Gündem
  • 3.11.2002 13:23

3 KASIM'DAN 3 KASIM'A

KAYNAK : Haber Vitrini Türkiye'nin, seçimlere Susurluk tablosunun ne kadar dışında girdiği tartışılır, ama herkesin katıldığı birşey var, Susurluk'tan bu yana hissedilebilir değişim yaşandığı. Bugün 3 Kasım 2002. Türkiye, bir umutla sandık başına gidiyor. Seçmen, belki de günlerce, haftalarca önceden aldığı kararı uygulayacak. Seçimin altı yıl önce Marmara'nın bir kasabasında meydana gelen ve büyük gürültüler koparan kazanın yıldönümünde gerçekleşmesi ilginç. 3 Kasım 2002, aynı zamanda meşhur Susurluk kazasının 6. yıldönümü. Türkiye'nin, seçimlere Susurluk tablosunun ne kadar dışında girdiği tartışılabilir, ama herkesin fikir birliği içinde olduğu birşey var ki o da, Susurluk sürecinden bu yana Türkiye'de hissedilebilir değişimler yaşandığı. Ancak bu değişimin, kaza sonrası oluşturulmaya çalışılan 'Susurluk hassasiyeti' ile ilgisi yok. Değişim, daha çok 1996 ve öncesindeki şartların büyük ölçüde ortadan kalkmasıyla ilgili. Çiller'in yaptığı toplantı Devletin üst kademelerindeki bir grubun, o günün şartlarında belirlediği bu savaş konsepti DYP lideri Tansu Çiller'in 1993 Kasım ayının başlarında Holiday Inn Oteli'nde bir toplantıda sarfettiği, "PKK büyük şehirlerde işadamı ve sanatçılardan haraç toplayarak gelir sağlamaktadır. Haraç verenlerin isimlerini biliyoruz. Hesap soracağız" sözleriyle hayat buluyordu. Bu sözlerin ardından uyuşturucu kaçakçısı Behçet Cantürk 14 Ocak 1994'te İstanbul'da kaçırıldı, cesedi 20 saat sonra Sapanca'da bulundu. Aynı tarihlerde yıllar sonra uyuşturucu kaçakçılığından yargılanacak olan Yaşar Öz, İstanbul'da gözaltına alındı. Ancak Öz'ün durumu başkaydı, çünkü yıllarca devlete hizmet verdikten sonra kaçırılan ve birtakım anlaşmazlıklar nedeniyle ortadan kaldırıldığı düşünülen MİT muhbiri Tarık Ümit'le birlikte 'terör örgütlerine yönelik' faaliyetlerde bulunuyordu. Yaşar Öz, Ankara'dan -dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'dan- gelen talimatla serbest bırakıldı. Bucak, büyüyen yerel güç Bu konseptin kanıtı olan 'cesur' ifadeler, Susurluk kazasından sonra hazırlanan Kutlu Savaş'ın meşhur Susurluk raporuna şöyle yansıyordu: "Kim olduğu ve ne yaptığı aşikar olmasına rağmen devlet, Cantürk'le başedememiştir. Yasal yollar yetmemiş, neticede Özgür Gündem gazetesi plastik patlayıcılarla havaya uçurulmuş, Cantürk'ün devlete biat etmesi beklenirken adı geçenin yeni bir tesis kurmak üzere harekete geçmesi üzerine Türk Emniyet Teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış ve karar infaz edilmiştir." Susurluk'un hangi ihtiyacın yansıması olduğunu anlamak için kaza yapan arabada bulunan üç aktörün kimliğine bakmak gerekiyor. Sedat Bucak, yerel bir güçken Ankara'da Meclis'e giriyor ve güvenlik politikalarının uygulanmasında etkin bir aktör haline geliyor. 1980 öncesinin daha kentli aktörü Abdullah Çatlı sonraları Avrupa görmüş, 'devletin dış güvenlik politikalarının gereklerini yerine getirmiş' ve PKK'dan sonra yurtiçinde faaliyetlerde bulunmaya başlamış bir isim. 'Alanının deneyimli isimlerinden olduğu için' devlet için tercih konusu biri. Polis şefi Hüseyin Kocadağ, hem etnik kimliği hem geçmişteki siyasi duruşundan kaynaklanan farklılığıyla öne çıkan çeşitlendirici bir ad. 3 Kasım 1996 kazasının tek yaşayan aktörü Sedat Edip Bucak tam altı yıl sonra, 3 Kasım 2002'de seçimlere giriyor. Diğer iki aktör ise, görevlerini eksiğiyle fazlasıyla tamamlayıp dünyaya veda ettiler. Pastadan kim pay kaparsa... Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın çevresindeki ekibe, yurtdışına giriş-çıkışlarını kolaylaştıracak resmi imkanlar sağlanmıştı. Yeşil pasaport kullanıyor ve kolaylıkla silah taşıma belgeleri ediniyorlardı. Bu mücadelelerden biri yıllarca hem uyuşturucu kaçırıp, hem de devlete muhbirlik yapan Tarık Ümit'in öldürülüp kaybedilmesine neden oldu. Susurluk kavramıyla genelleştirilen olgunun ortaya çıkmasını ateşleyen temel nedenlerden biri Ümit'in kaybolmasının MİT'te 'kontr-terör' faaliyeti yürüten Mehmet Eymür grubunda rahatsızlık yaratmasıydı. Bu grubun üyelerinden Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, yurtdışı operasyonlarındaki 'başarısından' çok yurtiçindeki geniş haraç ağıyla dikkat çeken bir isim oldu. Yeşil'in üç yurtdışı operasyonu o veya bu nedenle başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bu operasyonlardan ilki Mayıs 1996'da bir ton patlayıcı ile yüklü bir minübüsün Mahsun Korkmaz Akademisi'nin yakınlarında patlatıldığı PKK lideri Abdullah Öcalan'a yönelik operasyondu. Öcalan bu operasyondan sağ kurtulmuştu. Oysa Yeşil'in Ziraat Bankası'nda Ahmet Demir (Yeşil, pek hoşlanmadığı eski Emniyet Müdürü Ahmet Demir'in adını kullanıyordu) adına açılmış hesabındaki hareketlilik, haraç işlerinde daha başarılı olduğunu kanıtlıyordu. Bu sıralarda Ağar'a bağlı Emniyet ekibi de Apo'ya yönelik bir suikast planı hazırlıyordu, ancak bu gerçekleşmedi. Askerler de sonunda konuştu Yıllarca yorum yapmayan yetkili isimler, davanın kapanmasından sonra 'birilerinin hatırıyla' konuştular ve davada geçen isimleri konuyla ilgisi olmayan yorumlarla savunmaya çalıştılar. Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, 3. Ordu eski Komutanı Orgeneral Necati Özgen, Kara Kuvvetleri Lojistik eski Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı ve Adapazarı Tümen Komutanı Tümgeneral Cumhur Evcil, hapis cezalarının Yargıtay'ca onanmasından sonra, "Korkut Eken herşeyi bizim bilgimiz dahilinde yaptı" şeklinde özetlenebilecek bir açıklama yaptılar. Oysa komutanların Eken'in faaliyetlerinden haberdar olmaları pek olanaklı değildi. Çünkü paşaların sözünü ettiği 1993-96 döneminde Eken emekli bir yarbay olarak orduda değil, Emniyet'te görev yapıyordu. Eken'in bu dönemden önce (1980'lerde) Güneydoğu'da Özel Harp'e bağlı olarak bazı kuvvetleri eğittiği biliniyor. Oysa 1980'lerde -1993 'anti-terör stratejisinin' uygulayıcılarından- dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in Eken'le hiyerarşik bir bağı bulunmuyordu. Ülkücülerin Reis'i Abdullah Çatlı Susurluk'taki Mercedes'te Mehmet Özbay kimliğiyle öldü. Adı 80 öncesi birçok olaya karıştı, hafızalara Bahçelievler katliamının planlayıcısı olarak yerleşti. Yurtdışına kaçtı. Uyuşturucu kaçakçılığından mahkûm oldu. Türkiye'ye gelip Susurluk çetesinin önce 'tetikçi'si olarak iş yaptığı iddia edildiyse de daha sonra 'lider' olma sevdası bazı çete üyelerini rahatsız etmiş, Çatlı'nın 'söz geçirilemez' hale geldiği mahkeme tutanaklarına geçmişti. Geride emniyette kayıp sanılan susturucu silahlar, sahte kimlikler, bir miktar kokain ve faili meçhul cinayetler kaldı. Susurluk nasıl ortaya çıktı? Mafyanın bazı emniyetçilerle ilişkide olduğu biliniyordu ama yakınlığın gerçek boyutları Susurluk'la ortaya çıktı. Kuşadası'ndan 3 Kasım 1996'da yola çıkan Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ'ın kullandığı 06 AC 600 plakalı 600 Sel Mercedes marka otomobil, Balıkesir'in Susurluk İlçesi'ni geçtikten sonra, "NATO Yolu", ya da "Havaalanı" denilen mevkiye geldiğinde, bir benzin istasyonundan yola çıkan Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721 plakalı kamyona çarptı. "Mehmet Özbay" sahte kimlikli Abdullah Çatlı ile polis şefi Hüseyin Kocadağ ve manken Gonca Us'un öldüğü kazada, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın yaralanmasıyla ülke gündemine oturan trafik kazasının üzerinden tam 6 yıl geçti. Çarpıtılan Susurluk fotoğrafı Bugün Susurluk olayının artalanını oluşturan faaliyetlerin perde arkasında 1970'lere uzanan silah ve uyuşturucu kaçakçılığı işleri, devletin güvenlik politikaları, ne olduğu ve nerede yapıldığı bilinmeyen operasyonlar için örtülü ödenekten karşılanan paralarla silah temini, kumarhane piyasasındaki rantın bölüşümüne dair kavgalar ve kredi ilişkileri yatıyor. Yargının verdiği