Spor
  • 23.7.2017 13:17

Er meydanında hangi cesaretle çıktım?

Evet, gazeteciyim... Evet, hayatımda hiç er meydanına çıkmadım... Evet, hiç kimseden el ense yemedim... Ama ata sporumuza da gönül verdim! Bir yerden başlamam lazımdı. Bu seneki Kırkpınar’da rüyamı gerçekleştirdim. Hürriyet Pazar’ı temsil etmek için gazetenin Bağcılar’daki binasından çıktım; Edirne’ye vardım; güç bela da olsa kispetimi giydim; yağımı dökündüm, peşrevimi çektim. Binlerce pehlivanın arasında güreşe tutuştum... Sonra ne mi oldu? Kırkpınar’dan yağlı yağlı bildiriyorum...

Bir gün Kırkpınar’a gidip yağlı güreşleri izlemeyi hep istemiştim. Ama er meydanında güreşmeyi hiç düşünmemiştim. Ta ki Kırkpınar’a gitmeye niyetlendiğim bu sene tesadüfi bir teklifle karşılaşana kadar...

Er meydanında Türkiye şampiyonunun karşısına hangi cesaretle çıktım

Teklif, yağlı güreşleri en iyi bilen gazetecilerden, Hürriyet’in spor editörü Efkan Bucak’tan geldi:

“Ben ara sıra İstanbul’daki bir grup arkadaşla antrenman yapıyorum. İstersen gel, bir bak. Biraz bilgilenmiş olursun, belki de denersin.” Hemen kabul ettim.

Er meydanında Türkiye şampiyonunun karşısına hangi cesaretle çıktım

Yağlanmak için kaliteli zeytinyağı kullanılıyor.

Hafta içi bir sabah Küplüce’deki bu esrarengiz yere gittik. Türkiye’de binlerce sporcusu bulunan, özellikle Akdeniz’de kitleler halinde takip edilen yağlı güreşin İstanbul’da yapılabildiği tek yer olan oto yıkamacıya...

Bu bilgiyi birkaç yetkiliye ve sporculara da sordum. Kesin bilgi, tek yer burası...

Er meydanında Türkiye şampiyonunun karşısına hangi cesaretle çıktım

Yenilginin ardından Kırkpınar davul ve zurnacılarının önünden geçiyordum. Dayanamadım, oynamaya başladım. Cazgırlardan biri uyardı: “Pehlivan oynamaz...” Ben de pehlivan olmadığımı anlatıp, iki göbekle yorgunluğumu attım.

Er meydanında Türkiye şampiyonunun karşısına hangi cesaretle çıktım

Sırtımı yere getiren pehlivan Türkiye şampiyonlukları da olan Burak Eryılmaz (solda).

Athena Gökhan’dan destek

Aslında oto yıkamacıdaki bu yerin hikâyesi bile başlı başına bir yazı konusu... Burası, bir grup sporcu tarafından harabeden çevrilmiş bir yer... Daha da ilginci, antrenman yapılan yerin bulunduğu arazi ve binanın Athena Gökhan’a ait olması. Gökhan Özoğuz, güreşe meraklı. Ancak yıllar evvel jiu jitsu antrenmanında dizinden sakatlanmış. Bu yüzden kendisi güreşmiyor ancak bu işe gönül veren genç sporcuların da destekçisi. Mekândan kira da almıyor.

Efkan’la Küplüce’de buluştuk. Baktım elinde poşet, içinde 2 kilo ayçiçeği yağı, iki paket peçete ve şişe şişe su... Kapalı yerin büyüklüğü yaklaşık 50-60 metrekare. Askılarda kispetler duruyor. Giymesi zahmetli iş; ancak bu kispetler daha önce giyildiği için fazla zorlanmadık. Kim bilir içine giren kaçıncı pehlivan adayıyım!

Er meydanında Türkiye şampiyonunun karşısına hangi cesaretle çıktım

Pehlivanlar, güreş sonrası Kırkpınar çeşmeleri altında serinliyor.

