
ATALAY:"SİYASET FUTBOLA KARIŞMADI, FUTBOL SİYASETE BULAŞTI"
İSTANBUL - Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay, Futbol Federasyonu'nun şeffaflık açısından, özerk hale getirdikleri diğer 55 federasyona kötü örnek olduğunu söyleyerek, "Özerklik, denetimsizlik olarak düşünülmemeli. Federasyonların denetlenmesi onların özerkliğine zarar vermez. Federasyonlar, yüzde yüz şeffaf olmalı" dedi.
Futbol Extra Dergisi'ne açıklamalarda bulunan Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay, özerkliğin denetimsizlik olarak düşünülmemesi gerektiğini söyleyerek, "Futbol Federasyonu özerk bir federasyon, ancak futbolda yıllardır konuştuğumuz şike ve şiddet problemleri giderilmedi. Bunlar giderilemediyse birtakım sorunlar var demektir. Futbolun çok iyi yönetildiği, alkışlanacak tarafları var. Pastanın çok büyüdüğü, Türk sporu için önemli bir hale geldiği doğru. Ama olumsuz taraftarı da var. Mesela 55 tane
federasyonu özelleştirdik, Futbol Federasyonu'nun şeffaflık açısından bu federasyonlara kötü örnek olduğunu söyleyebilirim. Özerklik, denetimsizlik olarak düşünülmemeli. Dünyanın hiçbir yerinde denetimsizlik yoktur. Böyle bir şey özerkliğe, hatta bağımsızlığa da zarar vermez. Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir devlettir, ama IMF gelip mali harcamalarımızı denetliyor ve inceliyorsa, bu bağımsızlığımıza gölge düşürmüyor, zarar vermiyorsa, federasyonların denetlenmesi de onların özerkliğine zarar vermez.
Federasyonlar yüzde yüz şeffaf olmalı" diye konuştu.
Denetimin güvensizlik olmadığını, denetimin Futbol Federasyonu'nu rahatsız etmemesi gerektiğini belirten Atalay, "Siz hesaplarınızı niye gizlerseniz, niye kamuoyuyla paylaşmak istemezsiniz? Ya bir yanlışınız vardır ya da 'Bana güvenmiyorlar mı?' diye düşünürsünüz. Güven olayı ayrı şeydir. Baba evladına güveniyordur, ama o gün parasını nereye harcadığını da sorar. Çocuğunu zararlı harcamalar yapmaması için kontrol altında tutar. Tıpkı bunun gibi federasyonların gelir ve giderlerinin ayrı ayrı sorulması
gerekiyor. Bu güvensizlik olarak kabul edilmemeli" dedi.
"SİYASET FUTBOLA KARIŞMADI, FUTBOL SİYASETE BULAŞTI"
Siyasetin futbola karışmadığını, futbolun siyasete bulaştığını ifade eden Atalay, "Sayın bakanımızın baştan beri bütün federasyonlardan istediği, şeffaflıktır. Bir eksiklik varsa bunun çözümünü istiyor. Onun dışında sayın bakanımızın kişilerle bir problemi yok, bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Futbola, futbolun dışından giren insanlar oldu, bunların futbolu sevme hakları var. Tabii yönetimde rol alma isteklerinin doğal tarafları var. Bu görevlere herkes talip olabilir, herkes yönetici olmak isteyebilir.
Ama hükümetin adı ya da Başbakanın, bakanın adı bu işlerde kullanılmaz. Ben atanmış bir adamım, bugüne kadar benim işlerime kimse karışmadı. İşlerime karışılmasını da şahsen istemem. Başbakanıma da Bakanıma da beni göreve getirenlere de sadakatim var, onları mahcup edecek hiçbir icraat yapmam, benim yüzümden başları ağrısın istemem. Ama bana karışmayan bu insanlar, tutup özerk bir federasyona hiçbir şekilde karışmaz.
Futbol dışında bazı federasyonlar da bunları yaptı. Yeri geldiği zaman hükümetin desteğini
almak için Başbakanın, Bakanın adını kullandı. Mesela siz yaptığınız bir icraatta, mesela Şenol Güneş'i gönderirken "Yukarısı böyle istedi" dememeniz lazım. Veya Şenol Güneş ile göreve devam etmek isterseniz, "Yukarının görüşünü aldım" dememeniz lazım. Siz federasyon başkanı veya federasyon olarak inanıyorsanız, o hocayla çalışırsınız, İnanmıyorsanız çalışmazsınız. Burada beklenen şey, başarıdır. Başarılı olursanız hükümet de memnun olur, herkes de memnun olur. Başarısız olursanız, o zaman herkes üzülür.
