Gündem
  • 7.5.2004 16:47

'TÜRK' DİYEMEYENLERİN DİYARI: BATI TRAKYA...

ANKARA - Adlarında 'Türk' kelimesi geçen birlikleri kapatan, seçim kampanyalarında 'Türk' kelimesini kullanan bağımsız milletvekili adayları Sadık Ahmet ve İbrahim Şerif'i hapse mahkum eden, Batı Trakya'da yaşayan Türkler'den 'soydaşlarımız' diye bahseden Türkiye'nin Gümilcine Başkonsolosu'nu 'istenmeyen adam' ilan eden, Türkler'in müftülerini seçme hakkını hiçe sayarak kendisi müftü atayan Yunanistan, o bölgede yaşayanların da Türk olmadığını savundu. Başbakan Erdoğan, Yunanistan ziyareti kapsamında Batı Trakya'ya da gidecek. İlk kez bir Türk lider olarak 1952 yılında 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı kucaklayan Batı Trakyalılar, 52 yıl da sonra da Erdoğan'ı ağırlayacaklar. Erdoğan, ayrıca Turgut Özal'ın 1988 yılındaki ziyaretinin ardından Yunanistan'a gidecek ilk Türk Başbakanı olacak. Erdoğan'ın ziyareti ile yeniden gündeme gelen Batı Trakya, yıllardır Türkiye Yunanistan arasında sorun oldu. Derlenen bilgilere göre, Meriç ile Karasu Nehirleri arasında kalan ve Gümülcine, Dedeağaç, İskeçe şehirlerini kapsayan 8 bin 578 kilometrekarelik alan yüz ölçümüne sahip Batı Trakya, Lozan Antlaşması ile Yunanistan'a bırakıldı. O dönemde bölge nüfusunun yüzde 80'i Türkler'den, bölge toprakların da yüzde 86'sı Türkler'e ait arazilerden oluşmaktaydı. Ancak bugün Türk nüfusu yüzde 36'lara kadar gerilerken, Türkler'e ait arazi oranı da yüzde 40'ın altına düştü. Lozan Antlaşması'na göre Batı Trakya'da yaşayan Türkler'in her yerde ana dilleri Türkçe'yi kullanabilecekleri hükme bağlandı. Buna karşın zaman içinde Türkçe konuşanlara karşı baskıcı politikalar uygulandı. Gümülcine Türk Gençleri Birliği (1938), İskeçe Türk Birliği (1946) ve Batı Trakya Türk Öğretmenleri Birliği (1966) gibi adında Türk sıfatını taşıyan birliklerin kapatılmasına ilişkin davalar açıldı. Yıllarca süren davalarda son sözü söyleyen Yunan Yargıtayı, 4 Kasım 1987 davayı esastan görüşerek birliklerin kapatılması yönündeki kararı onayladı. Yunan hükümetlerinin 'Batı Trakya'da Türk yoktur' tezi, böylece Yargıtay tarafından onaylandı. Bu karar ile 29 Ocak 1988 tarihinde sokaklara dökülen yaklaşık 10 bin kişi, Yunan Hükümeti'ni protesto etti. 30-31 Ocak 1988 tarihinde yapılan ve Türk-Yunan diyaloğunu yeniden kurmak amacına dönük Davos Zirvesi öncesine rastlaması açısından ayrı bir önem taşıyan sözkonusu protestonun diğer bir amacı da Türkiye'nin dikkatini bu bölgeye çekmekti. Dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın Yunan meslektaşı ile biraraya geldiği Davos Zirvesi'nde Batı Trakya'dan bahsetmemesi o bölgede yaşayan Türkler açısından tam bir hayal kırıklığına neden oldu. Ankara'nın bu tavrına rağmen Batı Trakya Türkleri mücadelelerine devam etti. 1980'lerde Sadık Ahmet çevresinde toplanan Türkler, 1990'lı yıllarda Türkiye kamuoyunun ilgisini çekmeyi başardı. 1989 yılında yapılan seçimlerde bağımsız milletvekili adayı olarak katılan Sadık Ahmet, İbrahim Şerif ve İsmail Rodoplu hakkında seçim kampanyası sırasında yayınladıkları duyurular dolaysıyla soruşturma başlatıldı. Rodoplu'nun milletvekili seçimlerek dokunulmazlık kazanması üzerine, 'adaylık dilekçelerini eksik doldurdukları' için seçime katılamayan Sadık Ahmet ve İbrahim Şerif hakkında dava açıldı. Yalan haber dağıtmak, kampanyalarında 'Türk' kelimesini kullanarak halkı şiddete ve bölünmeye yönelterek toplumsal huzuru bozmak suçlarından yargılanan Ahmet ve Şerif, 25-26 Ocak 1990 tarihinde yapılan duruşma sonucu, kamu düzenini bozmak suçundan 18'er ay hapis ve 3'er yılda siyasal haklarından maruz bırakılma cezasına çarptırıldılar. Tepki çeken mahkeme sonrasında Yunanlılar, Türkler'e saldırıp, Türkler'in dükkanlarına zarar verdiler. 