Gündem
  • 12.12.2002 10:26

TIMES: AVRUPA'NIN TÜRKİYE'YE İLİŞKİN BAŞLICA KAYGISI, MÜSLÜMAN BİR ULUS OLMASI

KAYNAK : Haber Vitrini LONDRA - İngiltere basınında bugün yer alan haber ve yorumlarda, Türkiye ağırlıklı olarak ele alındı. Guardian yazarı Jonathan Steele, Türkiye'yi, insan hakları açısından Slobodan Miloşeviç kadar acımasız bulduğunu belirterek Türk demokrasisinin desteklenmesi için AB üyeliğini savundu. Londra'dan bir tarih profesörü de Financial Times'taki yazısında, AB'yi sorumluluğa çağırdı. "Avrupa Birliği'nin Kopenhag'daki fırsatı" başlığı altında Financial Times, bugün başlayacak zirve toplantısının şimdiden 'tarihi' nitelik kazandığını anlattı. Gazetenin başyazısında, zirvenin gündemi muazzam ölçüde yoğun olduğu, her şey yolunda giderse 10 yeni üyenin katılım için anlaşmanın tamamlanacağı, Kıbrıs'ta bir ilke anlaşmasına varılacağı, Avrupa Birliği'nin askeri gücü için engellerin kalkacağı, Türkiye'ye üyelik müzakerelerine başlayacağı bir tarih verileceği sıralandıktan sonra, son üç maddenin birbiriyle iç içe olduğu vurgulandı. Yazıda, bunlardan birinde çözüme varılamamasının diğerlerine de zarar vereceği kaydedilerek, çözümsüzlüğün de zor bir duruma, karmaşaya yol açabileceği belirtildi. Financial Times, bunların arasında en zorlu meselenin Kıbrıs olmasının beklenmesi gerektiğini ifade etti. "Rauf Denktaş hala ayak sürüyor, Türkiye'nin onu masaya getirmesi vakti geldi" ifadesini kullanan gazete, bunu yaparsa Ankara'nın birliğe giriş müzakerelerinin takvimi konusunda cömert bir muameleyi hakedeceğini belirtti. "2005'İN FAYDALARI" Bu sürecin koşulsuz olamayacağını da ileri süren Financial Times, Fransa ve Almanya'nın 2005'te görüşmelere başlama teklifinin mantıklı olduğunu savundu. Teklif, 2004 yılında Türkiye'nin müzakerelere başlayacak durumda olup olmadığına karar verilmesini de içeriyor. Financial Times böylece Türkiye'nin vaat ettiği reformları yapacağını, Kıbrıs'ta varılacak çözümün uygulanması için Ankara'yla pazarlık gücünün korunacağını belirtti. Gazete, "Türkiye de biliyor ki, Kıbrıs'ın sadece Rum tarafı birliğe üye olursa, Türkiye'nin üyelik şansı çok azalacak" diye yazdı. Financial Times'ın yorum sayfasında, Londra Birkbeck College'ten tarih profesörü Mark Mazower, Avrupa'nın Hristiyan kulübü olduğu tezlerini değerlendirdi. Hristiyanlığın Avrupa dini olduğu kadar Afrika ve Asya dini de olduğunu, Doğu Roma, yani Bizans İmparatorluğu'nun Roma'nın Hristiyan mirasının sahiplerinden biri olduğunu aktaran yazar şöyle devam etti: "Avrupa'nın nüfusu azalırken, Avrupa sakinleri, Amerika Birleşik Devletleri'nin uzun vadeli ekonomik kalkınmasına erişebilmek için şiddetle göçe ihtiyaçları olduğunu kabul etmek zorunda. Avrupa Birliği'ne üye devletlerin iki tercihi var: Ya ekonomik kalkınma ya da eski Hristiyan kulübünden geriye kalanları muhafaza etmek. İkisine birden sahip olmak zor. Genişlemeye karar verince zaten seçimlerini de yapmışlardı." AVRUPA'NIN SINIRLARI NEREDE? Doğuya karşı kayıtsız kalan Avrupa'nın, Akdeniz ve Karadeniz'de gerginlikler artarken, bu içedönük yaklaşımı terk etmesi gerektiğini, sınırları ötesinde olup bitenler için daha fazla sorumluluk alması gerektiğini belirten Profesör Mazower, şöyle devam etti: "Polonyalı tarihçi Oskar Halecki bir zamanlar, 'Avrupa coğrafi olarak Asya'nın bir yarımadasından ibarettir' demişti. Sınırlarını nasıl belirleyeceği esasen siyasi bir konu. Şimdi Türkiye'ye muameleleriyle sınanacaklar. Oradaki yeni hükümetin de kendi diniyle evrim geçiren bir ilişkisi