* Çift teyp mi çalışacak? (Denktaş, elindeki küçük dijital teybin düğmesine basıyor.)
Siz gazeteci olduğunuz için yorum yaparak yazarsınız. Ben cumhurbaşkanı olduğum için tıpkı çözüm yaptırırım. Sizin ki gazetede çıkar. Benim ki dolaba kaldırılır, merak eden olursa açar okur. (Teyp bir türlü çalışmıyor...)
* Ama bakın, teyp bile ''Buna gerek yok'' diyor size...
Peki, öyle olsun bakalım. (Gülümseyerek teybi masanın üzerine atıyor.) Başlayabiliriz.
* Sizce de KKTC'deki ''Denktaş büyüsü'' bozulmadı mı?
Nereye gitsem istediğim ekoyu alabiliyorum. Orada bir eksiklik yok. Ama bu referandum zamanında mitingler yaptılar. 25 bin insandan fazlası sığmayan İnönü Meydanı'nda toplandıklarında Türk basını bunu 70 bin diye yazdı. Bizim buna karşılık yaptığımız Atatürk Meydanı'ndaki 50-60 binlik mitingimizi ise yine Türk basını çok sönük geçti diye verdi.
* O zaman Kıbrıslı Türklerin yüzde 65'i nasıl oldu da ''Evet'' dedi?
Muazzam para yağdı sivil örgütlere. Bu meydanlar masmavi, AB bayrağıydı. O bayraklar dışarıdan partilere verildi, onlar da bizim insanımıza dağıttı. Türk basını Denktaş'ın ne kadar yanlış olduğunu, Denktaş'ın bilmem ne ettiğini yazdı. Hiç bunlar yetmedi, Türk Hükümeti ''Evet derseniz tanınacaksınız'' dedi. Bizim yüzde 35 almamız harikadır, muhteşem başarıdır.
* Yani bu yüzde 65'in anlamı, Denktaş ve onun politikalarına ''Hayır'' değil miydi?
O şekle dönüştürmek isteyenler oldu ama oylar ''AB havucuna evet, bunu engelleyen Denktaş'a hayırdı.'' Yoksa Denktaş'ın kişiliğine değil.
* Peki halkın yüzde 65'ini Nisan 2005'ten sonra nasıl geri kazanacaksınız?
Bugün referandum yapılsa ''Hayır''cılar yüzde 50'yi bulmuştur. Çünkü vaatlerin hiçbiri doğru çıkmadı. Hem ben de AB'ye girmeye karşı değilim ki... Ama Türk garantisinin kalkmasına tahammülüm yok. Ben halkıma diyorum ki, ''AB'ye girmeye henüz hazır değiliz, acele etmeyin. Benim söylediğimi yaparsanız pazarlık şansınız olur. Şimdi bir Annan evi görüyorsunuz, aman ne güzel girelim diyorsunuz. O güzellikler benim eserimdir. Bunca yıllık pazarlıklar sonucu o haklar alınmıştır. Ama bunu temin eden kişi olarak diyorum ki daha bitmedi. Yarı buçuktur. Demiri eksiktir bu binanın, kumu tuzludur. Girerseniz, başınıza yıkılır.''
* Elinizde bir tek Türk halkı kaldı sanki... Onun da bir kısmı...
Anadolu. Ben ona Anadolu halkı derim. İstiklal Savaşı'nda İstanbul'a rağmen, hükümetlere rağmen ''Ben varım'' diyen halk... Ve her gittiğim yerde ben onlara rastlarım. Eğer Ankara, Anadolu'daki bu heyecanı bilmiyorsa yanılacaktır. Kendi tabanları da bana gelip üzüntülerini dile getiriyor zaten. Türk kamuoyu daha diri, bizi burada daha fazla dağıttılar. Türkiye'de de basını dağıttılar.
* ''Evet-Hayır'' referandumu Türkiye'de yapılsa sonuç ne çıkardı sizce?
Mümkün değil 'Hayır' çıkardı.
* Türkiye'de politikaya atılmayı düşünür müsünüz?
