
ARINÇ: ''DTP'LİLERİ SİYASETTE TEKRAR GÖRMEK İSTİYORUZ''
ANKARA - Arınç STV'de katıldığı ''Günlük'' isimli programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Arınç, program sunucusu Abdullah Abdülkadiroğlu'nun ''Anayasa Mahkemesi'nin DTP'yi kapatırken 19 milletvekilinin de siyaset yapabilmesi imkanını ortaya koydu. Bir kişiyi daha bulup yeniden siyasete devam edebilme şansı vermiş oldu. Toplu halde istifa kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? Böyle bir karar karşısında AK Parti'nin duruşu nasıl olacak?'' sorusu üzerine şunları söyledi:
''Bu arkadaşlarımız şimdi bu kararı eleştirdiler, bunun haksızlık olduğunu söylediler ve 'Bizi parlamento dışına ittiler, bize haksızlık yaptılar, bize tahammül bile edemediler' diye konuştular. Bütün konuşmaları basın tarafından tespit edildi. Bu işin duygusal tarafı olabilir. ama siyasetçiler reel politika yapmalıdır. Yani ayağını sağlam yere basmalıdır. Siz parlamento içerisinde siyaset yapmayı faydalı görüyor musunuz? Zaten bunun için parti olmuştunuz. Siz bağımsız gelmiştiniz. Bir parti çatısı altında buluştunuz ve bir grup kurdunuz. O zaman iyiydi durum. O zaman konuşuyordunuz, görüşüyordunuz, düşüncelerinizi ifade ediyordunuz. Her hafta parlamentoda grup toplantısı yapıyordunuz. Komisyonlarda temsil imkanınız vardı. Kürsü size açıktı. Oradan biz beğenelim beğenmeyelim yaptığınız konuşmalara da saygı duyuyorduk. Hatta bazılarından da istifade etmek istiyorduk. Mesela o arkadaşlarımıza karşı çok yakışıksız ters davrananlar da oldu. Ben şahsen ona karşı çıktım. Parlamentoda temsil edilen bir siyasi partiye hepimizin de saygı göstermesi gerekir de dedim.
Şimdi sizi makul bir siyaset noktasında tekrar görmek istiyoruz. Partinin ismi ne olursa olsun. 20 kişi ile yeniden bir grup kuracaksınız. Sadece bir milletvekili kaybınız olacak. Ben iki tane yasaklı arkadaşımız için üzülüyorum. Ama bir gerçektir ki onlar 5 yıl boyunca siyaset yapamayacaklar. Bir ara seçim olsa veya bir başka türlü seçime gidilse bağımsız olarak adaylığını koymalarına hiç bir engel yok. Geçmişte bunun örnekleri görüldü. Yol göstermiyorum, hukuki imkanları söylemek için bunu konuşuyorum. Ama siz şimdi duygusallığı aşamıyorsunuz. 'Biz sine-i millete döneceğiz, toptan istifa edeceğiz.' Bu konuda bana kalırsa kesinleşmiş bir kararları yok. Ama kendilerine bağlı kitleyi belli bir yöne sevk etmek istiyorlar. Belki de bunu bir güç gösterisi haline getirmek istiyorlar. Çünkü anayasada istifanın karşısında ne olacağı çok açık olarak yazılı. Meclise giren bir insan 'Ben istifa ettim' demekle istifa edemeyeceğini çok iyi bilmesi gerekir. Bir memur için böyle bir şey yoktur. 'Ben istifa ettim' dersiniz Tek taraflı bir irade beyanıdır, bu hukuki bir sonuç ifade eder.
Şimdi meseleye iki açıdan bakalım. Bir, istifa ettik. anayasanın hükmü var. istifa edenin dilekçesinin altındaki imzanın kendisine ait olduğu tespit edilecek sonra başkanlık divanı bunu meclis genel kurulunda okuyacak, oylanacak, eğer oylama sonucunda istifa kabul edilirse istifa etmiş olacak.''
-DTP MİLLETVEKİLLERİNİN DURUMU-
22. Dönemde AK Parti Ağrı milletvekili Cemal Kaya'nın istifasının kabul edilmesini örnek olarak veren Arınç, Kaya'nın, hakkında ortaya atılan iddialar sonrasında istifasını verdiğini ve kabul edildikten sonra gidip yargılandığını hatırlattı.
