Medya
  • 8.12.2018 23:36

Allahü teala'nın ümmete 5 uyarısı

ALLAHÜ TEALA'NIN ÜMMETE 5 UYARISI

Bir gün Enver Abi’ye Mirac ile ilgili bir sual sormuştum..
Enver Abi o sualime karşılık Miracı anlatırken şöyle dedi;
- Mirac, Allahü teala’nın Peygamber Efendimiz (Aleyhissalatü vesselam) ve onun ümmetine çok büyük bir ikramıdır. 
Öyle bir ikramdır ki; bugüne kadar hiç bir Resule ve hiç bir ümmete böyle bir ihsanda bulunmadı.
Cenab-ı Hak (Celle celalühü) Nur cemalini baş gözüyle sadece Peygamber Efendimize gösterdi. Bunu başka hiçbir resul ve nebiye yapmadı.
Mirac; aynı zamanda mümin ile kafirin ayrılmasına sebep oldu.
Mirac’a inananlar ümmet, inanmayanlar kafir ve müşrik oldu.
Mirac;  Peygamber Efendimiz’in ümmeti için, gayba imanın aşikareye dönmesidir.
Gayb(Gayb, duygu organları ile veya hesap ile, tecrübe ile anlaşılmayan şey demektir.) olan imanın şartları, Mirac ila açık olmuştur.
Dolayısıyla Mirac’a inanan, iman ettiklerini görmüş gibi olur.
Allahü teala’nın var ve bir olduğu, türlü türlü melekleri, geçmiş peygamberleri, indirilen kitaplar, kaza ve kader, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğu ve ahiret hayatı Peygamber Efendimize baş gözüyle gösterilerek, ümmetinin iman etmesi kolaylaştırılmıştır.
Bu kolaylık,  Ümmet-i Muhammed’den başka ümmetlere ihsan edilmedi..
Allahü teala Peygamber Efendimiz’den; Mirac’ta gördüklerini ve konuştuklarını eshabına anlatmasına izin vermiştir.
Sadece cemalini ve bir kısım özel emirlerini anlatmasına yasak koymuş diğer kısımları ayrıntılarıyla anlatması buyurmuştur.
Bu bakımdan zaman zaman miracta olanları okumak lazımdır. 
Miracta geçen konuşmalar; müminin, Cenab-ı Hakka ve Peygamber Efendimiz’e yakînliğini artırır. Kalpleri yumuşatıp, sevgi ve muhabbet hasıl eder.
Büyüklerin bu sözlerini bildiğim için; zaman zaman miracı ve orada konuşulanları unutanlara hatırlatmak, bilmeyenlere göstermek için anlatıyorum.
Hem Süleyman Cezuli Hazretleri’nden hem de Mevahib-i Ledünniyye’den okuduklarımı sizlere aktarıyorum.
Peygamber Efendimiz’in anlattıklarından devam edelim:
Merhametliler merhametlisi keremliler keremlisi âlemlerin Rabbi şanı büyük Yüce Zat, azamet ve celâli ile şöyle buyurdu:
— Ya Muhammed, senin ümmetin bazen bana muti (İtaat eden, boyun eğen) olur; bazen da asi olurlar.
Onların bana taatları (Söz dinleme, ibadet) rızamladır. Benim rızamla olan amellerini kabul ederim. İçinde bulunan kusurlarını da affedip bol ecir (İyi bir amelin karşılığı olarak verilen manevî mükâfat) ihsan ederim. 
Ben kerimim; onlara keremimle muamele ederim. Onların isyanları benim kazamladır; o ezelî kazamla olduğu için, onların isyanlarını bağışlarım. 
Ben rahimim; onlara rahmetimle muamele ederim.

Sübhan olan Yüce Hak şöyle buyurdu:
— Ya Habibim, ümmetine söyle; 
Yüce Hak size şöyle buyurdu:
— Bir kimseyi, size in’am ihsan (Nimet vermek), iyilik ettiğinden dolayı sevecekseniz, ben azimüşşan cümleden daha fazla sevilmeye lâyıkım. Sizi yoktan var eyleyip bu şekilde latif cisim, güzel aza ve hesaba gelmeyen türlü türlü nimetlerimle kesintisiz size in’am ve ihsan ederim. Bir an yoktur ki, o anda size yeni nimetlerim verilmeye,. Şimdi beni cümleden ziyade sevip emrime itaat, fermanıma muti ve münkad (boyun eğen, muti olan, itaat eden) olmalısınız.

