Medya
  • 4.12.2004 16:44

'AŞK' ZEYNEP'İN GÜZELLİĞİNE Mİ KURBAN EDİLDİ?

Ahmet Tulgar'ın Akşam'daki yazısı:

AŞK ŞİMDİ HAPİSTE

Bir kız kaçırma, Türkçe hukuk dilini kullanırsak bir 'küçük yaşta kız alıkoyma' vakasının karşısında olmadığımız nasıl da ortaya çıkıyor değil mi, Zeynep Sağıroğlu konuştukça?

Yaslanıp resimaltlarında, röportaj girişlerinde '1.80 uzunluğunda, Angelina Jolie dudaklı, pürüzsüz tenli' diye tarif edilen güzelliğine gazetenin sürmanşetinde; bütün 'eye contact-göz teması' direktiflerine uyarak fotoğrafçının, sayfalarca anlattıkça; kalp kırmaktan, bir kalbi kırmaktan zevk, büyük zevk aldığını ortaya koyan, bu zevki bu kadar erken tatmış, bu beceriyi bu yaşta böylesine ustalıkla kullanır hale gelmiş olmasıyla şaşırtan söylevini sürdürdükçe Zeynep; bütün bu gürültünün içinden, bu gürültülü güzelliğin, bu çocukça sadizmin, acımasızlığın içinden kulaklarımıza hiç de beklenmeyen bir başka ses geliyor: Aşkın fısıltısı.

Gitmemiş, gidememiş

Aşk; Zeynep'in anlattıklarına rağmen değil, anlattıklarının içinden bize fısıldıyor: 'Ben buradaydım. Ben oradaydım.'

Bir tutam saç gibi parmağa dolanmış, oynanmış, hakarete uğramış, ezilmiş, gururu kırılmış, emirlere uymuş, hizmet etmiş, eteklere yüz sürmüş ama gitmemiş, gidememiş: Onu ilk gördüğü yerde kalmış. Fısıltı halindeki bir monolog olarak: 'Seni Seviyorum.'

Tam da kulak vermemiz gereken bu fısıltı işte; Murat Kılınç'ın fısıltısı. Çoğumuzu en az bir kez olsun hayatta, birinin elinde oyuncak etmiş o ortak, evrensel ve neyse ki hala yitirmediğimiz fısıltı, sayıklama, terennüm: 'Seni Seviyorum. Onu Seviyorum. Bu kadar seviyorsam ben, o da beni sever elbet, seviyordur elbet. Sevecektir elbet.'

Hangi aşk eşzamanlı ki?

Hangi gerçek aşk eşzamanlı başlamıştır ki? Hangi gerçek aşk dengelidir ki? Hangi gerçek aşk demokratik?

'Karşılıklı' diye tarif edilen şey aşk değildir asla. Olamaz. Olsa olsa ihtiyaçların uyuşması, hesapların birbirini tutmasıdır.

Aşk hep tek taraflı başlar, tek taraflı biter.

Ah, be Murat, keşke biraz daha sabretseydin, sabredebilseydin! Bir imgeyi, bir sanrıyı, bir sanıyı, Zeynep adındaki muradını bir mekana, hiç geçmeyecekmiş, işlemeyecekmiş gibi gelen bir zamana hapsedebileceğini sandın. Ve 19 gün sonra oradan Zeynep Sağıroğlu çıktı işte. Yeni medya figürü. Şimdi gazetelerde, televizyonlarda kamuoyu ile masum, bilinçsiz oyununu oynuyor. Seninle oynamak yetmemiş olmalı.

Daha dava sürüyor tabii. İşlediğin iddia edilen suça dair hiçbir şey kanıtlanmış değil daha. Soruşturma sürüyor. Sorgulayamayacağımız, sorgulanmayacak tek sonuç ise: Aşk, şimdi kodeste.

Zeynep beklentilere cevap vermekle meşgulken her zamanki gibi, sen de tespihini çek o zaman kodeste. Fısıltını sürdür.

Sana koymaz bunlar. Sen nicedir hapisteydin zaten.

Bize koyuyor ama aşkın, gerçek aşkın şimdi bir de hapse düşmüş olması. Gözümüzü korkutuyor. Kapatıp da mı çıkalım sokaklara bundan böyle gözlerimizi, bir bakış yüzünden biz de hapislere düşmeyelim diye?

Ne biçim bir adammışsın sen be Murat! Kimsenin beklentisine cevap vermiyorsun. Oysa ne çok isterlerdi Beyaz Türk medyacılar, Türk sarışını arayışındaki reklamcılar, kast ajansları, sürekli senin kökenini vurgulayan gizli ırkçılar ve tabii sinemaseverler şu kısacık hikayenin altından şiddet, seks, avantür çıkmasını.

Seninse elin, kolun nasıl bağlanmıştı, bağlanmış oysa aşktan. Nasıl el kaldırırsın birine?

Oysa tam sinemaya uygun bir gizle, sizin henüz kadraja girmediğiniz bir muamma girişle başlamıştı olay. Rollerin çok iyi dağıtılmış olduğundan o kadar emindi ki herkes.

'Mavi Sakal'dan 'Bağla Beni'ye kadar uzanan bir filmografide, sinema tarihinde yerini alacaktı hikayeniz: Obsesyonun, takıntın, kaçırıp, bir yere kapattığın masum, hiçbir şeyden habersiz kıza şiddet uygulamaya, onu bağlamaya, incitmeye kadar varacak; tutkun öfkeye, sonra da şiddete dönüşecekti.

Asıl bağlanan Murat

Oysa asıl bağlanmış olan sendin Murat.

Seninki ne obsesyon, ne takıntı, ne de başka bir uydurukçu tanıma uyacak bir duygu; önce biraz kendini sonra senin fısıltını dinleyen herkes anlıyor şimdi bunu. Baban tanıyı psikologlardan önce koymuş Doğu'da edinilmiş deneyimiyle: Kara Sevda. İnsanın iyileşmek istemediği tek hastalık.

Aferin sana Murat; aşıkların onurunu kurtardın: Zeynep Sağıroğlu'na iyi davrandın, incitmedin, acıtmadın. Her dediğini yaptın. Aşkın onurunu kendi onurunu ayaklar altına aldırarak, bile isteye önce Zeynep'in, sonra bütün bir toplumun ayaklarının önüne atarak kurtardın. Helal olsun sana bu kara sevda. Layıksın, haketmişsin bu güzelim hastalığı.

Sağlığını koruyan herkese de bir 'Geçmiş olsun' gönder şimdi kodesten. Duyarız, duvarların ardından, satırların arasından duyduğumuz gibi fısıltını, o fısıltıyı: 'Seni Seviyorum. Onu Seviyorum.'

Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:24

İLGİLİ HABERLER