Kapatılan DTP'nin milletvekillerinin toplu istifa vermesi durumunda Meclis Genel Kurulu'nun hangi yönde karar vereceğini bilmesinin mümkün olamayacağını ifade eden Arınç sözlerini şöyle sürdürdü:
''Diyelim ki, el kaldırdılar ve istifayı kabul ettiler. Olabilir. Ama oy vermediler istifa kabul edilmedi. O, hukuken milletvekilliğine devam ediyor olacak. Bu takdirde şunu tekrar söyleyebilirler. Biz fiilen meclisin çalışmalarına katılmayacağız bundan sonra. Bu devamsızlığı getirir. Bir ay içerisinde sanırım 5 birleşime katılmayan tespit edilirse, bu da divan tarafından değerlendirilecek, Meclis Genel Kurulu'na sunulacak. Bu şekilde de üyeliğin düşürülmesi imkanı var. Orada da salt çoğunluk gerekir. Yani şu bir gerçektir ki her iki halde de bu istifayı veya üyelikten düşürülmeyi kabul etmediği sürece milletvekilliği sıfatları devam edecek... O gün mecliste çok farklı şeyler çıkabilir. Sadece tespit olarak söylüyorum. Bunu düşünmüş bu şekilde karar vermiş bir insan olarak söylemiyorum. Zaten bu konuda gruplarda bir konuşma yapılıp parti kararı almak mümkün değil. Ama 20 kişinin tek tek üyelikleri oylanacak. Milletvekillerimiz, olabilir birine el kaldırırlar, milletvekilliği düşsün derler, diğerine el kaldırmazlar bu kalsın diyebilirler. Yani evdeki hesap çarşıya uymayabilir.''
-''KESİNTİYE UĞRAMASI SÖZ KONUSU DEĞİL''-
Dün gerçekleştirilen milli birlik ve demokratik açılım toplantısında alınan kararların neler olduğunu sorması üzerine Arınç, bu toplantıya demokratik açılım zirvesi isminin konmaması gerektiğini, benzer toplantıları zaman zaman yaptıklarını söyledi. MGK üyesi Bakanlarla zaman zaman bir araya gelerek gelişmeleri değerlendirdiklerini, sürecin nasıl devam ettiğini görmek istediklerini, yeni bilgileri beraber değerlendirmek istediklerini anlattı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Bakanların geçen hafta yurt dışı ziyaretleri nedeniyle konuları değerlendirme imkanı bulamadıklarını belirten Arınç, toplantıda gelişmeleri değerlendirdiklerini ifade etti.
Toplantının içeriği hakkında bilgi veremeyeceğini söyleyen Arınç, son gösteriler, toplumsal olaylar, gerginliğin biraz daha artırılabilmesi için gayret sarf edilen bir ortamda İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın açıklama yapmasının uygun görüldüğünü belirtti.
''DTP'nin kapatılması sonrasında yaşanan olayların açılımı bitirdiği, açılımın sekteye uğrayacağı şeklinde kamuoyunda algılamalar olduğunun'' ifade edilmesi üzerine Arınç, Başbakan Erdogan'ın bütçe görüşmelerinde hükümet adına konuştuğunu hatırlatarak, ''İnadına açılım'' demediğini belirtti. Bülent Arınç, Başbakan Erdoğan'ın konuşmasında ''İnadına kardeşlik, inadına demokrasi'' dediğini hatırlatarak, Türkiye'nin demokratik açılım konusunu 4-5 aydır takip ettiğini ve bu konuda yapılacakların konuşulduğunu kaydetti.
Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Biz, bu açılımı öncesinde de şu anda da bundan sonra da demokrasi standardımızın yükseltilmesi, özgürlüklerin biraz daha genişlemesi, güçlendirilmesi konusunda hem geçmişte yaptık, hem bugün devam ediyoruz, bundan sonra da devam edeceğiz. Dolayısıyla süreç hiçbir zaman kesintiye uğramadı. Kesintiye uğraması da söz konusu değil.
Demokratik açılımın bir önemli ayağı da terörün minimize edilmesidir. Eylem yapamaz hale gelmesidir. Bu konuda da attığımız adımlar var. Bununla ilgili olarak güvenlik açısından bir defa terörle mücadeleyi hiç aksatmadan aynı zamanda terörü besleyen sebepler üzerinde de yoğunlaşan bir programımız var. Biz, bunun ülke bütünlüğü açısından, birlik beraberliğimiz ve kardeşliğimiz açısından önemli bir süreç olduğuna inanıyoruz.
