EVRİM ÖCAL
WASHINGTON- Amerika'nın dünya çapındaki imajının kötüleştiği ve özellikle Washington'un geleneksel Avrupalı müttefiklerinden gördüğü desteğin geçtiğimiz iki yılda azaldığı bir kamuoyu araştırmasıyla ortaya kondu. Amerika'nın Irak'a karşı savaş tehdidi, Washington'un dış politikalarıyla ilgili kaygıları artırdı. Bu kaygıların temelinde ise Amerikan dış politikasının aşırı iddiacı olması ve müttefiklerinin çıkarlarının gözetilmediği inancının yattığı bildirildi. Birçoklarına göre Amerika'nın imajındaki kötüleşme, Başkan Bush'un bir dizi uluslararası anlaşmayı reddetmesiyle başladı. Bunlar arasında küresel ısınmayla ilgili Kyoto Protokolü, Uluslararası Suçlar Mahkemesi ve Anti Balistik Füzelerin Yayılmasının Önlenmesi anlaşmasından çekilmesi bulunuyor. Ölüm cezası konusuyla Guantanamo'daki El Kaide tutuklularının durumu da Avrupa'nın eleştirdiği diğer noktalar arasında yer alıyor.
Johns Hopkins Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi dekanı Francis Fukuyama, Amerika'nın yeni stratejisini açıklamada kullanılan diplomasideki yetersizlikler ve hataların Avrupa'nın kaygılarını artırdığını söyledi. Fukuyama, "Meşhur şer ekseni konuşması gereksiz bir üslupla dile getirildi. Eksenin üç üyesinden söz edildi ve önleyici müdahale gibi yeni bir strateji üzerinde duruldu. Söylenen iki şeyi biraraya getirirseniz, şer ekseninin üç ülkesine karşı bu doktrinin kullanılabileceğini doğal olarak düşünebilirsiniz. Gerçekte, yapılan bütün bu işin arkasında Irak'a karşı girilecek eylemi haklı göstermek yatıyor. Bu, Amerikalılar'ın gerçekten ihtiyaç duydukları bir şey değildi. Gerekli olan yeni doktrinin sınırlarını çizmek ve bunun nerede kullanılacağını açıklamaktı" dedi.
AVRUPA'DA AMERİKA ALEYTARLIĞI
Amerikan aleyhtarlığı, Avrupa'nın birçok ülkesi için yeni bir gelişme olarak görülmüyor. Yeni gelişmenin, Amerika'daki Avrupa aleyhtarlığı olduğu vurgulanıyor. Eleştirilerin merkezinde Atlas Okyanusu'nun iki ucundaki orduların güçleri arasındaki uçurumun giderek açılması bulunuyor. Kimi uzmanlar, Avrupa'nın bir ekonomik deve dönüştüğünü, Amerika'yla karşılaştırıldığında, stratejik ve politik cüce konumunu koruduğunda birleşiyor.
Berlin'deki Aspen Enstitüsü Başkanı Jeffrey Gedmin, askeri güç uçurumunun bu güvensizlik ortamını besleyebileceğini belirtti. Avrupa'nın Amerika'yla birlikte çalışmaya ya da ortaklık oluşturmaya yetecek güce sahip olmadığını ifade eden Gedmin, "Avrupa giderek zayıflarken Amerika bir süper güç olarak karşımızda duruyor. Bu da kaçınılmaz olarak gerginliğe, güvensizliklere ve daha birçok soruna yol açıyor. Konu, stratejik askeri konulara geldiğinde Avrupalılar'ın kendilerine sorması gereken sorular var. 'Bir yapı oluşturmak istiyor muyuz? O yapı Avrupa mıdır, bu bölgesel mi, küresel mi olmalıdır' gibi sorular. 'Eğer küresel bir yapı düşünüyorsak, bunun için para ve zaman harcayacak mıyız, gerekli teknolojileri geliştirecek miyiz?' Bu sorular henüz yanıtlanmadı" diye konuştu. Gedmin, Avrupa'nın bu soruları yanıtlayacak adımları atacağından şüphe duyduğunu, ancak Amerika'nın yapabildiği kadar Avrupa'yla çalışmayı sürdüreceğini, bu olmadığı takdirde de kendine başka ortaklar arayacağını ifade etti.