kararlar; genel Susurluk fotoğrafının nasıl çarpıtıldığını gözler önüne seriyor. Korkut Eken, İbrahim Şahin ve özel timcilere verilen sembolik cezalar. Yargılama sürecindeki ketumiyetleri ve devlete bağlılığı sürdürme konusundaki kararlılıkları için... Arabadan sadece Bucak sağ çıktı... Devlet-mafya-polis ilişkisini ortaya çıkartan 3 Kasım 1996'daki Susurluk kazasından sağ çıkan tek kişi DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak'tı. Bucak, önce, hafızasının net olduğunu söyleyerek içinden geldiği gibi konuştu. Susurluk kazası "Susurluk Çetesi"ne doğru yol alınca, çelişkili açıklamaları birbirini izledi. Sıkıştırıldı; "İnanmam! Ben mi demişim" diyerek söylediklerini "hafıza kaybına" bağladı. Urfa'nın Siverek ilçesinde büyük bir aşiretin lideri ve DYP milletvekili. "Devletin görevlendirdiği şahıslarla birlikte, devlet düşmanlarına karşı mücadele ettiği"ni söyledi. Yeniden milletvekili seçildi. Kim ne kadar hapis yatacak? 6 yıl ağır hapis cezası alan İbrahim Şahin, 185 gün Metris'te kaldığı için 694 gün daha hapis yatacak. Eski MİT görevlisi Korkut Eken ise 879 gününü cezaevinde geçirecek. 4'er yıl ağır hapis cezası verilen sanıklardan daha önce cezaevinde yatan Sami Hoştan 555, Ali Fevzi Bir 467, Enver Ulu 445, Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu 402'şer, Abdülgani Kızılkaya 393, Mustafa Altunok 382, Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz da 296'şar gün için yeniden cezaevine konuldu. Halen başka suçlardan tutuklu ve hükümlü bulunan Yaşar Öz 481, Haluk Kırcı ise 431 günün infazını yine cezaevinde kalarak tamamlayacak. Susurluk kronolojisi 5 Kasım 1993: JİTEM'in eski görevlisi Binbaşı Ahmet Cem Ersever, Ankara'nın Elmadağ ilçesi yakınlarında ölü bulundu. 3 Mart 1995: MİT'in haber kaynağı Tarık Ümit esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldu. 28 Kasım 1995: Tefeci Nesim Malki Bursa'da öldürüldü. 25 Mayıs 1996: İşadamı Mehmet Ali Yaprak Gaziantep'te polis olduğunu söyleyen kişilerce kaçırıldı. 22 Eylül 1996: Abdullah Çatlı'nın Mehmet Özbay kimliğiyle dolaştığını bildiren İkinci MİT Raporu çıktı. 3 Kasım 1996: Balıkesir'in Susurluk ilçesi yakınlarında meydana gelen trafik kazasında polis şefi Hüseyin Kocadağ, gladyatör Abdullah Çatlı ve Gonca Us ölürken, DYP Milletvekili Sedat Edip Bucak yaralandı. 8 Kasım 1996: İçişleri Bakanı Mehmet Ağar görevinden istifa etti. 11 Kasım 1996: DGM Cumhuriyet Başsavcılığı olayın 'çete kurmak' boyutuyla ilgili soruşturma başlattı. 20 Kasım 1996: Özel timcilerin Topal cinayetiyle ilgili olarak gözaltına alındıkları, ancak Mehmet Ağar'ın talimatıyla serbest bırakıldıkları ortaya çıktı. 23 Kasım 1996: Yeşil, Öcalan'a yönelik 'Yıldırım' operasyonu için Beyrut'a uçtu. Orada buluşması gereken MİT görevlisiyle biraraya gelemedi ve beş gün sonra Türkiye'ye döndü. 24 Kasım 1996: ANAP Lideri Mesut Yılmaz Budapeşte'de yumruklu saldırıya uğradı. 13 Ocak 1997: İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı özel timciler Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy'u tutukladı. 23 Ocak 1997: Abdullah Çatlı'nın özel timci Ziya Bandırmalıoğlu'nun oğlunun sünnet düğününde İbrahim Şahin'le birlikte çekilmiş fotoğrafları ortaya çıktı. 8 Aralık 1997: Susurluk komisyonu raportörü hakim Akman Akyürek, Maslak'ta kuşkulu bir trafik kazasında öldü. 6 Şubat 1998: Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfi Topal'ın ortağı Sami Hoştan tutuklandı. 18 Ağustos 1998: Alaattin Çakıcı Fransa'nın Nice kentinde yakalandı. Mafya liderinin üzerinden kırmızı pasaport çıktı. 20 Ağustos 1998: Kırmızı pasaportun MİT'ten verildiği anlaşıldı. 23 Eylül 1998: Çakıcı ile ANAP'lı Eyüp Aşık'ın konuşmalarını içeren kaset ortaya çıktı. 14 Ekim 1998: Türkbank'ın satışı durduruldu. 12 Şubat 2001: Susurluk davasında 4-6 yıl arasında hapis cezaları verildi. yenişafak Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:33

İLGİLİ HABERLER