınlığı var mıdır?

Var. Gizli kapaklı, telefonlarda... Arada derede... Otuz sene, otuz beş sene bunları kimse Maksim’de görmedi. Ayrıca Fahri Bey, bunları evimize de sokmadı.

- Ama baktı!

Boynunun borcu olduğu için sadece baktı! Bütün yaşananlara rağmen, bunları sırtladı, okuttu. Yeni öğreniyorum ki, bunlara 6 tane de daire almış... Evet belki içimize sokmadı, onları bizlerden uzak tuttu ama yine de vicdan sahibiymiş ki, bunların hayatını garanti altına almış!.. Bugün 6 daire dediğinizde, 300’er bin dolardan 1.8 milyon dolar yapar. Türkiye şartlarında, önemli bir rakam bu...

Babamın, havluyu yüzüne kapatarak katıla katıla ağladığını bilirim

- Babanız sert bir insan mıydı?

Görünüşte son derece sert ve otoriterdi. Ancak onunla olan uzun mesaimin ardından, Fahrettin Aslan’ın zırh içinde gezdiğine kanaat ettim. Aslında çok çabuk üzülebilen bir adamdı. Gençlik yıllarında, hüzünlü bir konu olduğu zaman, ağlamamak için kendini zor tutardı. Yaşı ilerledikçe, kendini tutamaz oldu. Havluyu yüzüne kapatarak katıla katıla ağladığını biliyorum. Ama onun o sert mizacına, yahut otoriter gözükmesine de hak veriyorum.

- Neden?

O sektörün içinde acıma nosyonu olan çok az insan vardır. Acıdığınız zaman, acınacak hale düşersiniz!

- Zırhı çıkardığı anlar var mıdır?

Vurgulamak istiyorum, babam çok sert bir adamdı. Hatta babamdan dayak da yemişimdir. Öyle anlar vardı ki!.. Meselâ, 44, 45 yaşlarımdayken, Maksim’in ortasında 300 kişinin içinde bana tokat atmıştır! Neyse... Ortaokul son sınıf öğrencisiydim. Okul bahçesinde top oynarken düştüm, kolumu kırdım. Beni doktora götürdüler ve kolumu alçıya aldılar. O anda, babamın çocuklar gibi ağladığını biliyorum.

- Bir de Fahrettin Aslan’ın karanlık yüzünden dem vurulur. Var mıydı böyle bir yüzü?

Hayır. Basında öyle kulaktan dolma bilgiler yer almıştır ama babamın karanlık bir yüzü yoktur. Nasıl olabilir? Bundan 35-40 yıl önce gazinolar o kadar göz önündeki yerler ki! Ama şu var: Böyle bir mekânın sahibi, mevki sahibi kişilerle yüz yüze... “Efendim vali ile tanışıyor!” deniliyor. Tanışabilir... Bu, onlardan gayrimeşru işler istiyor demek midir? Kaldı ki Fahri Bey’in devlet kademesinden tanıdığı kişilerle hukuku eskilere dayanır. Meselâ Nevzat Ayaz Bey’le dostluk kurduğu dönemde, Nevzat Ayaz pasaport dairesinde çalışan bir devlet memurudur. Şükrü Balcı derseniz, onu normal bir komiser olduğu günlerden bu yana tanımaktadır...

- Sonuç?

“Yok efendim, Fahri Bey Nevzat Ayaz ve Şükrü Balcı’ya söyledi de falanca kişiye sahne yasağı konuldu!” deniliyor... Komik oluyor bu iddialar!

- Bunları Bülent Ersoy için mi söylüyorsunuz?

Evet... Fahri Bey niçin böyle bir şey yapsın? Fahri Bey’in anlaşmazlıkları bir tek Bülent Ersoy’la olmamış ki! Birçok solistle olmuş. Hepsine mi yasak gelmiş? Üstelik Fahri Bey kin güden biri değildi. Çok sinirli olmasına rağmen, hırsı 24 saat içinde geçerdi. Hatta ben, “Yahu bunca olaydan sonra bununla niçin konuşuyorsun?” diye sorduğumda, “Ben duvar değilim. Dönerim” derdi.

 


(bugun) Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:14

İLGİLİ HABERLER