Gündem
  • 1.5.2006 11:30

AVUKATA BAK!... ÖLÜLERİN VEKÂLETİNİ KULLANMIŞ

Bergama davalarının uyanık avukatı Senih Özay’ın “asla şahsi para talebim yok” derken Türkiye Cumhuriyeti’nden 146 bin 300 Euro avukatlık ücreti istediğinin ortaya çıkması ve geçersiz vekaletnameler ile dava açmasının yankıları sürerken, şimdide ölmüş insanların vekaletlerini kullanarak dava açtığı ortaya çıktı.

Özay’ın bu hukuk skandalından sonra da ölülerin vekaletnamelerini kullanmaya devam etmesi, “Bergama davalarında daha başka neler döndü” sorusunu gündeme getiriyor.

Hatırlanacağı gibi avukat Özay, Alman vakıfları ile devlet aleyhine gizli ittifak oluşturmak suçlamasıyla yargılanmış, ancak delil yetersizliğinden beraat etmişti.

Özay’ın son olarak İzmir 4. İdare Mahkemesi’ne 300 kişilik vekaletle açtığı dava dosyasında yapılan ilk itirazdan hemen sonra vekalet sayısını 180 e indirmiş olması, mevcut vekaletnameler hakkında da soru işareti oluşturdu.

İdare mahkemelerinin altın madeni ile ilgili davalarda taraf ehliyetlerini ve vekaletnamelerin doğruluğunu araştırması daha da önem kazanıyor. Adalet Bakanlığı’nın bu konuda ne yapacağı merak konusu.

USUL HATASI

Hatırlanacağı gibi, AİHM madenin çevreye zarar verdiği iddiası ile istenen maddi talepleri red etmiş, fakat Çevre Bakanlığı’ndan alınması gereken ÇED hakkındaki olumlu görüş olmadan çalışma izni verilmesini bir usul hatası olarak değerlendirerek, bu usul hatasından manevi olarak etkilendiğini iddia eden davacılara Türkiye Cumhuriyeti’nin tazminat ödemesini kararlaştırmıştı.

Ovacık Altın Madeni’nde geçmiş yasal süreç

1992 yılında henüz ÇED kanunu mevcut değil iken Ovacık altın madeninde faaliyet gösterecek olan yabancı şirket bölgede yapacağı madencilik faaliyetini, bu faaliyetin çevreye olan etkilerini, muhtemel riskleri ve aldığı tedbirleri raporlayarak faaliyetlerine başladı.

1997 yılında ÇED yönetmeliği değişti, 1998 yılında maden şirketine verilen ÇED olumlu görüşü muhtemel riskler sebebi ile yargı tarafından iptal edildi.

Şirket yargı kararlarında belirtilen muhtemel riskleri göz önünde bulundurarak işletme yapısını değiştirdi. Son teknoloji ile yenilendi ve tekrar müraacat etti.

DANIŞTAY’IN GÖRÜŞÜ

Bu müracaat üzerine Başbakanlık iptal edilmiş olan izinden sonra izlenecek yolu Danıştay’a sordu.

Danıştay, Başbakanlığa iptal kararının genel bir netice doğurmadığını ve her idari işlemin ayrı değerlendirilmesi gerektiği görüşünü bildirdi.

Bu görüş üzerine Başbakanlık, Türkiye’nin özerk en üst bilim kurulu olan TÜBİTAK’a konu ile ilgili detaylı bir rapor hazırlaması için görev verdi. Konularında uzman 11 bilim adamı altı aylık çalışma sonunda yargı kararında belirtilen muhtemel risklerin tamamen giderildiğini raporla açıkladı.

Bu rapor üzerine Bakanlar Kurulu maden şirketine prensip kararı ile açılma izni verdi. Bakanlar Kurulu’nun prensip kararı aleyhine de aynı gurup tarafından dava açıldı.

İZLENECEK YOL

Danıştay, yönetmeliğe göre Altın Madeni’ne çalışma izini verilmesi için yeni bir ÇED raporu düzenlenmesi gerekirken düzenlenmediği ve bu yetkinin Çevre Bakanlığı’na ait olduğu, Bakanlar Kurulu’nun TÜBİTAK raporunu baz alarak izin vermesinin yetki kullanımı açısından bir usul hatası olduğu gerekçesiyle Bakanlar Kurulu prensip kararının yürütmesini durdurdu. Daha sonra da aynı gerekçe ile iptal etti. Yetkililer bu iptal kararının madenin yer seçimi ve maden işleme tekniği ile veya madenin çevresel etkileri ile hiçbir alakası olmadığını belirtiyorlar.

En üst yargı mercii olan Danıştay İdari Davalar Genel Kurulu iptal edilen işlemden sonra Çevre ve Orman Bakanlığı’nın yeniden işlem tesis etmeye yetkili olduğunu açıkça ifade ederek madenin açılması için izlenecek yolu gösterdi.

Koza Altın Şirketi ve yeni izin süreci

2004 yılında son ÇED yönetmeliğine ve uluslararası standartlara göre ÇED olumlu raporu Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan alındı. Danıştay ve AİHM tarafından belirtilen usul hataları giderilerek yeni izin alındı ve 1. Sınıf Gayrısıhhi Müessese Ruhsatı ile yeniden faaliyete geçildi.

Ovacık Altın Madeni yetkilileri bu güne kadar hazırlanan bütün bilirkişi raporlarında, mahkeme kararlarında ve hergün yapılan devlet denetimlerinde insan sağlığına ve çevreye en küçük bir zararın dahi tesbit edilmediğinin önemle altını çiziyorlar.

AİHM KARARI KİMLERİ KAPSIYOR?

Uluslararası hukuk uzmanı Prof. Dr. Durmuş Tezcan, konu ile ilgili olarak “AİHM kararının madenin çevreye zarar verdiği iddiası ile ilgili olmadığını, tazminat kararının sadece 1998 yılında Danıştay’a başvuran şahısları kapsadığını, bu kararın mevcut durumda yeni müracaat edecek isimler için emsal teşkil etmediğini” söylüyor.

Hukukçu Prof. Dr. Haluk Günuğur da 1998’deki dava sürecine dahil olmayanların para alamayacağının kesin bir durum olduğunu belirterek, “Yeni başvuruların herhangi bir tazminat alması hukuken asla mümkün değildir” diyor.

Yani uzmanlara göre yeni müracaatların tazminat talebi hakkı yok.

Buna rağmen AİHM Türkiye’nin 314 kişiye 3000’er Euro tazminat ödemesini kararlaştırmasından sonra 10 yıldır konuya ilgi duymayan bir takım fırsatcıların iştahının kabardığı, bazı avukatların 3000 Euro kazandırma vaadiyle kapı kapı dolaşarak vekalet toplamaya çalıştığı konuşuluyor.

Samimi avukatlar ve Ovacık Altın Madeni’nin dünyanın en gelişmiş çevre teknolojisi ile donatılmasında etkili olan sivil toplum örgütleri de bu fırsatcılardan oldukça rahatsız.

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 06:22

İLGİLİ HABERLER