Hak teala tekrar şöyle buyurdu:

— Sema ve yer ehlinin birinden korkacaksanız, korkulmağa ben azimüşşan cümleden daha lâyıkım. Çünkü her şeye gücüm yeter, Azabım şiddetlidir. Hiç bir kimse kaçmak, saklanmak için, yahut kendisine bir başkası sahip çıkmak sureti ile benden kaçıp kurtulmağa güçlü değildir. Durum böyle olunca, daima benden çekinip aykırı hareketten sakının.

Yüce Hak size tekrar şöyle buyurdu:

— Bir kimseden, bir şeyi isteyeceksiniz, istenmeğe ben cümleden daha lâyıkım. Çünkü, cümle hacatı kabul, cümle muradı ihsan eden ancak benim. .

Şanı Yüce Rabbimiz tekrar şöyle buyurdu:

— Bir kimseye cefa ettiğinizden dolayı utanıp haya edecekseniz, benden utanın. Utanılmaya cümleden daha lâyıkım. Çünkü, sizi yoktan var ettim. Bu ana kadar size çeşit çeşit nimetlerle in’am ve ihsan ettim. Türlü belâlardan da halâs ettim. Ben bunu yaparken, siz üstün emirlerimi terk edip yasak ettiklerimi irtikâb edersiniz. Durum böyle olunca, benden utanın; yasak ettiğim işlerden kaçının. Emirlerimi yerine getirin.

Size tekrar şöyle buyurdu:

— Bir kimseyi nefsiniz ve malınız için seçip tercih edecekseniz, seçilip tercih edilmeğe ben cümleden daha lâyıkım. Çünkü, halikınız, razikınız ve mabudunuz ancak ben azimüşşanım. Durum böyle olunca, malen ve bedenen daima bana kulluk ve ibadette olun.

— Ümmetine tebliğ et. Diyerek bana emir buyurdu. Ayrıca Hak Taâlâ ümmetimden hoşnut olmadığı işleri anlattı

O şeylerden ilkini şöyle anlattı:

— Ben, onlardan peşin amel istemem; her ameli vakti vaktine isterim. 
Onlara gelince, rızıklarmı benden peşin isterler. Hatta nice yıllık rızıklarını ihsan etmiş iken, ona kanaat etmeyip onu yiyecek bitirecek kadar ömürleri olduğunu bilmezler.
 
Hal böyle îken, yine dünyaya karşı haris olup:
Geçinecek şeyim yoktur.” Diyerek sızlanırlar, hep daha fazlasını talep ederler. 
Acaba uçan kuşları görmezler mi?. 
Kışlarda bütün âlemi kar bürümüş iken, sahrada yaşayan kuşlar sabah olunca yuvasından kursağı boş olarak çıkar; akşam yuvasına döndüğü zaman kursağı doludur. 
Ümmetin bunu görüp ibret almaz mı? 
Bütün çevre kar dolu ve hiç bir kara yer yok iken onlara rızıklarmı veren bizim de rızkımızı ihsan eder”  diye düşünmezler,  neden ümmetin rızıklarına olan tekeffülüme (Üstüne almak) itimad etmezler.

İkinci de şöyle buyurdu:

— Ben, onların rızıklarmı başkasına vermem; halbuki onlar başkasına amel işlerler. (Yani: Riyakârlık edip gösteriş yaparlar.)

Üçüncü için şöyle buyurdu:

— Onlar benim rızkımı yerler; benden başkasına şükür ederler. Meselâ, “Bağımdan bu kadar üzüm hâsıl oldu; tarlamdan şu kadar mahsûl hâsıl oldu; ticaretimden şu kadar kazanç elde ettim.” derler. Halbuki, o üzümü bitiren, mahsulü veren, ticaretten fayda ihsan eden benim. Niçin beni anıp, “Bağımdan şu kadar üzüm, şu kadar mahsul, ticaretimden şu kadar fayda ihsan eyledi.” Demezler?. 
Nedendir bu gafletleri, utanmazlar mı?.

Dördüncü şikâyeti için şöyle buyurdu:

— Cümle izzet bendendir. Dünyada kabirde ve âhirette cümle izzeti veren ben azimüşşanım. Halbuki onlar izzeti başkasından ister. Yani, “Bir mansıp(Mevki, konum, rütbe) sahibi olaydım, malım çok olaydı.” diyerek, izzeti maldan ve makamdan talep ederler.

