
Adurrahim Karakoç'u uğurluyoruz
ANKARA - Şiiri bir yaşam şekli olarak kabullenen Abdurrahim Karakoç, hayatı boyunca yazdıklarıyla milyonları etkiledi.
Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesine bağlı Cela köyünde, İstiklal Savaşı gazisi Ümmet ile Fatma Karakoç'ın beş erkek çocuğundan ikincisi olarak 7 Nisan 1932'de dünyaya gelen Karakoç, şiirli yaşamına çocukluk yaşlarında başladı.
Şairin dedesi, Karakoçoğulları sülalesine mensup ''Balcı Fakı'' olarak tanınan ve aynı zamanda da şair olan Mehmed Efendi'dir. Babası ise şairin ifadesiyle bağ-bahçe ve hayvancılık işleriyle uğraşan, okuma yazmayı, Arapça, Farsça ve Kur'an-ı Kerim'i kendi kendine öğrenip hatmeden bir din alimidir.
Abdurrahim Karakoç ilköğrenimine köylerindeki Cela İlkokulu'nda başlar. Okul hayatı da bu ilkokul ile sınırlı kalır. Çocukluğunu köyünde geçiren ünlü şair, bu yıllarını şu şekilde anlatır:
''Kıtlık, kuyruk, yokluk yılları. Herhangi bir Anadolu köyü olan Elbistan ilçesinin Cela köyünde kötü yıllardan ben de sahipleniyorum. Kışlar şiddetli, Avrupa'da savaş var, savaşın getirdiği imkansızlıklar... İlkokula devam, yazın kuzu güderim, bağımıza bahçemize hizmet ederim. Ama her şeye rağmen sade bir mutluluk içindeyim. Yığınla kötü şartlar mutluluğumuzu gölgeleyemez. Ben hala o günleri özlerim.''
-Savunduklarını güçlü şekilde dile getiren şair-
Söz üstadı, askerlikten 1953 yılında terhis olduktan sonra bağ-bahçe işlerinde çalışır. Karakoç, 1958 yılında Cela'da belediye kurulmasıyla başladığı memuriyet hayatını 1981 yılına kadar sürdürür.
Belediyede çalıştığı yıllarda belediye başkanlarının halka yaptığı haksızlıklara şahit olan Karakoç, savunduğu fikirlere ters düşen bu hizmet anlayışı karsısında yüksek sesle isyan eder. Bu isyanında acısını ve savunduklarının gerçekliğini çok güçlü bir şekilde dile getirdiği için iki belediye başkanı bu isyana daha fazla karşı koyamaz ve istifa etmek zorunda kalır.
Pakize Akın ile 1964 yılında evlenen Karakoç'un, geniş kitlelerin dillerinden düşürmediği bestelenen şiirinin de adını taşıyan ''Mihriban'' adlı kızı dünyaya gelir. Daha sonra doğan çocuğuna verdiği isim ise şair olarak üstlendiği misyonun simgesi olur; Türk İslam. Üçüncü çocuğuna ise Enderhan ismini vermiştir.
-İlk şiiri-
Karakoç'un ilk şiiri 1950'li yıllarda Elbistan Kaymakamlığı'nın çıkardığı ''Engizek'' dergisinde yayımlanan bir taşlamadır. Şairin, ''Hasan'a Mektuplar'' serisindeki bazı şiirleri 1960 yılında Fedai Dergisi'nde yayımlanmaya başlanır. Dergi o gün için çok iyi bir rakam olan 60 bin tirajına ulaşır.
''Hasan'a Mektuplar'' ile bir anda Türkiye'nin gündemine oturan şair, o güne dek kimsenin söyleyemediği gerçekleri, Nefi'den aşağı kalmayacak bir ustalık ve gözü karalıkla ortaya koyar. Yıllar içinde hakkında açılan davalar bile onu yolundan ve mücadelesinden vazgeçiremedi.
Şairin 1965 yılında çıkan ilk şiir kitabı ''Hasan'a Mektuplar'' ilk etapta 10 bin adet basılır ve tükenir.
-''Halk edebiyatı şairiyim''-
''Halk edebiyatı şairiyim'' diyen Karakoç'u en çok etkileyen şairlerden biri klasik edebiyatın en önemli isimlerinden Fuzuli'dir.
Divan edebiyatını da çok sevmesine rağmen divan edebiyatının ömrünü tamamladığını söyleyen şairin bir röportajındaki şu sözleri ise dikkati çekmektedir:
''Deprem kuşağında yaşayan bir nesiliz. Bu kaçıncı sosyal sarsıntı- Sayıların bile yabancısı olduk artık. Bu şartlar altında eski seslere sarılmanın faydasından çok zararı gündemde. Havalanacak yeni üsler, mesajlar yüklü yeni sesler, temler ve estetik ölçüler gerek. Yüksekten dökülen bir su değil, yükseklikleri, çok öteleri kucaklayan bir derin su olmak gerek artık. Zaman geçiyor, şartlar değişiyor, idrak de değişiyor. ''
-''Politika hayatı bana yaramadı''-
Şair, çocuklarını okutmak için 1984 yılı ekim ayında Ankara'ya taşınır. Şiirlerinde sıkça yer verdiği ''ikiyüzlü'' şehir hayatını seçmek, şairin amacına ulaşmasını sağlarken, üç çocuğu da iyi bir eğitim almayı başardı.
