Medya
  • 28.12.2007 13:02

"AMAN ALLAHIM BURALARA DA MI GELİYORLAR?"

TAHA KIVANÇ / YENİ ŞAFAK

Yeni filmler


“Aman Allah'ım, buralara da mı geliyorlar?” demiş Zeliha Berksoy beni görünce. Başkaları daha nazik tepkiler veriyorlar; en alıştığım tepki tarzı şu: “Siz burada ha! Bunca iş arasında sinemaya nasıl vakit buluyorsunuz?”

Oysa sinema benim için eğlence olmaktan çok uzak bir uğraş alanı. Yalnız şimdilerde değil, kendimi bildim bileli sinemaya gider, fırsat bulduğum her boşlukta film izlerim ben. Şimdilerde de hem sinemaya gidiyorum, hem de evde DVD veya televizyondan film izliyorum.

Şu son haftalarda birbiri peşi sıra yeni filmler gösterime girdi, kiminin galasına katıldım, kimi için de gösterildiği sinemaya koştum. Size bir şey söyleyeyim mi: Hayal kırıklığı duyduğum filmler bile toplumu veya toplumun bir kesitini daha iyi tanımama yol açtı.

Yeni gösterime giren 'İyi Seneler Londra' filmi sözgelimi. Neredeyse bütünüyle İngiliz başkentinde geçen bir Türk filmi bu... Sahne ve dizilerden tanıdığınız yüzler var başrollerde: Ülkü Duru, Zühal Olcay, Ali Atay... Birkaç da yabancı oyuncu yer alıyor. Yönetmeni Berkun Oya filminin bir 'yanlışlıklar trajedisi' olmasını istemiş besbelli; değişik yerlerden kopup Londra'daki bir otelde buluşan tiplerin bir geceye sığan trajedisi...

Anlatım kopuk, senaryo sorunlu, çekim kusurlu, ama yine de 'bizler ve onlar' diye gündeme gelen çatışma ve kopuş ortamına 'beyaz Türk' yaklaşımını iyi sergiliyor tiplemeler... Köylü kurnazlığını da, kendileri gibi olmayanları küçümseme kolaycılığını da alıyorsunuz diyaloglardan...

Bu yıl, eğer belleğimde yanlış kalmadıysa 70 kadar film çekildi Türkiye'de. İyi bir rakam bu... Yerli-yabancı finansal destek bulan, evini satan, hayalinin filmini yapmak için yola koyuluyor. Mahsun Kırmızıgül'ün yaptığı film müthiş tuttu; Yavuz Turgul – Ömer Vargı çifte imzalı 'Kabadayı' da kalabalık salonlarda gösteriliyor. Korhan Bozkurt'un ilk filmi 'O Kadın' da kendi izleyicisini çekmeyi başardı gibi.

Televizyonda hangi dizilerin tutacağını öngöremediğim gibi, sinemada da hangi filmin izleyici çekeceğini bilmekte zorlanıyorum. İyi senaryo mu, iyi kadro mu? İkisi birden iyi ise, ya da senaryo da kadro da berbatsa o filmin âkıbeti ne olur?

'Kabadayı' filmi meselâ... Birkaç müşkülpesent yazar dışında herkes hayran kalmışa benziyor. Ben de kalabilirdim büyük ihtimalle, ama son sahnede herkesi bir gülme krizi tuttu ki sormayın. Şener Şen sonradan bulduğu oğlunu öldürmeye kalkan adamı kıstırmıştır, ama çatışmada kurşun yer; buna rağmen adamı döver de döver... Adam ölecektir, ama ölmeden önce sevdiği kıza bir öpücük gönderme fırsatı bulur. Biraz önce adamı perişan edecek kadar dövme başarısı gösteren Şener Şen, aaa tam oğluna kavuşmuşken ölmesin mi? Meğer biraz önce aldığı kurşun yarası dövmeye engel olmasa da ölümcülmüş...

Etrafımdakilerin makaraları işte o noktada boşalıverdi. Geriye dönüp filmin bütününe eleştirel gözle yaklaştığımızda ise, değişik yabancı filmlerden fazlaca esinlenilen sahneler ile senaryo tutarsızlıklarını keşfetmemiz zor olmadı.

Oysa senarist olarak Yavuz Turgul imzası, Şener Şen ve Kenan İmirzalıoğlu gibi sanatçılar, izleyici için iştah kabartan unsurlar... Keşke senaryosu üzerinde biraz daha çalışılsaymış 'Kabadayı' filminin...

'O Kadın' filmine giderken Sezen Aksu'yu her karede göreceğimi sanıyordum. “Bu bildiğin filmlerden değil” uyarısına rağmen bildiğim filmlere yakın bir eser görmeyi de bekliyordum doğrusu. Sezen Aksu hiç görünmedi filmde, ama 20 kadar şarkısı filmi baştan sona teslim almıştı. Televizyon dizilerinden tanıdığımız sanatçılar da, Sezen şarkılarında anlatılan konuları andıran bir yan senaryodaki rollerini canlandırmaktaydılar. Şarkıların tam merkezinde yer aldığı, yan konunun ise birbirine bağlanan bölümlerle süregittiği değişik bir film 'O Kadın'...

Son zamanlarda gösterime giren bizim filmlerde en yadırgadığım taraf iktisatlı olmamaları... 'Kabadayı' filminde birkaç lüzumsuz sahneyle bütünüyle batan birkaç diyalog çıkartılsa sözgelimi, daha kolay izlenilebilir bir film elde edilebilir. 'İyi Seneler Londra' filminde bu durum daha da belirgin; bazı tipleri uzun uzun konuşturarak karakter oluşturmuşlar; buna karşılık filme sokulmuş ana tiplerden bazıları hiç gelişmeden duruyor; “Bu da kim yahu, filmde ne arıyor?” sorularının cevabını veremiyorsunuz.

Belli ki, montaj sırasında yanlış yerlerde makas kullanılmış...

Amerikan sineması bu duruma çareyi denek gruplarına filmi izletip tepki almakta bulmuş; deneklerin verdiği tepkiler üzerine filmin orasıyla burasıyla oynuyor, hatta ön-izleyici beğenmedi diye filme çektikleri sonu bile değiştirebiliyorlar.

Türk sineması da giderek çeşitleniyor. www.yenisafak.com.tr

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 14:51

İLGİLİ HABERLER