KAYNAK : Haber Vitrini
İSTANBUL- Doğan Şirketler Grubu Başkanı Aydın Doğan, Gelir Vergisi'nde 2001 yılı Türkiye ve İstanbul rekortmeni olarak, Finansal Forum'a, başta vergi düzeni olmak üzere ekonomiyle ilgili güncel konularla ilgili görüşlerini açıkladı. Aydın Doğan, yaptığımız bu özel söyleşide, Türkiye'nin, medya sektörünün sorunlarına ilginç çözüm önerilerinde bulundu.
-Doğan Grubu, krizde 'akardion modeli' uyguladığını açıkladı. Bu model uygulanırken, patron olarak nelere dikkat edilmesini öngördünüz?
-Ben, 1958'de iş hayatına başladım. 10 Ağustos 1958 kararlarını, 1960 ihtilalini, ondan sonra 1970'deki devalüasyonu, ondan sonra 12 Eylül ve sonra 24 Ocak 1980 kararlarını, devalüsyonu ve 94 krizini yaşadım. Onun dışında, Türk iktisadi hayatı, her iki üç yılda bir krizler yaşardı. Ama doğrusunu isterseniz, bu kriz onların hepsinden deliciydi. Çünkü onlar belli süre sonra aşılabildi. Ama bu krizde böyle olmadı. Krizin üzerinden 1.5 yılı yakın bir zaman geçti. Nitekim, bugün (dün) CNN Türk'te izledim, Şubat ayı üretim rakamları, geçen yıla göre çok geri çıkmış. Geçen yılın 21 Şubat'ına kadar kriz, etkisini göstermemiş olabilir ama henüz tam manasıyla geçmedi. Şu anda, mali piyasalar istikrara kavuşur gibi oldu, makro anlamda. Binaenaleyh, demek ki, henüz piyasalar tam olarak rahatlamadı.
-Siz krizde ne yaptınız?
-Biz, krizde Akordion Modeli dediğimiz modeli, uyguladık. Bütün masraflarımızı, süratle kıstık. Yeni yatırımlarımızı askıya aldık, hatta zaruri olmadıkça hiçbir yatırıma gitmedik. Nakit akışlarımızı, daha sıkı kontrol etmeye başladık. Borçlanmayı, 'akıllı' yapmaya çalıştık. Çok akıllı borçlanma yaptık.
-Nasıl yaptınız akıllı borçlanmayı?
-Bir defa, elimizdeki imkanları kullandık. Doğan Holding'te 100 milyon dolar, Doğan Yayın'da 1 milyon dolar sermaye artırdık. Bu bizi biraz rahatlattı. Kendimize güvenimiz olduğu için bankalarla pazarlık ettik. 'Şu koşullarda veriyorsanız alıyoruz. Yoksa almıyoruz' dedik. Krizden biz de çok etkilendik ama çok fazla küçülmedik. Yalnız, en rahatsız eden tarafı, personel tasarrufuna gitmek zorunda kalmamız oldu. Özellikle Doğan Yayın'dakilerin bir çoğu benim yakın arkadaşlarımdı, bu arkadaşlarımdan ayrılmak zorunda kaldım. Krizin başında 16 bin kişi çalışıyordu, 1500'e yakın arkadaşımızı feda ederek, 15 bini korumak zorundaydık. Bu krizde yine en rahatsız olduğum şey 1994 krizindeki gibi olmaması. O zaman 800 kişi çıkardık, 1995'te 1100 kişi aldık. Bu kez böyle olmadı. Umut edelim ki, büyüme ve hareketlenme başlasın da yine adam almaya başlayalım. Yine tasarruflardan söz ederken, yayınlarımızdaki bütün ilaveleri kaldırdık, nakit akışını sıkı kontrol ettik. Kaliteden fedakarlık etmiyecek şekilde yatırımlarımızı durdurduk. Dediğim gibi, krizden biz de yara aldık, biz de küçüldük ama Türkiye'de en az yara alan gruplar arasında yer aldık.