Sıra yağlanmaya geldi; bu noktada duruş şekli önemli; çünkü yağ kıymetli ve pahalı. Vücuttan kayıp yerlere dökülmemesi gerekiyor. Dizlerin üzerine kırılıyorsun, duruşunu hafif C harfi yapıyorsun ki; yağlar üzerinde kalsın ve vücuduna yediresin. Sırtınıysa güreşeceğin kişi yağlıyor.

Güreş antrenmanının ardından beni çalıştıran, İstanbul’un tek ‘kapalı yağlı güreş salonunun’ ve arkadaki oto yıkamanın sahibi Oğuzhan Mirza Bayır, gücümün kuvvetimin yerinde olduğunu, iki de ‘oyun’ yaparsam Kırkpınar’a katılabileceğimi söyledi.

Efkan’ı tuş etmenin de gazıyla ertesi sabah lisans çıkarmaya koştum.

Er meydanında Türkiye şampiyonunun karşısına hangi cesaretle çıktım

Hollanda’da yaşayan Turan-Samantha Narçiçeği çifti ve çocukları tatillerini Kırkpınar’a denk getiriyor.

Kispetim yeni diye bana acıdılar

Bunu anlattığım birkaç kişi delirdiğimi düşündü, “Kemiklerin kırılır” diyen, hatta 30 saniye dayanamayacağıma dair iddiaya tutuşan bile oldu. Ancak geçmişte uzun yıllar yüzücülük yapmıştım. Atlet olmadığım halde yedi saat süren ultramaratonlara katıldım. 100 km’lik bisiklet parkurlarında pedal bastım. En son Olimpos’ta dağ tırmanışında soğuk ve yorgunluktan hipotermi geçirme tehlikesi yaşamıştım. Tüm bu adrenalin dolu müsabakalara katılmış olmam, bana küçüklüğümden beri ilgi duyduğum sporu deneme cesareti de verdi.

Yarışlara bir gün kala Türkiye Güreş Federasyonu’ndan aldığım lisansla Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri’ne adını yazdıran 2199 kişiden (bu yıl rekor kırıldı) biri oldum.Kategorimin ismini ilk başta doğrusu biraz tuhaf bulmuştum: Küçük orta küçük boy...

Er meydanında Türkiye şampiyonunun karşısına hangi cesaretle çıktım

İlk turu geçmemi sağlayan bu oyunun literatürde yeri yok!

Sabah yedide er meydanına vardım. Birkaç temizlik görevlisinden başka kimse ortalıkta yoktu...

Saatler ilerledikçe pehlivanlar gelmeye başladı. Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’ın temin ettiği ‘kispet’i belediyenin turizm sorumlusu Aydemir Ay’dan teslim aldım. Her şey tamamdı...

İstanbul’dan gelen ‘usta’ların yanına gittim beni hazırlamaları için. Kispetimin yeni olduğunu duyanın yüzünde bir acıma ifadesi beliriyordu. Haklı olduklarını sonradan anladım. Meğer yeni kispetleri ustalar bile giymez, önce çıraklara giydirirmiş. Çünkü üst kısmındaki kasnağın açılması gerekiyormuş. Bu da öyle birkaç kez giyme ile olmuyormuş.

Er meydanında Türkiye şampiyonunun karşısına hangi cesaretle çıktım

Yakınları güreşçilere moral veriyor.

Başpehlivan sandıklarım hep ‘küçük’ çıktı!

Hemen başyağcı Özkan Abi’nin yanına koştum. Yeşil sahada pehlivanları yağlayan Özkan Abi, çöp poşetlerinin içine yerleştirdiğim kispeti yağladı. Yepyeni kispetim birkaç saat yağın içinde bekledi ama nafile...

