Medya
  • 30.12.2018 11:59

Enver Abi'ye sanatçı tezgahı

Gazeteci Metin Özer yaklaşık 30 yıl yanında çalıştığı merhum Enver Ören ile ilgili bir gerçeği daha kaleme aldı. Özer, Enver Ören'in nasıl bir iftiraya uğradığını ayrıntılarıyla yazdı.
İşte o yazı..

Enver Abi'ye sanatçı tezgahı

Televizyonların yılbaşı eğlence hazırlıklarını görünce, bir zamanlar Enver Abi’ye kurulan tezgâh geldi aklıma.
O bol sanatçılı doğum günü meselesini kast ediyorum.

Şimdi hafızalarınızı tazelemek için biraz geriye döneyim...
28 Şubat’ın en azgın ve şiddetli günleriydi.
O günlerde TGRT’nin Ankara temsilciydim.
Telefonum çaldı...
Arayan Genelkurmay İletişim Dairesi Başkanı'ydı.
Hoş beşten sonra ağzındaki baklayı çıkardı, 
- “Bugün komutanlar toplantı yaptı. Sizin kanaldaki ‘Huzura Doğru’ programının irticaya zemin hazırladığına karar verdiler” dedi.
- “Huzura Doğru'da aşırı hiç bir şey yok. İnsanlara dinini anlatan bir programAlbayım, siz Huzura Doğru programını hiç izlediniz mi?” dedim.
İzlemediğini söyledi.
Ben de kendisine;
-“Emin olun, o komutanlar da hiç izlemeden böyle bir karar vermişler” dedim.
- “Metin Bey, bunlar ayrı konu. Siz bu kararı yönetiminize bildirin. Aksi takdirde bütün grup olarak irticai şirket sınıfına alınacaksınız” dedi.
Eyvah ki eyvah...
Şirketin, yani İhlâs Holding’in irticai şirket sınıfına alınması şu manaya geliyordu: 
-Artık devletten tek iş bile alamazsın, 
-Devletten alacaklarını kolay kolay tahsil edemezsin, 
-Hiçbir ihaleye giremezsin,
-Teşviklerden yararlanamazsın, 
-Yatırım izni verilmez, 
-Maliyenin 24 saat denetimde tutulursun, 
-Bürokrasi sana sürekli zorluk çıkartır... 
Kısaca bu da holding ve şirketlerin batması demektir.
Nitekim o dönemde irticai şirket kapsamına alınan Kombassan ve Yimpaş bir ayda batırıldı.
Telefonu kapattıktan sonra araştırdım ve o komutanların Çevik Bir ile Erol Özkasnak olduğunu öğrendim.
Komutanların isimlerini öğrendikten sonra Enver Abi’yi arayıp durumu anlattım.
İlk tepkisi, “Nasıl olur?” oldu.
Sonra, “Eğer bizim Huzura Doğru programına “irtica” diyorlarsa, bunlar yarın namaz kılan sıradan Müslümanları da irticacı diye toplarlar” dedi.
Tam telefonunu kapatacakken, “Gazetenin orta sayfasına bir şey dediler mi?” diye sordu.
Ben de, “Yok efendim” dedim. 
Enver Abi, “Bu iyi haber… Ben bunlarla görüşmek için Ankara’ya geleceğim. Yüz yüze konuşursak belki onları ikna ederim” dedi ve telefonu kapattı.
On gün kadar sonraydı. 
Enver Abi paşalardan randevu almıştı.
Ankara’da önce RTÜK’e uğradı. 
Dönemin Refah Partili RTÜK Başkanı'nın odasına girer girmez Başkan: “Huzura Doğru yok. O program bitti” dedi.
Enver Abi çok şaşırdı.
Anladık ki paşalar kararlarını RTÜK’e de iletmişler.
Enver Abi daha sonra Genelkurmay’a gitti.
Genelkurmay’da yapmadıkları alçaklık, işlemedikleri edepsizlik kalmadı.
Nezaket sınırlarını aştılar.
Tehditler havada uçuştu. 
Yetmedi masaları yumrukladılar…
Yalçın abim (Yalçın Özer)  ile ilgili dosyayı masaya fırlatmışlar.
Dosya” deyince aklınıza yanlış bir şey gelmesin.
Enver Abi dedi ki: 
-Yalçın’ın dosyasına bakınca hayret ettim. Tamamı, köşesinde herkese açık yazdığı yazılardı. Dosyalamışlar ve bunların Cumhuriyete tehdit olduğunu söylüyorlar.
O gürültü sırasında Enver Abi, “Bu ülkede 23 milyon kişi namazını kılıp, inancını yaşamaya çalışıyor. Bunlar halim selim kimseler. Ne yapacaksınız? Bunları da mı irticacı ilan edeceksiniz?” deyince, iyice kudurmuşlar, “Gerekirse onların da hepsini sallandırırız” tehdidinde bulunmuşlar.
Enver Abi Genelkurmay’dan tansiyonu 24’e fırlamış olarak döndü.
Bir yanda İhlas’ta çalışan yaklaşık 30 bin kişinin ekmeğinden olma riski; öbür yanda mütedeyyin Müslümanlarla ilgili tehditler Enver Abi’nin tansiyonuna zirve yaptırmıştı.
Doktorlar gece yarısına kadar uğraşıp tansiyonunu güç bela normale düşürdüler.
Mübarek insanın gözlerinin etrafı mosmordu.
Enver Abi ki, bir arkadaşının bile burnunun kanamasına razı olmazdı. 
30 bin kişinin birden ekmeğinden olma ihtimali, Enver Abi’yi yeni kararlar almaya zorladı.
İşte TGRT’deki dönüşüm o günlerde başladı.
Magazin aleminin ünlü isimleri, TGRT’de program yapmaya başladı.
Resmen bir sanatçı furyası yaşandı. 
Ardından bazı emekli subaylar TGRT’nin İstanbul ve Ankara bürolarında görevlendirildi.
TGRT’deki bu değişim, -özellikle muhafazakâr kesimde- yanlış anlamalara sebep oldu.
Onlar işin perde arkasını bilmedikleri için, Enver Abi’ye su-i zan ediyorlardı.