-Aydın Bey, dileyelim bir an önce piyasalar açılsın ve yeniden firmalar büyümeye geçsin. Bu krizleri yaşarken, önceki gün vergi rekortmenleri açıklandı. Gelir Vergisi'nde siz, hem İstanbul hem Türkiye rekortmeni oldunuz. Kaç kez rekortmen oldunuz?
-Türkiye'de yüksek vergilerin ödüllendirilmesi, ilk kez yanılmıyorsan 1977 yılında İTO 'nun başlattığı bir uygulama ile gündeme geldi. Ben o, ilk vergi rekortmenleri arasında da vardım. O zaman vergi rekortmeni değil de yüksek vergi ödeyenlere madalya veriliyordu. Ve benim aldığım ilk madalya gümüştür. Altın alamadık. İlk 100'ün içindeydim ve gümüş madalya almıştım. 1958 yılında iş hayatına başlamış bir kişiyim. Ve hiçbir zaman vergiyi bir angarya olarak görmedim. Vergi ödemek, asli işimin bir parçası olarak gördüm hep. Onun için kazandığım kadarıyla vergimi hep ödedim. Kimi zaman birinci, kimi zaman beşinci, kimi zaman 25'inci, kimi zaman ikinci oldum ama sürekli yüksek vergi ödeyenler içinde bulundum.
-Bir söyleşinizde okumuştum. İş hayatınızda Vehbi Koç'un ilkelerini uyguladığınızı anlatmıştınız. Şimdi de bir rekortmen olarak sizinle görüşürken, genç işadamlarına bu krizde de böyle etik değerler konusunda önerileriniz olacak mı?
-Vehbi Bey, çok sevdiğim ve saydığım, yanında çok şey öğrendiğim bir kişiydi. Onun yanında çalışmaktan dolayı da hiçbir zaman yüksünmedim. Etkilendiğimi de açıkça söylüyorum ama aslında vergi müessesenin önemini ahlak olarak benimsiyorum. Daha ilk işe başladığım yıllarda, vergimi veremeyince İş Bankası'ndan Vala Bey'e gidip, onun kapısında bekleyerek, 'Aman, şu senetlerimi kırın da, vergi günüm geldi, onu ödeyeyim' dediğimi hatırlıyorum. Vala Bey de piyasada dolaşırken, hep beni numune olarak anlattığını biliyorum. 40 yıldır iş hayatımda böyle çalıştım. Bu benim karakterimin bir parçası.
-Siz ve Doğan Grubu olarak, kriz yılına ait ne kadar toplam vergi ödeyeceksiniz?
-Biz, bu sene 608 trilyon lira kazanç olarak vergi ödüyoruz. Kurumlar ve kazanç vergileri 108 trilyon, stopaj yoluyla ödenen vergiler 63.8 trilyon, varlık ve satışlar üzerinden ödenen 331.3 trilyon, diğer vergi resim ve harçlar üzerinden ödenen 73.2 trilyon lira. Dolar bazında ise 463.3 milyon dolar. Geçen yıl bu 514 milyon dolardı. Türk lirası bazında bir artış var. Geçen yıl 348 trilyon liraydı ama dolar bazında 514 milyon dolara düşmüş. Dolar bazında gerilemişiz. Bir de Doğan Ailesi ve fertleri olarak da, beyanname ve stopaj üzerinden bu sene 31.7 trilyon lira vergi ödemişiz. Bir de çok önemli gördüğüm POAŞ konusu var. TÜPRAŞ'tan yaptığı alımlar dolayısıyla POAŞ'ın Hazine'ye ödediği vergi, ATV ve AFİF vergisi ile birlikte 1 katrilyon 650 trilyon lira. Yani, toplam 1 milyar 352 milyon dolardır. Eğer, bunu da öteki vergilerle toplarsanız, 1 milyar 841 milyon dolar vergi ödenmiş oluyor. Tabi buna benim ödediğim vergi olarak bakmıyorum. Ancak bu bizim yönlendirdiğimiz faaliyetlerden oluşan bir vergi. Bu özel durumu belirtmek isterim. Yalnız vergiye Gelir Vergisi olarak bakmadığımı belirtmek için bunları size anlatıyorum.