Müsabaka saatim geldikçe heyecanıma bir de ‘korku’ eklendi. Tarihi stadın çevresinde herkes kispetlerini giymeye başlamıştı. “Şu herhalde başpehlivan” diye sorduğumun çoğu “Yok onlar da senin kategoriden, küçük orta küçük boy” dediğinde yaz ortasında soğuk soğuk terlemeye başladım...

Er meydanında Türkiye şampiyonunun karşısına hangi cesaretle çıktım

Her şey bu altın kemer için!

Tam yanımda hazırlanan 135 kilo ağırlığındaki pehlivan bile küçük sınıfında imiş... Pes...

Meğer işin raconu şuymuş: Toplam 14 kategori var. 18 yaş üstü ve daha önce derece yapamamış olanların tamamı ‘küçük orta küçük boy’dan başlıyor.

Sonra ‘küçük orta büyük boy’, ‘büyük orta küçük boy’, ‘büyük orta büyük boy’, ‘başaltı’ ve ‘başpehlivan’ diye gidiyor...

Bu nedenle 2199 kişi arasında en kalabalık sınıf, küçük orta küçük boydu. Tam 328 kişi. Ne yaş, ne boy ne de kilo ayrımı var. İşte bu bilgiyi öğrenmek beni daha çime çıkmadan yıktı...

Er meydanında Türkiye şampiyonunun karşısına hangi cesaretle çıktım

Fotoğraf: Servet Çınar

Türkiye Güreş Federasyonu'ndan aldığım lisansla TarihiKırkpınar Yağlı Güreşleri'ne asını yazdıran 21999 kişiden (bu yıl rekor kırıldı) biri oldum.

Taktik Latin dansı

Müsabaka saati gelene kadar bir yere uzandım, uykusuzluğu da bahane edip gözlerimi kapadım. Açık olmasının hiçbir yararı yoktu korkudan başka.

“Küçük orta....” anonslarını duymaya başladığımda yerimden fırladım. Saat 14.30 olmuştu. Ancak önümde daha çok kişi vardı. Numaram 322...

Kispeti giymem yarım saatten fazla sürdü. Üç kişi başımda uğraştı, taktik verdi, kaba etlere ne yapmam gerektiğini, nasıl Latin dansçıları gibi küçük adımlarla öne arkaya kıvırmam gerektiğini anlattılar da anlattılar. Olmuyordu... Yarım saat sonra zafer benimdi ama diğer pehlivanlara göre zaten az olan enerjimi de er meydanının dışında, siper aldığım bir çöp bidonunun arkasında tüketmiştim.

Er meydanında Türkiye şampiyonunun karşısına hangi cesaretle çıktım

Kırkpınar’da altın kemere uzanan Antalyalı Başpehlivan İsmail Balahan’ın (solda) tek yumurta ikizi var. Turan Balahan da ikizi gibi başpehlivanlık için mücadele etti. Ancak ikinci turda elendi.

Hakem ortayı gösterdi,  ben kameraları

Koşar adım er meydanına çıktım. Bir yandan oto yıkamacıda çalıştığım peşrev sırasını hatırlamaya çalışıyor, bir yandan da cazgırın beni nasıl takdim edeceğini düşünüyordum. Sahaya çıkar çıkmaz ilk şoku yaşadım. Sanki ‘300 Spartalı’ oradaydı.

Her bir köşede pehlivanlar güreşiyor, peşinde de yüzlercesi güreşmeyi bekliyordu. Anons yok, peşrev yok... Çünkü buna vakit de yok.

Cazgır 50’şer 50’şer pehlivanları salıyordu. Rakibinin kim olduğunu o anda öğreniyordun. Karşımda Edirneli Şahin Antik’i görünce biraz rahatladım. Şahin, diğerleri gibi bir dev değildi. Boyu boyuma, kalıbı kalıbımaydı.

