
ASKERİ REJİM ÇARE DİİL, BEN BU İŞTE YOKUM!
Askeri rejim çare değil bu işte yokum
Türkiye'yi sarsan 27 Aralık 1979 tarihli komutanların "uyarı mektubu"nun verilişi sırasında; Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanı arasında çok çarpıcı bir diyalog yaşanmıştı. Bunu, mektubun verilişinden on ay sonra Korutürk'ten dinledim.
12 Eylül harekâtının üzerinden yaklaşık 1,5 ay geçmişti. Köşkteki basın müşavirliği görevim sürüyordu. 31 Ekim Cumartesi sabahı, Ankara Gazeteciler Cemiyeti'nin o zamanki başkanı Beyhan Cenkçi ile Korutürk'ü Ankara Sıhhiye Orduevi'nde ziyaret ettik. Korutürk, şunları açıkladı:
"Komutanlar bana uyarı mektubunu vermek için geldiklerinde 'Bu işler böyle gitmiyor. Siz yaşça ve kıdemce bizden büyüksünüz. Hepimizin komutanısınız. Geniş tecrübe sahibisiniz. Gelin başımıza geçin, Türkiye'yi içine düştüğü badireden kurtaralım!' demişlerdi.
Ben de (komutanlara) düşüncelerimi şöyle ifade ettim:
"Haklısınız ülkemizin büyük sıkıntıları var. Ancak, askeri rejimle bunların halledilmesi mümkün olmayabilir. Dış kamuoyunun tepkileri Türkiye'yi güç durumda bırakabilir. Yalnızlığa sürüklenebilirsiniz. Ama sizler ihtilal yapmaya kararlıysanız, ben bu işte yokum. İsterseniz şimdi istifa etmeye de hazırım."
Gerçekten bu isteklerini yerine getiremedim. Anayasa'ya bağlı kalacağıma yemin etmiştim. Demirel ve Ecevit'i çağırdım. Mektubu onlara verdim, işin ciddiyetini anlattım.
Bu önemli gelişmeyi hemen bir formüle bağlayarak, çözümü için demokratik yollardan parlamentoya havale ettim.
Yıllarca büyük zahmetlerle büyüttüğümüz demokrasi ağacı şiddetli bir fırtınayla sarsılmış, eğilmişti. Ben bu fırtınayı parlamentoya kanalize ettim.
Fırtınanın şiddetini durdurup, demokrasi ağacının yeniden doğrulmasına parlamentonun katkı sağlamasına imkân tanıdım.
Aslında benim dönemim Anayasa ve kanunlara bağlı bir cumhurbaşkanının neler yapabileceğini gösterir.
Hukukçular, aydınlar bu durumu değerlendirmeli, cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini ona göre düzenlemelidirler.
İşbirliği yapmadığı için verilen ceza: Otomobilini Köşk'ten çıkar!
"Beyhan Cenkçi, Korutürk'e şöyle dedi: 'Sayın Cumhurbaşkanım, Evren Paşa ve Milli Güvenlik Konseyi üyeleri herhalde sizinle sık sık görüşüp, tecrübelerinizden yararlanıyorlardır.' Korutürk, kısa bir tereddüt geçirdikten sonra, hüzünlü bir sesle 'Hayır, şimdiye kadar hiç aramadılar. Sadece Başbakan Bülent Ulusu ziyaretime geldi. Onunla da Bahriye'de geçirdiğimiz günlerden söz ettik. Ailece ortak hatıralardan konuştuk.'
Korutürk'ün rengi hafifçe solmuş, yüz hatları gerilmişti. Sıkıntılı anlarında olduğu gibi bir
kaşı yukarıya kalkmıştı. Gerçekten komutanlar 12 Eylül'den sonra Korutürk'ü aramamışlardı. Oysa Korutürk, TSK'nın yönetime el koymasının ikinci gününde Evren'e bir telgraf göndererek kendisini kutlamış, başarılar dilemişti. Edindiğim izlenim şuydu: Komutanlar Korutürk'ün birlikte hareket etme isteklerini kabul etmemesine, herhangi bir şekilde risk almamasına kırılmışlardı. Görev süresi bittikten sonra kendisini Köşk Koruma Müdürlüğü'ne bağlı polisler koruyorlardı. Kullandığı makam arabası da Köşk'ün garajında duruyordu. 12 Eylül harekâtını izleyen günlerde, Korutürk'ü koruyan polisler Konsey tarafından Ankara Emniyet Müdürlüğü emrine verilmişlerdi. Arabasının da yine bu müdürlüğün garajında durması kararlaştırılmıştı. Korutürk, bu uygulamadan dolayı Konseyle muhatap olmamış, ancak üzüntüsünü Evren'e aracılarla iletmişti."
