Şimdi ben şöyle düşünüyorum: Gittim gişeden bir bilet aldım. Sonra anında vazgeçtim, verip bileti paramı ve diyelim el koydukları kimliğimi geri alacağım. Hemen gişe görevlisinin oracıkta yapabileceği bir işlem.
(No big deal! Halk arasında dendiği gibi.)
İstasyon Şefi'yle görüşmem ve İstasyon Şefi'nin üstün disiplin ve davranış kodlarına uygun davranıyor olmam ya da İstasyon Şefi'nin üstün disiplin
anlayışına uygun davranıyor olmadığım için cezalandırılıp azarlanmam gerekmiyor hiç de; değil mi?
Vize Bölümü'nün Yüce Şefi (herhalde trenlerle zorla oraya ve buraya yollananlar zamanına yetişemediği için, kendine meslek olarak Türklere Vize Şefliği görevini uygun gördü) bir karşımda belirdi ki: Almanca anında bana bağırmaya başladı! Ben de, hakikaten Allahın Almanyasının Allahın vize şefinin altında ezilmeye hiçbir niyet ve arzu duymamaktayım,
İngilizce bağırmaya başladım.
Bu, hav hav haykırıyor, bu defa, kötü İngilizcesiyle: ''Beni dinleyeceksin! Susmazsan seni attırırım dışarı! Sus diyorum sana! Sus!''
''Pardon da, sen benim okul müdirem filan değilsin.''
''Bak, görüyor musun? İşte vizen hazırdı, burdaydı! Ama bu kadar bağırıp çağırdığın için vermicem sana vizeni! Hem biz o sigorta şirketlerini
'önermekteyiz': Bize 30 bin euro'luk poliçe getirmen gerekmekteydi.''
Naylon bir zarfta, bana bir vize çıkarmışlar meğer, müthiş bir havuç gibi (ben onun eğitime aldığı eşeklerdenim ya!) sallıyor. Ben orda ağlayarak
'Yapma fraulein'ım, ben ettim sen etme,' diyicem. Kaçırdığım çikolata paketi, pardon Büyük Almanya vizesi önümde sallandıkça perişan olucam. Nedamet getiricem. Hizaya giricem! Dersimi alıcam!
Ama ben onlardan vize istemediğimi söylerken son derece samimiydim. Daha vize görüşmem biter bitmez: 2 telefon görüşmesi, 1 faksla istedikleri şirketlerden sigortalanmayı kabul etmediğimi ve vize başvurumdan vazgeçtiğimi, pasaportumu tez elden geri istediğimi onlara bildirdim. Onlar bana pazartesi günü öğleden sonra başvurumdan VAZGEÇMEMİ KABUL ETTİKLERİNİ bildirdiler.
Şimdi prensipsiz davranan ONLAR! Zilan'dan arandıkları için, benim gazeteci olduğumu öğrendikleri için, sigorta şirketleriyle ilgili vazgeçme nedenimin demokratikliğinden kıllandıkları için, şu ya da bu esrarengiz nedenle bana hiçbir surette istemediğim bir vizeyi çıkarıyorlar. Bunu (hakiki ismi bende saklı) Frau Rottweiler'ın haşin ellerinde tutuyorlar. Ben geldiğimde Büyük Şef beni sorguya çekecek. Yola gelmeyi kabul edersem (tıpış tıpış 'önerdikleri' 2 şirketten birine gidip poliçe alıp getirirsem mesela) muhteşem vizelerini, lütfedip bana verecekler.
Ama ben çok ipe sapa/yola yordama/Alman disiplinine gelmez biriyim. Altemur Bey'in yolgöstermezliğiyle bir saat haybeye bekletildiğim için, daha önce pasaportumu müracaat kâğıdını getiren arkadaşıma vermedikleri için telefonda ve yüz yüze 'tuhaf' görevlileri hiçbir şeyi izah etmeye tenezzül etmedikleri için, delirdim ve onların kutsal Vize Şefliği'nde bağırıp çağırma densizliğini gösterdim.
Oysa orda bağırıp çağırma hakkı Frau Rottweiler'ın tekelinde. 'Kapa çeneni şimdi' diye bağıracak! 'Susmazsan seni kapı dışarı attırırım!' diye bağıracak. Hiç de istemediğim bir vizeyi hazır etmiş. Etmiş ki, önümde o çirkin naylon dosyada sallayabilsin ve ben Alman vizesini hak edecek disiplin standardında olmadığım için 'Vermiyorum işte vizeni!' diye havlayabilsin. Buyrun bakalım!
Ben hayatımın sonuna dek Frau Rottweiler'ın suratı gibi bir surat daha görmemek için Almanya'ya adım atmamaya hazır ve razıyım. Sizden şu ya da bu nedenle (diyelim paşa gönlü ÖYLE istediği için) vize almaktan vazgeçmiş birine çıkardığınız zorlukları, hiçbir şekilde 'insanla' komünikasyon kurmayan, hiçbir şeyin mantığını açıklamayan nadan görevlilerinizi, ne diye bana bir vize çıkarmış olduğunuzu ve 10 dakika boyunca bas bas bağırarak beni azarlamaya cüret etmenizdeki terbiyesizliği/kendini üstün görmeyi/beni disipline sokulması şart bir yaratık olarak algılamaktaki
ısrarı, tüm bu densizliği, kabalığı, anlayışsızlığı anlayabilmiş değilim.
Ve nefretle, şiddetle kınıyorum.
Böyle vize 'görevlileri' barındıran bir ülkeye, zaten, adımımı atmak istemiyorum. Sizlere katlanmak zorunda bırakılmış: tüm bu katılığa, sağırlığa, faşizanlığa, kabalığa yurttaşlarıma acayip acıyorum. Artık Türkleri, önünüzde sıra sıra soyup dişine filan bakarak işe aldığınız, disipline edilmesi gereken 'yaratıklar' olarak görmekten bir zahmet vazgeçin. Allah, Almanlara katlanmak zorunda olan Türklere, Kürtlere hakikaten sabır ihsan etsin. Allah, memleketdaşlarımı el ellerinde ekmek parası peşinde koşmak zorunda bırakan Türk işş adamlarının, yatırımsızının, güç odaklarının, bizi bok yoluna geri bırakan, bu muamelelere maruz kılan Esas Şer Güçleri'nin binlerce kez, belasını versin. Zira Almanların bizler için muhtelif eziyet ve aşağılanma düzenekleri geliştirebilmiş olmasının esas nedeni, bizleriz! Yurttaşlarımıza ekmek ve eşitlik temin edemeyenler bizzat biziz. Onun için de Almanlara duyduğum kinden, 'haute' Türkler muaf değil; hiçbir şekilde değildir.
Perihan Mağden
Radikal
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:33