-Sizce, vergi düzeninde hangi reformlar yapılmalı?
-Bu konuda benim her zaman söylediğim bir söz var. Türkiye, 5 bin aileye taşıtılmak zorunda bırakılıyor. 65 milyonu 5 bin aile ve bordro mahkumlarına taşıtılmak zorunda bırakılıyor. Ve bu maksimum 5 bin aile ve bordrolular, bütün yükü omuzluyor. Ben bunu, Maliye Bakanına da, çeşitli ilgili kuruluşların yöneticilerine de söylüyorum. Kümese koyduğu kazları yoluyor. Tabii, kümese fazla kaz getirmek, fazla kaz toplamak lazım. Vergi oranlarını artırmak, yüksek vergiler koymak yerine vergi tabanını yaygınlaştırmak lazımdır. Asgari ücret alan bir kimseden vergi alırsanız, bizim gibi şirketlerden alırsınız ama bir yandan da ayda 3 - 5 milyar lira kazananlardan yeterli almazsanız, bu haksızlık olur. Onlardan, asgari ücretliden aldığınız kadar bir götürü vergi alırsanız bu olmaz. Kimseyi suçlamak için söylemiyorum ama vergi tabanını mutlaka yaygınlaştırmak lazım. Mutlaka vergi alınmasını yaygınlaştırmak lazım ki, yalnız, sözünü ettiğim gibi 5 bin aileden ve bordo mahkumlarından vergi alınması sürdürülürse, Türkiye'nin önündeki çok önemli bir problemi halletmemiş olursunuz.
-Vergi oranlarının düşürülmesi yolundaki düşüncelere katılıyor musunuz?
-Tabii, eğer enflasyon muhasebesi uygulanırsa Gelir ve Kurumlar vergilerinin oranlarının yüksekliğinin önemi yok. Ama, enflasyondan arındırılmamış bir sistemde yüzde 45 - 47'lere ulaşan vergi oranları yüksektir. Ama, bunu söylesem de, bugünkü Hazinemizin yapısı, büyük bir vergi indirimi yapamaz ama asgari ücretliden vergi alınması mutlaka kaldırılmalıdır. Aşağı kademelerde vergi oranı düşürülmelidir. Bunu kendim için söylemiyorum, ama mutlaka yaygınlaştırılmalıdır. Nasıl olur bu? Kayıt dışı ekonomiyi kayda alacağın gibi, bir de kayıt içi olmasına rağmen götürü vergi istisnasına da düzen getirilmelidir.
-Doğan Grubu, şu anda büyük gruplar arasında hangi sırada bulunuyor?
-Bu sıralamayı yapmak zor. Ama, bunu sermaye piyasasındaki şirketlerimizin durumuna göre soruyorsanız, değerleri, işlem hacimleri bakımından. Ben böyle bir değerleme yapmadım ama ilk 3 - 4 içine gireriz diye tahmin ediyorum. Arkadaşlarımız, CEO'lar, 2001 yılı durumunu açıklayacaklar. Aşağı yukarı önemli şirketlerimizin hepsi halka açıktır. Olmayanlar da var ama olabildiğince her şeyi şeffaf yapmaya çalışıyoruz. Bana hiçbir şeyi sormadan bir gazeteci olarak, bizim grupla ilgili herşeyi öğrenebilirsiniz. Arkadaşlarım, her gün daha nasıl şeffaf oluruz, daha nasıl kamuoyunun bilgisine her şeyi sunarız diye çalışıyorlar.
-Enflasyon muhasebesinden söz ettiniz.. Sizin görüşünüz hangi yönde?