Enver Abi birkaç ay sonra Ankara’ya geldi.
Benim TGRT’deki odamda oturuyorduk.
Refah Partisi’nden bir heyet geldi. Başlarında Recai Kutan vardı.
Laf döndü dolaştı TGRT’ye geldi.
Recai Kutan Enver Abi’ye dönüp; "Enver Bey kardeşim sizi yakından tanıyoruz. Hocanız Muhterem Hüseyin Hilmi Efendi’yi de yakından tanıyoruz ve seviyoruz. Allah aşkına bu TGRT’nin hali nedir? Nereye gitsek bize TGRT’yi soruyorlar." dedi.
Enver Abi, “Recai Abi, siz TGRT’ye takılmayın. Hem ben TGRT’yi sattım” dedi.
Enver Abi, “Ben TGRT’yi sattım” deyince odadaki herkes birbirine baktı.
Büyük şaşkınlık yaşayan Recia Kutan, “Öyle mi? Emin olun bilmiyorduk. Kime sattınız acaba?” diye sordu.
Enver Abi de, “Şahısa satmadım, devlete sattım. TGRT’yi verdim, Holding’i kurtardım. Siz o yüzden TGRT’ye, değil gazeteye bakın” dedi.
Recai Kutan,”Tamam, şimdi mesele anlaşıldı” dedi. (Recai Kutan sağdır. Muhtemelen bu yazdıklarımı da okuyacaktır)
İşte tam o günlerde Enver Abi’ye son derece akılsızca bir tezgah kuruldu.
Enver Abi’nin yaş günüydü.
Enver Abi’yi yakından tanıyanlar iyi bilir, Enver abi yaş günü kutlamaz.
İşte o gün Enver Abi’nin özel kalemi kendi inisiyatifi ile sürpriz bir doğum günü kutlaması hazırladı.
Enver Abi’nin bu kutlamadan haberi yoktu; olsa zaten karşı çıkar, yaptırmazdı.
Özel kalemi, onun karşı çıkacağını bildiği halde böyle bir kutlamaya karar vermiş.
Eski TGRT’yi bilenler hatırlayacak; girişte genişçe bir alan vardı ve üst kattaki genel müdürlük odasına da buradan çıkılırdı.
İşte o girişe, Bülent Ersoy, Emel Sayın, Muazzez Ersoy, Gülben Ergen, Seda Sayan, İbrahim Tatlıses, Sibel Can ve çalgıcılar toplanmış; bir tarafta da devasa pastalar hazır vaziyette bekliyor. 
Aşağıdaki hazırlıklardan haberi olmayan Enver Abi, evine gitmek için merdivenlerden inince tam bu cümbüşün ortasına düştü.
İlk tepkisi dudaklarını ısırmak ve iki eliyle yüzünü kapatmak oldu.
Bir yandan tebrik için sarılmaya çalışan arsız sanatçıları uzaklaştırmaya çalışırken; diğer yandan da ne olduğunu anlamaya çalıştı.
Mübarek insan şaşkına dönmüş bir halde, tebrikleri kabul etmek zorunda bırakıldı.
Mecbur kaldığı için de pastayı kesti.
Fazla kalmadan da hızla kendini dışarıya attı.
Arabaya biner binmez ilk işi özel kalemi fırçalamak oldu. Özel kalemi de topu sanatçılara attı. 
Enver Abi canı sıkkın bir halde eve döndü.
Kumpas sadece oradaki kutlamayla sınırlı değildi.
Akşam haberleri için TGRT’yi açan Enver Abi, gördükleri karşısında adeta şok oldu.
Doğum günü cümbüşü TGRT’de haber olmuştu.
TGRT ballandıra ballandıra Enver Abi’nin sanatçılarla doğum günü kutlamasını yayınlıyordu.
TGRT’yi aradı ama iş işten geçmiş, görüntüler yayınlanmıştı.
Enver Abi o görüntülerin kendi kanalında yayınlanacağını hiç düşünmedi.
Daha doğrusu kimsenin buna cür'et edeceğine ihtimal vermedi.
Aklına gelmeyen şey ekrana gelince, felaket üzüldü.