Allah korusun! 80 yaşında adamın politikadan artık nasibi yoktur. Politikaya değil mücadeleye girdik. Kıbrıs halkı ne kadar canlı olursa Türkiye'nin pazarlık şansı da o kadar yüksek olur.
* Konuşmalarınızda kendi halkınıza karşı bir kırgınlık var.
Siz buna kırgınlık diyorsunuz, ben buna bir babanın kendisini dinlemeden yanlış adım atmış evladına sitemi ve gerçekleri tekrarlaması diye değerlendiriyorum.
* Peki TSK'ye?
Hiçbir kırgınlığım yok.
* Sizce asker Kıbrıs'a hangi mesafede duruyor? Mesela Kıbrıs'la AB arasında sıkışmış gibi bir görüntü veriyor mu?
Özkök Paşa'nın 15 Kasım'da bana nasıl bir mesaj gönderdiğini biliyor musunuz siz? Mesajında, ''Kıbrıs milli davadır. Referandumla sizi uzlaşmaz diye tanımlayanlar sizin düşüncelerinize gelmektedir'' diyor. Referandum sırasında da Özkök Paşa'nın söylediklerini Türk basım yanlış yorumlamıştı. Kasıtlı sorular sordular. Ve sadece bazı yanıtları büyüterek, 'Asker de evet denmesini istiyor'' diye yorum yaptılar. Askerin durumunu nasıl tahlil ediyorum? AB Türkiye'deki askerin gücünü sıfırlamaya çalışıyor. Asker bunun bilinci içinde. Nasıl ki beni sıfırlamak için ''Denktaş AB düşmanıdır'' propagandası yapıldı, asker de ortaya çıksa, bir şey söylese diyecekler ki ''Bak AB'ye girecektik, asker engelledi.''
* Geride mi duruyor?
Bence geride de durmuyor. Bilakis müteyakkız (uyanık, tetikte), gözü açık izliyor. Nereye gidecek diye... Bence de doğrusunu yapıyor. Ama bazılarına göre daha aktif olabilir, tepki verebilir. Tabii bunlar sizin iç meseleniz. Şahsen askerden şikayetim yok.
Kimse rahmet okumaz
* Türk işadamları?..
Malum kuruluşları Kıbrıs'ı Türkiye'nin bir kamburu olarak görüyor. Kendi çıkarları için belki de doğruyu yapıyorlar.
* Aydınlar?
İkiye bölünmüş durumdalar. Bir kısmı güçlü bir şekilde destekliyor bizi. Azınlıkta kalan ama elinde medya olduğu için sesi gür diğer kısım ise ''Kıbrıs değil AB önemlidir'' tezini işliyorlar. Ama büyük zarar veriyorlar.
* Sizce o azınlık dediğiniz kesimin etkisi ne kadar?
Büyük rol oynuyorlar. Referandum günlerinde buraya güçlü yazarlar geldi. Bize uğramaksızın Kıbrıs'ı gezdiler, muhalefetle içli dışlı oldular. Yazılar yazdılar... Ne yazılar yazdılar... İnsanlar Türkiye'ye bakar. Ben de Türkiye'ye bakarım. Benim için Türkiye şu parçalardan oluşur: Türk hükümeti, TBMM, Cumhurbaşkanlığı, askeri kanat, MGK ve halk.
* Sabah gazeteyi elinize alır almaz bugün ne demişler diye bakıyor musunuz?
Hayır bakmam. Hiç okumadığım yazarlar vardır. Ne maksatla yazdıklarını biliyorum. Davamı yıkmak için yazıyorlar. Türkiye'ye hizmet etmek için yazıyorlar. Ama Türkiye'ye ne kadar zarar verdiklerinin farkına bile varmıyorlar. Ben onlara cevap verenleri okuyorum. Teselli buluyorum.
* Sonuçta Türkiye'de de ''Kıbrıs mukaddes bir yalandır ve bu yalandan ayılma vakti gelmiştir. Yoksa AB kaçacak'' görüşü hakim oldu. Sizce Türkiye Kıbrıs'tan kurtulabilir mi?