Peşrevi bahane edip, Şahin’i kameraların önüne çekmeye çalıştım. Çünkü tanıdığım ne kadar gazeteci, fotoğrafçı varsa beni görüntülemelerini rica etmiştim. Bir hakemle tam ortada başladık tartışmaya... “Hocam şu tarafa gidelim lütfen”, “Olmaz, orası yasak, hakem heyeti var”, “Kameralar da orada ama...” Hakem, tuhaf tuhaf yüzüme bakıp düdüğü çaldı.

Oto yıkamacıda öğrendiğim paça kapma, kazık atmanın dışında ne taktik biliyordum ne de oyun... Tek dayanağım uzun yıllar spor yapmış olmamdı... “Allah Allah” diyerek güreşe başladık. El enselerin bini bir paraydı... Bence onlar el ense değil, Osmanlı tokadı! Yedikçe ayılıyorsun...  Paçalara birkaç atak, çift dalma filan derken gücüm bitti. Çimleri tek tek saymaya başladım.

Literatürde yok

Güreş esnasında, başcazgır Mehmet Tura’dan, namı diğer ‘Pele Mehmet’ten aldığım taktikleri uygulamaya başladım. Yavaş yavaş güreş, puanlamaya git...

Puanlama olayı da şu: İlk yarım saat pehlivanlar birbirini tuş edemezse beş dakika boyunca puanlamaya gidiliyor. En çok puanı alan kazanıyor. Burada da puan çıkmazsa altın puana geçiliyor. Bastıran kazanıyor. İşi ağırdan almaya başladım. Bir ara nasıl olduysa Şahin altımdaydı. Kafasına bastırıp kalkmasına engel oldum. Baktım 30 dakika geçecek gibi değil. Paçadan tutup kaldırdım. Birkaç denemeden sonra sırtını yere getirdim. Nasıl yaptığımı ben de anlamadım. Video kaydı vardı, yarıştan sonra ‘usta’lara izlettim. Tekniğe kimse anlam veremedi. Çünkü literatürde yaptığım hareketin bir adı yokmuş!

Güreştiğim o yaklaşık 30 dakikayı hatırlamıyorum bile, ama ikinci tura kalmıştım.

Er meydanında Türkiye şampiyonunun karşısına hangi cesaretle çıktım

Küplüce’deki bir oto yıkamacının arkasındaki derme çatma bu odada ilk yağlı güreş derslerimi aldım. İstanbul’da bu dersi alacak başka bir yer de yoktu zaten.

Abi ben gazeteciyim, aman diyim!

Konuşlandığımız sahanın dışındaki yere döndüğümde ustaların bir kısmı yenilmişti. İkinci tur için sıramın gelmesini bekledim. Hava kararmaya başlamıştı. Akşam 8 sularında anons yapıldı. “Küçük orta küçük boy ikinci tur müsabakaları...”

Hemen yerimi aldım. Önceden söylemişlerdi, “Kimin yanındaysan o senin rakibin...” Yanımdakine bakar bakmaz can havliyle cetvel hakemine döndüm: “Bu yanımdaki değil de başkası olmaz mı?” Hakem, güldü geçti...

Burak Eryılmaz’dı rakibim. Tokat’tan gelmiş. Sonradan öğrendim: Türkiye şampiyonlukları varmış! Minderde, serbest stilde, gençlerde, yıldızlarda Türkiye birincilikleri vs...

Boyu benden en az 15 santim uzun, iriyarı bir pehlivan... Şans benden yana değildi. Hemen döküldüm baklaları: “Ben aslında gazeteciyim, amacım haber yapmak!”

Neyse ki anlayışlı çıktı. “Tamam abi sorun yok, hallederiz” dedi...

Yenmem mümkün değildi. Bunu anlayınca “Burak, ben sadece peşreve çalıştım, şunu doğru düzgün yapabilir miyim” diye sordum. “Abi sen takıl kafana göre, ben seni beklerim” dedi. Koca sahayı beş dakika boyunca boydan boya turladım. Selamlama, sıvazlama, paça gösterme, el ense atma derken güreş öncesi ritüelin hakkını başpehlivanlardan daha iyi verdiğime eminim!