Karakoç, Ankara'ya gelince arkadaş çevresinin ısrarlarıyla MHP'ye üye olur. O, kendisinin üyeliğini etkileyen faktörleri şöyle sıralar:
''Gençlik ve halk bölünmüştü. Bilgili değillerdi, okumuyorlardı. Ne tam kafir, ne tam Müslümandılar. Mesele gençleri 'Hak yolu' olarak bildiğimiz İslamiyet'e yöneltmekti. Misyon hiçbir zaman tamamlanmaz ama başarılı olduğumuza kanaat getirince bıraktık. Elimizden geleni yaptık ama daha fazlasına da gücüm yok. Politika hayatı bana yaramadı.''
Abdurrahim Karakoç, 1985 yılında başlayan gazetecilik hayatını hayatının son günlerine kadar çeşitli gazetelerde sürdürdü. Dünyanın ve ülkenin gündemine ilişkin konulara dair sosyal-siyasal fikirlerini üslubundan taviz vermeden hiciv, kara mizah türünde makaleler yazdı.
-Ağabeyi anlatıyor-
Ünlü şair ağabeyi Bahaeddin Karakoç, kardeşinin şiir yazma merakını, ''Abdurrahim de şiir yazardı. Ama şiir yazdığını hiç belli etmez saklardı. Askerden döndüğünde çantasında bir tomar şiir vardı'' diye anlatıyor.
Abdurrahim Karakoç'un, 1958 yılına kadarki şiirlerini, ''hamlık dönemimin ürünleri, bu şekilde halkın karşısına çıkarsam Abdurrahim Karakoç olamam'' diyerek yaktığı biliniyor.
-Ona göre şiir-
Mehtap Filiz tarafından hazırlanan ''Abdurrahim Karakoç'un Şiirlerinin Tematik Açıdan İncelenmesi'' başlıklı yüksek lisans tezinde, şairin bu şiirleri ''teknik açıdan başarılı olmadıkları için'' beğenmediği ifade ediliyor.
Filiz, çalışmasında Karakoç'un şiir hakkındaki düşünceleri ise şöyle sıralıyor:
''Şair, suların akışından şiiri yakalar. Çiçeklerin kokusundan şiiri yakalar, kınalı kekliğin nakışından şiire renk katar.
Yalnız bunlar mı ki- Bazen at yelesinin savrulması bazen akan bir yılanın kıvrılması şiirin mayası olur. Şiiri tam anlamıyla tarif etmek ne şiirin ne de edebiyatçıların haddine düşmüştür. Çünkü şiir tatlı bir düştür. Bebekçe gülüştür.
Kimi zaman kabaran öfke seli, kimi zaman uyuyan bir denizdir. Şiir kimi zaman yaraya ilaç kimi zaman başa taç...İman, edep ve has duygularla yoğrulduğu zaman Miraç; içine dalkavukluk, şehvet, menfaat ve edep dışı söz karıştığı zaman da bulamaç olur şiir.''
Şaire göre şiirin konusu her zaman bağlı olduğu milleti ve inandığı Hakk'ı anlatmak için bir araç olmalıdır: Şiir, milliliktir, saflıktır, Hakk'a bağlılıktır, halka saygılı olmaktır. Ağaç kökünden uzakta büyüyemez.''
-Şiiri ameliyat etmez-
Abdurrahim Karakoç, söyleşisinde şiirleri üzerinde çalışmadığını, daktiloda yazdığı gibi basıma gönderdiğini söylemektedir. Şiirin üzerinde çalışmayı ''şiiri ameliyat etmeye'' benzetir:
''Kağıt daktiloya takılır, günlerce sancısı sürer... Bekleyişler, gelgitler. Ve derken doğum havasına girer ve artık şiir beni kovalar. Al sana bir şiir. Göbeğini kes adını koy...''
Karakoç'a göre şair; ''Yaşadığı çağı yorumlayan, gelecek çağlara mesaj gönderen söz sanatçısıdır...'', ''Çiçeklerden bal toplayan bir arıdır; bu balı toplarken geçmişinden ve geleceğinden yararlanır.''
Söz ustası, çağdaşlarından ''Necip Fazıl Kısakürek, Dilaver Cebeci, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Yavuz Bülent Bakiler ve Arif Nihat Asya'yı çok beğendiğini ve hayatta oldukları sürece onlarla çok sık görüştüğünü belirtir. Kendisiyle yapılan bir röportajda Necip Fazıl ile hemşehrisiniz sözü üzerine ''Hemşehri olmak önemli değil. Necip Fazıl ile aynı iman merkezinde bulunmak önemlidir. Benim tek sevincim budur'' ifadesi dikkati çekicidir.
