LOZAN MUHALİFİ ALİ ŞÜKRÜ BEY TOPAL OSMAN TARAFINDAN ÖLDÜRÜLDÜ

  • 7.8.2022

KARABEKİR’İN KAYIP GÜNLÜKLERİ!.
Kazım Karabekir konağı basılıp evindeki yazılı bütün kâğıtların götürülmesinden sonra aklı başına geldi ama geç kaldı.
Bir dönem omuz omuza çarpıştığı silah arkadaşlarının bir ajanmış gibi evini bastırması ve 40 çuval kitap ve günlüklerini almasının şokunu uzun süre üstünden atamadı.
Baktı ki CHP yönetimi ve onun emrindeki polisler kendisini rahat bırakmayacak, bu ablukadan çıkmak için harika bir yol buldu.
Karabekir’in üç kızı vardı. Emel ve Hayat adlı ikizler ile Timsal Karabekir.
Karabekir kızları olgunluğa erişince; günlüğündeki konuları tek tek ve uzun uzun anlatarak kızlarına ezberletti.
Önemli gün ve olayları yazmak yerine, onların kızlarının hafızasına yükledi.
Böylece günlüklerini CHP ve sivil polislerin hiç bulamayacağı bir yere yerleştirdi.
Hayat Karabekir Feyzioğlu, 1949 yılında evlendiği eşi Prof. Dr. Feyzi Feyzioğlu’nu 1983 yılında Ankara Esenboğa’da meydana gelen uçak kazasında kaybetti.
2000 yılında kardeşi Timsal Karabekir ve merhum ikizinin kızı Gülden Gazioğlu ile beraber Kazım Karabekir Vakfını kurdu.
Bu vakıf aracılığıyla Paşa’nın bütün kitaplarını bastılar.
Tabi herkes Kazım Karabekir’in kayıp günlüklerinin peşine düşmüştü.
Günlüklerin peşine düşen isimlerden birisi de Gazeteci Uğur Mumcu idi.
Uğur Mumcu 1990 yılında Karabekir’in kızlarından Hayat Hanım ile seri bir röportaj yaparak, bu günlükleri parça parça gün yüzüne çıkardı
Karabekir’in günlükleri 1990 yılı Haziran ayı içerisinde Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlandı.
Etkisi çok büyük oldu.
Resmi tarihi yerle bir eden günlükler, yalaka tarihçilerin yalanlarını da yüzüne çarptı.
Uğur Mumcu o seri yazısını daha sonra, “Kazım Karabekir Anlatıyor” adıyla kitaplaştırdı.
Karabekir Paşa günlüklerinde korkunç bir cinayeti not almış.
14 Ocak 1923 günü M. Kemal, Karabekir ve Fevzi Paşa ile trenle İzmir’e gider.
M. Kemal o gün çok öfkelidir. Öfkesinin nedeni de Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’in çıkaracağı gazete için Ankara’ya matbaa makinası getirmesidir.
Karabekir o günü şöyle not etmiş;
- Gazi M. Kemal pek asabi idi. Muhaliflerden Ali Şükrü Bey, (Ankara’ya matbaa makinası getirmiş. Tan adında bir gazete çıkaracakmış, siz hâlâ uyuyorsunuz) diye yaveri Cevat Abbas Bey’e verdi; veriştirdi. Ve (yakın, yıkın) diye çıkıştı.
Yalnız kalınca kendilerini teskin ettim. Bu tarzdaki beyanatının dışarıya aks edebileceğini ve pek de doğru olmadığını anlattım.

Bu sözlerden 2.5 ay sonra Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey ortadan kayboldu. TBMM’de muhalif milletvekilleri adeta kıyamet koparttı.
Sonrasını Karabekir’den öğrenelim:
- “Ne kötü tesadüftür ki, bugün Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in ortadan kaybolması ve bunun da M. Kemal Paşa’nın muhafız taburu komutanı Topal Osman Ağa’nın bir cinayeti olarak ortaya yayılması, Ankara havasında bir samimiyetsizlik ve itimatsızlık uyandırmaya sebep oldu.
Yeni intihaba karar verildiği bir günde, Ankara’da matbaa açmış ve gündelik bir siyasî gazete çıkarmaya başlamış bulunan bir muhalif mebusun ortadan yok edilmesi çirkin olduğu kadar tehlikeli bir işti.
Muhalif mebuslar, bu olaydan dolayı Gazi M. Kemal’in bir parmağı olduğunu dillendiriyorlar ve tevkif müzekkeresi çıkarmaya kadar da ileri gidiyorlardı.