Farklı eleştirileri her zaman karşılamaya hazırız. Yeni öneriler olacaksa bunları da değerlendirmeye hazırız. Ama tam karşıdan 'Söyletmem vurun' mantığıyla bunu yok etmek isteyen, bunu ihanetle suçlayan daha içinde ne var bakmadan... Hatta bu konuda geçmişte kendileri hangi program ve projeleri gündeme getirmişler de bunlarla bile ilgilenmeden 'Madem AK Parti böyle birşey yapmak istiyor, biz de ona karşı çıkalım' mantığıyla bir muhalefet sürdürüyorlar. Ben, bunun uzun süre devam etmeyeceğini düşünüyorum. Çünkü, demokratikleşme konusunda hiçbir muhalefet partisinin karşı çıkma gibi bir kolaylığı ve lüksü olamaz. Bu halkımızın istediğidir. Biz bunu dışardan şu veya bu istiyor diye yapmıyoruz. Halkımız daha huzurlu ve mutlu yaşasın diye yapıyoruz.''
Geçmişte hükümet olan bütün partilerin AB sürecinde hem anayasa değişikliklerine, hem yasa değişikliklerine destek verdiğini belirten Arınç, 1999-2000 yılları arasında DSP, MHP ve Anavatan hükümetlerinin olduğunu hatırlatarak, o tarihlerde anayasanın 31-32 maddesinin değiştiğini ifade etti. Bunların köklü değişiklikler olduğunu belirten Arınç, söz konusu partilerin AB ilerleme raporunun gereğini yaptığını kaydetti.
Kendilerinin bu değişikliklere muhalefette olmalarına rağmen destek verdiklerini hatırlatan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, ancak kendilerinin anayasa değişikliği yapmak istediklerinde 3-4 sene önce muhalefet partilerinin de destek verdiğini, 400'e 500'e varan oylarla anayasa değişikliği yaptıklarını söyledi.
Ancak, 2 yıldan bu yana özellikle demokratik açılım süreci başladıktan sonra kanun değişikliğine bile muhalefetin mecliste kolay kolay izin vermediğini ifade eden Arınç, çok sayıda insanı ilgilendiren Çek Yasası'nda bile muhalefetin neredeyse 15 gün Meclisi kilitlediğini savundu. Bülent Arınç, muhalefetin o süreçte 'Biz de bunun çıkmasını istiyoruz' dediğini ama ellerinden gelen uzatmayı ve engelleme hakkını kullandığını belirtti.
Arınç, ''Doğrudan karşı çıkmak doğru yanlış farketmeden ben bunu engelleyeceğim mantığıyla meclisi kilitlemeye çalışmak doğrusu hoş birşey değil. Açılımın bir süreç olduğunu ifade etmiştik. Bu süreç bugünde yarın da devam edecek. Çünkü, biz bunda ülkenin mutluluğunu ve huzurunu görüyoruz'' diye konuştu.
-DTP'NİN KAPATILMASI-
''Demokratik açılımın DTP'nin kapatılmasından sonra siyasi yöne kaydığı yönünde eleştiriler var. Kontrolsüz bir şekilde mi bu yöne kaymaya başladı? Bunu asıl mecrasına oturtmak için ne yapacaksınız?'' şeklindeki soruya Arınç, kendilerinin siyasetçi olduğu, hükümetin de muhalefetin de siyasetle iç içe olduğunu belirterek şu yanıtı verdi:
''Parlamentodan bir kanun çıkarmak istesek o da siyasi bir eylem. Yani işin büyük boyutu siyasidir. Bunun içerisinde toplumsal, ekonomik diğer tedbirler de mutlaka vardır. Ama biz sonuç olarak siyasi kararlar almak suretiyle toplumdaki bütünlüğü sağlamaya çalışıyoruz. Bu bir taraftan insanların kendisini çok kolaylıkla ve rahatlıkla ifade edebilmesi, eğer kimliğini rahatlıkla ifade ederken bununla ilgili kültürel hakları bireysel ve toplumsal olarak yaşayabilmesi ve bugüne kadar sağlanan temel hakların yeni, güzel, olgunlaşmış haklarla, karşılığında şüphesiz ödevlerle... Çünkü, Anayasa'nın temel konusu, temel haklar ve ödevler konusudur. Her karşılığın mutlaka bir yaptırımı ve müeyyidesi, bir mükellefiyeti de bulunacaktır. Bunları biz toplumun talepleri olarak dikkate alıyoruz. Şüphesiz için içerisinde siyaset var. Ekonomik boyutu var, bölgeyi kalkındırmak istiyoruz. Bölgeler arasındaki dengesizliği kaldırmak istiyoruz. 30 senedir bitirilemeyen GAP'ı süratle bitirip bölge halkının refah düzeyini artırmak istiyoruz. Terörden bir türlü yatırım fırsatı bulamayan bölgede, terör, korku, endişeyi kaldırarak, hem iç hem dış yatırımları o bölgeye daha çok kazındırmak istiyoruz. İşkur vasıtasıyla yeni iş alanları meydana getirmek istiyoruz. Meslek edindirme, kadınlara, çocuklara yönelik yeni sosyal riski azaltma projeleri uygulamak istiyoruz. Uyguladıklarımız var, daha da uygulayacaklarımız var.''
