Medya
  • 4.7.2020 23:40

Nur-u Muhammedi -35!.. Melekler baş şeytanın başını 40 gün deryaya soktu

NUR-U MUHAMMEDİ (35)
MELEKLER BAŞ ŞEYTANIN KAFASINI 40 GÜN DERYAYA SOKTU

O gece bütün dünya putları yüzüstü devrilip kırıldı.
Şeytanın tahtı baş aşağıya çevrilip düştü.
Melekler Baş şeytanı tutup deryalara daldırdı.
O şeytan 40 gün kadar deryalarda hapis tutuldu..

Meleklerin elinden kurtulan şeytan kaçıp Ebû Kuseybe dağına geldi.
Burada çokça bağırıp çağırdı ve sayhalar attı ve nihayetinde askerlerini topladı;
- Öyle bir helakle helak oldunuz ki, şimdiye kadar böyle bir helake uğradığınız yoktu. Bunun bir ilacı da yoktur.
Şeytanlar sordu;
- Ne gibi bir hal zuhur etti de böyle söylersin?
Baş şeytan onlara şöyle anlattı;
- Bu doğan Muhammed Bin Abdullah bin Abdülmuttalib, ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) öyle bir şanlı peygamberdir ki bütün dünyaya kılıçla yollanmıştır.
O kılıcıyla dünyada bulunan bütün küfrü ve şirki kesip atacaktır.
Bütün dünyayı mağripten meşrika varıncaya kadar; iman nuru ile münevver ve İslam şerefi ile müşerref edecektir.
Yüce Hakk’ın tevhidini duymayan kalmayacaktır.
Küfr ve dalalet ehlini katlecek, onları hor ve zelil kılacaktır.
Bunun def’ine hiçbir çare yoktur. İlaç kabul etmez bir iştir.
Onun ümmeti; dini ve şeriatı için nazil olacak olan Kur’an kitabı kıyamete kadar baki ve sabit kalacaktır.

O’na ümmet olanlar; daima Yüce Hakk’ın affında, mağfiretinde, lütuf, kerem ve rahmetinde olacaktır.

Bunları işiten şeytanın askerleri oracıkta dövünmeye, bağırmaya ve çağırmaya başladı.
Sonra.
Rasûlullah Efendimizin ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) doğduğu gece, bin yıldan beridir yanıp duran ve sönmeyen ateş birden bire söndü.
Bu ateşe tapan Mecusiler, dehşete düştü.
Taptıkları ateş öyle bir söndü ki; Bin yıldan beridir içinde ateş yanan yerlerin içinde yanan ateşten eser kalmadı.
Orası buz damı gibi oldu. Hatta soğuktan su damları oldu.
Dünya üzerinde Mecusilerin yanan ne kadar ateşi varsa hepsi o anda sönüp gitti.
Faris (Fars-acem) diyarında Keşan’a yakın, ‘Sava’ dedikleri beldenin yakınında Fırat suyu vardı.
Fırat’ın kıyısında, Yahudiler ve Nasranîler kilise ve manastır yapmışlardı.
Dünyadaki bütün kâfirler bunlara tam itaat edip izzet ve ikram gösterirlerdi.
O gece Fırat’ın suyu oradan tamamen çekildi. O kadar ki sudan eser kalmadı. Hatta su yatağında çoktan beridir ateş yanmış gibi bir sıcaklık ve hararet zuhur etti.
Ahali yürüdükçe ayaklarının altında toz kalkmaya başladı.
Sonra.
Kisra’nın yirmi şürfeli (yuvarlak oda) ve künküreli (Farsça kubbenin tepesi, en yüksek yeri) köşkünün on dört şürfe ve künküresi yıkıldı. Geride 8 şürfe ve künküresi kaldı.
O vakitte padişah, Nuşirevan bin Keykubat idi. O gece onun tahtı yıkıldı. Kendisi de gece korkutucu bir rüya gördü. Sabah olunca bütün kâhinlerini ve rüya tabircilerini topladı;
-Bu gece ben, çok korkulu bir rüya gördüm. Bunu tabir edin.
Ne gördüğünü anlatmasını istediler.
Nuşiveran şöyle dedi, “Rüya size söyleyemem. Siz bilin ve tabirin yapın. Rüyamı bilmeyenin tabirine de inanmam
Bunun üzerine onlar şöyle dediler;
- Bu zamanda senin rüyanı hiç kimse bilip tabir edemez. Meğerki Satıh’a adam gönderip ondan sorasın. Bilse bilse o bilip tabir eder.
Kâhin Satı
diye bilinen kimsenin adı Rebia bin Rebia idi.
Kendisi ismiyle değil lakabıyla tanınıyordu. Ona ‘Satıh’ diyorlardı.
Satıh denilmesinin sebebi şu idi; Daima arka üstü yatar, hiç oturamazdı. Çünkü vücudunda cemcüme kemiğinden başka kemik yoktu.
Doğarken böyle doğmuştu.
Bu Satıh Bahreyn’de idi.
O yıllarda çok popüler olan kâhinlikte en ileri gidendi. Namı bütün dünyaya yayılmıştı. Bir meçhulü olan Satıh’a adamını yollar, rüya veya meçhulünü öğrenmeye çalışırdı.
Satıh çok yaşlanmıştı. Yaşı konusunda o kadar çok söylenti çıktı ki, işin aslını kimse bilemez oldu.
Bunlara göre; Satıh’ın yaşından 30 KARN geçmişti. Her KARN 30 yıl olduğuna göre 900 yaşında olduğunu söyleniyordu.
Bu Satıh semevi dinlerin hepsinin kitaplarında yazanların cümlesini bilirdi. Kehanet ilminde çok mahirdi.
Satıh’ı senede bir kez altın bir taht üstüne koyup dışarıya çıkartırlardı.
Çevresine değişik iklimlerden birçok insan toplanıp onun anlattıklarını dinlerdi.
Satıh her sene dışarıya çıkartıldığı vakitte o sene içerisinde neler olacağını söyler, dinleyenlerde onun sözlerini yazıp saklardı.
Her neyse.
Nuşiveran, hususi hizmetçisi Abdülmesih’i Satıh’a gönderdi.
Abdülmesih’in Bahreyn’e vardığı gün, Satıh’ın dışarıya çıkartılacağı güne denk geldi.
Dışarı çıkınca ilk olarak Nuşiveran rüyasını haber verdi; Köşkün şürefat ve künkürdelerinin yıkıldığını, Sava Gölü’nün kuruduğunu ve Ateşperestlerin ateşinin söndüğünü anlattı. Medayin meliki Nuşiveran çok korkulu bir rüya gördüğünü söyleyip şöyle dedi;
- Rüyasında; Arap atları ve hecin develeri geldi. Medayin şehrini doldurdu. Atlar kendi develerini dışarıya çıkardı
Bu gördüğünün manası şudur;
- Mekke-i Mükerreme’de bir Nebiyy-i Ümmiyy-i Arabi Haşimi Mekki Ebtıhî OLAN Hazret-i Muhammed ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) doğdu.
O öyle bir Muhammed’dir ki İbrahim Halil’in (Aleyhissilam) en şerefli evladı ve Hatem’en Nebiyyindir