1 Şubat 1990 tarihinde Türkiye'nin Gümilcine Başkonsolosu Kemal Gür, Rodos Valisi'ne bir mektup göndererek, saldırıya uğrayan dükkanları gezeceği gerekçesi ile güvenlik önlemi alınması istedi. Yunan Hükümeti, mektubunda 'soydaşlarımız' kelimesini kullanan Gür'ü, 'istenmeyen adam' ilan etti. Türkiye de aynı şeyi Yunanistan'ın İstanbul Başkonsolosu için yaptı. Böylece Batı Trakya, Türkiye ve Yunanistan ilişkilerini de olumsuz etkilemeye başladı. Türkler'in kişi ve aile hukuku konularında hakimlik yapan ve dini liderleri olan müftülerin de milletlerarası antlaşmalara ve 1920'de çıkarılan kanuna göre Türkler tarafından seçilmesi gerekirken 1985'te vefat eden Gümülcine müftüsünün yerine Yunan yönetimince doğrudan bir müftü tayin edilmesi de gerginlik konusu oldu. Haklarının yok sayıldığını düşünen Türkler, Atina'nın atadığı müftüyü tanımadıkları gibi kendi müftülerini seçtiler. 1990 seçimlerine gelindiğinde ise Sadık Ahmet'in cezaları kaldırıldı. 8 Nisan'da yapılan seçimlere giren Sadık Ahmet Rodop ilinden milletvekili seçildi. Yunan Hükümeti'ni rahatsız eden bu olay karşısında gerekli 'yasal' önlemler alındı. Seçimlerden sonra tek başına hükümet kuran Yeni Demokrasi Partisi (YDP), 24 Ekim 1990'da yeni bir seçim yasa tasarısı sundu. Muhalefetin eleştirilerine rağmen, Kasım 1990'da YDP'nin 151 oyu ile kabul edilen 163 Sayılı Seçim Yasası, bağımsız adayların bile seçilebilmek için toplam geçerli oyların yüzde 3'''fc söyleyen Yunan Yargıtayünü almaları hükmünü getiriyordu. Böylece bağımsız milletvekili seçilme fiilen olanaksızlaşmıştı. Çünkü ülke çapında yüzde 3 barajı, 200 bin oy demekti ki azınlığın tam nüfusu bu sayının altında kaldığı gibi azınlığın yaşadığı bölgede kayıtlı seçmen sayısının tümü de buna ulaşamıyordu. Yeni seçmen yasası Batı Trakya'da başlayan siyasal hareketliliğe önemli bir darbu vurdu. Bununla birlikte, Sadık Ahmet hemen bir parti kurdu. Meclis'e milletvekili sokma şansı olmasa da Avrupa Topluluğu Parlamentosu'na milletvekili göndermek partinin temel hedefi olarak belirlendi. Mayıs 1991'de Batı Trakya'yı ziyaret eden Yunan Başbakanı da kendisini yörenin ihmal edilmiş olduğu kabul etmek ve bu durumunun düzeltileceğini açıklamak zorunda hissetti. Yunanistan'ın azınlıklara yönelik politikasının çeşitli uluslararası kuruluşlarca eleştirildiği bu dönemde Türkiye, Batı Trakyalılar'a gereken desteği vermedi. Eylül 1991'de Yunan Başbakanı ile görüşen dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz Batı Trakya'dan hiç bahsetmedi. 24 Temmuz 1995'te Sadık Ahmet'in bir trafik kazasında ölmesi, başlayan siyasal hak talep etme sürecine önemli bir darbe vurmakla birlikte Batı Trakya sorunu, uluslararası gündeme yerleşti. İnsan hakları ile ilgili siyasal ve hukusal kuruluşlar bu alanda Yunanistan'ı izlediler. Bu yoğun uluslararası baskı özellikle Yunanistan'ın azınlık politikasında önemli değişiklere yol açtı. Öte yandan, son Yunanistan'da yapılan son seçimlerde Türkler, birleşemedikleri için milletvekili çıkartamadılar. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:10

İLGİLİ HABERLER