DTP'nin kapatılmasının bu süreçte farklı mecralarda yeni gelişmeler meydana getirdiğini söyleyen Arınç, ''Demokratik Toplum Partisi hakkında açılan dava 2 yıldan beri devam ediyor. Ve bitecekti, nihayette bitti. Ve oy birliğiyle verilen bir kapatma kararı var'' diye konuştu.
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Şimdi ben kendi açımdan baktığımda hiç değişmeyen bir prensibimi her vesileyle ifade ettim. Siyasi partilerin kapatılmasını artık istemiyoruz. Bunu doğrusu çağ dışı buluyorum. Çünkü Anayasamızın kendi ifadesiyle 'Demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları siyasi partiler' diyor. Demek ki demokratik hayat ancak siyasi partilerle kaimdir. Siyasi partiler olmayan bir toplumda biz demokrasiden bahsedemeyiz. Bunlardan bir kısmı iktidar olacaktır, bir kısmı muhalefet olacaktır. Herkes eleştirilerini yapacaktır. Meclis açık olacaktır. Denetim görevi yerine getirilecektir.
Şimdi siyasi partileri kolaylıkla kapatırsanız, demokratik hayatı kesintiye uğratırsınız. Bu açıdan benim şahsi fikrim eğer anayasalarda, eğer siyasi partiler kanununda her şeye rağmen bir düşünce olarak siyasi partilerin bir noktada kapatılabileceği konusu kabul edilmişse bunun çok istisnai olması lazım. Şartların çok ağırlaştırılmış olması lazım. Bu konuda temel ölçüt eğer Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ise ve ona dayalı olarak Venedik Kriterleri olacaksa; Bir bu ölçütün Türkiye'ye getirilmesi lazım, ikincisi biz bunun daha ilerisinde, daha güzelini eğer arzu ediyorsak bundan daha ileride bir demokrasinin korunması konusunu gündeme getirmemiz lazım.
Bireysel olarak ben hiçbir zaman parti kapatmayı uygun görmem. Çünkü bunun mağduruyum. Benim içinde bulunduğum 3 parti kapatıldı. Ve siyasi yasak istenenlerden birisiydim ben, her 3 davada da partim kapatıldı bana siyasi yasak getirilmedi. Ama çok değerli arkadaşlarıma siyasi yasak getirildi. Şimdi bunları gören ve bunların haksız olduğuna inanan bir insan olarak ben, Demokratik Toplum Partisi'nin kapatılmamasını gönlünden geçiren bunu da her zaman ifade eden insandım. Ama kapatıldı. Hem de oy birliğiyle kapatıldı. Hatta işin aslına bakarsanız Türkiye'de sokaktaki vatandaştan herkes isterseniz Ankara'daki en yüksek bürokrata kadar 'Kardeşim kapatılır tabi, şu yaptıklarına bak' deme noktasına geldi. İşin daha kötüsü sokaktaki insanın bunu söylemesi bir tarafa maalesef partiye hayat veren milletvekillerinin pek çoğu, o partinin sorumlu insanları bile neredeyse 'Bizi kapatın' diye yüksek sesle bağıracak hale geldiler. Öylesine eylemler, öylesine bilinçsiz davranışlar belki de bilinçli davranışlar 'Yani, gelin bizi halledin' noktasındaydı. Açıkça söylememiz lazım o arkadaşlara. Her vesileyle ifade ettik yani sizin demokratik temsil olarak mecliste bulunmanız çok önemli, partinizin ayakta kalması çok önemli, ama bunun için sizin de itina göstermeniz lazım. Sizinde dikkat etmeniz lazım. Şu eylemlerinize, şu sözlerinize, davranışlarınıza bakın. Dünyanın hiçbir yerinde bir terör örgütüyle dolaylı veya organik bağ kurulmasını hiçbir demokratik ölçüt kabul edemez. Venedik Kriterleri bile şöyle şöyle demiştir diye eleştirilerimizi yapmıştık. Buna rağmen keşke kapatılmasaydı. Ama bir karar var ortada. Sevseniz de beğenmeseniz de buna riayet etmek zorundasınız. Ben bunun arkasından 'Öldük, bittik, mahvolduk, biz artık parlamento dışındayız, siyaseti başka türlü yapacağız, bize bunu yapanlardan hesap soracağız' gibi bir davranışın çok yanlış olduğunu söylüyorum. Ve tutarsız olduğunu söylüyorum.