12 Eylül Paşası suçladı: "Korutürk'ün de bu işte vebali büyük"
"Komutanların, harekât planlarına destek vermeyen Korutürk'e içerlediklerini gösteren bir gelişmeyi Hukuk Başdanışmanı Amiral Fahri Çoker'den dinlemiştim. Konsey üyesi Oramiral Nejat Tümer'in bir kokteylde, 12 Eylül öncesi terör ve anarşi olaylarından söz ederken, Çoker'e söylediği sözler şunlar olmuştu:
Korutürk, Türkiye'de kan gövdeyi götürürken, bu duruma nasıl tahammül etti? Doğrusu anlaşılır gibi değil. Demirel'i kulağından tutup atmalıydı. Birleştirici bir formül bulabilirdi. Kim ne derse desin, Türkiye'nin 12 Eylül öncesi duruma gelişinde Korutürk'ün de büyük rolü olmuştur."
Korutürk, muhtıraya imza koyan komutanları nasıl testten geçirdi?
27 Aralık 1979 tarihli komutanların uyarı mektubu kamuoyunda büyük yankılara neden oldu. Tartışmalar mektubun muhatabının kim olduğu noktasında yoğunlaşıyordu. Mektup anayasal kurumlardan söz ediyordu, ancak partiler ve parlamentoya ilişkin değerlendirme yoktu. Basın, mektubu hiç kimsenin üzerine almamasından yakınıyordu. Ayrıca Korutürk'ün uyarı mektubunu bir hafta neden sakladığı soruluyordu.
Açamamış
Mektup hadisesinin bu sorulara cevap oluşturacak perde arkası şöyleydi: Uyarı mektubunun varlığını Korutürk'ün en yakın çalışma arkadaşları da 1 Ocak 1980 günü, öğleden sonra öğrenmişlerdi. Cumhurbaşkanı bunun nedenini, Genel Sekreter Haluk Bayülken'e şöyle anlatmıştı:
"Sayın Bayülken, 4-5 gündür çektiğimi bir ben bilirim, bir de Allah. Zira Sayın Genelkurmay Başkanı'nın 27 Aralık'ta getirdiği mektup bana da bir sürpriz oldu. 28 Aralık Cuma günü Başbakan Sayın Demirel'in bana yaptıkları mutat ziyaretlerinde bu konuyu kendisine açmadım. Çünkü 'Memleket menfaati bakımından en iyi şekilde nasıl hareket etmeliyim' diye üzerinde düşünüyordum. Başbakan'a sadece ordunun tedirgin olduğunu anlatmakla yetindim. 29 Aralık Cumartesi günü dairede çalışırken sizin şiddetli bir burun kanaması geçirdiğinizi, istirahata mecbur tutulduğunuzu öğrendim. Size 'Geçmiş olsun' diye
telefon ettim. Rahatsızken, sizi de üzecek bir konuyu görüşmeye gönlüm elvermedi. Bu arada yeni bir yıla girerken memleketi karamsar bir havaya sokmak istemedim."
Muhtıra gibiydi
Fahri Korutürk, "muhtıra" niteliğindeki uyarı mektubunu bekletme nedenini benimle de paylaşmıştı:
"Kamuoyuna, 'Yılbaşına gölge düşürmemek için' dedik. Gerçi pek de iyi bir gerekçe bulamadık ama esas neden başkaydı. Önce komutanların görüşünü alayım istedim. Bu komutanlar hakikaten hepsi bu muhtıranın etrafında birleştiler mi, yoksa değişik görüşler var mı? Muhtırayı sadece hükümete verdiğin zaman, ordu ile hükümet arasında bir ihtilaf yaratıyorsun. Muhtırayı bütün siyasetçilere yayabilmek için biraz bekledim. Bekletmemin sebebi budur."
Baransel kimdir?
TRT Haber Merkezi'nin Meclis Bürasu'nda gazetecilik yapan Ali Baransel, 1974 yılında hayatının akışını değiştirecek bir teklif aldı. Çankaya Köşkü'nden çağrılıyordu. Henüz 33 yaşındaki genç gazeteci için bu gurur veren bir davetti. Korutürk'ün Basın Müşaviri olarak heyecanla göreve başladı. Türkiye'nin en çalkantılı döneminde 6 yıl boyunca Korutürk'le çalıştı. Basınla ilişkileri yürüttü, devletin zirvesindeki kişinin konuşma metinlerini kaleme aldı, yurt içi ve yurt dışı gezilerde bulundu. Meclis, Korutürk'ten sonra bir türlü yeni Cumhurbaşkanını seçemediği için Cumhurbaşkanlığı vekilliğine getirilen dönemin Senato Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil'e de 6 aya yakın danışmanlık yaptı. 12 Eylül 1980 müdahalesini Çankaya'daki lojmanlarda karşıladı. Ardından ihtilalin lideri Kenan Evren'in 7 yıllık görev süresince de hep yanıbaşında oldu. Bir süre özel sektörde yöneticilik yapan Baransel, bugün 66 yaşında ve özenle anılarını yazıyor.
(vatan) Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:05