var ve bu da Avrupa'da yarım yüzyıl önceki Hristiyan Demokratlarının yaşadığı ikilemi hatırlatıyor. Soğuk Savaş bitti, Avrupa son 50 yıldaki başarısını gelecek 50 yılda tekrarlamak istiyorsa Hıristiyan Avrupa tasarımlarını da geride bırakmalı." POWELL'IN GİZLİ MEKTUBU Financial Times'ın iç sayfalarındaki bir haberde ise, Amerika'nın Türkiye'yle görüşmelerin başlamasını isterken insan hakları kriterlerinin engel teşkil etmemesini savunduğu belirtildi. Avrupa Komisyonu'nun dışişlerinden sorumlu üyesi Chris Patten'e, Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın gönderdiği gizli mektuba atıfta bulunan gazete, "Colin Powell mektupta Türkiye'nin Kopenhag kriterlerinin bazılarına 2003'ün sonlarında da uyamayabileceğini kabul etse de üyelik müzakerelerini hakettiğini belirtiyor" dedi. HANGİ TÜRKLER KAZANÇLI ÇIKACAK? "Doğu ile Batı arasında köprü olmak isteyen bir ülke" diye Türkiye'nin üyelik beklentilerini anlatan Times gazetesi, Türk halkının yüzde 80'inin Avrupa Birliği üyeliğini istediğini belirtirken, "Avrupa'yı işkencenin olmadığı, otobüslerin geç kalmadığı masal dünyası gibi görüyorlar" diye yazdı. Suna Erdem imzalı yazıya göre, Avrupa'nın Türkiye'ye ilişkin başlıca kaygısı Müslüman bir ulus olması. Türk diplomatlarının da bu kaygıyı avantaja çevirmek için Doğu ile Batı arasında bir köprü olmayı önerdiklerini anlatan yazar şöyle devam etti: "Modern Türkiye'nin kurucusu Kemal Atatürk'ün haşin laik yasaları sayesinde birçok dindar Müslüman Avrupa'da kendi vatanlarındakinden daha fazla dini özgürlüğe sahip. Türkiye'nin üniversitelerinde ve kamu görevlerinde başörtüsü yasak. Londra'da yaşayan gazeteci Betül İyilik, 'İngiltere'de giyim tarzım hayatımı etkilemiyor ama Türkiye'de etkiliyor' diyor. Türkiye'nin üyeliğini destekleyen ama pek sık duyulmayan bir tez daha var: Avrupa'nın en korktuğu Türkler, yani yoksullar ve dindarlar, haklar ve özgürlükler açısından Avrupa Birliği üyeliğinden en kazançlı çıkacak kesimler olacak. En fazla kaybedecek olanlar ise modern yönetici sınıfları. Ordu siyasetteki kontrolünü bırakmak zorunda kalacak, siyasetçiler rüşveti unutacak, iş dünyasındaki ahbapları da rekabetle tanışacak. Medya baronları ise haberleri öyle kolayca manipule edemeyecek." TÜRKİYE VE MİLOSEVİÇ'İN İNSAN HAKLARI DURUMU Guardian'ın köşe yazarlarından Jonathan Steele'in yorumu da Türkiye'yi ele aldı. Yazar, demokrasinin savunucusu olduğu söylenen NATO'nun 50 yıldır Türkiye'nin demokratik eksikliklerini görmezden geldiğini belirtti. Kürt azınlığa yapılan muamelenin özellikle utanç kaynağı olduğunu kaydeden yazar, hatta NATO'nun Türkiye'nin on binlerce Kürt'ü öldürmesini, Kürtlere baskı yapmasını silah satarak teşvik ettiğini ileri sürdü. Türkiye'nin uygulamalarını Slobodan Miloşeviç'in Yugoslavya dağılırken yaptıkları kadar ağır olduğunu da belirten Guardian yazarı, hiçbir NATO üyesi hükümetin buna ses çıkarmadığını vurguladı. NATO ülkelerinin 1980'deki askeri darbeye de bir şey demediğini, sivil idarenin geri gelmesi için önemli hiçbir adım atmadığını belirten yazar, Avrupa'da demokrasiyi yerleştirmek için iyi bir sicili olan başka kurumlar bulunduğunu belirttikten sonra Avrupa Konseyi'ni, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nı saydı. Yazar, ama bu konudaki en önemli kurumun Avrupa Birliği olduğunu ve üyeliğin Türkiye'de demokrasiyi desteklemeye yarayabileceğini kaydetti. Yazarın sonuç cümlesi şöyle: "Avrupa Birliği Türkiye'yi almalı." Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:53

İLGİLİ HABERLER