O öyle bir Muhammed’dir ki; Tevrat ve İncil’de sair semevi kitaplarda mehd-ü senâ ile pak naatleri ve güzel vasıfları ayan olmuştur.
Bugünden sonra bütün âlemin kâhinleri tamamen iptal oldu. Çünkü bugün şeytanlar; semadaki meleklerin birbirlerine verdikleri haberleri dinlemek suretiyle çalmaktan men olundular.(Böylece o güne kadar normal olan KÂHİNLİK tamamen yasak oldu)
Bundan sonra bu şeytanlar haberi çalmak için oranın yanına gittikleri vakit, semadan üstlerine bir ateş atılarak yakılacaklardır.
Meleklerden çaldığı haberleri kâhinlere yetiştiren şeytanlar, bu sayede habersiz kaldılar.

Onlardan haber gelmeyince kâhinler de bugün itibarıyla cahil oldu.
Çünkü ilm-i ledün sultanı dünyaya teşrif etti.
Nuşiveran’ın gördüğü rüyanın tabiri ve tevili şudur;
-Arabi atlılar, hak tarafından kendine vahiy yollanan o şanlı nebinin ashabıdır.
O şehirlerden yerlilere ait develeri çıkarmalarının tabiri ve tevili şudur;
O şanlı nebinin ashabı, o diyarları fethedip onları oradan çıkartacaktır.

Kasrın yıkılması, sekiz şürfe ve kündüresinin kalması tabiri şudur;
Nuşiveran’ın ardından 8 melik gelecek. Bunlar tamam olduktan sonra o diyar feth olunacaktır.
Mecusilerin ateşinin sönmesi, Sava Gölü’nün kuruması şuna işarettir;
- Mecusilerin, Yahudi ve Nasara taifesinin batıl inançları, küfür ve dalaletleri hızını kaybedecek ve nihayetinde tamamen silineceklerdir.
O şanlı peygamberin getirdiği muazzam delillerle bütün âlem iman nuruyla parlayacaktır.

Etrafına bunları anlatan Satıh, gözyaşına boğuldu. Çokça ağlayarak şöyle dedi,
- Satıh’ın ömrü az kaldı. O şanlı peygamberin peygamberliğini ilan edeceği günlere yetişemem. Bunun için hasret duyarım. Hüznüm ve gözyaşım böyle büyük ve böyle şanlı bir peygamberi görüp yetişemeyecek olmamdandır.
Abdülmesih, Satıh’dan işittiklerini tek tek not alıp yazdı, yetmedi ezberleri,
Hâsılı.
Rasûlullah Efendimizin ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) doğumlarıyla zuhur eden alametleri çoktur.
Peygamber efendimizin nuraniyeti, ruhani yaradılışı, cismani yaradılışı dolayısı ile Âdem Aleyhisselam’dan Âlem-i Vücuda teşrif buyuruncaya kadar soyundaki babalarına, büyüten anaların bu şanlı nura hürmetine nice ilahi lütuflar ve üstün kerametler insan olunmuştur.
Rasûlullah Efendimizin anası Hazret-i Amine’nin yüklü bulunduğu sırada ve doğum sırasında kendisine olan teşrifat ve tekrimat o anda beliren Alametler, doğum anında zuhur eden irhasat ve hayret verici haller tafsilen yazılmak istense; nice nice ciltlerce kitaplar dolardı.

Bu kadar kitap bile olanların hepsinin ancak binde biri tutmazdı.
Çünkü o gün olanların bir haddi yoktur ve olmayacaktır.

DEVAM EDECEK..
DERLEYEN : METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ

 

Güncellenme Tarihi : 4.7.2020 20:52

İLGİLİ HABERLER