Peki, bu Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey kimdir?

Ali Şükrü Bey; son derece dürüst, dinine ve milletine bağlı bir isimdi. Kendisi aynı zamanda gazeteci idi. Meclisteki muhalefet vekillerinin de önde gelen ismi idi.
 Mustafa Kemal’in önderliğindeki Birinci Grup'a muhalif milletvekillerinin toplandığı İkinci Grup'un liderlerinden biri oldu.
Mustafa Kemal’in Hâkimiyet-i Milliye gazetesine karşı Tan gazetesini yayımlamaya başladı.
Lozan görüşmelerinden sonra yapılan meclis oturumlarında; İsmet Paşa'nın hariciyeci olmadığı için Lozan'da acemice işler yaptığını ve TBMM'nin kendisine verdiği yetki sınırlarının dışına çıkarak müzakereleri sürdürdüğünü savundu.
Lozan'da devam eden müzakerelerin durumu hakkında TBMM'ye açıklanan resmi bilgiler ile dış kaynaklı haberler arasında çelişkileri dile getirdi.
Meclisin en aktif ismi olan Ali Şükrü Bey’in ağır eleştirileri hükümeti zor durumda bırakıyordu.
Ali Şükrü Bey; Halifeliğin ve Saltanatın kaldırılmasına şiddetle karşı çıkmış, Dinen haram kılınan içkinin yasaklanması için kanun teklifi vermişti.
Ali Şükrü Bey; 27 Mart 1923 günü ortadan kayboldu. Kaybolduğu iki gün sonra kardeşi Şevket (Doruker) Bey tarafından Başbakan Rauf Orbay’a bildirildi.
Mecliste Lozan’a dair sert tartışmaların yaşandığı bir zamanda Ali Şükrü Bey’in kaybolması, siyasi bir cinayete maruz kaldığı söylentisine sebep oldu.
Kaybolduktan üç gün sonra da cesedi Çankaya Köşkü yakınlarındaki Mühye Köyünde toprağa gömülmüş halde bulundu.

Yapılan soruşturmalar neticesinde Osman Ağa ve adamlarından Mustafa Kaptan’ın cinayetin faili olduğu bilgisine ulaşıldı.
Bunun üzerine Mustafa Kaptan tutuklandı. Mustafa Kaptan, cinayeti Osman Ağa’nın yaptırdığını itiraf etti.
Mustafa Kaptan; Ali Şükrü Bey’i Kuyulu Kahve’de otururken gördüğünü, Osman Ağa’nın ayağındaki kurşunun çıkarıldığını söylediğini ve birlikte yanına gitmeye onu ikna ettiğini belirtti…
Topal Osman’ın Saman Pazarı’ndaki evine götürüldüğünü, Yatakta bulunan Osman Ağa’nın karşısına oturtulan Ali Şükrü Bey’in kahve içtiği sırada arkasından saldırılıp Topal Osman ve sekiz adamı tarafından kementle boğulduğunu itiraf etti.
Topal Osman, bir saldırı geleceği öngörüsüyle köşkten ayrılıp Başbakan Rauf Bey’in dairesine geçmiş olan Mustafa Kemal’i köşkte bulamadı. Topal Osman’ın öfke ile kapıyı kırıp içeri girmesi ve önüne geleni parçalaması olayı tarihe Çankaya Köşkü Baskını olarak geçti.
Topal Osman’ın bu gücü nereden geliyordu?
Topal Osman aslında bir eşkıya idi.
Dosyasında işlenmemiş bir suç kalmamıştı. Dosyasındaki vukuatları şöyle idi;
Ordudan aldığı buğdayları Panço adındaki bir Rum ile birlikte 100 bin liralık sahte bir mazbata ile Giresun Nokta Kumandanlığına satarak halk ve devleti dolandırdı.
Rum ve Müslümanların arazilerini gasp ederek kendi ve akrabaları arasında pay etti.
60 bin lira değerindeki sığır ve koyunu gasp ederek Giresun'a getirip sattı.
Başkasının kente kasaplık hayvan sokmasını da engelleyerek fahiş fiyattan para kazandı, kardeşiyle birlikte hükümetin kentte banka kurmasını engelledi.