Bizden kurtulmakla neden kurtulmuş olacaksınız, neyi feda etmiş olacaksınız? Güney sahillerinizi koruyan bir Türk kalesinden kurtulmuş olacaksınız. Bundan kurtulunca da denizlere açık bir ülke olmaktan çıkacaksınız. Girit gibi zaman içinde burası da 13'üncü Yunan adası olacak. Buna boyun eğenlere kimse rahmet okumaz. Türkiye harcadığı paraları ortaya koysa Kıbrıs'ı karış karış satın almış olur. Bundan vazgeçilir mi?
Kimden korkuyoruz?
* Lütfen samimi olarak yanıt verin: Türkiye'de karar verici mekanizmaların başında siz olsaydınız, AB sürecinde siz ne yapardınız?
Garantörüm demeye devam ettiğine göre Rum tarafı meşru Kıbrıs hükümeti olarak AB'ye başvurduğu an, Rumlar Ada'ya füzeleri getirdiğinde yaptığını yapardı. Yumruğu vurur, sesini yükseltir, 'Asla kabul etmeyeceğim. Hiçbir görüşmeye katılmıyorum'' derdi. Bugün hâlâ yapması gereken de budur. Hele de referandumlardan sonra somut şekilde ele geçmiş bir fırsattır. Türkiye şimdi tarih bekliyor, çok nazik durumdadır tamam. Ama ''Biz vallahi tanınma istemeyeceğiz'' demek, ne demek? Kimden korkuyoruz? Benim hükümetim de Türk hükümeti de bunu söylüyor.
* AB, ''Kıbrıs konusunda inat ederseniz biz de müzakerelere başlamıyoruz'' derse ne olacak?
O zaman müzakerelere başlayabilmek için evvela Kıbrıs'ı vereceksiniz. Bunu yaptıktan sonra da vermeye devam edeceksiniz. İlk verdiğiniz en güçlü davanız olursa bu son verilen de olmaz demektir.
* Ankara ne yaparsa size göre kaybetmiş olacak? Son nokta ne?
Ben hâlâ Ankara'nın kaybetmeyeceğine inanıyorum. Çünkü milli bir meseledir. Ve halk ne diyor, o çok önemlidir.
* Siz neye bakıyorsunuz, Ankara'nın hangi hareketi son olacak?
Herkesin söylediği aynı şu anda.
* Nasıl mesaj aldınız?
Asker de, sivil de... Bana söyledikleri aynı: 17'sini bekleyin. Bekliyorum. Ondan sonra yine konuşuruz, yine buyurursun, yine değerlendirme yaparız.
* Erdoğan Lüksemburg'ta AB'ye ''17'sine kadar Kıbrıs konusu yok'' dedi.
Ya peki 17'sinden sonra?
* Erdoğan'ın elinde bir kozu var mı?
Türkiye'nin konumu.
* Sizin elinizde kart kaldı mı?
Elimde inandığım bir davanın, Türkiye'de ve KKTC'deki inanan insanlar tarafından desteklenmesi ve TBMM kararlarının ''Kıbrıs gitsin'' diye değiştirilemeyeceği kartları vardır.
* AKP tabanını elinizdeki kart olarak görüyor musunuz?
AKP tabanında benim konuştuğum lisanı konuşan çok insan gördüm.
İkinci TMT'yi kuracağız
Denktaş: Bu mevkiden mücadele verilemez. Protokolle bağlıyım, kısıtlı yetkilerle bağlıyım, buradayken hükümetleri desteklemek mecburiyetindeyim. Vesaire... Onun için benim buradan kurtulmam, bu yetkisiz mevkiden çıkmam lazım.
İkinci TMT'yi (Türk Mukavemeti Teşkilatı) kurmak lazım. Bu kez silahsız ama iletişim çağının gereklerinden faydalanan bir yapı kurarız. Onun felsefesini, direniş psikolojisini yeniden yaratmak için elden geleni yapacağız.''
VATAN
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:19