Ama kaçış yoktu. Güreş başladı. Ben yine de “Bir ümit, enerjim varken tek dalayım, çift dalayım, belki ayağı kayar” diye düşündüm. Tecrübeli pehlivan yer mi! Ne yapsam fayda etmedi. Önce beni yavaşça yere serdi. Bir-iki çırpındıktan sonra yerden kalkamadım!

Bahsetmeden geçmeyeyim: Herkesin takıldığı mevzuyu bana en çok hissettiren kişi Burak oldu! Kispete elini soktukça irkildim... “Abi dur, etme, eyleme” dedimse de baktım direnmenin faydası yok... Kendimi bıraktım, birkaç saniye sonra da ‘güneşi gördüm!’ (Tuş olmaya verilen isimlerden biri de bu.)

Ankaralı pehlivana kese yaptım

Hava kararmış, tuş olmuş, enerjim de bitmişti. Artık kispeti çıkarma, evin yolunu tutma zamanı gelmişti. Ancak meğer kalan kısım da güreşmek kadar zormuş. Sahadaki çeşmelerde kana kana Kırkpınar suyu içtikten sonra onlarca pehlivanın yağlarını çıkarmak için sıra beklediği duşlara geldim. Denedim denedim, kispeti çıkaramadım. Sorduğum kişilerin verdiği yanıtlar hep aynıydı: “Dansçılar gibi kıvıra kıvıra çıkar...” Pehlivanlar tek tek soyunma odasını terk etmiş, stadın ışıkları bile kapanmıştı.

Sıra yağlardan arınmaya gelmişti. Neredeyse 10-12 duş vardı ancak hepsinde dörder kişi duş alıyordu. Sıramı beklemeye başladım. Tek kişi kaldığını gördüğüm bir duşa hamle yaptım: “Girebilir miyim” diye sordum. Kafasını ağır ağır kaldıran Ankaralı pehlivan abi sadece kafasını salladı. Ancak duşun altından bir adım bile kaymadı. Köpükler içinde tekrar acınası bir bakış atıp, “Bir saniye kafamı sokabilir miyim”dedim. Bu kez de kafasını sadece 5-10 santim geri çekti. Sonra bir ara elindeki sabunu ve keseyi bana uzatıp sırtına kese yapmamı işaret etti. Çaresiz başladım adını sormaya cesaret edemediğim pehlivan abinin sırtını keselemeye... Neyse ki 15 dakika sonra duşu sona erdi ve ben de suya kavuştum...

Bu arada Volkan Konak’ın ‘Herkesin Bir Derdi Var’ türküsü çalıyodu sahada. Haklıydı Volkan Konak...  Belki kemiklerim kırılmadı ama yine de tüm vücudum ağrılar içinde İstanbul’a dönüyordum. Gözümde hafif bir morluk, vücudumda birkaç çizikle Kırkpınar’ı atlatmıştım...

Yeniyetme bir yağlı güreşçiden tavsiyeler

- Her ne kadar 656 yıldır yapılıyor olsa da, bu kadar gelenekçi olmanın anlamı yok. Zeytinyağı gözleri çok yakıyor, bunun yerine bebe yağı gibi göz yakmayan, asidi olmayan kremler, yağlar kullanılabilir.

- Kispette kasnak yerine ‘snow- board’ botlarında kullanılan çelik telli klipsler kullanılabilir. Düğmeyi çevirdiğinde sıkı olsun, bıraktığında gevşesin.

- Kispete el sokulmasın ya da bundan vazgeçilemiyorsa korucuyu birtakım tedbirler alınsın.

- Cazgırlar herkesin adını anons etsin.

- Peşrevi tamamlamak mecburi olsun.

- Duşlara dört kişi girmek yasak olsun. Sadece birbirini keselemeye izin verilsin.

- İsteyen pehlivanların göbek atmasına izin verilsin...

 

Güncellenme Tarihi : 23.7.2017 13:18

İLGİLİ HABERLER