
920 TRİLYONU KURTARAN AYDIN DOĞAN HÜKÜMETİ SELAMLARDI
İşte öylesine bir dâvet / TAHA KIVANÇBir uluslararası basın örgütü yıllık toplantısının Dolmabahçe Sarayı bahçesinde yapılan dâvetinde karşılaştım İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'la; biraz önce okuduğum bir haberden hareketle "Tayyip Bey milletvekilliği teklif etmiş, siz reddetmişsiniz" dedim. Etrafa bakındıktan sonra şunu söyledi: "İler tutar tarafı olmayan bir haber…"
Etrafta haberi veren gazetenin mensuplarından geçilmiyordu. "Biz" dedi İstanbul Belediye Başkanı, "Tayyip Bey'le çok sık biraraya geliyoruz, siyaset de konuşuyoruz; bana böyle bir teklifte bulunması için bir sebep olmadığı gibi, benim için de böyle bir görev değişikliğini düşünmenin mantığı yok…" İstanbul Belediye Başkanlığı devlet hiyerarşisinde kaçıncı sıradadır bilmem, ama güçler dengesinde pek çok bakandan ileri bir konum olduğuna eminim…
Haberi veren gazetenin mensuplarını olabildiğince mutlu buldum dâvette. Elbette çalışan olarak onları ilgilendirmez, ama yine de mensubu oldukları grubun önemli bir müzayakadan az zararla kurtulması yüzlerini güldürüyor olmalı. Türkiye'nin en büyük medya grubu, devletle olan vergi ihtilâfından en az zararla kurtulmasına rağmen yine de kemer sıkma politikası izleme ihtiyacı duyuyor. Gruba bağlı gazete, dergi ve televizyon yöneticilerine, "Çalıştırdığınız personelin yüzde 20'sini çıkartın" tâlimatı çoktan verildi… Ya yönetici, bu tâlimatı sayı olarak değil de maliyet olarak uygularsa? Yani çalışan sayısının yüzde 20'sini işten çıkarmak yerine, en fazla maaş alan bir-iki kişiye kapıyı gösterirse?
Biliyorsunuz, ülkemizin en büyük medya grubunun bir yan kuruluşu olan Petrol Ofisi'ne devlet vergi borcu çıkardı: Toplam 1.200 milyon YTL… 800 küsur milyon dolar demek bu… Maliye ile uzlaşma komisyonunda buluştular ve Gelirler Genel Müdürlüğü de yapmış eski bir bürokrat aracı oldu, 275 milyon YTL üzerinde anlaştılar. 1 milyar 200 milyon YTL, oldu sana 275 milyon YTL…İşin ilginç tarafı şu: Bir başka gazetede çıkan haber üzerine konuya değindiğim Kulis'ten sonra arayan bir üst düzey bürokrat, yapılanın rutin bir uygulama olduğunu ve devlete kaynak kazandırma amacı taşıdığını anlattı bana. Sonra da, bir soruma cevap olarak, "350 milyon YTL alıp dosyayı kapatacağız" dedi. O iki gün içerisinde ne olduysa artık, devletimiz 75 milyon YTL daha az kaynak kurtarmaya karar verdi…
Aman, bana mı düştü başkalarının dert etmediği akçalı konularda dert üretmek? Uzlaşma oldu, grubun amiral gemisi gazetesi ilk sayfasından iktidara farklı 'selâmlar' çakmaya başladı. Dedim ya, beni hiç ilgilendirmeyen bir durum bu.
Dâvette dolaşırken yanıma yaklaşan biri beni bir kenara çekti. Cumhurbaşkanlığı aday süreciyle ilgili görüşlerimi Radikal'de okumuş; "Mantığınla keşfettiklerin doğru, ancak boşlukları doldurmak istiyorsan yardımcı olabilirim" dedi.
Anlattığı şu: Cumhurbaşkanlığı aday sürecinde ismi geçmiş bakanlardan biri Nisan ayı ortalarında İstanbul'da bir dizi görüşme yapmış… "Kendisinin ne dediğini bilmiyorum, ama onunla görüşenlerin aldığı izlenimden haberdarım" dedi muhatabım… Biri kuvvet komutanıymış görüştüklerinin, diğeri ordu komutanı, bir de bayağı eskilerden bir Genelkurmay Başkanı… Eski Genelkurmay Başkanı ile bakan arasında muazzam bir yakınlık bulunuyormuş…
"Görüştükleri" dedi konuştuğum kişi, "Ak Parti'nin cumhurbaşkanı adayının o bakan olduğu kanısına sahip oldular…"
Ankara'da en fazla konuşulan senaryolardan biri, başbakanın süreç sırasında askerlere bilgi verip vermediğine dairdir. Güya Başbakan Tayyip Erdoğan, Org. Yaşar Büyükanıt'a askerlere de hoş gelecek bir bakanı aday göstereceklerini söylemiş, Abdullah Gül'ün ismi duyulduğunda büyük şaşkınlık yaşanmış askerî kesimde…
Senaryo olduğu belli, ama ben yine de sordum soruşturdum ve rivayetin gerçeği yansıtmadığını kendim tespit ettim…
İstanbul'da kulağıma fısıldanan farklı senaryoda ise doğruluk payı olabilir. Kısa devreye, hükümetin bir veya iki numarası değil, fakat üyelerinden birinin yanlış sinyali sebep olmuş olabilir... 23 Nisan Resepsiyonu'nda, Org. Büyükanıt'ın, "Kim olacağını biliyorum" demesinden 24 saat sonra internet sitesine zehir-zemberek muhtıra konulmasını da açıklıyor bu anlatım; burada ayrıntısına girmek istemeyeceğim başka şeyleri de…
Erkan Mumcu, "Muhtıradan haberdardın?" diyenlere "Bilen bakan orada oturuyor" cevabını verdiğinde Bakanlar Kurulu sıralarında o bakan da var mıydı?
Basın örgütünün yıllık toplantısı vesilesiyle ülkemize gelmiş 400 yabancı gazetecinin 400'ü de Türkiye'den katılanlara aynı iki soruyu yöneltip durdu: "Seçimde ne olur?" ve "Darbe olur mu?"
Sıkıldım ve sarayı erken terk ettim…