Eğer 2 seneden beri yedekte beklettikleri partiyle siyasi hayatlarına devam ederlerse siyasi temsil noktasında da özellikle parlamento içinde bulunurlarsa bu Türkiye'de çok daha olumlu bir hareket olur. Çünkü, kimliğe dayalı siyaset yapıyorlar. Bu yanlıştır. Ama kimliğe dayalı siyasette bile bir partinin parlamento içerisinde temsil noktasında bulunmasının faydası olabilir.''
''PARTİ KAPATILMASI ZORLAŞTIRILMALI''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, parti kapatılmasının zorlaştırılması gerektiğini belirterek, ''Şu anda işleyen sistem, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ne zaman isterse, her parti hakkında, akşam yatar sabah kalkar kapatma davası açabilir'' dedi.
STV'de katıldığı ''Günlük'' isimli programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç program sunucusu Abdullah Abdülkadiroğlu'nun sorularını yanıtladı.
Arınç, Abdülkadiroğlu'nun ''Anayasa Mahkemesi Başkanı, 'AK Partiyi kapatma davası DTP'yi kapatma davası sırasında da bu konuyu bize getirmeyin, bu konu parlamento, siyaset içinde çözülsün' diyordu. Sayın Başbakanın da bir konsensüs olması gerektiği, ama şu anki tablonun konsensüs olmaktan uzak olduğu şeklinde ifadesi vardı, nasıl olacak bu iş? Parlamento bu kararı nasıl verecek?'' şeklindeki sorusuna, Arınç, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın yaptığı açıklamayla, demokratikleşme açısından siyasetçilere, parlamentoya önem verdiğini ve görev düştüğünü söylediğini söyledi. Arınç şunları kaydetti:
''Haklıdır(Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç). Çünkü siyasi partilerle ilgili hükümler anayasanın daha çok 67, 68, 69. maddelerinde yer alır, ayrıca siyasi partiler kanununda hükümler vardır. Geçmişte siyasi partiler kanununda önemli değişiklikler yapıldı. Ama Anayasa'nın temel esasları içinde diyelim ki, 69. maddede partilerin kapatılmasıyla ilgili hükümlerde bir iyileştirme yapılmadı. Şu anda işleyen sistem, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ne zaman isterse her parti hakkında akşam yatar sabah kalkar kapatma davası açabilir. Ondan sonra 11 kişinin önüne gelecek, bunlar da mevcut delil durumuna göre Anayasadaki hükümleri dikkate alarak bir karar verecek. Kapatma talebi reddedilen partiler de var. Mesela AK Parti için, kapatma talep ederken, hazine yardımının belli ölçüde geri alınmasına karar verilen hükümler de var, DTP'nin şu anda oy birliğiyle kapatılması da var. DTP'nin çizgisine bakarsak geçmişte 5 parti aynı şekilde kapatılmış. AK Parti için açılan davada delillerin yüzde 75'i kabul edilmemiş. Diğerleri de kapatma kararı verilecek kadar ağır görülmemiş. Sonunda hazine yardımının 1/2 oranında geri alınması şeklinde karar verilmiş.