"Fatih Terim hoca göreve getirilecekti ama yukarısı istemedi" şeklinde bir açıklama yaparsanız veya hissettirirseniz, yukarısı bundan da rencide olur. Veya seçimlerde aday olursanız, "Hükümet beni destekliyor" diye kendinize avantaj sağlarsanız, yukarıyı rahatsız edersiniz. Veya öbür tarafı rahatsız edersiniz. Biz bunu bazı federasyonlarımızla yaşadık. Biz herkese söylüyoruz, siyasi kapıları aşındırmayın diye. Bunu net söylüyorum, hiçbir branşa siyaseti karıştırmadık. Vaktiyle alışkanlık haline getirenler,
siyaseten o göreve gelenler, siyasi destekle orada kalmak isteyebilirler.
Onu yapan insanlar oldu. Biz onlara karşı çıktık. Yaptığınız yanlışları da mevcut iktidarlara atarsanız, onların da bu işten yara almasına sebep olursanız, size bunları yapmayın derler" dedi.
'Levent Bıçakcı'nın başkanlığa gelişinde siyasi bir müdahale yok muydu?' sorusuna ise Atalay, "Siz bir takım yanlışlar yapıyorsanız ve size bu yanlışları yapmayın deniyorsa, bunu da siyaset kabul ediyorsanız, ona diyecek hiçbir lafım yok. Ama burada o kadar çok ayrıntı var ki. Eğer Levent Bıçakcı'nın başkan olmasını siyasi bir müdahale olarak kabul ederseniz, ondan önceki olmayışını ya da bir başkasının olamayışını da siyasi müdahale kabul edeceksiniz. Hükümetin federasyonla ilgilenmeye niyeti olmadığını
biliyorum. Ben inanıyorum ki bizim dönemimizde yaşadığı rahatlığı Sayın Ulusoy başka hiç dönemde yaşamadı" şeklinde cevap verdi.
"ŞİKE İLE TEŞVİK PRİMİ ARASINDA FARK YOKTUR"
Türk futbolunda şikenin ve şiddetin hala konuşulduğunu belirten Atalay, bütün bunları temizleyecek kararlı, güçlü bir yönetimin, Türk futbolunu tertemiz, çok daha hızlı büyüyen bir müessese haline getireceğini düşündüğünü kaydetti. 'Şike varsa cezalandırılmalı, yoksa iddialar çürütülmeli' diyen Atalay, "Şike iddiaları varsa önünüzde iki seçenek vardır.
Ya şike vardır, o zaman şikenin üzerine gidip temizlemek lazım. Nasıl İtalya ülkeyi dünya şampiyonluğa taşıyan futbolcuların oynadığı büyük kulüpleri küme
düşürüyorsa, siz de yapmalısınız. En güçlü takımdan başlayarak cezasını vermelisiniz. Eğer şike yok diyorsanız, iddiaları araştırıp ortadan kaldırmalısınız ki bir daha konuşulmasın. Yani şike varsa cezalandıracaksınız, yoksa iddiaları çürüteceksiniz" ifadelerini kullandı.
Şikenin üzerine çok iyi gidilebildiğini düşünmediğini belirten Atalay, "Sadece bu Futbol Federasyonu demeyim, ama şikenin üstüne çok iyi gidilebildiğini düşünmüyorum. Buna Bıçakcı dönemi de dahildir. Basit bir örnek vereceğim, Sayın Şenes Erzik döneminde Malatyaspor'un küme düşmüş olması. Sayın Özal Başbakan iken, ligde kalması için baskılar gelmesine rağmen taviz verilmemesi önemli bir sınavdı. O sınavın her zaman verilmesi lazım" dedi.
Şike ile teşvik primi arasında fark olmadığını kaydeden Atalay, "Teşviki normal görürseniz, bunun sonunun olmadığını, şikeye kadar varacağını düşünüyorum. Ben hiçbir farkın olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bunu hukuki olarak ele almak lazım. Uzmanı değilim ama farklı cezalar uygulanabilir. Benim şöyle bir önerim var; bugünden itibaren birisinin şike yaptığına kanaat getiriyorsanız, belge olmasa bile kanaatle küme düşürülebilir. Siz bunu hissettirebiliyorsanız, bana göre Türkiye'de şikenin "ş"si bile
kalmaz. Bu konuda federasyonun elini güçlendirmek lazım. Devlet desteği istiyorsa devlet desteği, taleplerini yerine getirmek lazım. Bütün federasyonlar içinde buna futbol da dahildir. Sayın Haluk Ulusoy'un başarılı tarafları var, çok iyi motivasyoncudur. Havuz sisteminin kurulmasında cesur adımlar attı. Onun döneminde Milli Takım dünya üçüncüsü oldu. Bütün bunlar artıları. Önemli olan eksileri gidermesi" diye konuştu.