Topal Osman, Giresun Belediye Reisi Dizdarzâde Eşref Bey'in sağlık gerekçesiyle görevi iâde etmesi üzerine yasal bir yetkisi olmadan ve kimseye danışmadan kendisini belediye reisi ilan etti.
Savaştan sonra memleketine dönüp Giresun ve Samsun havalisinde Pontus çeteleri ile uğraştı ve bu konuda pek çok başarı elde etti. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra kendisini kimseye danışmadan Giresun belediye başkanı ilan etti.
İstanbul’da kurulan Divan-ı Harp mahkemesi, savaşta işlediği suçlar nedeniyle hemen yakalanması ve İstanbul'a getirilmesine karar verdi.
19 Mayıs 1919'da Osmanlı Devleti'nin ordu müfettişi olarak Samsun'a gelen Mustafa Kemal Paşa'nın görevlerinden birisi, Topal Osman'ı ve çetesini yakalayıp etkisiz hale getirmekti.

Kimi kaynaklara göre Topal Osman, Mustafa Kemal ile 29 Mayıs 1919’da Havza’da gizlice görüştü.  Bu tanışıklıktan sonra Mustafa Kemal Topal Osman’ı yanından bir daha ayırmadı.
Eşkıya olan Topal Osman zaman zaman muhalif isimlere uyarılar yaparak onların susturulmasını sağladı.
Dönelim meselemize…
Hakkında tutuklama kararı verilen Topal Osman; kendisini tutuklamaya gelen Muhafız Tabur Komutanı ve askerleriyle Çankaya Köşkü’nde çatışmaya girdi.
Çok sayıda asker hayatını kaybederken, Topal Osman 100 silahlı adamıyla Çankaya’da ‘Papaz’ın Bağı’na sığındı.
Teslim olmayı kabul etmeyen Topal Osman, 1 Nisan'ı 2 Nisan'a bağlayan gece Muhafız Taburu jandarmaları ile kendi adamları arasında yaşanan çatışmada yaralı olarak ele geçirildi.
Çıkan çatışmalarda yaralı olarak ele geçirilmiş ancak Muhafız Taburu Komutanı İsmail Hakkı Tekçe tarafından başı gövdesinden ayrılmak suretiyle kesilerek öldürüldü.
Yaralı olan Topal Osman’ın kaçma tehlikesi kalmamışken, sorgulanmadan infaz edilmesi pek çok şüpheyi de beraberinde getirdi:
Herkes Topal Osman’ın anlatacaklarını merak ederken, Muhafız Alayı Komutanı bu cinayeti işleme sebebini bile sormadan hemen oracıkta başını kesip temelli susturdu.
Başı kesilen Topal Osman alelacele gömüldü.
Ertesi gün Meclis şaşırtan bir karar verdi.
Hükûmet, olayın failinin Milis Topal Osman Ağa olduğuna hükmetti ve asılmasına karar verdi. Bu konuda da yazılı karar çıkartıldı.
Ancak ortada bir sorun vardı.
Topal Osman çoktan öldürülmüş ve gömülmüştü.
Bu durum anlatılınca; hükümetten, “ Mezarından çıkartıp asın karar böyle” denildi.
Yine bir sıkıntı vardı.
Topal Osman’ın asılmak için başı yerinde değildi…
Hükümet uzun görüşmeden sonra, “Karar verdik. Çaresiz asacağız. O zaman ayaklarından asın” emri verdi.
Mezarından çıkartılan Topal Osman; Ulus Meydanı'nda başı olmadan ayaklarından asıldı.
Kardeşlerinin M.Kemal ’den ricası üzerine Giresun’a nakledildi ve Kurban Dede mezarının yanında Giresun Kalesi’ne defnedildi.
Ölüsü, Atatürk’ün Giresun’u ziyaretinde verdiği emir üzerine 1925 yılında kalenin en yüksek tepesinde yaptırılan anıt mezara nakledildi.
Pek çok masumun kanına giren, sayısız cinayet işleyen ve insanların malına el koyan Topal Osman, korkunç bir ölümle cezasını buldu.
Herkese ders olacak ibretlik bir vaka…


METİN ÖZER/ HABERVİTRİNİ