Abdurrahim Karakoç/ VAKİT
Sevdiğim gazeteciler
Ben, servis gazetecilerini severim..
Palavra şampiyonu gazetecileri de severim aslında..
İhbarcı, iftiracı, “andıç”lanmaya mütemail gazetecilerden de hoşlanırım..
Gazetecilik adı altında holding tetikçiliği yapanları daha çok severim..
İktidar yalakası gazetelerin yazarlarını, iktidara çamur atan ameleleri, konjonktüre ayak uydurduklarından dolayı takdir ederim, severim..
Herkesi sevdiğini söyleyerek, adını duyuran, köşesinden kitaplarının reklamını yapan tüccar gazetecileri de severim..
İstisnasız herkes nasıl sevilir, böyle bir sevgi hangi ağaçta biter, bilmem, amma mesele sevgi meselesi olunca “aferin şu adama”, sevmediği hiçbir herze kalmamış diye meftun olurum..
Ben böyleyim işte..
Yalancıyı, tetikçiyi, talancıyı, ihbarcıyı, iftiracıyı, inkârcıyı, cahili, sevgi ticaretçisini, bazı odaklara servis elemanlığı yapanları, serbest fikre karşı çıkanları, korkakları, riyakârları, palavracıları, hep severim..
Gazeteci olur da sevilmez mi?
Klâsik yürüyüşlerine ayak uydurmadığınız zaman sizi tefe korlar..
Gazeteciliğin raconu, kaypaklıktır.. Patronunun ve şahsının çıkarını ön planda tutmayan, burnunun doğrusuna yazı yazan, doğruluğu şiar edinen gazetecilere boşverin siz..
Zaten son saydıklarımdan kaç tane kaldı ki?
Ben, itinayla seçilip Köşk’e çağrılmayan gazetecileri sevmem..
Başbakan’la uçağa binip gezilerine katılmayan gazetecilerden hiç hazzetmem..
İktidarın yemekli davetlerinde adı geçmeyen, geçmediği zaman teessüre kapılan gazetecileri de sevmem.. Ne acele eder ki, yarın sıra ona da gelir..
ABD’ye minnet duygularını izhar etmeyen gazetecilerin nesini seveyim?
İsrail muhipliği yapmayan, Filistin’i topyekün terörist saymayan gazetecileri asla sevmem..
Ben, bağımsız düşünen, yazdığı her yazıda adaletten ayrılmayan gazetecilerden nefret ederim.. Gazeteci, kalleş ve kaypak olmalı..
Hayatı boyunca bir kerecik “akredite” olmamış gazeteciyi sevmekten sevmemek yeğdir..
Akredite olmanın inceliklerinden habersiz bir gazeteci bu ülkenin yüzkarasıdır..
Akredite olmadan adama bölücülük dahi yaptırmazlar..
Diyeceksiniz ki; “Yalaka olmadan akredite olunmaz..” Belki doğru söylüyorsunuz, fakat siz büyüklerimizden daha mı hassassınız? Daha mı iyi biliyorsunuz?
Görüyorsunuz, bazılarının “lânetlenmesi” bile pozisyonlarında köklü bir değişiklik yapmıyor.. Bu örneklemede işaret ettiğim ince ayarlara muhalefet edenlerden hoşlanmam..
Ben, ikili oynamayan ciddi gazetecileri de hiç sevmem..
Gazeteci, bastığı zemini tanımalı.. Neyi tutarsa neyi yutar, bunların hesabını yapmalı..
Büyük büyük adamlarla çarşaf çarşaf röportaj yapmayan, ekranlara çıkartıp sorgulamayan, biraz yağ çekip biraz katranla kalafatlamayan gazeteci sevilmeye layık değildir..
Sert üslup kullanan gazetecileri de sevmem ben..
Gazeteci, suya-sabuna yaklaşmadan cıvık cıvık konuları işleyerek, sevgiden, güzelliklerden, toz pembeliklerden bahsedecek ki çevresinde sevgi haleleri oluşsun..
Gazetecinin dik duranını katiyyen sevmem..
Elif gibi dimdik gazeteci mi olur be birader.. Arap harflerinin beş rakamına benzeyeceksin sevilmek için..
Senede bir hiç olmazsa “andıç” tatlısı yiyeceksin..
Hiç gereği yokken ben sevdiklerimi ve sevmediklerimi tadat eyledim..
Vaktinizi israf ettiğimi biliyorum..
Keşke sizler de benim ne demek istediklerimi anlayabilseniz.. Telefon açıp eleştiride bulunacağınıza, mizah denen bir sanatın varlığını öğrenseniz..
“El hubbü Lillah-El buğzu Lillah” emri yegâne düsturumdur..
İnşallah yanılgıya düşmezsiniz.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:58