-Ben geçilmesinden yanayım. Bir takım gruplar, geçilmesini istemiyor veya bir kademe kurulu kurulmasını öneriyor. İstemeyenlerin endişesi, 25 yıl yüksek ateşte enflasyon sayesinde çalışıp yüksek rakamlara getirilmiş bilançoların, acaba şimdi enflasyondan arındırılmış rakamlara indirilmesiyle zarar etmiş gibi gösterir. Bana göre tabii ki, enflasyondan arındırılan rakamlarla şirket zarar etmiş gibi gösterir ama, bir iki yıl, 5 yıl sonra da rahat ederiz. Ben enflasyon muhasebesinin uygulanmasını istiyorum doğrusu.
-Doğan Grubu Türkiye gibi yüzde 2'lik büyüme mi hedefliyor?
-Hayır, biz grup olarak daha fazla büyümek istiyoruz. Sabit değerlerle yüzde 15 büyümek istiyoruz. İlk 3 aylık verilere göre sanki, bunu yakalayağız gibi görünüyor. Bizim şirketler özellikle medya şirketleri, Türkiye büyümesinin çarpanı ile büyürler. Bu da 4.5 - 5 aralığında düşünülürse sabit değerlerle yüzde 15 büyümek zor değil.
-Bu büyümeyi nasıl başarmayı düşünüyorsunuz? Yabancı evlilik söz konusu olabilir mi?
-Medya sektöründe biz, zaten yabancılarla evliyiz. Almanya'nın en büyük grubu Burda grubu ile ortağız. İtalyan Rizzoli'si ile ortağız. CNN İnternational ile CNN altyapısında yani prodüksiyonda ortağız. Dergicilikte Danimarkalı Edmond'la ortaklığımız var. Bertelsmann'la ciddi şekilde flörtümüz var görüşüyoruz. Hatta müzik konusunda birtakım lisans anlaşmaları da yapıldı. Yine yabancılarla bir 'dergi dağıtım şirketi' kuruyoruz. Ayrıca yurt dışındaki matbaalarımız çok iyi çalışıyor. Almanya'daki matbaamız, Türkiye'deki matbaalarımızla eşdeğerde çalışıyor. Geçen yıl bir tek o yatırımdan kısamadık. Almanya'daki matbaamız el değiştirdiği için o yüzde mecbur kaldık ve çok güzel matbaa yaptık. Şu anda Avrupa'da yabancı yayın olarak yayın yapan en büyük kuruluşuz. Hürriyet Gazetesi, Almanya'da tezgahta satılan ikinci büyük gazete. Bild'den sonra bayiden alınan ikinci büyük gazete. Almanya'da gazete satışları, abone usulü gerçekleşiyor. Bild, biliyorsunuz, 4 milyon satan bir gazete. Bayilerde, Bauhaus'larda da satılıyor ama en büyük tirajı, abonelerle yapıyor. Hürriyet, Avrupa'da 150 - 160 bin baskı yapıp satıyor. Yine önemli bir şey söyleyim. Japonya'ya giderseniz Tokyo havaalanında Hürriyet'i, ABD'ye giderseniz New York'ta da yine Hürriyet'i bulabilirsiniz. Nerede dünyanın bir yerinde Türk varsa, orada da Hürriyet'i bulursunuz. Milliyet de, Avrupa'nın en önemli kentlerinde var.
-Aydın Bey, Murdoch, size evlilik teklif etse bunu nasıl karşılarsınız?
-Hayır, düşünmem. Mordoch'a derim ki, sermaye piyasasında benim yayın grubumun hisseleri satılıyor, isterseniz alabilirsiniz. Türkiye'de yayın kuruluşu olarak kalmak istiyorum. Hatta, benim Berlusconi'ye veya Murdoch'a benzetmelerine de kesinlikle karşıyım. Murdoch, 'Beni köpek balıkları yutacak' diyor. Benim, köpek balıklarından korkum yok.
-Sizce, dünyada medya nereye gidiyor, Türkiye'de nereye gidiyor?