Şikenin Türk Ceza Kanunu'na giremediğini belirten Atalay, "Futbolla ilgili bir kanun çıkartırken Sayın Şenes Erzik'in de görüşünü alıyoruz. Kendisi dünya futbolunu yöneten nadir kişilerden biridir. Sanıyorum Meclis Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu, Şike, Şiddet ve Dopingle Mücadele Komisyonu'nun çalışması vardı. Onların hazırladığı bir öneri vardı. Bunlarla ilgili hapis cezası dahil çeşitli yaptırımlar getirecek bir madde ilavesi düşünülüyordu. Ancak sanıyorum bunu Sayın Erzik futbolun özerkliğine zarar
verir diye koydurtmadı" dedi.
"DÜNYA ÜÇÜNCÜLÜĞÜMÜZÜ PAZARLAYAMADIK"
"5 yıl önceki Türk futboluyla, şimdiki arasında ne gibi bir fark var?" şeklindeki soruya Atalay, "Lisanslı sporcu sayısında fazla bir değişiklik yok, ama zihniyet devriminde çok ciddi mesafe alındığını düşünüyorum. Belki saha sonuçları itibariyle Dünya Kupası'nda üçüncü olduğumuz dönemin gerisindeyiz, ama Anadolu'daki kulüplerin önünün açılmasında, onların geleceğe daha güvenli bakmasında, onların üst sıralar için mücadele etmesinde epey mesafe aldık. Ancak biz dünya üçüncülüğümüzü pazarlayamadık
maalesef" ifadelerini kullandı.
Türkiye'de başarısızlığı paylaşmanın kolay olduğunu, ama başarıyı paylaşmaya kalkınca insanların birbirlerine düştüğünü belirten Atalay, "Durup dururken dünya üçüncüsü olan takımın hocasını görevden aldık. İddia ediyorum, o yanlışı yapmasak bugün dünya liglerinde 500 teknik direktörümüz olabilirdi. Eğer bu başarıyı kullanabilsek ve paylaşabilsek böyle olurdu. Şenol Hoca Kore'ye gidince Türkiye adına iyi bir atmosfer oluşturdu. İyi hocaları göndermek lazım ki, şansımızı iyi kullanalım. İlhan Mansız'ın bu
açıdan Türkiye'yi temsilde iyi bir sınav vermediğini düşünüyorum. İlhan Mansız da Hakan Şükür'den sonra yurt dışında tanınan futbolcu oldu ve bütün Asya arkasından yürüdü. Çin Devlet Konseyi Başkan Yardımcısı bile İlhan Mansız'ın maçlarını soruyor. Bu kadar önemli bir konuma gelmişken Japonya şansını iyi değerlendirmedi, ciddi davranmadı ve oradaki beklentilere iyi cevap vermedi. Bunları yapabilseydi ülkemize turist çekmek için büyük fırsattı" diye konuştu.
Başarıyı paylaşamadıklarını söyleyen Atalay, "Şu anda Türkiye'de Antrenör Derneği'ne bağlı 15 bini aşkın hoca var. Bu hocalar 300 tane takımın hocalığını yapacak. Biri gidiyor, diğerleri yedekte bekliyor. Ama bunların yedekte beklemesi gerekmiyordu. Biz en sembol hocamızı rencide ederek yolladık. Bunu yapmasaydık, antrenörlerimizin önü açılacaktı. Tabii ki bu başarıda en büyük pay sahibi olanlardan biri Şenol Hoca'ydı, ama ona haksızlık yapıldı. İçeride birbirimizle uğraştık ve gücümüz kayboldu. Proje
üreteceğimize, ihracat yapacağımıza birbirimize girdik" dedi.
Şenol Güneş'in mütevazı, başarıyı sahiplenmeyen, herkese dağıtan bir insan olduğunu belirten Atalay, "Mesela Şenol Hoca'dan başka, daha havalı bir hoca olsa kavga daha büyük olabilirdi. Çünkü o da federasyona cevap verecekti. O zaman ortalık toz-duman olabilirdi" diye konuştu.