Başta özel kalemi olmak üzere, TGRT yönetimine kızdı ama olan oldu.
TGRT’deki değişimi diline dolayan bir kesim, hazine bulmuş gibi bu meselenin üstüne atladı.
 FETÖ medyası, Kanal 7 ve Akit; o görüntüleri aldılar ele, düştüler yola...
Tekrar tekrar yayınlayıp Enver Abi’ye hücum ettiler.
Oysa Enver Abi’nin bu işte zerre kadar kusuru ve günahı yoktu.
Tıpkı sanatçılara yollanan baklavalar ve güllerden haberi olmadığı gibi.
Tıpkı hediye edilen ev ve arabadan da haberinin olmadığı gibi…
Sonuçta işgüzar özel kalem müdürünün ceremesini, Enver Abi çekti.
Enver Abi, “Devlete verdim” dediği TGRT’yi bir daha grubuna katmadı. 
28 Şubat’tan sonra da ilk olarak TGRT’yi elinden çıkardı.
28 Şubat’ın bitimi ile birlikte işgüzar özel kalem ve ekibini toptan yanından uzaklaştırdı.
Uzaklaştırdı ama yine de kimseyi suçlamadı.
Doğum günü kutlaması iftiralarının havada uçuştuğu zamanlarda bile çıkıp, “Benim bunlarla hiçbir alâkam olmadı” demedi.
Her zaman yaptığını yapıp, yanındakilerin hatalarını ve kusurlarını sineye çekti ve üzerine aldı. 
Enver Abi; kendisinden çok başkasını düşünür, yanındakilerin ahiretine zarar gelmesinden çok korkardı.
Çöplük” olarak gördüğü dünyaya hiç önem vermezdi. O yüzden de dünya sıkıntılarını ‘Sebepler aleminin olağan akışı” sayardı. 
Hattâ bir sıkıntısının olmadığı zamanlarda, “Eyvah, bir yanlış mı yaptım acaba?” diye düşünürdü.
Arkadaşlarına sık sık Allahü Teâlâ’nın buyurduğu mealen,“Ben kuluma iki tarafta da (Dünya ve ahirette) aynı şeyi vermem” sözünü hazırlatıp, “Aman abiler!.. Burada sıkıntı varsa bilin ki ahirette ferahlık var; burada ferahlık varsa ahirette sıkıntı var” diye tembih ederdi.
Hazreti İsa Aleyhisselam da Hak Teâlâ’nın bu vaadini, "Tatlı bir dünya, acı bir ahiretin habercisidir" diyerek açıklamıştı.
Enver Abi olaylara bu gözle baktığı için, kendisine zarar verenlerin bile ahiretine zarar gelmemesi için çalışırdı.
Yanında çalışanlar hata yapsa bile işten atmaz, çalıştığı birimini değiştirirdi.
Ben bunu işten atarsam vebali olur” diye düşünürdü.
İyi insanlar için,”Evliya gibi adam” derler ya, Enver Abi için bu sözün ‘gibi’si fazlaydı.
O gerçekten evliya idi. Hatta büyük evliya idi.
Bütün bunları niye yazdım…
Geçenlerde birisi aradı, “Biz Enver Bey’i çok severdik. Bu TGRT ve sanatçılar meselesinde bile hüsn-ü zan ettik ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duydu, onu hiç anlamadık” dedi.
Görüyorsunuz değil mi?
Düşüncesizce yapılan bir işgüzarlık, bir masumun yakasına nasıl leke olarak düşüyor?
Ah be Enver Abi! 
İçeriden ve dışarıdan, bilerek veya bilmeyerek ne büyük zulme uğradın.
Ey güzel İnsan…
Herkesin derdini, sıkıntısını üstüne aldın da; bir gün olsun kendi derdini kimselere vermedin.

METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ  

Güncellenme Tarihi : 2.1.2019 01:00

İLGİLİ HABERLER