Siyasi partiler rejimi çok önemli, çünkü demokrasilerde partilerin kapatılması istisnai olmalıdır en azından. Çünkü kapatılmasın düşüncesi biraz ekalliyette kalan bir düşünce, azınlık düşüncesi. Kapatılsın ama şartları ağırlaştırılsın bu çok daha tutarlı bir düşünce. Onu ayağı yere basacak bir şekilde Anayasa'nın içine koymamız lazım. Biz buna yürekten inanıyoruz ve 7 seneden beri yaptığımız tüm hazırlıklarda masamızın üzerinde. Ama iki engel var. Bir Anayasa değişikleri, malum nitelikli çoğunluk gerektiriyor. Biz Anayasayı yeniden yapma durumunda değiliz. 67, 68, 69'da değişiklik lazım. Mesela demeliyiz ki başsavcı dilediği zaman dava açamamalı. Ne yapmalı? Dava açacaksa belki iddianamesini parlamentoya göndermeli, parlamentonun onayından sonra dava açabilmeli diyebilmeliyiz ki önce Anayasa Mahkemesi'ne sunmalı o yeterli görürse... On tane seçenek var. Yani burada amaç bir defa çok ciddi deliller olmalı bu dediller bir partinin kapatılmasına yol açabilecek ağırlıkta görülmeli. Ama ne kadar hukuki karar veriyor da desek nihayetinde siyasi bir sonuç ifade edeceği için siyasi bir mercinin de buna onay vermesi gerekir.
Hükümetlerin dava açma hakkı var Avrupa'nın pek çok ülkelerinde, parlamentoların onay vermesi var pekçok ülkede. Bunlar bizde yok. Yani bu başsavcının şahsıyla ilgili bir konu değil. Siz ona bu imkanı verirseniz o da şu veya bu sebeple gelişi güzel açabilir, bu davayı istediği zaman açabilir. Şimdi Vural Savaş gibi birini düşünün aman Allahım. Ne davalar açmazdı bugüne kadar. Bir başkasını düşünün kimbilir hangi gerekçelerle ne davalar açabilir. İyi ama bunun siyasi ağırlığı, gerçekliği, tutarlığı nedir? Bunu bir mercinin en azından bir çek etmesi lazım. Böyle bir kararı parlamentonun en azından 276 gibi salt çoğunlukla dava açılabilir gibi bir izne bağlanması lazım. Çok farazi olarak konuşuyorum. Buna ait 3-4 seçenekten birisini umarım ki parlamento kabul eder ve bunu değiştirir. Ama 330, 367 çok önemli rakamlar. Şimdi öyle bir kilitlenme varki parlamentoda DTP kapatılmadan önce biz bunu getirmeyi düşündük. Bizim 330 milletvekilimiz var DTP'nin 20 milletvekili var 350, 367 etmiyor. Muhalefette bize diyor ki 'siz kendiniz ne yaparsanız yapın'. Bunu yaparken iki şeyi düşünüyor; 367 yi bulamayacaklar nasıl olsa değiştiremeyecekler. 367 yi bulamayacaklar ama AK Parti ile DTP'yi bir araya getirmiş olacaklar. İkiside kapatılması gereken bir parti. Dolayısıyla dayanışma içindeler bir. İkincisi de AK Parti, DTP, PKK, İmralı bağlantısını zaten özellikle ortaya koymaya çalışıyorlar. Görüyor musunuz MHP ve CHP ile birleşemediler ama DTP ile bir Anayasa değişikliğine gidiyorlar. Bu belki yanlış belki çok doğru olmayan bir davranış ama maalesef muhalefet partileri böyle bir birlikteliği ortaya koymak için Anayasa değişikliğine kesin kez hayır dediler. Tabi bir de parti hakkında dava açılmışken, yapılabilecekken bir Anayasa değişikliğinin hukuki tutarlılığı tartışma konusu olur. Böyle bir değişiklik 3, 4, 5 sene evvel yapılabilirdi. Ama Türkiye'nin geldiği noktada parti kapatmalarının çok böyle güncel olmayacağını, her aklına gelenin bugün bir parti kapatılacak diye düşünülmeyeceğini biz tahmin ediyorduk. Biraz saf davranmışız. Yani Türkiye'de böyle bir parti kapatmanın çok kolay hale geldiğini görmek bu kadar demokratikleştikten sonra insanı çok üzüyor''