İNGİLİZ BÜYÜKELÇİ MAYER, GERGİNLİĞİN YAPICI OLACAĞINA İNANIYOR
İngiltere'nin Amerika Büyükelçisi Michael Mayer ise eleştiri noktasında olanların Avrupa'nın 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana büyük değişimden geçmekte olduğunu unuttuğunu söyledi. Bu dönüşümün büyük paralar gerektirdiğini ifade eden Mayer, taraflar arası ilişkileri kontrol eden iki doktrini karşılıklı şizofreni ve paranoya şeklinde tanımlayarak şöyle dedi:
"Amerikan tarafı Avrupa'ya sesleniyor ve 'Ortak karar alın, birleşin' diyor. Amerika'nın istediği, konuşabileceği tek bir telefon numarası. Sonra Avrupalılar biraraya gelip kısa sürede ortak harekete geçiyor. Bu kez de Amerika, 'Bana bir danışsaydınız' diyor. Avrupa tarafında da bambaşka bir durum var. Avrupa, 'Amerika neden liderlik etmiyor' diye yakınıyor. Amerika'ya, 'Dünyanın tek süper gücü sensin, öyleyse liderlik et' deniyor. Sonra Amerika liderlik ettiğinde de tek taraflı hareket etmekle suçlanıyor. İşte bu iki taraf arasında sürüp giden gerginliğin kaynağı. Gerçekte ben bunun yıkıcı değil yaratıcı bir gerilim olduğunu düşünüyorum."
Avrupa ve Amerika arasındaki gerginliğin tehlikeli olmadığına inanan uzmanlardan Amerika Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Dairesi Başkanı Richard Haas ise mevcut durumun yeni bir gerçeğin yansıması olduğunu söylüyor. Haas, Avrupa'nın Amerika'nın dikkatinin merkezinde olmadığını belirterek, "Yapılan açıklama ve yorumlara rağmen Amerika ve Avrupa arasında bir kriz olmadığı gibi buna ihtiyaç da yok. Ancak bir geçiş döneminden söz edilebilir ve bu geçiş döneminde her iki taraf için de güçlükler söz konusu. Avrupa coğrafyası Amerika'nın ilgi merkezinde değil. Bu da muhteşem bir şey ve bir başarı göstergesi. Avrupa'yla yıllardan beri süregelen ilişkinin başarıya ulaştığınbLIĞI
Amerikan aleyhtarlığı, Avrupa'nın bın göstergesi bence" dedi. Haas, gerginliğe neden olan temel konuların üzerine teker teker gidilmesiyle sorunların giderilebileceğini düşünüyor.
FARKLILIKLARIN DAHA DA DERİNLEŞMESİNDEN KORKULUYOR
Kimi uzmanlarsa farklılıkların daha da derinleşmesinden kaygı duyuyor. Dışilişkiler Konseyinden Charles Kupchan, söylenildiğinin aksine uygarlıklar çatışmasının Batı ve Batı karşıtları arasında olmayacağını düşünüyor. Kupchan'a göre çatışma, Amerika ve Avrupa arasında olacak. Kupchan, Avrupa'nın giderek güçlendiğini, ortak bir bilinç oluştuğunu ve çıkarlar noktasında hedeflerin daha açık hale geldiğini, bunların da Amerika'nınkilerden farklılaştığını vurguluyor. Kupchan'a göre iki taraf da yollarını ayırmış, farklı noktalara doğru ilerliyor.
'Tarihin Sonu' adlı kitabın yazarı Francis Fukuyama ise Avrupa'nın farklı bir jeopolitik anlayış geliştirdiğini kaydederek şunları söyledi:
"Avrupalılar tarihin sonuna geldiklerine inanıyorlar. Yaşadıkları dünyada geleneksel Avrupa devlet sisteminin temel aldığı güç dengesinin yerini siyasi gücün, kural, kanun ve uluslararası kuruluşların aldığını düşünüyorlar. Avrupa'nın aksine Amerika uluscu ve istisnai olma özelliğini koruyor. Amerika'nın kuruluşundan bu yana varolan bir şey var. O da Amerikan kurumlarının demokrasiyi tüm dünyaya yaymak ve diğer toplumlara model olmak gibi bir rol üstlenmesi. Başka demokrasilerin kabul etmesi güç düşünceleri, mevcut kurumların yardımıyla Amerikan kamuoyu kolaylıkla benimseyebilir."
Uzmanlar, Amerika ve Avrupalılar'ı birbirlerine bağlayan değerlerin yeniden yazıldığını düşünüyor. Gözlemcilerin görüşü ise Amerika'nın, sahip olduğu güç ne olursa olsun, müttefikleri desteklemezse başarılı olamayacağı yönünde. Gerçekte, Amerika'nın en önemli müttefiki olan Avrupa, yükselen tansiyona rağmen, ABD'nin müttefiki olmaya devam ediyor.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:11