-Mihriban şiiri-
Musa Eroğlu tarafından bestelenen şairin Mihriban şiiri, Türk Halk Müziği'nin klasikleri arasında yer almakta. ''Mihriban'' gibi daha birçok şiiri bestelenen şairin bu gücü milletini iyi tanımasından ileri gelmekte.
Kafiye ve yinelemelerle şiirinde sağlam bir ses ahengi oluşturan şairin her şiiri kolayca ezberlenebilmekte.
"Müzik insanları Karakoç'u keşfedemedi"
Mihriban türküsünün bestecisi ve yorumcusu sanatçı Musa Eroğlu, şair ve yazar Abdürrahim Karakoç'un vefatıyla ilgili, ''Keşke diğer sanatçılar da benim gibi Karakoç'un şiirlerini besteleseydi. Müzik insanları Karakoç'u ve onun edebiyat çizgisini keşfedemedi'' dedi.
Eroğlu, AA muhabirine yaptığı açılamada, Karakoç'un vefatından üzüntü duyduğunu, Türkiye için önemli bir kayıp olduğunu söyledi.
Karakoç'un ölümünün zamansız olduğunu belirten Eroğlu, ''Keşke biraz daha yaşasaydı. Ancak feleğin bize çizdiği bir yol var. Engelleyemezsiniz'' diye konuştu.
Karakoç'a ait Mihriban şiirini bestelediğini hatırlatan Eroğlu, Karakoç'un belli bir edebiyat çizgisine sahip değerli bir şair olduğunu vurguladı.
Eroğlu, müzik insanlarının Karakoç'u keşfedemediğini ifade ederek, şöyle konuştu:
''Keşke diğer sanatçılar da benim gibi Karakoç'un şiirlerini besteleseydi. 500 tane bestesi olsaydı. Müzik insanları Karakoç'u, onun edebiyat çizgisini keşfedemedi. Değerli Karakoç'un sevdaya dair çok güzel ifadeleri, şiirleri var. Ben Karakoç'un dünya görüşüyle değil şair, ozan yönüyle ilgileniyorum ve ondan etkileniyorum. Aynı ülkede yaşayan şairler, ozanlar ve sanatçılar birbirlerinden etkilenir. Çünkü ülkenin ortak kültürüyle, değerleriyle büyüyor, aynı havayı soluyorsunuz.''
Mihriban şiirinde ve türküsünde herkesin sevdaya dair bir şeyler bulduğunu bu nedenle de çok sevildiğini vurgulayan Eroğlu, ''Mihriban'ın anlattıkları herkes için önemli. Sadece benim için değil. Bu şiirde de Mihriban güzel duygularla anlatılmış. İnsanlar hem Mihriban'ı hem de şairini, bestekarını sevdi'' ifadelerini kullandı.
Karakoç'un düzgün bir Türkçe ile şiirler yazdığını ifade eden Eroğlu, sevenlerine başsağlığı diledi.
Kocatepe Camisi'nde cenaze töreni
Tedavi gördüğü Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde dün vefat eden yazar-şair Abdürrahim Karakoç için Kocatepe Camisi'nde cenaze töreni düzenlendi.
Törene, Karakoç'un ailesi ve yakınları ile TBMM Başkanı Cemil Çiçek, TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, bazı sivil toplum kuruluşu ve siyasi partilerin temsilcileri ile sevenleri katıldı.
Karakoç'un tabutunun üzerine asılmış, Şair Cemal Safi tarafından Karakoç'a yazılan ''Nasıl ağıt yakalım dinlerken 'Mihriban'ı/Derdimizi dökecek kafiye mi bıraktın-/Hece veznine aşık ettiğin gariban/Teselli etsin diye Safi'ye mi bıraktın'' şeklindeki dörtlük dikkati çekti.
Cenaze namazı, Cuma namazının ardından Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez tarafından kıldırıldı. Görmez, kültür ve edebiyat dünyasının önemli bir isminin ebediyete uğurlandığını belirterek, Karakoç'un hoş bir seda bıraktığını ifade etti.
Namazın ardından Karakoç'un naaşı tekbirlerle cenaze aracına taşınarak, defnedilmek üzere Bağlum'daki mezarlığa götürüldü.
Bağlum Mezarlığı'nda toprağa verildi
Şair-Yazar Abdurrahim Karakoç, son yolculuğuna uğurlandı.
Tedavi gördüğü Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde dün vefat eden Karakoç'un cenazesi, Kocatepe Camisi'ndeki törenin ardından Bağlum'daki mezarlığa getirildi.
Sevenlerinin omzunda defin alanına taşınan Karakoç'un cenazesi toprağa verildikten sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de mezara toprak attı.
Şairin çocukları Türk İslam Karakoç, Enderhan Karakoç ve Mihriban Karasioğlu mezarı başında dua etti.
Bahçeli, Karakoç'un toprağa verilmesinin ardından dava arkadaşlarına ait olduğu belirtilen bazı mezarları ziyaret etti.
Güncellenme Tarihi : 22.3.2016 17:27