-Türkiye'deki medya patronlarını evrensel kaidelere uygun patronlar haline getirmemiz lazım. Yani, yaptığı işten keyif alan, yaptığı işten para kazanmak isteyen gruplara dönüşmeli. Dünyanın her yerinde medya patronları ve diğerleri hepsi yaptıkları işten hem keyif alırlar, hem para kazanırlar. Ama Türkiye'de gazete patronu para kazanamaz diye bakılıyor. Yanlıştır bu görüş. Ben, yıllarca Milliyet Gazetesi'nden para kazandım. Kriz geldiği yıllarda da kaybettim.
-Yine ekonomiye dönersek, 'İstanbul Yaklaşımı'na şöyle bir bakalım. Siz de İstanbul Yaklaşımı'ndan yararlanmak isteyen gruplar arasına girecek misiniz?
-Böyle bir şey aklımızdan hayalimizden geçmedi. Bütün şirketlerimizin mali durumu gayet sağlıklıdır. Bu konuda ayrıca benim ciddi tereddütlerim var. Bir taraftan İstanbul Yaklaşımı'nın karşısında hemen bankaların karşılık ayırma yani kararnemeyi getiriyorlar. Ben bu işi çok zor görüyorum. Çok açık ve şeffaf olması lazım. BDDK mesela, bana göre çok iyi kurumdur ama açık değil. Yani, bankacılık sırları diye birtakım şeyler saklayarak istifham uyandırıyor. Başındaki yöneticiler iyi ama açık değil. Bu yüzden İstanbul Yaklaşımı'nda ne kadar açık olacaklar, ne kadar şeffaf olacaklar endişelerim var. Özellikle KOBİ'ler, sermaye yetersizliğinden ekonominin dışına itilmek zorunda olan kuruluşlar kurtarılmalıdır, onlara mutlaka yardım yapılmalıdır ama endişelerim var. Nasıl yapılacak, hassas bir konu bu. Genel olarak, ekonomiye kazandırılması gereken bütün firmalar kazandırılmalıdır. Ama çok şeffaf ve açık olunmalı, adil olunmalıdır. İkincisi, kendisini iyi idare eden, macereya girmemiş kuruluşlar da tabii ki, cezalandırılmamalıdır.
-Türkiye'nin IMF programlarıyla yönetilmesini doğru buluyor musunuz?
-Bir işadamı olarak içimden geçen Türkiye'nin kendi programını uygulamasıydı. Bana sorarsan, Kasım ayındaki krizden sonra IMF'ye gitmezdim, oturur kendi yağımla kavrulacağım, IMF'ye de 'Bana akıl ver ama para istemiyorum' derdim. Ama artık, bunları tartışmak boşuna. IMF programı başladı, bundan ayrılmayı çok akılcı görmüyorum. Programın sonuçlarının iyi olması için çalışmalıyız
-Efendim, Dışbank'ın Vakıfbank'a talip olduğu biliniyor. Alacak mısınız Vakıfbank'ı?
-Ben 1991'den beri bankacıyım. Hiçbir zaman bankanın yönetiminde bulunmadım. Hiçbir işine de müdahale etmedim Dışbank'ın. Beni, senede bir veya iki defa bankaya yemeğe çağırırlar, ona giderim çünkü yemekleri güzeldir. Ama, genel politikalarını gelip anlatıyorlar, konuşuyoruz. Vakıfbank'ı ciddi şekilde almak için yazı yazdık. Ama inceliyorlar, içini dışını. Fizibl değilse vazgeçerler ama incelemenin olumlu geçmesini temenni ediyorum. Çünkü, Vakıfbank, en çok Dışbank'a yakışır. Arkadaşlar, tabii ki, yine şeffaf olacaklar, uygun görürlerse alacaklar. Büyük ölçüde kararı profesyoneller verecek bu konuda. Benim, ne imzam yetkim var, ne kapısından girerim, bankamdan çok az kredi kullanıyorum. Daha çok şeffaflık, bütün amacımız budur.
-Söyleşinin sonunda, anlaşılıyor ki, sizin ve Doğan Grubu için bu yıl anahtar sözcük şeffaflık.
-Evet, hepimiz için şeffaflık. İşte, anahtar kelime budur.
(Finansal Forum)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:26