Halbuki onlâr fanidir. Ölüm geldiği zaman, hiç biri ile bağlantı kalmaz.: Böyle izzet mi olur?. Onlar bana itaat etsinler, ben onları iki cihanda aziz ve muhterem ederim.

Beşinci olarak şöyle buyurdu:

— Ben, cehennemi kâfirler için yarattım. Halbuki senin ümmetin, daima kendilerini ceheneme atacak işleri yaparlar.

Rabbimin bu hoşnutsuzlukları üstüne üzerine şöyle dedim:

— Ya Rabbi, kelâmın haktır. Ümmetim bu buyurduklarının hepsini irtikâp ederler. Sen azimüşşan ayıpları örten ve günahları bağışlayan Gani Kerim ve Rauf ve Rahimsin. Sırf lütuf ve inayetinle onların suçlarını affet. Ayıplarını ört. Cürüm ve günahlarını fazlınla, ihsanınla bağışla. Geniş rahmetinle onları, çeşitli bahşiş, kerem, nimet ve lütuflarınla rahmetine nail edip cennetine ulaştır.

Bu niyazım üzerine Yüce Hak şöyle buyurdu:

— Ya Habibim, eğer ümmetin günah işlemez olsaydı; günah işleyen bir ümmet yaratırdım. Ta ki, onları af ve mağfiret edip affedici bağışlayıcı olduğumu aşikâr edeyim.

Sen benim habibimsin, kulumsun. Cümle mahluku senin için yarattım. Ümmetin günahları için rahmet denizimi hazırladım.

Ya Habibim, sen üstün şanına, yüce makamına nazar eyle. Seni cemalimle, müşerref ve mükerrem eyledim. Vasıtasız olarak, seninle benim aramda tercüman olmadan seni kelâmımla mükerrem eyledim. 
Senin için makbul olanlar benim için de makbuldür. Senin için merdud (reddettiklerin) olanlar, benim için de merdududdur.

Sonra şöyle buyurdu:

— Hakikat şu ki; sen cennete cümle enbiyadan evvel gireceksin. Sen cennete girmeyince, hiç bir peygamber girmez. Ümmetin ise, cümle ümmetlerden evvel cennete girecektir. Ümmetin cennete girmedikçe, hiç bir ümmet cennete giremez.

Sonra şöyle buyurdu:

— Ya Habibim, Daima sohbetin benimle olsun. Çünkü, dönüşün banadır. Kalbini dünyaya bağlayıcı olma. Çünkü, ben seni dünya için yaratmadım.

Sonra şöyle buyurdu:

— Ya Habibim, senin ümmetini üç bölüğe ayırdım. Bu üç bölüğün bir bölüğünü sana bağışladım. Baki kalan bir bölüğünü de kıyamette bağışlarım.(Senin şefaatine)  Ta ki, benim katımda, senin kadrin ve kıymetin mahşer günü cümle mahluka açık görüne..
NOT : Bir bölük cehennemde günahının cezasını çekip dönecek. Ümmet olmak için son nefeste iman getirmek şarttır. Son nefeste iman getirmeyenler sorgusuz sualsiz cehennem ehline dahil edilecektir.
Bundan sonra, Yüce Hak bana nice büyük işlerin hükmünü verdi. Ama o işleri size haber vermeye izin vermedi.

(Bizi bizden çok düşünen Yüce Hak teala’ya ne kadar hamd etsek azdır.
Allahü teala bizleri kurtarmak için ihsan üstüne ihsan buyuruyor.
Rabbim bizi kendi halimize bırakma.
Ya Rabbi, senin hoşnut olmadığın işlerden tövbe eyledik. Tövbelerimizi kabul eyle.
Kendinden çok ümmetini düşünen ve ümmetinin yanmaması için çırpınan Peygamber Efendimiz’e ne kadar dua etsek azdır. (Ya Rabbi yerin dolusu kadar Peygamber Efendimize salat eyle. Yarattıklarının sayısı kadar Habibi’ne salat eyle)
Ya Rabbi; Seni, Habibi’ni ve Habibi’nin sünneti olan Ehl-i Sünnet yolunu tanımamıza vesile olan büyüklerimize duacıyız. Dualarımızı kabul buyur, onları bizlere şefaatçimiz kıl.
Bizleri onlara layık eyle.
Son nefeste şehitlik nasib eyle) ( AMİN)

METİN ÖZER

Güncellenme Tarihi : 8.12.2018 23:42

İLGİLİ HABERLER